Cuma Nisan 18, 2025

Kürt kokusu :İrfan Aktan

Mahir Çetin, 3 Eylül akşamı arkadaşıyla Kürtçe konuştuğu için Türk ırkçılarının saldırısına uğradı, katledildi

Nitekim beyinsel kirliliklerini karşısındakinin bedensel kirliliğiyle meşrulaştırmaya çalışanların son hedefi, 3 Eylül’de Antalya’nın Kaş ilçesinde yaşamak zorunda bırakılmış olan 20 yaşındaki Kürt genci Mahir Çetin’di.

Irkçılık gibi insanlığın en kirli halinin çoğunlukla “temizlik” veya “hijyen” üzerinden üretiliyor olmasının tarihi epey eskilere dayanıyor. “Arî ırk” yaratma çabası da özünde “temizliği” hedefler ve argümanlarını bunun üzerinden kurar. O yüzden de artıkların, azların, sakatların, uyumsuzların, ayyaşların, tutunamayanların, sağlıksızların, kirlilerin yok edilme çabası insanlık tarihindeki pek çok katliam ve soykırımın sebebini oluşturur. Bir süredir Kürt karşıtlığı üzerinden varlık gerekçesini devşiren Türk ırkçıları da “pis Kürtler” lafını kullanıyor. Kürtlerin yıkanmadığına, “farklı koktuklarına” dair sayısız metin görebilirsiniz. Ve bu nefret suçu herhangi bir cezaya tabi değil.

Örneğin bir sosyal paylaşım sitesindeki şu metne bakalım: “Hayatım boyunca zaman zaman Kürt ailelerle kısa dönemler de olsa aynı apartmanlarda yaşadığım dönemler olmuştur. Bu insanların üstleri başları kadar, evlerinde de tamamen kendilerine özgü tuhaf bir koku vardır. Kapılarının önünden geçerken o koku beni hep rahatsız ederdi. Bazı insanların evleri gerçekten pis kokar. Ama bu onlara da benzemeyen Kürt kavmine has bir koku mu bilmiyorum. Vatana ve millete hainlik yapmadıktan sonra Kürtlerle hiç bir alıp veremediğim yok. Onların içinde de iyi ve kötü insanlar vardır. Dolayısıyla bu sözlerim tamamen duyularımla, yaşadıklarımla ilgilidir.

Bir sosyal paylaşım sitesinde “Kürtlerin kokusu” başlığı altında aktarılan bu “deneyim paylaşımı” Türk ırkçılığının en yalın örneğini teşkil etmekle kalmıyor, kokunun kökenini de ifşa ediyor: “Duyularımla, yaşadıklarımla ilgilidir.” Kürtler “farklı” koktukları için ırkçı olunmuyor, ırkçı olunduğu için Kürtler “farklı” kokuyor. Üstelik Kürtler, bu kokularının gayet farkındalar ve bu “kokularıyla” ırkçıları korkutmaya devam edecekler. Türk ırkçıları, yaşamları boyunca bu “kokuyu” solumak zorunda kalacaklar ve nihayet bu koku, onları sahneden indirecek. Çünkü bir müddet sonra Kürtlerin hayatın her alanına yayılan kokuları karşısında önce sokaklardan çekilip evlerine tıkılacak ve orada kendi kokularıyla kavrulup gidecekler.

Pis Kürtler, pis Türkler

Google’da tırnak içine alarak “pis Kürtler” diye tarama yaptığınızda (tırnak içine alarak) takriben 75 bin sonuçla karşılaşırsınız. Aynı taramayı “pis Türkler” için yapınca ortaya çıkan sonuç sayısı 4 bin civarında. Daha da enteresanı, “Pis Kürt” taramasının sonunda 14 bin sonuç çıkarken, “Pis Kürtler”in 75 bin sonuca ulaşması. Bu, bir Kürt’e yönelik ırkçı yönelimin çoğunlukla tüm Kürtlere genellendiğini de gösteriyor. “Türkler”de ise durum tam tersine. “Pis Türk”ün sonucu 15 bin, “Pis Türkler”in sonucu 4 bin. “Pis Türkler” tabirinin çoğunlukla Avrupa’daki ırkçılardan geldiğini görüyoruz. Bulgaristan’da bir futbol müsabakası, Almanya’da herhangi bir vak’a sonrası Türklere bu tür ırkçı sıfatlar yakıştırılmış. Gelgelelim en azından internet âleminde yaptığımız mütevazı taramada “pis Kürtler” tabirini ise esas olarak Türklerin kullandığını görüyoruz. Aynı taramayı bir de Kürtçe yapalım: “Tirkên pîs” örneğin. Çıkan sonuç 2. Kürtçede “pis” sözcüğünün yanısıra “çepel” veya “mirar” (mundar) sözcükleri de aynı maksatla kullanılıyor. Bu sözcüklerle yaptığımız Google taramasında (Tirkên çepel/mirar) çıkan sonuç sıfır! Milliyete veya ırka dair “temizlik takıntısı” egemenlik duygusundan türer. Ve bu “takıntının” “pis” addedilene bedeli her zaman ağır olur. Nitekim beyinsel kirliliklerini karşısındakinin bedensel kirliliğiyle meşrulaştırmaya çalışanların son hedefi, 3 Eylül’de Antalya’nın Kaş ilçesinde yaşamak zorunda bırakılmış olan 20 yaşındaki Kürt genci Mahir Çetin’di. 

Mahir ve Ali İsmail

20 yaşındaki Mahir Çetin’in otuz kişilik bir ırkçı grup tarafından öldürülmesi konusunda “etnik husus kesinlikle yoktur” diyor, Kaş Kaymakamı Selami Kapankaya. Oysa basına yansıdığı kadarıyla ırkçı güruh, Mahir’e “pis Kürtler” nidaları eşliğinde saldırmış.

Mahir Çetin, 3 Eylül akşamı arkadaşıyla Kürtçe konuştuğu için Türk ırkçılarının saldırısına uğradı ve tıpkı Ali İsmail Korkmaz gibi, vücuduna aldığı darbeler sonucu hayatını kaybetti. Tıpkı Ali İsmail’in katilleri gibi, onun katilleri de devletin arkalarında olduğunun bilinciyle hunharlıktan çekinmediler. Yanılmadılar da: Otuz kişilik linççi güruhtan sadece 7’si gözaltına alındı ve sadece biri tutuklandı. Salıverilmesi uzun sürmez. Zira kaymakamın zeminini hazırladığı üzere: “Geçtiğimiz günlerde ilçemizde bar çıkışında iki tarafın da alkollü olduğu bir kavga meydana gelmiştir. Kavgayı ayıran Doğu kökenli vatandaşlarımız, kesinlikle etnik bir hususun olmadığını, iki tarafın aşırı alkollü olduğunu, sürtüşme ve laf atmadan dolayı kavganın başladığını ifade etmişlerdir.” Devletin memuru, Kürt’ün ölümüne kılıf uydurmak için “Doğu kökenli vatandaşlara” her zaman başvurmuştur. Beyanattaki her bir sözcük için ayrıca makale yazmak gerekmez mi? “Geçtiğimiz günlerde” (Tarihi verme zahmetinde bile bulunmuyor), “bar çıkışında” (Bu vurgu niye?), “İki tarafın” (Otuza karşı iki, iki taraf mı oluyor?), “kavga” (Linç?), “Doğu kökenli” (Doğu? Köken?), “kesinlikle etnik bir hususun olmadığı” (Etnik husus? “kesinlikle”?), “aşırı alkollü” (Yani?), “sürtüşme ve laf atma” (Yani?)…

Biliyorsunuz, Eskişehir valisine göre Ali İsmail de arkadaşları tarafından dövülmüştü. Katlediliş biçimleri benzer ama yarattıkları infial farklı olan Ali İsmail’le Mahir’i karşılaştırmak zorundayız. Egemen olana göre biri “pis Kürt” öbürü “pis çapulcuydu.” Ali İsmail sivil ve polis güruhça, Mahir ise ırkçılarca katledildi. Ali İsmail’in katilleri öyle veya böyle kameralara yakalandı. Mahir’in katillerinin ise isimleri bile (biri hariç) hâlâ meçhul. Ali İsmail için gösterilen tepkiler az bile sayılırdı. Mahir için gösterilen tepki ise nedeyse yok gibi. Hatta Ali İsmail için “ah” diyen bazılarının Mahir için “oh çektiğini bile sosyal medyadan gördük.

Ali İsmail’inkinden farklı olarak Mahir’in ölümünden günler sonra haberdar olduk. Mahir’in cenaze töreninin görüntüleri hiçbir yerde yayımlanmadı. Öldürülüşü Türk basınının 1. sayfalarında yer almadı. Televizyonlarda bu cinayetin üstünde durulmadı. Hükümet yanlıları bu korkunç cinayetin “çözüm sürecine” etkileri üzerine durmadı ve provokasyon izi aramadı. Ne de olsa provokasyon ancak Kürtlerin veya onları “kullananların” tarifini bildiği pis bir yemektir.

 Dost cenahın ırkçılıkla imtihanı

Dost cenah” da bu meseleyi hakkıyla bahse konu etmedi. Zira herkes Kürtlerin öldürülüşüne alışkındı. Ölüm, Kürtlerin fıtratında olduğu için Mahir’in katledilişi ne sosyal hayatta ne de sosyal medyada infial yarattı. Mahir Çetin’in ismini devraldığı Mahir Çayan’ın izinde olan siyasetlerin mevkuteleri bile “Hepimiz Mahir’iz” manşetleri atmadı. Mahir’in, ölümü pahasına konuşmaktan geri durmadığı Kürtçeyi savunmak üzere “Em hemu Mahirin, em hemu Kurdin” başlıklarına ihtiyaç duyulmadı. Örneğin BirGün gazetesi, haberi DİHA’dan alıntılayıp “Ülkücülerin saldırdığı iddia edilen bir genç hayatını kaybetti” başlığıyla vermekle yetindi.

 

Hasılıkelam, kaymakam Kapankaya’nın arzuladığı gibi; kimse Mahir’in ölümündeki “etnik hususu” görünür kılmaya çabalamadı. “Ülkücülerin saldırdığı iddia edilen bir genç hayatını kaybetti”, o kadar!

Türkiye’nin kıyı şeridi yerlileri, yıllardır kasaba ve şehirlerindeki her türlü pisliği zorunlu göç mağduru Kürtlere yıkarak arınmaya çalıştığı için Kaşlılar da Mahir’in linç edilerek öldürülmesine ses çıkarmadı. Mahir’in kanının döküldüğü sokağı perdelerinin arkasından sinsice izleyen Kaşlıları bu cinayetin ortağı sayanlar ne kadar haksız?

Sömürge düzeninde sömürenin mensubunun kanı çok daha kıymetlidir, biliriz. Sömürülen öldürüldüğünde soğukkanlılık çağrısı yapanlar, sömüren öldürüldüğünde gözünü karartmaktan asla geri durmaz. Kürtler, etnik kimlikleri yüzünden saldırıya uğradıklarında, etnik kimlikten söz edilmesinden kaçınılır. Her türlü mahremiyeti ayaklar altına alan medya, bu konuda olabildiğince mahremiyet sevdalısı kesilir. Olay, herkesin bildiği bir sırra dönüştürülür. Sonra yine iklim Akdeniz olur, sessizlik hükmünü sürdürmeye ve ırkçılık gücünü sessizlikten almaya devam eder.

 

İRFAN AKTAN / zete.com

89587

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar