Perşembe Kasım 7, 2024

Kaypakkaya’nın yöntemi ve komünist kişiliği üzerine (Bir Partizan)

Soyut gerçeklik yoktur; gerçeklik her zaman somuttur. Kaypakkaya’nın teorik ve pratik eserini gerçeğe dönüştürmek, onu somutluk haline getirmek ancak kitlelerle buluşturmakla olacaktır. İncelemelerimiz bu amacın işaret ettiği noktaya konumlanılarak yapılacaktır.

Katledilmesinden bu yana geçen zaman Kaypakkaya’nın daha fazla anlaşılmasını sağlarken diğer taraftan doğrulanmasına da vesile oldu. Bu kadar zaman geçmesine rağmen teorik ve politik tespitleriyle, eylemsel duruşuyla hala devrimciler içinde niteliksel ayrışımda ona komünistlik payesini kazandıran özelliği nedir? Salt eylemsel duruşu ya da ser verip sır vermeme pratiği mi? Yoksa teorik-politik eseri mi? Yoksa hepsi mi?

Gerçekte, pratik materyalist için, yani komünist için sorun, mevcut dünyayı devrimci bir şekilde değiştirmek, bulmuş olduğu duruma hücum etmek ve onu pratik olarak değiştirmektir.” (K. Marx-F. Engels, Seçme Yapıtlar, 1. Cilt, s. 29, Sol Yayınları) Komünizmin ustalarının kıstasları ile değerlendirdiğimizde komünistlik payesini fazlası ile hak etmektedir Kaypakkaya.

Marksizm’in özü nedir? Marksizm’in özü onun yöntemidir. Bu konuya F. Engels, C. Schmidt’e yazmış olduğu bir mektupta açıklık getirmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması için ilgili alıntıyı biraz uzun tutalım: “Genelde ‘materyalist’ sözcüğü Almanya’daki birçok genç yazar tarafından, derinlemesine inceleme yapmaksızın herhangi bir şeyin ve her şeyin üzerine yapıştırılan bir etiket gibi kullanılıyor; söyledikleri her şeye bu etiketi yapıştırmanın yeterli olduğunu sanıyorlar. Oysa bizim tarih anlayışımız, her şeyden önce bir araştırma rehberidir; Hegelcilerin tarzında yorum üretmeye [construction] yarayan bir kaldıraç değildir. Bütün tarih yeni baştan incelenmelidir, farklı toplumsal oluşumların varoluş koşullarından, bunlara tekabül eden siyasal, hukuksal, estetik, felsefi, dinsel, vb. görüşleri çıkarmaya çalışmadan önce, bu koşullar ayrıntılı olarak incelenmelidir. (…) Ama bunun yerine birçok genç Alman tarihsel materyalizm deyimini (ve her şey deyime dönüştürülebilir), kendi göreceli sınırlı tarih bilgilerini. (…) çabucak düzgün bir sisteme oturtmak için kullanıyor; ondan sonra da müthiş bir şey başardıklarını düşünüp keyifleniyorlar.” (K. Marx-F. Engels, Seçme Yazışmalar, Cilt 2, s. 234, Sol Yayınları)

Şimdi, Marx’tan yaptığımız ilk alıntıdaki ve F. Engels’ten yapmış olduğumuz alıntılardaki kıstaslarla Kaypakkaya’yı değerlendirmek istiyoruz. Bu değerlendirmeye geçmeden önce kısa bir hatırlatma yerinde olacaktır. Marksizm’in kurucularının bilgileri dönemlerinin bilgi birikimleri ile sınırlıdır. Ama oluşturdukları kuram ve geliştirdikleri yöntemler, insanlığın bütün birikimiyle birleşebilmenin anahtarını sunar. Bu anlamı ile ortaya konan kuram-teorilerde bilgilerin sınırlılığı-zaman ve mekânla bilginin sınırlanmışlığı kaynaklı-göz önünde bulundurulurken ortaya konan yöntemle bilginin zaman ve mekanın değişimine paralel güncellenme dinamiğine sahip olduğu bilmeliyiz. Yani buradan, Kaypakkaya’nın bilgileri Kaypakkaya’nın yaşadığı dönemle sınırlı olduğunu ama ortaya koymuş olduğu yöntemle -ki bu MLM yöntemdir-bunların yenilenme dinamiklerini içinde taşıdığını görmekteyiz. Marksizm’in özünün yöntem olduğunu söylemiştik, yöntemin belirleyici özelliği de bu dar yani değişimi esas alan, dinamik bir yapıya sahip olmasıdır.

“tanı

tanı ki değiştirebilesin

bilgi gizlediğine erişir

tanımak aracıdır değiştirmenin

yoksa ezer insanı/acımasız gerçek”

Kaypakkaya’nın teorik ve politik eserindeki yöntemi

Dünyayı algılamada, tanımada bilimsel bir yönteme sahip olmak onu değiştirme pratiğini direk etkileyecektir. Maddenin, olgunun, durumun yasalarına vakıf olmayanlar, onları değiştirmede başarılı olamazlar. Maddeyi değiştirmek isteyenler maddenin hareket yasalarını bilmek zorundadırlar. Bunu bilmeyenler maddeyi değiştiremeyeceği gibi sonu hüsranla biten pratiğin içine de girmiş olabilirler.

Yöntem, dünyayı tanımada ve gerçeğe ulaşmada tayin edici bir öneme sahiptir. Marksizm’in özü de budur. Yöntem, araştırma-inceleme tarzını, düşünme-soyutlanma tarzını da kapsar. Yöntem, kısaca, araştırma-inceleme soyutlamada izlenen yol olarak tanımlanabilir.

Bilimsel yöntem devrimci siyasete yol haritası çıkarır; içinde yaşanılan anın onu önceleyen çok daha uzun, doğrusal olmayan, inişli-çıkışlı, kopuş ve süreklilikleri barındıran kolektif insan eyleminin şekillendirdiği bir sürecin parçası olduğunu ortaya koyar. Yöntem olmasaydı Marksizm-Leninizm-Maoizm toplumsal gerçekten kopar, kime karşı, ne için mücadele etmesi gerektiğini unuturdu. Kaypakkaya’yı komünist yapan öz işte bu niteliğe sahiptir. Yani teorik-politik ve eylem çalışmalarında izlemiş olduğu yöntemidir.

Marksizm-Leninizm-Maoizm’in araştırma ve inceleme yöntemi, ele aldığı tarihsel süreçlerden toplumsal süreçlere kadar uzanan bir inceleme-araştırma tarzı ve yoludur. Bütün bunları göz önünde bulundurarak Kaypakkaya’yı değerlendirdiğimizde, Kaypakkaya’nın komünist bir önder olduğu daha berrak bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çünkü o, büyük bir araştırma ve incelemecidir, devamlı somutu, günceli, tarihi ve MLM’yi incelemiştir. Kaypakkaya’nın yönteminin ilk özelliği, komünist kişiliğinin ilk özelliği araştırmacılığı-incelemeciliğidir. Bu yönünü daha anlaşılır kılmak için inceleyelim.

MLM’nin araştırma ve incelemede önemli ve belirleyici özelliği araştırmacının konumlandığı noktadır. Kaypakkaya araştırma ve incelemelerinde hep başta işçi sınıfı olmak üzere, ezilen emekçilerin safıdır.

Evet, araştırma ve incelemelerine taraf tutarak, taraf olduğunu ortaya koyarak girmektedir. Bu durumun Kaypakkaya’nın sınıfsal kökeninden öte iradi bilinçli bir tercihi olduğu, bilimsel dünya görüşünün doğal sonucu olduğu ortadadır. Bu konumlarının bilimsel bir analiz sonucu alınan bir tavrın ürünüdür. Sistemin anlaşılması için işçilerin, köylülerin ve diğer emekçi sınıfların durduğu noktaya konumlanmak önemlidir. Çünkü doğayı dönüştürme sürecinin bizzat içinde olan bu sınıflar, sistemin gelişimini daha iyi anlayacak bir konumdadırlar. Sistemin oluşumu ve gelişimi ile ilgilenen Kaypakkaya da bu noktaya konumlanmıştır. Yine aynı zamanda hem işçi sınıfının yanına konumlanıp inceleme yapmış, gelişen ve bizzat kapitalizmi yıkacak sınıf olması bakımından gelişim düzeyini incelemiş, bunun yanında nüfusun önemli bir kısmını oluşturan köylülüğün durduğu noktaya değinerek araştırma-inceleme yapmıştır. Bir tarafta işçi eylemlerinde diğer tarafta köylü eylemlerinde olması ve bir tarafta işçi sınıfının durumunu inceleyen 15-16 Haziran işçi eylemleri değerlendirmesi gibi-diğer taraftan köylü eylemleri analiz eden yazılarının olması bir yöntem sonucudur.

Marx’ın araştırma ve incelemelerinde konumlanma noktasına çok önem verdiği görülmektedir. Burjuva iktisatçılar sömürüyü gizlemek için değerin yaratılmasını dolaşım süreci içinde ararlarken ve bu noktaya konumlanıp araştırma yaparlarken, Marx araştırmalarında bizzat üretim sürecine konumlanarak, yani işçilerin yanına konumlanmaktadır. Değerin üretim sürecinde yaratıldığını ve sömürüyü anlamak için bu noktaya konumlanıp araştırma-incelemeye başlamanın belirleyici olduğunu ortaya koymuştur. Kaypakkaya’nın pratikteki duruşunun kaynağı Marx’tır. Onun işçi, köylü, emekçi halk ve ezilen ulus noktasından inceleme yapması, sömüren ve sömürülen sınıfların hangileri olduğu ve sömürünün nasıl yapıldığını incelemesinde bu yöntemi kullandığını görmekteyiz.

Kaypakkaya MLM ustaların yöntem konusunda da iyi bir öğrencisidir. Döneminde MLM ustaların Türkçe’ye çevrilmiş eserleri sınırlı olmasına karşın çevirileri okuyup-inceleyip özümsemiş ve pratiğine uygulamıştır.

Araştırma ve incelemenin önemi MLM ustaların eserlerinde ortaya konmuştur. Hatta bir araştırma ve incelemenin nasıl yapılması gerektiği üzerine oldukça önemli yazılar vardır. Marx; “… inceleme ve yöntemi malzemeyi ayrıntılı bir şekilde toplamak, onun farklı gelişme ve biçimlerini tahlil etmek ve onların iç bağlantılarını bulup çıkarmak zorundadır. Ancak bu çalışma yapıldıktan sonra gerçek hareket doğru olarak tanımlanabilir” demektedir. Mao, konulanın her yönüyle; siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel yönleriyle ilgili olarak toplanan malzemenin bölük pörçük olmamasından ve yapılan araştırmanın sistemsiz olmamasından bahseder. “… özen göstermeden ve üstünkörü çalışmak, laf ebeliği yapmak ve yüzeysel bilgiyle yetinmek: (…) Marksizm-Leninizm’in ruhuna bütünüyle aykırı bir çalışmadır.” (Mao, S.E.,  3. Cilt, s. 21, Kaynak Yayınları) Mao, Marksizm-Leninizm’in büyük bir ustası olarak çalışma tarzının partide nasıl olması gerektiği üzerine üç madde saymaktadır. Bunlardan birincisi, var olan andaki durumun incelemesidir. Burada da salt iç ve dış koşulların incelenmesi ile sınırlı bir çalışmadan bahsetmez. Bu konuların her yönüyle incelenmesinden bölük pörçük değil sistemli olmasından bahseder. Mao, var olan nesnel gerçekliği araştırılıp incelenmesini çok önemser. Eğer bu yapılmazsa “el yordamı ile balık tutmaya çalışan bir kör gibi davranılacağı”nı söyler. Kendi istek ve niyetimizle değil de nesnel gerçeklikle hareket etmeliyiz ve bunu da ancak doğru düzgün bir araştırma-inceleme sonucu yapabileceğimizi söyler.

İkinci olarak, tarihin incelenmesinin önemli olduğunu ortaya koyar Mao. Ve kendileri için, özellikle Çin tarihini öğrenmenin mücadele için önemli olduğunu, üye ve kadrolara anlatır. Yani mücadele yürütülen ülkenin tarihini öğrenmek mücadele yürütücüler için önemlidir.

Üçüncü olarak da; “uluslararası devrimci tecrübenin incelenme”sinin öneminden bahseder. Marksizm-Leninizm’in evrensel gerçeğini, devrimci pratiğin ihtiyacının karşılanması için incelenmesi gerektiğini belirtir.

Mao çalışma tarzı için özlüce; var olan durumun, günün koşullarının incelenmesi, tarihin incelenmesi ve Marksizm-Leninizm’i uygulamak için incelemeden bahseder.

MLM’nin önemli ilkelerinin başında somut şartların somut tahlili gelir. Ustaların iyi bir öğrencisi olan Kaypakkaya öncelikle Mao’nun belirtmiş olduğu noktalarda inceleme ve araştırmaya önem vermiştir. Dolayısı ile Kaypakkaya’nın yöntemin başında MLM somut şartların somut tahlili ilkesi yer almaktadır. Belgesel bir roman olan Tohum’da konuya ilişkin şu tespitler yer almaktadır. “İbo, bölgenin sosyo-ekonomik yapısının, toplanan somut bilgilerle karşılaştırılması, tüm çelişkilerin tespit edilmesi, kitleleri mevcut durumda en çok ilgilendiren sıcak çelişkilerin isabetli bir tarzda açığa çıkarılması görevini sık sık hatırlatıyordu. Ona göre politika, bilimsel araştırmadan ve halkın engin tecrübesinden beslenmeli, ateşle donanan güçler ise böylesi bir politikanın ışıklı izinde yürümeliydi. O’na göre iyi bir devrimci, aynı zamanda iyi bir araştırmacıydı. Yanında taşıdığı defterler, somut bilgilerle, rakamlarla doluydu. İbo, sadece mevcut durumun değil, aynı zamanda bölge halkının son yüzyıllık mücadele tarihinin de araştırılmasından yanaydı. Kürecik’te çalışırken Kasımoğlu İsyanının olumlu ve olumsuz yanlarını soruyordu.” (Tohum, M. Oruçoğlu, s. 290)

Kaypakkaya’nın somut şartların araştırılması ile ilgili pratikleri yalnızca bunlarla sınırlı değildir. 1969 yılından başlayarak işçilerin ve köylülerin ekonomik ve demokratik mücadelelerine bizzat katılmış ve bu hareketleri bizzat değerlendirip analiz ederek sonuçlar çıkarmıştır. Bunların bir kısmı Türk Solu adlı dergide yayımlanmıştır. “İşçi-Köylü Hareketleri Milli Demokratik Mücadelemizin ekseni olmak yolundadır” başlıklı yazısını Aralık 1969’da toprak işgali eylemlerine bizzat katılarak ve buradan çıkarmış olduğu sonuçlarla yazmıştır. İşçi eylemlerini de tek tek analiz edip sonuçlar çıkarmıştır. “Ege Sanayi Direnişi, işçilerin mücadele tecrübelerini artırdı”, “Çelik Halat İşçileri Direnmeye Kararlı”, “Sarı, Petrol-İş Sendikası, EAS İşçilerinin Mücadelesini Hedefinden Saptırmak İstiyor” gibi alt başlıklarla o dönemki işçi ve köylülerin mücadelesini incelediği çalışmaları vardır. Trakya’da köylülerin toprak işgal eylemleri ile başlı başına ilgilenmiştir. Bu çalışmalarından da anlamaktayız ki, Kaypakkaya, irili ufaklı tüm mücadeleleri incelemekte, içinde olmakta ve bunlardan sonuçlar çıkarmaktadır. Genellemeci bir yöntem Kaypakkaya’da yoktur. Bizzat somuttan yaşananlardan sonuçlar çıkarmaktadır. Dolayısı ile Kaypakkaya’nın yöntemini değerlendirirken ilk belirtilmesi gereken özelliğinin başında somut şartların somut tahlilini birinci ilke olarak aldığı ve uyguladığıdır.

Kaypakkaya’nın işçi ve köylü hareketini değerlendirdiği, PDA, sayı 5-19, Mayıs 1970 tarihli, “İşçi-Köylü Hareketleri ve Proleter Devrimci Politika” adlı çalışması da analizci, somutu değerlendirip sonuçlar çıkaran yöntemine çok önemli bir örnek oluşturmaktadır. Bu konu kapsamında bu yazı özellikle incelenmelidir. Yine bu çalışmada başta işçi sınıfının olmak üzere, o dönemki işçi sınıfının ve köylülüğün mücadelelerinin eylemler tek tek ele alınarak ayrıntılı bir dökümünün yapıldığını görürüz. Bu hareketlerden sonuçlar çıkarırken sentezlemede ustalara ve özellikle Marx ve Lenin’e başvurduğu görülmektedir. Kendiliğindencilik ve terörizmin ideolojik-politik değerlendirmeler bu bağlamda yapılmıştır. İşte tarafgirli duruş, yeni ideolojik duruş, başta taraf olmuş sınıflardaki gelişmeleri ayrıntılı bir incelemeyi, içinde yer almayı ve sorgulamayı gerekli kılar.

Proleter Devrimci Aydınlık dergisinin 6 Nisan 1971 tarihli, 37. sayısında yayımlanan “Çorum İlinde Sınıfların Tahlili” çalışması da somut şartların somut tahliline Kaypakkaya’nın ne kadar önem verdiğinin anlaşılması açısından önemlidir. Bu çalışma için üç ay Çorum’da, ilçelerinde ve köylerinde bizzat inceleme yapmış; köylülerle, işçilerle, esnafla konuşmuş, bunlardan notlar almış ve bu tahlili ortaya çıkarmıştır. Halkın yaşam koşullarını bizzat yerinde incelemiştir. Bunların üzerine sınıf tahlilleri yapmıştır. Ayrıntılı bir analizdir. Ama onu değerli kılan temel özellik somutun incelenmesinin ürünü olmasıdır. Bugün o analiz incelendiğinde belki çok ayrıntılı hatta gereksiz bilgilerinde olduğu söylenebilir. Bu çalışmada önemli olanın ise bazı eksikliklerinin olması, bilgilerin güncelliğini yitirmesi değil bir yöntem olarak somuttan işe başlanmış olmasıdır. MLM inceleme yöntemi budur. Kaypakkaya’da MLM’yi özümsemiş bir komünist önder olarak bu yöntemi uygulamaktadır.

Kaypakkaya’nın somutun tahlili açısından önemli bir çalışması da Ekim 1971’de kaleme aldığı “Kürecik Bölge Raporu”dur. Bu çalışmada da Kaypakkaya’nın gerçeği olgularda arayıp çıkarma yöntemini uyguladığını görmekteyiz. Mao’nun belirtmiş olduğu; “Marx, Engels, Lenin ve Stalin bize, nesnel gerçeklerden hareket etmemiz ve eylemimize yol gösterecek, yasaları bu gerçeklerden çıkarmamız gerektiğini öğretmişlerdir. Bunu yapabilmek için de Marx’ın dediği gibi, malzemeyi ayrıntılı olarak toplamalı, onu bilimsel tahlile tabi tutmalı ve senteze varmalıyız” belirlemesini Kaypakkaya, “Çorum İlinde Sınıfların Tahlili” ve “Kürecik Bölge Raporu” adlı çalışmalarında parlak bir şekilde uygulamıştır. Bugün Kaypakkaya’yı yaşanılır kılan, komünist önder yapan da bu yöntemidir. Bugün ne Çorum’un ne de Kürecik’in sosyo-ekonomik durumunu Kaypakkaya’nın belirtmiş olduğu gibidir, doğal olarak değişmiştir, farklılaşmıştır. Kaypakkaya’nın yazdıklarını oralarda aramak da abestir. Çünkü bilgi zaman ve mekânla sınırlanmıştır. Ama Kaypakkaya’nın yöntemi değişenin ve değişmeyenin açığa çıkarılmasını yani bilginin güncellenmesinin anahtarını zaten içinde taşımaktadır. Kaypakkaya’nın teorisinin canlı ruhu budur.

Kaypakkaya çalışma alanlarında ilk başta hemen ayrıntılı bir inceleme-araştırma içine girmekte, o alanı tanımaya çalışmaktadır. Çalışma yürüttüğü yoldaşlarını da bu yöntemle çalışmaları için uyarmakta, eğitmektedir. Ali Taşyapan, Kaypakkaya’nın kendisini böyle çalışmalar yürütmesi için çokça teşvik ettiğini, hatta Kürecik Bölge Raporu’nu hazırlarken kendisinden de bölgeyi inceleyen bir çalışma istediğini belirtmektedir. Yine M. Oruçoğlu Siverek’te çalışırken bir görüşmesinde Kaypakkaya’nın bu konuda kendisini eleştirdiğini anlatmaktadır. “Sen bir defa raporla çalışmıyorsun, çok dağınık çalışıyorsun. Buraya gelir gelmez önce şehrin bir anatomisini çıkarman lazım, bir rapor çıkarman lazım. En altta kalanlar, onların üstündekiler, bu hiyerarşik yapıyı senin raporla bize sunman lazım ve kendin kavraman lazım, kadrolara kavratman lazım. Yani hassas nokta nedir, asıl can alıcı çelişkiler nedir, temel çelişkiler nedir, bunların açığa çıkması lazım. Sen dervişlik yapıyorsun bu olmaz.” (Hayatı, Teorik ve Politik Eseri, İ. Kaypakkaya, s. 36; Ok Yayınları)

Görüldüğü gibi Kaypakkaya mücadele arkadaşlarını bu yöntemi uygulamaları için eğitmekte, zorlamaktadır. Kaypakkaya, faaliyet yürüttüğü alanlarda kitleyi daha iyi anlayabilmek için ne gerekiyorsa yapıyordu. T. Kürdistanı’nda faaliyet yürüttüğü için hemen halkın dilini öğrenmenin gerekli olduğunu düşünüp, kısa zamanda Kürtçe’yi çat pat da olsa sökmüş, öğrenmişti. Bu da bir düşünüş tarzının doğal sonucudur. Marx, Rusça basılmış bir kitabı incelemesi için, daha iyi anlamak ve incelemesinin sağlıklı olması için ilerlemiş yaşına rağmen Rusça’yı öğrenmişti. Aynı damardan beslenen Kaypakkaya da faaliyet yürüttüğü alanın halkını daha iyi anlayabilmek için halkın dilini öğreniyor. Bunlar bilimsel yöntemin birer parçasıdır. Kaypakkaya’yı ölümsüz kılan da bu yönteme sahip olmasıdır.

Kaypakkaya; değiştirmek için anlamayı ve tanımayı, anlamak ve tanımak için araştırma ve incelemeyi, somut koşullara uygun politika üretmede devrimci ilke olarak gördü ve uyguladı. Kaypakkaya’yı döneminin devrimcilerinden ayıran niteliksel özelliklerinden birisi de budur.

Kaypakkaya’nın ortaya koymuş olduğu teorik analizlerden “Türkiye’de Milli Mesele ve Kemalist Hareket, Kemalist İktidar Dönemi…” başlıklı çalışmaları; Kürt Ulusal Hareketinin geliştirdiği mücadele ve Kemalizm’in ipliğinin pazara çıkmış olması dolayısı ile, geniş çevreler tarafından en fazla kabul gören çalışmalarıdır. Ama bu olumlama ve kabul görmede Kaypakkaya’yı bütünsellikli bir kavrayışın ürünü olmadığını görmekteyiz.

Kaypakkaya bu teorik-tarihi ve politik çalışmalarında soyut, kurgusal, idealist yöntemi izlemiyordu. Somutu, belgelerde ve incelenen dönemin toplumsal gelişmeleri ile birlikte inceliyordu. Bir tartışmasında; “Osmanlı’dan beri halk ayaklanmalarından bahsediyorsunuz, ama Osmanlı’dan beri halk ayaklanmaları dediğiniz zaman idealizm yapıyorsunuz. Şu anda somut olarak, son dönemde halk ayaklanmaları olduysa, bunlar nasıl oldu, hangi şartlar altında oldu, hangi yöntemler kullanıldı, bu şekilde somut analizler yapmazsınız. Bunu bir metin içinde geçirtemeyiz” diyor. (Aktaran, Hayatı-Teorik-Politik Eseri, İ. Kaypakkaya, s. 94, Ok Yayınları) Görüldüğü gibi Kaypakkaya tarih incelemelerinde de idealizme karşı materyalist yöntemle karşılık veriyor.

Kaypakkaya’nın Kemalizm’in analizi, tarih incelemesinden çıkarmış olduğu sonuçlarla birlikte politik bir tespittir. Tarih incelemelerinde uygulamış olduğu yöntemi anlamak için Kemalizm’in analizinin incelenmesi gerekmekte. Kemalizm analizinin de yöntemi nedir? Tarih incelemelerinin de kurgusal bir yöntemi yoktur. İlk başta iki konumlanma noktasının idealist tarih incelemesi için önemli olduğunu görüyoruz Kaypakkaya’da. Birincisi, bir sınıfsal duruşun da ifadesi olan, ezilenler cephesine konumlanmak; ikincisi tarih incelemelerinde de öncelikli olarak bugüne konumlanıp bugünkü durumu tahlil edip bugünden düne tarihsel süreçlerin incelemesine gitmek. Yeni TC devletinin bugünkü niteliğini belirlemek ve buradan bu noktaya geliş sürecini incelemek. Bu iki konumlanma noktası idealist tarih anlayışı ile materyalist tarih anlayışı arasındaki en önemli farkı oluşturur.

Kaypakkaya, tarih incelemelerinde konumlandığı noktayı şu şekilde ortaya koymaktadır; “M. Kemal halkımızın ilerici tarihinin bir parçasıdır diyorlar. Halkımızın tarihi, zaten tümden ilericidir. Bütün dünya halklarının tarihi ilericidir. Ama M. Kemal halkımızın tarihinin bir parçası değildir; komprador büyük burjuvazinin ve toprak ağalarının ve onlarla birleşen orta burjuvazinin sağ kanadının yani gerici sınıfların tarihinin bir parçasıdır. Mesela, bir Fatih Sultan Mehmet ne kadar halkımızın tarihin bir parçasıysa(!) M. Kemal de o ölçüde halkımızın tarihinin bir parçasıdır.(!)” (Seçme Yazılar, İ. Kaypakkaya, s. 111, 5. Basım) Tarih konusunda söylemiş olduğu şu cümle de Kaypakkaya’nın tarihi nasıl ele aldığının anlaşılması açısından önemlidir. “Komünistler tarihin devrimci mücadelede silah haline getirilmesini çok iyi bilirler. Ama ‘miras’ diye gerici şeylere sarılmak, halk kitlelerinin aldatılmasında gericilerle ağız birliği etmek, onlarla suç ortaklığı etmek olur.” (a.g.e. s. 144)

Kaypakkaya Kemalizm tahlilinden önce bugünkü devletin niteliğini yani TC devletinin faşist diktatörlük olduğunu, hangi sınıfların devlette egemen olduğunu koyduktan sonra süreç incelemesine yani tarihsel süreçlerin incelenmesine gidiyor. Şeyler süreçlerden önce incelenir ilkesini tarih incelemesinde de görmekteyiz.

Tarih incelemelerinde idealizmin çeşitli biçimlerini görmekteyiz. Bazıları işe incelenen tarihsel sürecin maddi yapısını incelemeden görüngülerle hareket ederek başlıyor ya da bazı maddi verileri ortaya koyup oradan tarih diye spekülasyona başvuruyor. Bunları ne yazık ki sosyalistlik iddiasında olanların yaptıklarını da görmekteyiz. Maddi yapı incelenirken üretim ilişkileri, sınıfların durumu, devlette hâkim olan sınıfları olgularla birlikte ortaya konmadan, incelenmeden yapılacak tarih incelemeleri idealist-kurgusal tarih incelemesi olacaktır. Konu özgülünde Kaypakkaya döneminin devrimci önderleri ne yazık ki anti-materyalist tarih inceleme yöntemi ile Kemalizm’i inceledikleri için işi Kemalizm hayranlığına kadar vardırmışlardır. İşte Kaypakkaya’yı dönemin devrimci önderlerinden ayıran temel özellik Marksist-Leninist-Maoist yönteme sahip olmasıdır. Bunun sonucu olarak Kemalizm tahlili ortaya çıkmıştır.

Tarih incelemelerinden önce bir şablon ortaya koyup ya da bir siyasi tahlil ortaya koyup ona göre tarihsel süreçleri yorumlama olarak tarihi ele alanların da olduğunu görmekteyiz. İşte bu idealist yöntemin sonucu olarak Kemalist hareketi eksik kalmış bir burjuva demokratik devrim olarak değerlendiren politik tespitler ortaya çıkmaktadır. Bunların gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Bu tarz indirgemeci, dogmatik tespitlerin bilimsellikle bir ifadesi yoktur.

Günümüzde Kemalizm’le ilgili bir dizi yeni belgeler ortaya çıktı. Hatta Kemalizm burjuva liberallerce tartışılmaya ve sözde keskin söylemlerle mahkûm edilmeye de başlandı. Hâkim sınıflar hâkimiyetlerini devam ettirebilmek için bir dizi yalan ve manipülasyona başvururlar. Bugün Türk devletine hâkim olan sınıflar da hâkimiyetlerini güçlendirmek için sınıflardan, sınıf ilişki ve mücadelesinden hiç söz etmeden dünü yani Kemalistlerin 1920’den 1950’ye kadar olan sürecini; katliamcı faşist uygulamalarını kıyıdan köşeden sözde mahkûm ediyorlar. Dünün propagandasını yapıyorlar. Sözde, dünü mahkûm ederek bugünü olumlu göstermek ve kendi geçmişlerine kıyıdan köşeden laf ederek hakimiyetlerini güçlendirmek istiyorlar. Bu kapsamda, burjuva liberaller, Kemalizm’in faşist uygulamalarına ilişkin önemli söylemlerde bulunuyorlar. Türkiye devrimci hareketinin önemli bir kesiminin bu durumu anlamlandıramadığını görmekle birlikte, konu Kemalizm olunca, Kaypakkaya da gündeme gelmektedir. Ciddi araştırma yapanların göreceği gibi; liberallerin Kemalizm hakkında söyledikleri ile Kaypakkaya’nın söyledikleri arasında dağlar kadar fark olduğu hatta orada kalın bir çizginin olduğu bir tarafa temelde amaç ve yöntem farklılığı var ki hemen anlaşılmaktadır. Kaypakkaya bugünden işe başlayıp, bugün bulunan sistemin niteliğinin faşist diktatörlük olduğunu ortaya koyup, bugünün önceli olan Kemalizm’de nasıl şekillendiğini ortaya koyuyor. Ayrıca Kaypakkaya, Kemalizm’i tek tek bireylerin baskıcı faşist uygulamaları olarak ele almaz. Bir sınıf diktatörlüğü olarak alır. Türk hâkim sınıflarının ideolojisi olarak ele alır ve değerlendirir. Kemalizm’i mahkûm etmek demek faşist Türk devletini mahkûm etmek cepheden tavır almak demektir.

Kaypakkaya Mao’nun iyi bir öğrencisidir. Kaypakkaya, devrim yapmak istediği toplumun tarihini öğrenme ve bu tarihi sınıf mücadelesinde bir silaha dönüştürür. Tarzını Mao’dan almıştır ve bunda ustalaşmıştır. Tarih incelemeleri soyut tarih hakkında konuşmak ve geçmişe ilişkin merakını gidermek amaçlı değildir. Sınıf mücadelelerinden öğrenmek ve bunlardan ders çıkarmak içindir. Geçmişte toplumun tarihinde olmuş olan isyanların bugüne de ışık tutacağını düşünerek o isyanların etraflıca öğrenilmesine önem vermektedir Kaypakkaya, ezilenler cephesinden bu süreçlere bakar. İsyanların hangi şartlarda cereyan ettiği, hangi yöntem ve tekniğin kullanıldığı, nasıl bastırıldığı ve niye yenildiğini öğrenmek Kaypakkaya için önemlidir. Ezilenlerin mirasını açığa çıkarıp, zayıf ve üstünlüklerini açığa çıkararak bugünkü mücadeleyi de buna göre şekillendirmek istemektedir. Bugüne, ezilenler cephesine konumlanıp, dün de ezilenlerin yaptıklarına gitmekte, buradan bugüne gelip yarın için izlenecek yolu açığa çıkarmaya çalışmaktadır. Kaypakkaya’nın Marksizm’in ustalarından aldığı materyalist tarih anlayışı budur. Tarih incelerken de sınıfsal analizci yöntemden kopmamaktadır. Tarihte, pragmatizmin yaptığı gibi parlayan her şeye sarılmıyor. Kaypakkaya’da kurgusal bir tarih okuması da bulunmaz. Hep olgular ve onların iç ve dış bağlantıları üzerinden bir tarih okuması vardır. Görünenin arkasındakini açığa çıkarmak için sınıf ilişkileri üzerinden sorgulama yapar. Bu anlamı ile de olguculuk da yoktur Kaypakkaya’da.

Kürt Sorunu kapsamında ortaya koymuş oldukları, başka şeylerin yanında, Lenin ve Stalin’in iyi bir öğrencisi olduğunu da ortaya koymaktadır. Kürt Sorunu kapsamında da, gelinen aşamada, başta Kürt İsyanları üzerine olmakla, bir dizi yeni bilgi ve belgenin gün yüzüne çıktığını görmekteyiz. Bu bilgi ve belgeler de, bir kez daha Kaypakkaya’nın yıllar önce parlak bir şekilde soruna dönük doğru perspektifi ortaya koyduğunu deklare etmelidir.

Başlı başına ulusal sorun konusundaki yaklaşımlarını ele almayacağız. Yine bir analizindeki yöntemini inceleyeceğiz. Kaypakkaya, ulusal sorun incelemelerinde öncelikle sınıfsal bir konumlanma ile başlamaktadır. Ezilenler cephesinde ezilen ulusun yanında konumlanmaktadır. Yöntemi Lenin’in, Stalin’in yöntemidir. Komüntern ve ona paralel politikalar üreten TKP’nin tarihsel ilerlemeci çizgisine amansız eleştiriler getirmiştir. Öncelikle isyanların niteliğini, maddi yapı analizi ile, görünenin arkasındaki gerçeği açığa çıkararak doğru bir şekilde ortaya koymuştur. Ulusal nitelikteki isyanlardır demiştir. TKP çizgisinin Kemalizm’in katliamlarını onaylarken ürettiği, feodal ağaların ayaklanması olduğu, bu ayaklanmaların arkasında emperyalist ülkelerin olduğu yönlü söylemleri de koymuş olduğu analizle yerle bir etmiştir. Ulusal sorunları değerlendirmede dayandığı nokta MLM’dir. Bunun yol göstericiliğinden şaşmamıştır. Ulusal baskı ve asimilasyon karşısında komünistlerin açık ve net tavrını ortaya koymuştur. Bu konuda Kaypakkaya’nın yöntemi şudur; duruş noktasından, sağlam bir tarih okuması, konuya ilişkin MLM ilkeleri ve bunların güncelle birleştirilmesi.

Bu konuda da Kaypakkaya’yı niteliksel farklı kılan, “sosyalist” ve “komünist” söylemlerle burjuvazinin peşine takılanlardan özde ayıran, sınıfsal duruşu ve bunu görünür kılan yöntemidir. Süreç içinde Kürt Ulusal Hareketinin gelişmesi ve yürüttüğü mücadele sonucu gelinen aşamada geniş bir kesim Kürtlerin varlığından ve Kürt sorunundan rahat bahseder olmuştur. Kürt Sorunu başta olmak üzere yerinde ve zamanında ortaya konan açık ve net duruşun adı Kaypakkaya’dır.

Kaypakkaya’nın yönteminde sınıfsal analizler, güncelin sorunlarına ışık tutacak şekilde tarihin materyalist tarzda incelenmesi, MLM incelenmesinin yanında, çelişkilerin tespiti, bunun içinde baş çelişki ve temel çelişkilerin tespiti de önemli bir yer tutar. Bunlar elbette sınıfsal analizlerin doğal sonuçları olarak da alınabilir. Ama bu tespitlerin yapılması politikada ve örgütsel çalışmalarda hayati önemdedir. Bunlar yapılmadığında dört bir yana yumruk sallayıp boşuna enerji harcanacağı gibi politika alanından farklı yönlere savrulmak kaçınılmazdır. Bu savruluşun nedeni, başka faktörlerin yanında, baş çelişmeyi yanlış tespit etmiş olmalarında yatmaktadır.

Kaypakkaya’nın gelişme diyalektiğinin esasını; dogmatikliğe karşıtlığı, basmakalıpçılığı reddedişi, eleştirel, araştırmacı-incelemeci kişiliği oluşturur.

Kaypakkaya dogmatizmin amansız düşmanıdır. Kaypakkaya demek, araştıran-inceleyen, devamlı somutu esas alan bir düşünüş demektir. Gerçek olanın somut içinden aranıp bulunması pratiğidir araştırma ve inceleme. Araştırma ve inceleme dogmatizminin düşmanıdır, öznelciliğin düşmanıdır. Kaypakkaya demek basmakalıpçı düşüncelere cepheden karşı duruş demektir.

“Her eylem bir eleştiri, bir reddediş bir istek değil midir?” Kaypakkaya’nın politik kişiliğinin önemli bir özelliği de eleştirel oluşudur. TİP içinde çalışma yürütürken bir dizi arkadaşının, aklına, alınan kararları sorgulamak bile gelmezken Kaypakkaya hem eleştirel duruşunu sergiler hem de arkadaşlarını eleştirel olma noktasında uyarır. TİİKP içindeyken de bilimsel eleştirilerini getirmeden hiç çekinmemiştir. Bu eleştirel duruş sonucunda TİİKP’nin reformist-revizyonist niteliğini görmüş ve TİİKP’nin niteliği konusunda kapsamlı bir analiz ortaya koymuştur. Kaypakkaya’nın gelişme dinamiğinde bu eleştirilen duruşun çok önemli bir yeri vardır. 1968 yılında Kemalist değerlendirmeleri vardır. Ama bu eleştirel yaklaşımı nedeni ile Kemalizm’i eleştirel bakışla analiz etmiş ve onun gerçek niteliğini ortaya koymuştur. Eleştiri ve özeleştiri konusunda TİİKP’li revizyonistlerin bayağılaştırıcı tutumları karşısında, eleştiri özeleştiri konusunda bilimsel teorik yaklaşımı da ortaya koymuştur. Kaypakkaya yoldaşlarının hata ve yanlışlarını eleştirmekten çekinmemiştir. Kendi hatalarını gördüğünde de bilimsel duruşun adıdır. Teori ve pratiği elli yıllık durgunluğa ve suskunluğa karşı kökten eleştirel bir duruştur.

Kaypakkaya MLM ustalarının iyi bir öğrencisidir. Lenin ve Stalin’in; ulusal sorun, komünist partisinin sınıfsal niteliği, devletin niteliği, reform-devrim ilişkisi konularında iyi bir öğrencisi olmuştur. Ülkede verilecek mücadelenin niteliği, biçimi, köylülüğün örgütlenmesi, halk savaşı, ordu örgütlenmesi konularında da Mao’nun iyi bir öğrencisi olmuştur. Kendisi kurduğu partinin Büyük Proleter Kültür Devriminin ürünü olduğunu ortaya koymuştur.

Kaypakkaya’yı oportünist-revizyonist-reformistlerden ayıran özelliklerden birisi de teori-pratik uyumudur. TİİKP’nin söylemle eylemi arasındaki tutarsızlığı görmüş ve buna karşı amansız bir mücadele içine girmiştir. Buradan hareketle TİİKP’nin kaypak ve ikiyüzlü karakterini de tespit etmiştir. “… doğruyu ifade etmekle işin biteceğine katiyen inanmıyorum. Bir devrimci için asıl olan doğruların pratiğe uygulanmasıdır. Çünkü ancak o zaman bu doğrular, halkın elinde bir silah haline gelir. Ve devrime hizmet eder. Kullanılmayan silah ne kadar kudretli olursa olsun, işe yaramaz ve pas tutar.” (Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya, s. 137, Belge Yayınları) Bu düşünceleri doğrultusunda TİİKP revizyonistleriyle amansız bir mücadeleye girmiş, bu mücadele içinde kendi teorik hattını inşa etmiş ve bu hat doğrultusunda hemen Partisini kurarak, örgütleme pratiği içine girmiştir. Oportünistlerle komünistleri ayıran kıstaslardan birisi de, söylem ve eylem birliğidir; teori-pratik uyumudur. Kaypakkaya’da bu uyumun en ileri örneğini görmekteyiz.

Kaypakkaya adı mücadelede direngenliktir. İnandığı düşünceler doğrultusunda ser verip sır vermemektir. İnanmışlıktır, adanmışlıktır. Sorunlara kafa yorup çözüm üretmek, üretilen çözümü pratiğe uygulamada ısrardır. Çözüm üretmek ve bunu hayata geçirmede ısrarın adı Kaypakkaya’dır.

Katledilişinin yıldönümünde bir kez daha komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı anarken ondan öğrenelim, onun yöntemini pratikte yaşanılan sorunları çözmede bir kılavuz olarak kullanalım. Bu amaç için Kaypakkaya’nın teorik-ideolojik-politik eserini inceleyelim. Kaypakkaya’nın yöntemi içimizdeki ve dışımızdaki her türlü sapma ve oportünist tutuma karşı bizleri silahlandıracaktır.

47770

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar