Kanlı eserinizle övünebilirsiniz
Tarih şahittir ki, Kobani protestolarında ortaya çıkan kanlı tablo AKP(DEVLET), HDP ve HÜDAPAR'ın ortak eseridir. Bilindiği gibi HDP ve KCK'nin çağrısıyla sokağa çıkan kalabalığa ilk kurşun Muş Varto'da sıkıldı ve bir genç polis kurşunuyla can verdi. Sinirler zaten gergindi, gencin ölüm haberi büyük bir öfke patlamasına neden oldı. Düzenin çarpıklıklarına ve adaletsizliğine karşı isyan halinde olan gençler ve halkın arasına karışan maskeli provokatörler birçok şehirde polislerle çatıştılar. Polislerin ölümcül saldırılarına HÜDAPAR'lıların silaha davranmaları da eklenince olaylar çığırından çıktı. Zembereğinden boşalan şiddet kırk civarında insanın hayatına mal oldu, yüzlerce insan kurşunlara hedef oldu, binin üstünde insan gözaltına alındı, binlerce işyeri ve araç molotoflarla yakılıp kül edildi.
Bu cinayetlerin bir numaralı sorumlusu tartışmasız olarak AKP'dir. AKP, lafzı her ne olursa olsun taşıdığı felsefe ve dünya görüşü itibariyle IŞİD'in ikiz kardeşidir. Aynı ideolojiden ve kökten beslenmektedirler. AKP bugün eğer bir Ortaçağ rejimi kurup IŞİD gibi kafa kesmiyorsa, buna iç ve dış dengeler müsait olmadığındandır. Yoksa yürüttüğü ekonomik ve siyasi rejime muhalif olan herkesi İran Molla rejiminde olduğu gibi, "Allah düşmanı" diye yaftalayıp kafasını kanlı baltaların altına pekâlâ yatırır.
AKP, IŞİD ve bir kontra örgütlenmesi olan HÜDAPAR' dan oluşan gerici faşist kamp -kendi içinde bazı yöntem farklılıkları ve didişmeler olsa da- aslında bir bütündür. Birine karşı verilen mücadele ötekine karşı da verilmiş olur. Bu nedenle AKP'ye karşı mücadele IŞİD'e karşı mücadeledir, IŞİD'i besleyen can damarlarından birinin kesilmesidir. Ne yazık ki Kürt hareketi hem Şengal katliamında, hem de Kobani kuşatmasında bu görünür gerçeğe gözlerini kapatarak AKP'yi bir kenara bıraktı ve tüm dikkatleri IŞİD'in üzerinde topladı. Onbinlerce insan sınırda haftalarca IŞİD'ı protesto etti. Ancak bu protestoların hiçbir yararı olmadı, IŞİD ağır silahlarla adım adım ilerleyip Kobani'yi kuşatırken, YPG komutanlarından biri kendisiyle yapılan bir röportajda, "Sınırdaki bu gösterilerin bize hiçbir yararı yok, başka yardımlar yapılmalı,"dedi ama kimseye sesini duyuramadı. Oysa zamanında doğru bir müdahaleyle IŞİD'i besleyen kanallardan bazıları kurutulabilseydi IŞİD'in hızı kesilebilir, Kobani'nin kuşatılmasının önüne geçilebilirdi. Bunca kan akmaz, bunca insan da ölmezdi.
Ne var ki izlenen yol ve yöntemler yanlıştı, halkın enerjisi boşa harcandı. Bıçak kemiğe dayanınca da BDP ve KCK sözcüleri halkı sokağa çıkmaya çağırdılar. Sokaklar alev alev yanarken, BDP genel başkanı, "Yediden yetmişe direneceğiz,"dedi. Kime, nasıl direnilecek bilen yoktu; hedef belli değildi! Halk bu çağrıya uyup bendini yıkmış bir sel gibi sokağa aktı, ama çağrıyı yapan HDP genel başkanı ve partinin önde gelenlerinden kimse ortalıkta yoktu. Hep olduğu gibi meydanı yine provokatörlere ve isyankâr gençlere bıraktılar. Kanlı sokak savaşları sürerken, onlar sırça köşklerinde şiddetin kentleri kan gölüne çevrişini seyrettiler.
Halkı sokağa dökmüşsen en önde sen olmalısın. Halkın can güvenliği sana emanettir, ondan sorumlusun. Gerçek önderler hep en önde olurlar. Şiddete karşıysan Mahatma Gandhi gibi, "Sıfır şiddet,"diyerek en önde sen yürüyeceksin. Az çok siyasal bir bilinç vermişsen, kapı pencere indirip araçları ateşe veren o öfkeli gençler seni dinler, hatta kolluk takarak göstericilerin güvenliğini ve disiplinini sağlamada görev alırlar. Silah kullanılmasına ve molotof atılmasına asla izin vermeyeceksin. Öyle çelik bir disiplin sağlayacaksın ki, en azgın provokatörler bile taşkınlık yapmaya, şiddet kullanmaya ve molotoflarla ortalığı yangın yerine çevirmeye cesaret edemeyecekler. Kitleye tomalarla basınçlı su sıkıldığında sen yere mıhlanmış bir zafer heykeli tomalara karşı duracaksın. Topluluğa ateş edildiğinde ilk kurşun senin olmalıdır. Bunu gönülden istemelisin, zafere kilitlenmiş gerçek halk önderliği budur çünkü. Korku insanca bir duygudur, kimse korktuğu için kınanamaz, kınanmamalıdır da. Kınanacak şey, göze alamadığın bir hareketi başkasına yaptırmak ve insanları kullanmaktır.
Halkı sokağa döküp kuytularda kaybolmak acımasızlık ve merhametsizliktir.
Peki şimdi ne oldu, halkın sokağa dökülmesiyle meram edilen gayeye ulaşılabildi mi? Sonuç tam bir fiyaskodur. Protestolardan ne AKP, ne de IŞİD etkilendi. Protestocuların sesleri IŞİD'in Kobani'ye attığı bombaların sesleri arasında yitip gitti. Ölenler ne yazık ki babalarının kesesinden gitti. Kurşun yiyenlerin kanları ise boşuna aktı. İşyerleri ve araçları yakılanlara ise dizlerini dövmek kaldı. Hem dizlerini dövdüler, hem de Kürtlere küfür ettiler. Bu da bizim kârımız oldu.
Başka bir gariplikte, HDP sözcülerinin Kobani için AKP'den yardım istemeleridir. AKP'nin Kobani'de IŞİD'le savaşan YPG'ye düşmanlık beslediğini bilmeyen yoktur. Bu, olmayacak duaya amin demektir. AKP, YPG'dense IŞİD'ı tercih edecektir. HDP halkı yanıltmak ve olmayacak şeylerle oyalamakla ağır bir vebal altındadır.
IŞİD'İN Kobani ve Şengal saldırganlığı karşısında farklı şeyler yapılabilirdi. Etkili sivil projelerle ekonomide kriz ve devlet yönetiminde boşluk yaratılarak, IŞİD'i besleyip büyüten AKP'ye dünyanın kaç bucak olduğu gösterilebilirdi. IŞİD'e asıl o zaman darbe vurulmuş olunacaktı. Kürt muhalefeti -bilerek veya bilmeyerek- hedefe bir türlü kilitlenmiyor ya da kilitlenemiyor. Onca güç ve enerji hep yanlış mecralarda tüketiliyor.
Mahmut Alınak
Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.
alinakmahmut@hotmail.com
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)