Perşembe Şubat 27, 2025

Kanla beslenen Almanya (Nubar OZANYAN )

Hafıza katillerine inat, modern tarihin en büyük suçlarından biri olan Ermeni Soykırımı’nın başlıca esin kaynağı, fikri ve onayı dönemin emperyalist Alman devletinindir. Soykırım bilimcilerinin araştırma ve çalışmaları sonucu elde edilen belgeler ortaya koymuştur ki, Ermeni Soykırımı, dönemin Alman devletinin İttihat Terakki Cemiyeti’yle kurduğu stratejik ittifak sonucu gerçekleştirilmiştir. Türk ulus devlet inşası, Alman devletinin akıl, destek ve onayıyla olmuştur. Alman ve Türk komprador burjuvalarının sermayesi, Ermeni-Rum-Süryani halklarının kanıyla yıkanmıştır.

Almanlar imparatorluk dönemlerinde bile Osmanlı’yla iyi ilişkiler kurmaya çalışmışlardır. En kanlı ve zalim diktatör olarak bilinen Abdülhamit, Almanya İmparatoru II. Wilheim’ın en yakın dostuydu. Halklara karşı Türk devlet eliyle gerçekleştirilen soykırımlarda, Alman devletinin eli kanlı ve zihniyeti kirlidir. 

Bugünkü Kemalist TC devletinin temeli, Ermenilerin daha sonra da Rumların kadim topraklarından sürülüp çıkarılması üzerine kuruludur. Soykırımın planlayıcı ve uygulayıcı olan dönemin Jön Türklerinin birçoğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Ermenistan ve Kürdistan’ın etnik ve dinsel olarak homojenleştirilmesi, Türkleştirilmesi politikası, bilinçli ve planlı bir şekilde acımasız soykırım politikası üzerinden gerçekleştirilmiştir. Ulusun Türkleştirilme politikası ve ihyası için Hıristiyan halkların, Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Alman tekellerinin tükenmez, azami kâr iştahı uğruna halklar kurban edilerek boğazlanıyor ve tarih boyunca yaşadıkları topraklardan zorla koparılıp ölüm yollarında katlediliyordu. Mehmet Talat, Sultan Abdülhamid’in 30 yılda yapamadığını 3 ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirdi.

Bugün aynı Alman devleti, silah tekellerinin emperyalist çıkarları uğruna R.T.Erdoğan eliyle Kürt halkını katlediyor. Dünün Mehmet Talat’ının rolünü, bugün “Erdoğan Paşa” sürdürmek istiyor. Bugün öyle bir emperyalizmle karşı karşıyayız ki, silah satıp utanmadan barış diyorlar. Masum insanları öldürüp yüzleri kızarmadan insan hakları diyorlar. Kadim toprakları işgal edip demokrasi nutukları atıyorlar. 

Dün Ermeni-Rum zenginliklerine gözünü diken Alman devleti, bugün de İttihatçı-Kemalist R.T.Erdoğan’a sattığı yüklü maliyetteki silahlar üzerinden Kürt katliamları gerçekleştirerek ekonomisini kalkındırmaya çalışıyor. Türk devletine uygulanması gereken ambargo kararına karşı ise “stratejik olarak bulduğu doğru yol” olan silah satışına devam etme kararı alıyor.

Alman Sol Parti’nin soru önergesine yanıt veren Federal Almanya Hükümeti, 2020 yılında Türk devletine 22.9 Milyon Euro değerinde silah satışına onay verdiğini açıkladı. Yani, suç işlemeye devam etme kararı verdiğini açıkladı.

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye’ye silah ambargosu uygulanması önerisine karşı olduğunu belirterek Alman silah tekellerinin savunuculuğunu yapma kararlılığını bir kez daha gösterdi.  

Oysa TC devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik 9 Ekim 2019 tarihinde başlattığı işgal saldırısının ardından, Angela Merkel başkanlığındaki Federal Almanya Hükümeti, Ankara ile yapılan silah ticaretini durduracağını açıklamıştı. Ancak, Berlin Hükümeti’nin bu açıklamasının göstermelik olduğu kısa süre sonra açığa çıktı. Diğer bir ifadeyle Alman yapımı Leopard II tankları Kuzey-Doğu Suriye halklarını öldürmeye, evleri, okul ve hastaneleri yıkmaya devam edecek. 

Dün Ermeni, Rum, Süryani çocukların yaşamı, Alman tekellerinin çıkarları uğruna heba edildi. Bugün Kürt kadın ve çocuklarının özgürlük mücadelesi Alman silah tekellerinin çıkarları uğruna boğazlanmak, nefessiz bırakılmak isteniyor. Milyonlarca Alman Eurosu, Kürt kanıyla yıkanıyor. 

Halkları boğazlamak için silah ve ölüm satanların sarayları, kanlı saltanatları emperyalisttir. Yapılan ve yaşananlar gösteriyor ki, zulmün ve ikiyüzlülüğün tahammül edilecek durumu, dayanılacak hali kalmamıştır. Yaşadığımız topraklar ve yeryüzü, mutlaka sömürü ve zulüm kirinden temizlenecektir. Tek kurtarıcının ölüm, tek tanrının kanla yıkanmış para olduğunu bilen Alman şansölyelerine ve kayzerlerine, Kürt halkının sözü şudur: Suç ortaklığı yapmaktan vazgeçin!

Bir kez daha emperyalizmin işçi sınıfı ve ezilen hakların düşmanı olduğu, insanlığın değil sermayenin düzeni olduğu görülmektedir. Bu sistem nedeniyle insanlık büyük acılar çekti. Şimdi buna bir de koronavirüs salgını eklenmiş durumdadır. İşçi sınıfı ve ezilen halkların tek kurtuluş yolu mücadele etmekten geçmektedir. İşte ancak o zaman ezilen halklar için barış ve demokrasi sağlanabilir. 

 
4774

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar