Salı Şubat 11, 2025

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 


14nisan 1935 , Amerika'da 'Kara Pazar' olarak bilinen, 800 milyon ton toprağın rüzgarla havaya kalktığı bir kum firtınası tarihidir.

Bu fırtına, Amerika'nın Dust Bowl kasabası merkezli olarak, Oklohama, Kuzey Texas'ın yüksek düzlüklerinde, 1931'lerin sonlarında başlıyan kuraklaşma ve sonucunda 4'yildan fazla süren kum fırtınaları süreğenliği; 14 Nisan tarihinde, artik sözkonusu bölgenin sınırlarını da aşarak, Amerika'nın neredeyse yarısını etki altına alan, tam bir felakete dönüştü.

Bu fırtına sonucu, binlerce insan hayatını kaybetti. onbinlerce hayvan telef oldu, milyonlarca hektar ekili arazi ve işlenebilir toprak tahrip oldu.
Bu felaket ertesinde Amerika'da ve dünyada da ilk kez 'toprak ve erozyon komisyonu' kuruldu. Komisyon başkanlıgına da, dönemin bir toprak uzmanı getirildi. Onun meşhur sözü, tum Amerikalıların hafizasinda yer etti:
(...)''Barbar ya da uygar,tüm insanlık içinde, biz Amerikalılar, topraga en çok zarar veren ulusuz''...

Peki 1935'lere Amerika'yı getiren süreç nasıl baslamıştı?

1820'lerde Kızılderilileler bölgeden sürülene kadar, Kuzey Texas, Kansas, Oklahoma'nın yüksek düzlükleri Bufalolarin ve Kızılderililerin doğal yaşam alanları olarak, sonsuz çayırlar ve çimenlerle kaplıydı.
Bu bölge Amerika'nın en çok yağmur alan ve en verimli topraklara sahip, dogal bir yaşam cenneti statüsündeyken, nasil oldu da çölleşmenin ve yıllar boyu süren bir toz fırtına merkezine dönüşmüştü sorusunun en yalın cevabı; doğanin, kendi düzenine müdahele eden Kapitalizmden ve onun azami kar hırsı üzerine oturmuş, doyumsuz sömürücü mantığından , bir intikam almasıdır.

Kizilderililerin bölgeden sürülmesi ve Bufaloların katledilerek soylarının sona erdirilmesi ardından,''hayvancılık''(hayvan katliami demek daha dogru olur) üzerine geçimini sağlayan bu bölgeyi tarıma açmak amaciyla,1840'da Abraham Lincon ''buğday ekmek şartıyla'' bu bölgeye yerleşecek insanlara bedelsiz toprak verileceğini'' ilan eden kararı açıkladi.

Kısa zamanda 40 milyon hektar ekilir alan, bir anda batıdan gelen insanlara tahsis edildi. Verimli topraklar, kısa zamanda bölgeyi, bir buğday cenneti, bölge insanlarını da buğday zenginine dönüştürdü.
Buğdayın kilosu 3/4 dolar gibi inanılmaz seviyelere ulaştı. Kısa zamanda zenginleşen bölge insanları, büyük çiftlik evleri ve otomobillere sahip oldu. Amerika tarihinde ilk defa dünyanın en büyük buğday üreticisi olarak, Rusya'yı geçti; buğday ihraç eden bir ülkeye donustu. 1931'e gelindiğinde dağıtılan toprak 80 milyon hektara ulaşmıştı.

1930'lara gelindiğinde, Kapitalizmin büyük küresel bunalımı (Emperyalizmin 2.bunalım dönemi) baş gösterdi. 
Bir anda kredi faizleri korkunç seviyelere yükseldi. Bugdayin kilosu 3/4 dolardan, 30/40 cente kadar düştü. O dönemin insanlarının deyimiyle;''ekmeye değmez hale geldi''.

Ancak esas felaket, 1930'ların sonunda başlıyan kum 
firtinaları ve kuraklıkla baş gösterdi. 

Yagmur miktarı yıllık normal seviyeden, ilk yıllarda yarı seviyeye, ilerki yıllarda ise daha alt seviyelere düştü. Başlıyan kum fırtınaları, kısa süreli değil, haftalarca süren, yılda 8/9 kere tekrar eden bir felaketler zincirine dönüştü.
John Steinbeck'in ''Gazap Üzümleri'' romanına da konu olan bu dramatik şüreçte, 2.5 milyon insan çiftliklerini, topraklarını birakarak, misafir işçiler olarak diğer bölgelere göç etti. Gittikleri yerlerde ise, bıraktiklarindan daha kötü bir sefalet içinde, bir çoğu işçi kamplarında can verdiler.
On yıla yakın bir süre bölge tam bir cehenneme döndü. Sayilari kesin bilinmemekle birlikte, binlerce insan kum firtinalarinin ve hava kirliliğinin sebep olduğu kum zatüreleri sonucu hayatını kaybetti. 
Onbinlerce baş hayvanda akciger hastalıkları ve kuraklık neticesi öldü.
 Bölgenin kuraklaşması üzerine, bir zamanlar hayvan cenneti olan bölge, bir anda hayvan mezarlığına dönüştü. Kuşlar bölgeyi terk ettiği için, bölge çekirge istilasına uğradı. Bahçelerde sınırlı bir ekimle ayakta kalmaya çalışan insanlar, bu ürünleride çekirgelere kaptırdılar. Toprağın nemi kaybetmesiyle başlıyan kuraklık sonucu, su arayan akrep, zehirli örümcek, çıyan gibi hayvanlar, insanlarin yaşam alanlarına, evlerine girerek, böylelikle de binlerce insanın, zehirli örümcek ısırmasi sonucu ölümüne neden oldu.
Susuzluğa en dayanıklı olan tavşanlar ise, bölgeden tavşanları yiyerek yaşıyan vahşi hayvanların kaçması sonucu, sınırsız bir üremeye başladı. Bölgede onbinlerce tavşan heryeri işgal etti. İnsanlar , tavşanlarla baş etmek için bir araya geldi. Tek bir günde onbin insanin katılımıyla, bir tavşan katliami başladi. Tek bir günde 35.000 tavşanın katledildiği imhalar yaşandı.
 Tüm bu gelişmelerin yaşandığı Dust Bowl kasabası bugün bir hayalet şehir görümündedir.
Amerikan rüyası, Dust Bowl, Kansas, Oklahoma ve Kuzey Texas'ın yüksek düzlüklerinde tam bir Amerikan kabusuna dönüştü.
Bir zamanlar Bufaloların, Kızılderililerin, sayısız bitki ve hayvan mozaiği ile en verimli Amerikan toprakları bugün, Amerikan çölleridir. Hükümetin 1935 Kara Pazarîndan sonra aldığı önlemler, ''toprak güvenliği, ulusal guvenliktir'' politikalari ile, bugün, o dönemki sürekli kum fırtınalari görülmese de, bölge bir daha asla eski günlerine dönemedi. Alınan önlemler erozyonun hızını sadece %65 oraninda azalttı. 

Dust Bowl bugün çok az sayıda bölgeyi terk etmeyen insanın, küçük ölçekte tarımsal sulama ile sınırlı bir üretim yaptığı bir konumdadır.
Doğa kendinden alınanın intikamını aldı. Otuz santim derinliğindeki verimli minarelli toprağın oluşması yüzbinlerce yıl almıştı. Onu tuketmek ise sadece 40/50 yıllık bir kapitalist yağma ile mümkün oldu. Çayırlar ve çimen, suyu ve toprağı tutma kapasitesi ile, hem dogal ortunun ,hem de buna baglı olarak iklim ve yağışın doğal dengesini oluşturmuştu. 

Bu toprakların, çimenlerin sökülerek, buğday gibi, suyu tutmayan, tersine tüketen bir bitki örtüsüyle örtülmesi sonucu, Kansas'ın ve Oklahoma'nın yeşil cennetleri, bugün bir çöle dönüştü. Doğa, onun dengesiyle, kendi kapitalist çıkarları için oynayan insanlardan aci intikamını böylece almış oldu. Bedeli onbinlerce insanın akciger ve diğer bağlı hastalıklar nedeniyle ölmesi, yüzbinlerce hayvanın katli, bozulan doğa ve iklim örtüsü...

Bugün Pekin/Çin, Japonya, Moğolistan üzerinde gördüğümüz kirli hava ve kum fırtınaları, tarihin bu acı tecrübesini hatırlatır mı bilmem. Ama Sosyalizmi içerden ele geçirerek, Sosyalizmin tahribati üzerinden Kapitalizmi yeşerten, Çin'i Kapitalizmin yeni kalesi olarak, sadece kar,''uretici gücleri geliştir; Emperyalizmle barış içinde yarış''; Proleteryanın değil,''bütün halkın devleti'' adlı liberal-modern revizyonist çizgi altında, Sosyalizmde burjuvaziye yer açan modern- revizyonist tezlere karşı Mao şöyle demişti;

''Birgün Çin Komunist Partisi, halka ihanet eder, halkın değil, Burjuvazinin çıkarlarına hizmet eder hale gelirse, Çin halkı onlarida yıkmayi bilecektir''...!

Kapitalizm Öldürür!

BAŞKA BIR DÜNYA MÜMKÜN!   

 http://dino-ibrahim.blogspot.nl/2012/02/kapitalizmin-sosyalizmi-icerden-ele.html

108782

İbrahim Dinç

Site yazarlarımızdan olup teorik ve politik yazılar yazmaktadır.

İbrahim Dinç

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar