Kavram Kargaşası (Sinan Dersim)

Her türlü şiddette karşıyız, düşman hukuku vb.
Düşünerek konuşmak, konuşarak yapmak siyasette, sosyal ilişkilerde önemlidir. Genelde bunun eksikliği yapma fiili ve amaçtaki net olma, olmamayla orantılı olarak değişkenlik göstermektedir.
Kişide, toplumda, örgütlülükten, örgütsüzlükten, egemenlikçi sistemden, ezilenlerin kurtuluş kavgasında düşünerek konuşma, konuşarak yapma derin ideolojik politik tercih ve kodlara göre olmakta ve bu kodların doğru yerinde oturması, oturmamasıyla orantılı değişkenlik göstermektedir.
Özellikle egemenlikçi sistemler stratejik ve uzun vadeli planlarla hareket ettiğinde inşa kurucu temellerini konuşarak yapma, yaparak konuşmayı daha bilinçli yapmaktalar. Yönetmek istediği ezilen zümrelere şekil vermekte ve şekillendirmek istediklerine göre konuşmakta, konuşur olmaktalar.
Kendileri gibi konuşmayı, düşünmeyi sağlatıcı ideolojik politik kodlarla bunu yapmaktalar. Yöneten, yönetilen olduklarında halk deyimiyle şapkayı ters giydirmeyi doğru olarak yutturmakta yalanı büyük hünerle doğru yerine koymaktalar. Yalan zamanla doğru yerine geçince ezilen, ezdirilenleri yönetmek daha kolay hale gelebilmektedir. Böyle olduğu içinde ezdirilmek ve yönetilmek istenen insanlar egemenlerin her söylediğini bu anlamda ters okumak zorundadır. Terste okursa ancak doğru bilinç eylem çıkışını yakalayabileceğini bilmelidir. Yoksa onun yalanına farkında olmayarak hizmet etmiş olur.
Onun dediğini yapar duruma gelir.
Şaşkın bakış ve yönlendirmede azade olmak mı isteniliyor o zaman egemenlerin söylediği her sözü ve davranışı, uygulamayı terste okumalı ki,onun inceltilmiş yalancı özel savaş etkisinde bir nebzede olsa uzak kalabilsin..
Sözü bir kaç gündür tartışma gündemimize gelen ’’Her türlü şiddette karşıyız’’ sözüne getirmek istiyorum.
‘Her türlü şiddette karşıyız’ sözünü biz ezilenler ve ezdirilenler nereye oturtmalıyız? Kolayca söylenecek sözmü bu söz!. Kesinlikle kolay söylenecek söz değildir. Kolaycada söylenmemelidir. Farkındayız, biliyoruz ki, ezilen, ezdirilenler bir kere şiddetti üreten değil, şiddette maruz kalandır. Şiddetti üreten devlettir. Onun siyasi, hukuki, askeri faşist uygulamalarıdır. Böyle bir durumda devlet şiddetine karşı çıkmamak ve her türden şiddette karşıyız demek ölümden ölümü beğen dışında bir anlam ifade etmemektedir.
Ölümden ölümü beğen olunmayacaksa eğer o zaman ezilen/ezdirilen her türlü şiddette karşı olmakla yetinmez, egemenin uyguladığı şiddet zulmüne karşı öz direniş/direnmeyi hak bilir ve bu hakkı en doğru şekilde uygulamayı kendisi için öz savunma, hayatta kalma sayar. Her türlü şiddette karşıyım demekle zalimin zulümünü mazlumun hak direnişini eşitleme, aynı görmedir. Zalimin şiddetine dolaylı razı, rızalık göstermektir.
Ezilenin “ezen karşısında ‘sen bana şiddet uyguladıkça direnmek’ haktır. Ben direnerek kendi varlığımı koruyorum” demesi en tabi olandır. Bunları neden yazdığımıza gelince Mersin Mezitli Tece karakoluna karşı fedai eylemine karşı HDP,TİP,EMEP ve Selahattin Demirtaş, Sol partinin ‘her türlü şiddette karşıyız’’ sözleri üzerine bunları yazıyoruz.
Bu sözü söyleyenlere bir nebzede olsa bir hatırlatmada bulunmak için yazıyoruz.
HDP eş başkanları her türden şiddette karşıyız diyorlar ama devletin her türlü şiddetine maruz kaldıklarını yaşayarak biliyorlar. Faşist zalimliğin zulmünü en çok çeken parti olduğu da ortadadır. Şiddet kavramının ezilenlerin direnişinde değil, ezenlerin baskısında üretildiğinin de farkındadır. Bizzat bunu günlük, anlık yaşayarak tecrübe ederek bilen partidir.
Rahmetli Tahir Elçi’ye PKK terör örgüttü dayatması canlı tv yayınında dayatıldığında, bunu ret eden Tahir Elçinin nasıl birkaç gün sonra Diyarbakır’ın üç minareli burucunda katledildiği hala hafızalarımızda tazedir.
Keza 7 Haziran’a üç gün kala Diyarbakır mitinginde bombalar patlatıldı. Mitingdeki bazı insanlarımız bu devlet provokasyonunda şahadette ulaştı. 10 Ekim 2015’te 1 kasım seçimleri öncesinde devlet katliam yaptı 110 insan Ankara göbeğinde barışçıl bir eylem yerinde hunharca katledildi.
Ekim öncesinde 20 Temmuz 2015 33 gencecik umut yolcuları Suruç’ta yine devlet provokasyonuyla katliamda geçirildi. Şimdi bu örneklere bakarak doğru sorgulamayı nerede başlatmalıyız? Ya da neyi sorgulayacağız? Dikkat ederseniz 7 Haziran da HDP 80 milletvekili almıştı. İki bakanlıkla ara geçici hükümette yerini almıştı. Sonuç Faşist devletin bu katliamları ve bu katliamlara ilaveten Cizre, Sur öz yönetim katliamları geldi.
‘Her türlü şiddette karşıyız’’ diyen HDP Eş başkanları, Selahattin Demirtaş, Sol Parti, EMEP, TÖP, TİP’in bu hatırlatma bağlamında çağrılarını nereye oturtacaklarını gerçekten insan merak etmektedir. Her türlü şiddette karşıyım diyorsunuz da, peki siz bu katliamlar karşısında ne kadar duruş olabildiniz ve örgütlü tepki içinde oldunuz ve ne kadar devletti kınadınız, karşısında durdunuz ve engelleyen oldunuz soruları ‘her türlü şiddette karşıyız’’ sözlerinde sonra haliyle dönüp dolaşıp tekrar tartışma gündemimize gelivermektedir.
SİHA’larla her gün Rojava, Mahmur, Şengal demokratik-Özerk yönetimdekiler ve sivil insanlar katlediliyor. Bu durum ortaydayken ‘Neden ey devlet senin her türlü şiddetine karşıyım’deyip bir açıklamada bulunulmuyor. Sayın Murat Karayılan bir kaç gün önce ‘varlık, yokluk’’ günlerinden geçiyoruz, kimin elinde ne gelirse yapsın çağrısında bulundu. Neden bu çağrı duyulmuyor ve Metina, Zap, Avaşinde Gerillaya karşı kullanılan kimyasallara karşı bir tepki oluşmuyor ve ‘Ey devlet senin ne işin var, güney kürdistanda, ne hakla kimyasal kullanıyorsun denilmiyor.
Hoşnaf Ata’yı neden kendimize örnek almıyoruz. İki aya yakındır Denhak OPECW önündeki iki yeğenin kimyasalda katledilmesini tek kişilik eylemle protesto etmekte ve TC’nin kimyasalla öldürdükleri yeğenlerin fotoğrafıyla TC’yi teşhir etmektedir. Peki siz koca koca parti ve büyük şahsiyetler neden Türk devletin kimyasalına karşı bir ses ve tepki içinde değilsiniz? TC Faşizmin günlük anlık gerillaya ve gerillanın üslendiği coğrafyaya karşı kimyasal kullanıyor.
Buna karşı tepkisizliğinizi nasıl izah edeceksiniz? Kimyasal saldırılara karşı ne yaptınız? Madem ki provokasyonlara karşı ve seçimleri tehlikeye düşürmesine izin vermiyoruz diyor ve onca Faşist devletin yaptıklarına sessiz kalıyorsunuz zaman bir zahmet kalkın deyin ki ey devlet bu seçim sürecinde demokratik bir olgunluk ve yarış için tek taraflı ateşkes yap, şeçime gidelim çağrısında bulunun.
Seçimlerin sağlıklı bir sonuca gitmesi için, Gerilla operasyonlarından vazgeç de. SİHA saldırılarını bırak seçime barışçı bir ortamda girelim de. Demiyorsun. Çünkü biliyorsun bu çağrının karşılığının olmayacağını. Devletin her türlü insanlık dışı katliam ve yok ediciliği provokasyon saymayacaksın. Mezitli’deki Fedai eylemi seçimler için provokasyon sayacaksın.
Gerçekten ağır söz olur ama bizim orda bir söz var aklını peynirle mi yedin demezler mi insana!
Bir de meşhur ‘düşman hukuku’yla bize yaklaşıyorsun söz dillerde pelesenk edilmiştir. Faşist şef İstanbul sözleşmesini kaldırıyor ve Kadınların tüm haklarını elinde alınıyor ve Kadınların buna karşı çıkışı ,mücadele içinde oluşu elbet makuldür. Yerindedir. Yerinde olmayan Faşist şefin polisine ‘siz bize düşman hukuku’ uyguluyorsunuz sözü ve bu sözle tepki içinde oluşlarıdır.
Zaten Faşist şef İstanbul sözleşmesini kaldırarak düşmanlığını ilan etmiştir. Şimdi sen bundan ne hukuk bekliyorsun ki düşman hukuku uyguluyorsun diyorsun. Demokrat, devrimci, sosyalist, yurtsever kuruluşlarda ezber ezber bu sözü söylemekteler. Faşist rejim işgal ediyor, saldırıyor, gasp ediyor, eziyor ve sen kalk düşman hukuku uyguluyorsun de.
Düşman düşmanlığını yapsın, sen hukuk, adalet de ve bu beklentiyle söze gel. Emine Şenyaşar adalet nöbetinde hiç mi bir sonuç çıkarmıyorsun. Nerede ise 700 gündür nöbettedir. Azıcık adalet olsaydı herhalde bunca gün Emine ana ve oğlu o adliye önünde nöbet tutmazlardı. Düşmanın kavramları muğlaklaştırarak, içini boşaltarak ne kadar hafızalarımıza yalan dolanla doldurup, yanlış düşünmeye ittiği bu örnek ve başka örneklerle daha iyi anlaşılacak, görülecektir.
Kavram kargaşanın sonucu işte budur!
Demokratik siyaset, Faşist devletin siyaset arenasında gladyatör olmak, kalmakla olmuyor. Önemli olan Spartaküs çıkışlı olmaktır. Faşizmi dize mi getirmek istiyorsan o zaman onun oluşturduğu tüm dil, uslup, tanım, benzetme, uyarlama, uygulamalarda kendini mesafeli kılacaksın. Yalnız kılmakla da olmaz, mücadele içinde olacaksın. Ancak bu mücadele karşı çıkışla kisilikli insan, demokratik özgürlükçü siyasetçi olmayı hak etmiş olursun.
Bu da dişe diş Faşist devletle hesap sormayla mümkün olur. Payanda duruma düşmemekle olur. Faşist kurumsal araçlarına karşı bir saniye esnetme içinde olmayarak radikal demokraside ısrar duruşla olur. Liberalizmle olmaz. Bunu en iyi bilen Selahattin Demirtaş ve HDP’dir. 10 bin üyesi ve yönetimiyle rehinelikse bilmelidir ki radikal demokraside ısrar duruşundan gevşeme sebebiyledir. Kendi gevşemesini görmeyerek, topu taca atmaya kimsenin hakkı yoktur. Yaşananlardan hiç kimse Faşist devletin zulmünü bahane etmesin, devlet zaten zulüm devletidir Bu zulümü bahane ederek kendi yetmezliğini faşist zulüme yükleyerek kendini haklı çıkarmasın. Bugün bu kadar faşist uygulamalar yol alıyorsa sebebi faşizmin anladığı dilde cevap olmayışındandır. Liberal, konformist, popülist, sitem içi arayış beklenti yaşamla haşır neşir olmasındandır.
O zaman çağrımız net olmalıdır:
1- Ey devlet sen provokasyon yapıyorsun, seçime kadar ateş kes yap çağrıcısı olmaktır. Tabi burada her iki taraf kelimesini kullanmamasına özelikle imtina etmelidir. Çünkü savaşı açan devlettir. Mazlumlar değildir.. Devlet savaşı durdurursa her halde saldırdığı güçler durup dururken devlette saldırmaz!,
2-Birleşik demokratik devrimci güçler olarak faşist devlet bu çağrıya gelmiyor, gelemiyorsa o zaman Faşist saldırılara karşı birey ve örgütlü karşı koymak meşru savunma haktır. Bu hakkın meşru dayanağıyla radikal demokrasi güçleri olarak duruş içinde olmak olmazsa olmaz devrimci, demokratik, yurtsever refleks olmalıdır.
Bizce her türlü şiddette karşıyız diyenler radikal demokrasi hattında durur ve ısrarcı olmayı bilirlerse işte o zaman her türlü şiddette karşıyız sözleri bir anlam karşılığı olur. Bunun dışında tüm çağrılar, sözler Faşist devletin kendi yatağında daha da palazlanmasına, kudurmasına, saldırganlığına, yok ediciliğine, provakassyonuna zemin sunulan olur.
Son olarak diyeceğimiz Fedai eylemini beğenirsiniz, beğenmesiniz. Ama kınamak hakkını kendinizde göremezsiniz. Kınayamazsınız. Bu eylemin insanüstü fedai duruş, çıkışına provokasyon diyemezsiniz.
Tanrıça Zilan, Beritan çizgisi devrimciliğine ancak saygı duyulur. Gücümüz varsa, o gücü kendimizde buluyorsak bu fedai yoldaşların izinde ancak yürünür
Bu ne aceleciliktir ki,koro olmuş hep bir ağızda kınamakla Faşist TC nin yedeğine düşerek,TC’nin yaptıklarını değilde,TC de intikam kararlılığı içinde olan fedaileri kınıyorsunuz! İşte düşman bilincimizi esir almış örneği bu kınayıcıların çıkışında insan daha iyi görmektedir.
Faşist TC’ye hesap sormak bir onurdur. Anadolu Mezopotamya da kırımda geçirilmiş ve hala da geçirilmekte olan halkların fedai eylemcileri kınanmaz ancak alkışlanır, desteklenir, sahip çıkılır.
HPG ve Birleşik Devrimci güçlerimizin üyesi olan Sara Tolhildan ve Ruken Zelal yoldaşlarımızı bir daha sevgi saygı minnetle anıyor, mücadeleleri mücadelemizdir diyoruz.
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)