Pazar Eylül 29, 2024

“Kaypakkaya’yı pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz”

Katledilişinin 44. yıldönümünde, önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’yı onun teorisinin bakış açısında durarak ve pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz!

18 Mayıs 1973!

Bu tarih, yoldaş Kaypakkaya'nın Diyarbakır zindanlarında aylar süren işkenceler sonucu faşist devletin sivil-asker av köpekleri tarafından katlediliş tarihidir. Bu tarihle birlikte Türkiye devrimci ve komünist hareketi, yol gösteren pusulasından, kendisine deniz feneri rolü gören bir büyük dava adamından yoksun kalıyordu. Ne var ki, onu aramızdan koparıp alan faşist güçler, 44 yıldır, onun kurduğu tunçtan “eser”ini yok edemediler. Bu büyük eser, onun ardı sıra miras bıraktığı Türkiye ve Türkiye-Kürdistanı proletarya ve emekçi halkının yegane komünist öncüsü TKP/ML'ydi.

Bu öylesine büyük bir eserdi ki ve ideolojik-politik olarak öylesine mükemmel kalıba dökülmüştü ki, aradan geçen bir kaç on yıllık süre sonra, bırakalım onlarca devrimci örgüt gibi yok olmayı, devrimci hareketin yönü üzerinde etkide bulunarak binlerin, on binlerin elinde kızıl bayrak olarak göğe yükseliyordu. Çünkü ona ruh, kan ve can veren şey, işçi sınıfının çıkarlarının bilimsel ifadesi olan Marksizm-Leninizm Maoizm'di.

Yoldaş Kaypakkaya'nın “ser verip sır vermezliği” elbette ki çok büyük bir öneme sahiptir. Ne ki, onu bugünlere taşıyan asıl şey, devrimin evrensel ilkelerinin onun tarafından ülkemiz toplumunun kendine özgü özellikleriyle kaynaştırılmasında yatar. O, bu bakımdan bilgelikle mantık gücünün, evrenselle özgülün, bütünle parçanın, genelle özelin, teori ile pratiğin iç içe harmanlanmasının en kalifiye temsilcisi ve Türkiye komünist hareketinin entelektüel zekasıydı. Revizyonizmle cenkleşe cenkleşe partiyi kurarken de, Suphi sonrası biriken revizyonist pisliği silip süpürürken de, pasifizm, reformizm ve Marksizm elbisesi içindeki revizyonizmi vaaz eden elli yıllık süreçle köklü bir kopuşu sağlarken de ülkemiz komünist hareketinin ağırlık merkezi olarak kaldı. Onu, zamandaşları devrimci önderlerden ayıran en temel ayrım çizgisi de buydu.

Uluslararası komünist hareket içindeki mücadele sürecinde Kruşçev'in sahte komünizmine bayrak açarak Mao önderliğindeki ÇKP'nin yanında saf tutması ve sonraları BPKD'ni partinin kuruluş yıllarında dayanılacak temel kolonlardan biri olarak görmesi son derece büyük bir öneme sahipti. Ve elbette onun uzun süreli ve dağınık halk-gerilla savaşını, bizi kurtuluşa götürecek yegane savaş tarzı olarak ele alması ayırt edici özelliklerinin başında geliyordu. Kemalizm ve Kürt ulusal sorunu konusunda, devrimci hareketin tümünden, herkesten uzağa nişan alması, Kürdüm demenin yasaklandığı, aşırı Türk milliyetçiliğinin, yani şovenizmin yüceltildiği bir dönemde Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız-koşulsuz savunması, dillerin ve milletlerin tam hak eşitliğini öngören berrak çözümleri, Kemalizm noktasında dokunulmaması gereken tabuları yıkarak onun faşist niteliğini açığa çıkarması bulutsuz havada çakan bir şimşek oldu Türkiye devrimci hareketi ve egemen akıma dalkavukluk edenler için.

Yoldaş Kaypakkaya'nın katledilişinin bu yılki yıldönümünde Türkiye yeni bir dönemece yuvarlanmış bulunuyor. Bu, Tayyip'in önderlik ettiği AKP'nin dümeninde olduğu burjuva-feodal faşist devletin başta Kürt halkı olmak üzere, tüm devrimci ve demokratlara, tüm işçi ve emekçilere, aydın, yazar, gazeteci, HDP'li milletvekilleri, LGBTİ, kadın ve genci içine alan geniş bir kesime karşı girişilen tam kapsamlı imha, inkar, teslim alma, saldırı ve savaş planıdır. Bu plan, faşist devletin içine sürüklendiği bataklıktan çıkmayı, askeri araçlarla sonuç almaya dolaysızca bağlaması ve dolayısıyla da azgın ve hastalıklı bir milliyetçi histeri üzerinden, Kürt düşmanlığı ve dini gericilik kulvarında Türkiye'nin ateşle sarsılmasını bile göze alarak temel rota olarak bellemesidir.

Bu durum elbette ki eskinin bir devamıdır. Ne ki yeni olan Türk şovenizminin bakış açısında demirleyen burjuva-feodal düzenin bu imha ve inkara ve teslim almaya derinlik ve genişlik kazandırmasıdır. Bu plana, nisan ayındaki referandum üzerinden meşruiyet kazandırılacak (eğer evet çıkarsa) ve böylece de devlet ve onun kurumları yeni mücadele ve savaş düzenine göre, imha ve teslim almaya ve yok etme düzenine göre yeniden kalıba dökülecek. Bunun için de burjuva parlamentarizmin temel niteliğini belirleyen yasama ve yürütme erkinin ayrılığına son verilecek ve yasama, yürütmenin yani sultanın-başkanın egemenliği altına alınarak burjuva parlamentarizmin bozulmuş bir hali de olsa, karikatürü de olsa buna son verilerek, bu yeni savaş düzeni üzerinden kararlar tek elden, tek merkezden, gücün son derece merkezileştirildiği ve hiçbir aracıya ve hesap vermeye yol açmayacak biçimde hızlı, çabuk ve tüm hukuksal kurumlar atlanarak alınacak. Bu demektir ki; tarihin bizi soktuğu bir sınavla karşı karşıyayız.

Görevimiz: referandumla kurulan bu “tuzağı” hayır oyumuzla bozmak ve faşist ablukayı dağıtmaya gelişme olanağı sağlayarak geleceğe dair umudu büyütmek olmalıdır. Emeğin köleleştirilmesine dayalı faşist devlete egemen olan komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları, tarihin yok olmaya mahkum ettiği bütün sınıflar gibi davranarak, korkakça bir kudurganlıkla ve 1 azgınca saldırmaktadırlar, bizse bu saldırganlığı devrimci bir öfkeyle ve devrimci safları sıklaştırarak ve daha çok demokratik halk devrimine sarılarak yanıtlayacağız. Bunu da koşulsuz bir cesaret ve kararlılıkla ve devrimci bir içtenlikle yapacağız.

Halk demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve altın çağ mücadelesi ağır bedellere yol açmadan zaferle taçlanamaz. Ama biz şunu biliyoruz ki, Türkiye proletaryasının yegane öncüsü, onlarca yıllık deneyimi ile, denenmiş komünist kimliğiyle, geleceği halk devrimiyle kazanma cüret ve cesaretine ve sınıf kinine yeterince sahiptir. Ali Boğazında yakın zamanda 8 yoldaşımızın gösterdiği sarsılmaz kararlılık ve gözüpeklik, bunu yeterince kanıtlamıştır.

Sekizlerin Aliboğazı’nda kandan ve ateşten harflerle yazdığı destan, halk savaşını sürdürme kararlılıkları ve “başarırız”ı yaşamın yaşayan gerçeği haline getirmedeki komünist tutumları, Öncü'yü yenilmez yapmada her şeydir. Onlar, yoldaş Kaypakkaya'nın ayak izlerine basarak ve ondan öğrenerek, onun direniş ruhunu kuşanarak şehit düştüler ve ardıllarına, yoldaşlarına paha biçilmez bir miras, yaslanabilecekleri, ilham alabilecekleri bir miras bıraktılar. Ve de yoldaş Kaypakkaya'nın ardılları olduklarının bulunmaz bir örneğini verdiler.

Yoldaşlarımızdan almış olduğumuz bu bilinç ve inançla düzenlemiş olduğumuz Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya'yı anma etkinliğine tüm devrimci, demokrat, yurtsever halkımızı katılmaya çağırıyoruz.

Şan ve Şeref Olsun Önder Yoldaş Kaypakkaya'ya!

Gece Tertip Komitesi 

 

Anma gecesi programı

Katledilişinin 44.yılında Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’yı anma etkinliğine HDP Milletvekili Garo Paylan, Ahmet Nesin, Barış Atay, İlkay Akkaya, Erdal Bayrakoğlu, Koma Berxwedan, Mehmet Ekici, Umuda Haykırış, Özden Çiçek ve Hozan Qamber katılacak.

Çeşitli demokrat sanatçılarında yer alacağı etkinlik iki bölümden oluşuyor. Türkü, marş ve oyunların yer aldığı 1’inci bölümün ardından 2’inci bölümde konuşmacılar arasında HDP Milletvekili Garo Paylan, gazeteci yazar Ahmet Nesin ve Partizan temsilcisi olacak.

 

Yer: Friedrich Ebert Halle

Erzberger Str. 89 67063 Ludwigshafen am Rhein

Saat: 15.30

Tarih: 20.05.2017

47209

Devrimciler Açısından Seçimler Bitmiş midir

Bir tek insanın burnu kanamadan, bir tek insanında canı yanmadan..
Devletin açıklamasına göre anlam veremedikleri bir şekilde ülkenin dört bir tarafında elektrik kesintileri gerçekleşti.
Miliyarlarca dolar zarar.
İster emperyalizmdeki işe yaramaz işletmelerin / sömürgelerinde / tasfiye oluşuna kriz diyin isterse de başka bir şey.
Çağımız katma değeri yüksek üretim ilişkilerine sahip olma ve katma değeri yüksek üretim ilişkilerine tüketebilecek insan / ülke / tipi yaratabilme çağı.
Ve ....

Haydar Mecit öldü mü? Deniz Faruk Zeren

Aynanın kırıldığı yerde suretler indi yeryüzüne.

İnsanın kırıldığı yerde ayetler.

O ne bir suret, ne de ayettir. Ne mitolojik bir öğe, ne nostaljik bir iç geçirme, ne de anılarına sığınılacak bir tatmin aracıdır.

O yaşayan, canlı, yürüyen, gören, bilen, anlayan, büyüyen, durmadan üreten bir gerçekliktir.

Çünkü inandığı bilim ve o bilimle ürettiği düşünceleri ve o düşüncelerle, canıyla, teriyle yeri geldiğinde kanıyla kurduğu, yürüttüğü ve koruduğu organizma yaşamaktadır.

Türkiye’ye Türk Türü Şeriat Geliyor -Dursun Ali Küçük

*Türk türü şeriat mı?

“Eylem Herşey “ Olunca, Amaç Belirsizleşir!

Marksizmle küçük burjuva “sol”culuğunun ayrıldığı en temel noktalardan birisi; somut koşulların somut tahlili ve buna uygun mücadele biçimlerinin yaşama geçirilmesi konusundaki farklılıktır. Mücadele biçimlerini, insan iradesi değil, ekonomik ve siyasal koşullar belirler. Ve bu koşulların çelişmelerini çözecek siyasal taktikler uygulanır. Proletaryanın “davranış çizgisi” (Stalin), devrimci durumun alçalma ve kabarma dönemlerinde aynı kalmaz. Her sürecin ruhuna uygun mücadele biçimleri uygulanır.

Dünya komünist örgütlerinden Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında, soykırımı yapanları bir kez daha lanetliyoruz!

Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında, soykırımı yapanları bir kez daha lanetliyoruz! Soykırımı yapanlar tarih önünde yargılanmaktan kurtulamayacaklardır!

24 Nisan 1915 tarihinde Osmanlı Devleti, 1.5 milyon civarında Ermeni’yi katletti. 24 Nisan 2015 tarihi, bu soykırımın 100. yılı. Yüzyıl önce gerçekleşen bu soykırımı, Osmanlı’nın devamı olan Türk devleti sistematik olarak inkâr etti. Türk devletinin tüm gayret ve çabası, aradan geçen yüzyıl sonra bile bu soykırımı insanlığın hafızasından silmeye yetmedi. İnsanlık tarihi hiçbir zaman bu soykırımı unutmadı.

Zindanlardan Kobanê’ye; Coşkuyla Çarpan Bir Yürek

Zindanlarda şehit yoldaşlarımızın dostlarımızın haberi bir başka yankılanır. Erkanın gidişi de yüreğimizi yaktı, kavurdu. Şüphesiz sınıf kinimiz daha bir bileylendi. Onlara layık bir devrimci, bir Partizan olmak, onurla devrettikleri bayrağı aynı bilinç ve sorumlulukla devralmak…İşte budur isteğimiz…

Sevgili Sarkis,/ GARİNE SEROPYAN

Bir yazının, en azından edebi açıdan düzgün bir yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri olur. Kısa süren okul maceranda bunu öğrenememiş olabilirsin ama bir hayat süren kendi maceranda, kendi eğitimini kendi tamamlayan bir buzdolapçı ustası olarak, hadi olmadı sonradan olduğun gazeteci sıfatınla, bunu kesin öğrenmişsindir. Bize okulda kafamıza vura vura öğrettiler bunu. Öğrettiler de ne oldu? Girişi ve gelişmesi olmayan bir sonuçtan başlıyoruz yaşamaya senin gidiş maceranı, tüm dilbilgisi kurallarının ihlali eşliğinde.

Soykırıma Giden Yol ve Van direnisi I. Dünya Savaşı

3000 yıldır,Anadolu'da yaşamış bir halkın,topraklarından yok edilerek,tarihte eşi benzerigörülmeyen yol ve yöntemleri kullanarak,20.yüzyılın başlarında 1,5 milyon insanın ölümüyle sonuçlanan soykırım yaşanmıştır.Meşrutiyet'in ilanıyla Abdülhamit'in krallığına son verilmiş,yönetimde ağırlığını hissettirmeye başlayan İttihat ve terakki partisi'nin amacı devleti ele geçirmekti.1913 yılında ,31 Mart olayları olarak tarihe geçen darbe ile tamamen yönetime el koyan Talat-Enver-Cemal üçlüsünün hakimiyetinde Selanik'ten gelen ordu ile gerçekleşen darbeden sonra kral Abdülhamit sürgüne Selanik'e gön

Hep soykırım üzerineydi Sarkis Seropyan'ın çocukluk masalları:Celal Başlangıç

Daha yolculuklarımız olacaktı; Ermenistan'a, Karabağ'a gidecektik Soykırım'ın 100. yılında. Oysa şimdi seni okyanusların sonsuzluğuna uğurluyoruz. Yolun ışık olsun Sarkis ağabey

Uçağın kalkmasına neredeyse dakikalar kalmıştı.

Koşa koşa daldık Erivan Havaalanı'ndan içeri.

Bir haftalık Ermenistan gezimizin ardından gittiğimiz Dağlık Karabağ'dan dönerken arabamız buzun üzerinde uçmuş, geçirdiğimiz kaza nedeniyle uçağa geç kalmıştık.

Büyük bir kalabalık vardı önümüzde.

Bir kaçırdık mı uçağı, en az dört gün sonra dönebilecektik İstanbul'a.

"Devletin Kürtajı" : Roboski

“Aslında tek bir ırk vardır insanlık.”[1]

Unutmuş olamazsınız, “her kürtaj bir Uludere’dir,” buyuruvermişti zatın teki, suçüstü yakalanmış olmanın telaşı ve ağız kalabalığıyla. “Olay”ı unutturmaya, bu konuda konuşanları susturmaya çabalıyor; “Ne yani, karım ayağınıza kadar geldi, ortada bir hata olduğunu söyledik, kan parası da verdik, daha ne istiyorsunuz?” diye dikleniyordu. Baktı ki susmuyorlar, gargaraya getirmek için patlatıvermişti: “Her kürtaj bir Uludere’dir!” Saçlarımızın diplerinden tırnaklarımıza kadar sızlamıştı içimiz…

Kahraman(lığ)ın “Gerekli"ligi[*]

“Dünün şurubunu iç,  yarını göreceksin.”[1]

Bertolt Brecht’n, “Ne yazık o ülkeye ki kahramanlara ihtiyacı var!” sözü ‘Galileo Galilei’ başlıklı oyundaki repliktir ve hikâyesi de şudur:

Kiliseden gelen işkence tehditlerinin ardından Galilei korkar ve pişmanlık belgesini imzalar. Bu yüzden hocasına çok kızan öğrencisi Andrea, karşılaştıklarında hocasına şöyle der: “Ne yazık o ülkeye ki, kahramanları yoktur.” Galilei”nin ona yanıtı da, “Ne yazık o ülkeye ki, kahramanlara muhtaçtır.”

Bertolt Brecht’in kaleme aldığı bu diyalog, insan(lık) durumuna dairdir…

Sayfalar