Salı Mart 4, 2025

Kürtler bağımsızlık dedi

25 Eylül 2017 tarihinde Irak Kürdistan'ın da yapılan referandumla Kürt Ulusu bağımsızlık için ilk eşiği geçmiş oldu. IKBY'nin aylar öncesi ilan ettiği referanduma katılım oldukça yüksek oldu. Oy hakkına sahip seçmenlerin %91'nin evet oyuyla geçilen eşik yaratılmak istenen tüm manipülasyonları da yer bir etti.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir şey değildir. Bunu sağa sola bükmek sosyal şovenizmdir. Irak Kürdistan'ın da referandum yapılacağı açıklandığı günden itibaren tüm çevreler kendi renklerini ortaya koyarak bu soruna dair açıklamalar yaptılar. Irak Kürdistan'ındaki Kürt çevrelerin referanduma yaklaşımları ile, Türkiye, İran gibi ülkelerin sorunu ele alışları, keza, kendisine ilerici, devrimci diyenlerin değerlendirmeleri elbette aynı kefeye konamaz.

Irak Kürdistan'ın da, Kürt partileri, Barzani'nin referandumu 'kendi siyasal pozisyonunu güçlendirmek, iktidarını sağlamlaştırıp, tek bir güç olarak politik varlığını sürdürmek' istediğini ileri sürerek, referanduma değil, Barzani'nin sorunu ele alış biçimine karşı çıktılar. Bunun yerine 'ulusal bir kongreyle tüm Kürtlerin iradelerinin birleştirilmesini' isteyerek kendilerince makul olanı dile getirdiler.

Türkiye ve İran devletleri bağımsızlığın İran ve Türkiye Kürdistan'ın da ulusal bilinci daha da geliştireceği, ülkelerinde de Kürtlerin bağımsızlık talebini daha yüksek sesle dile getirmelerinden korkarak ırkçı ve ilhakçı politikalarının arkasına sığınarak bağırıp durdular.

Tüm bunların anlıyoruz. Bunun hangi politik argümanlarla ileri sürüldüğünü görüp/tanık olduk. Bizim esas olarak üzerinde durmak istediğimiz, kendilerine devrimci, ilerici ve demokrat diyen çevrelerin tutum ve yaklaşımlarıdır. Bu çevreler, genel teorik söylemlerle konuştukların da mangalda kül bırakmazken, iş pratiğe gelip dayandığında gerçek görüşlerinin nasıl da sosyal şoven bir tarzda ortaya çıktığını bir kez daha gördük. Bunların başında ÖDP geliyor. ÖDP, Irak Kürdistan'ın da referandumun pratik bir hal aldığı anlaşıldığı andan itibaren, 'Ortadoğu'da kaos olur, istikrar bozulur' vb gerekçesiyle nasıl da burjuvazinin yanın da yer aldıklarına şahit olduk. ÖDP, tıpkı 2. enternasyonal partilerinin ana vatan savunması kisvesiyle savaş bütçelerini onaylamaları gibi, Irak Kürdistan'ın da yapılan referandum meselesinde tereddüt etmeden AKP'nin yanında 'saf' tutmuştur. CHP ve Vatan partisi'ni ise hiç saymıyoruz. Kaypakkaya yoldaşın Türkiye'de milli meseleyi ele aldığı manifestoda ''Bizim milli karakterdeki orta burjuvalarımız ve sosyal oportünistlerimiz, bir yandan imtiyazlara karşıymış gibi bir poz takınırken, öte yandan ve sinsice Türk burjuvazisi lehine mevcut imtiyazlara dört elle ve kıskançlıkla sarılıyorlar. Bu iki yüzlü bezirganlar, bir ellerini (açıkça) demokrasiye uzatırken, öteki ellerini (arkalarında) gericilere ve polis ajanlarına, azgın ve fanatik Türkeş milliyetçiliğine, feodal ırkçılığa uzatıyorlar, onlarla suç ortaklığı yapıyorlar'' İK se sf 235 Bu belirlemenin ne çok çevreye uyduğu ve tutumlarının hiç değişmediğini bir kez daha gördük.

Bazı çevreler ise referandumu yarım ağızla savunmuşlardır. Bu çevrelerin dayanak noktaları ise Barzani'nin referandumu kendi imtiyazları için kullanması ve ABD ile olan ilişkilerine bağlamalarıdır.

Komünistler bir kez daha doğru tutum alarak herkesin gözleri önünde yükseğe çektikleri bayrakların da yazan Yaşasın Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı şiarını atarak, Kürt ulusunun yanın da oldu. Barzani'ye bakarak, onun güdük anti-emperyalist duruşu üzerinden sağa sola bükülmeden referanduma sahip çıkıp desteklediler.

Irak Kürdistan'ın da yapılan referandum, bir kez daha göstermiş oldu ki, ulusal burjuvazinin önderliğinde verilen ulusal mücadele ile komünistlerin önderliğinde verilen ulusal kurtuluş savaşları bir ve aynı değildir.

Komünistlerin önderliğinde verilmeyen her ulusal mücadele eninde sonun da, ya emperyalizmle uzlaşır ya da içte baskıcı bir rejime dönüşerek kendi sınıf karakterine uygun bir konuma gelir. Sınıf mücadelesi tarihi bu derslerle doludur. Çin'de, Japon emperyalizminin işgaline karşı ÇKP, Vietnam'da, Fransız sömürgecilerine ve 1965 yılında ABD emperyalizminin işgaline karşı Vietnam Komünist Partisi, Arnavutluk'ta, Alman Emperyalistlerinin işgaline karşı Arnavutluk Komünist Partisi, Bulgaristan'da Alman işgaline karşı Bulgaristan Komünist Partisi önderliğin de verilen Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinin tümü, demokratik devrim ve sosyalizmin zaferiyle sonuçlanmıştır. Bunun dışında ulusal burjuva önderlikli mücadeleler hep güdük kalmışlardır. Filistin en canlı örnektir. Irak Kürdistan'ın da Barzani de Kürt ulusunu tam bağımsızlığa götürmesi oldukça zordur. Lenin, hiçbir şart ve gerekçe ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını engelleyemez derken, en çok karıştırılan, ulusal hareketlerin hangi şartlarda desteklenip desteklenmeyeceği meselesi çoğu kez iğdiş edilmektedir. Keza Lenin, ulusal hareketlerin kendi kaderlerini tayin ettiklerinde, iş başındaki ulusal hareket, ya tam demokrasi uygular, ya da gericileştiğinde, ya da emperyalizmin bir eklentisi haline geldiği durumlar da, iki şey olur; ya halk buna boyun eğer, ya da, buna karşı yeni bir iç savaşla burjuvaziyi alt eder. Irak Kürdistan'ın da referandumla birlikte bu iki şeyden biri olacaktır. Bunu da zaman gösterecektir. Keza, önemle belirtilmesi gereken bir diğer husus da; Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı ile, bir ulusal hareketin desteklenip desteklenmeyeceği meselesi tamamen iki farklı şeydir. Hiçbir şart ileri sürmeden ve hareketin önderliğine bakmadan UKTH şartsız savunurken, bir ulusal hareketin desteklenip desteklenmeyeceğinin şartlara bağlı olması ayrı şeylerdir.

Nitekim Stalin yoldaş ''Kendi kaderine ancak ulusun kendisi karar verme hakkına sahiptir; bir ulusun yaşamına zorla karışmaya, o ulusun okullarını ve diğer kurumlarını yok etmeye onun töre ve geleneklerini yıkmaya, kendi dilini kullanmasını zorla engellemeye, onun haklarını daraltmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.'' keza, ''Bir ulus eski düzene dönme hakkına bile sahiptir, fakat bu, Sosyal-demokrasinin söz konusu ulusun şu ya da bu kurumunun bu tür bir kararını onaylayacağı anlamına gelmez.'' ulusal sorun ve sömürge sorunu sf 32 Ulusal hareketlerin desteklenip desteklenmemesi meselesinde ise Stalin yoldaş bunu örneklerle şöyle belirtmektedir. ''Bu elbette ki, proletaryanın her ulusal hareketi her zaman ve her yerde, tek tek bütün somut durumlarda desteklemek zorunda olduğu anlamına gelmez. Burada söz konusu olan, emperyalizmi sağlamlaştırma ve sürdürmeye yönelik hareketler değil, onu zayıflatmaya, devirmeye yönelik ulusal hareketlerin desteklenmesidir. Tek tek ezilen ülkelerin ulusal hareketlerinin, proletarya hareketinin gelişmesinin çıkarlarıyla çatıştığı durumlar vardır. Kendiliğinden anlaşılır ki, böyle durumlarda bir destek söz konusu olmaz. Ulusların hakları sorunu, soyut kendi içine kapalı bir sorun değil, tam tersine proleter devrimi genel sorununun bir parçası, bütüne tabi ve bütünün bakış açısından görülmek zorunda olan bir sorundur. Geçen yüzyılın kırlı yıllarında Marx, Polonyalıların ve Macarların ulusal hareketinden yana, Çeklerin ve Güney Slavların ulusal hareketine ise karşıydı. Neden? Çünkü Çekler ve Güney Slavları o sıralar ''gerici haklar''dı, Avrupa'daki ''Rus ön karakolları'' idi, oysa Polonyalılar ve Macarlar mutlakıyete karşı mücadele eden ''devrimci haklar'' idi. Çünkü o sıralar Çeklerin ve güney Slavların ulusal hareketinin desteklenmesi, çarlığın, Avrupa'daki devrimci hareketin en tehlikeli düşmanının dolaylı desteklenmesi demekti.'' devamla ''Aynı şeyi, ulusal hareketlerin devrimci karakteri için de söylemek gerekir. Ulusal hareketlerin muazzam çoğunluğunun kuşku götürmez devrimci karakteri, tıpkı tek tek bazı bazı ulusal hareketlerin mümkün gerici karakterinin göreli ve kendine özgü olması gibi, göreli ve kendine özgüdür. Emperyalist baskı koşulları altında ulusal hareketlerin devrimci karakteri, harekete mutlaka proleter öğelerin yer alması gerektiğini; hareketin devrimci ya da cumhuriyetçi bir programa, demokratik bir temele sahip olması gerektiğini ön şart koşmaz.'' age sf11

Barzani'de sonuçta Kürt burjuvazisinin temsilcisidir. ve kendi imtiyazları için çalışacaktır. Bunda bir tereddüt duymuyoruz. Barzani Hareketi, Kürt ulusal mücadelesinde tarihsel olarak ilericidir. Molla Mustafa Barzani'nin bir dönem Kürdistan'ın kartalı olarak anılması da bu ilerici pozisyonundan ileri gelir. Irak Kürdistan'ın da ki kazanımlar ve referandum aşamasına gelene kadar Kürtler çok büyük bedeller ödediler.

Referandumla birlikte, beklenen bağımsızlık hemen ilan edilmeyecektir. Bunun birçok nedeni var. Bunun başında Kürtlerin Uluslararası alanda diplomasi turlarını tamamlayarak kendilerinin tanınması için çalışacaklardır. Birleşmiş Milletlerde tanınması için bu diplomasi turları oldukça önemlidir. Bununla birlikte, Irak'la bir savaşa girmeden 'barış içinde' sınırlarını ayırmak isteyeceklerdir.

Referandum sonrasında Türk ve İran devleti bilinen tehditlerini sürdürmeye devam etseler de, bunun sadece boş bir gürültüden başka bir anlamı yoktur. Türk devleti, Suriye'de elde edemediğini Irak'da denemektedir. Kerkük ve Musul'u sürekli gündem de tutarak, bu iki Kürt ilinin Kürtlerden koparılarak bağımsız bir statüde, Kerkük'ü Türkmenlere, Musul'un Araplara bırakılmasın da ısrar edecektir. Bunun boş bir hayal olduğu açıktır. Kerkük, iradesini bağımsız Kürdistan'dan yana kullanmıştır.

Türk devleti referandum sonrası yine esip gürlese de, bunun kendi iç kamuoyuna oynamak olduğu açıktır. Her şey olup bitmiştir. Türk devletine ise sadece yerinde oturmak kalmıştır. Türk devletinin Irak Kürtlerine bir ambargo uygulaması da öyle kolay olmayacaktır. Kendi içlerinde büyük anlaşmazlıklar söz konusudur. 1500 Türk şirketinin iş yaptığı ve yıllık 8-9 milyar para kazandıkları bu pazarı kolay kolay terk etmeleri söz konusu değildir. Nitekim Türk devletinin ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi 27 Eylül 2017 tarihinde Hürriyet gazetesine verdiği demecinde ''Ticaretle ekonomiyle ilgili faaliyetlerimizi devam ettireceğiz. Son Bakanlar Kurulu toplantısında ve yaptığımız görüşmelerde de bu görüşümüzü değiştirmemize neden olacak bir karar alınmadı'' derken, tam da işverenlerin de ne düşündüğünü dile getirmiş oldu.

İran devletinin de Irak Kürdistan'ına müdahalesi şimdilik uzak bir ihtimaldir. Zira, böyle bir müdahale, farklı güçlerinde dahil olma olasılığı bunun önünde engeldir. ABD, böyle bir durumda, İran'a karşı beklediği fırsatı yakalamış olacak, bu da yeni bir bölgesel savaş olasılığını artıracaktır.

Irak hükümeti, baskılarını biraz daha görünür şekilde artıracaktır. Daha şimdiden hava alanlarının kendilerine teslim edilmesi istemi bunun göstergesidir. Irak hükümetinin kısa sürede Kürtlere bir savaş açması oldukça zordur. Ortadoğu'daki dengeler şimdilik buna el vermemektedir.

Irak Kürdistan'ında referandumla birlikte, Barzani'nin referandum öncesi yaptığı hataları artık tekrar etmesinin şansı yoktur. Kendi dışındaki Kürt parti ve çevrelerini dikkate almak zorundadır. Dört parçadaki Kürtlerin uzun zamandır dillendirdikleri Ulusal Kongre bundan sonra daha da gündemleşecektir. Barzani buna hemen razı olur mu? Bunu biraz da gelişmeler tayin edecektir.

Ne olursa olsun Kürtler 100 yıllık makus tarihlerini referandumla değiştirdiler. Bizde referandumla birlikte bağımsız Kürdistan yolunda atılan bu adım da Kürtleri kutluyoruz. Eylül 2017

50874

Metin Atak

Teorik ve inceleme yazıları bulunan yazarımızdır.

metinatak@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Metin Atak

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar