Perşembe Kasım 14, 2024

''MML Yolunda Partizan''ın Yalanları Ve Gerçekler!

''MML Yolunda Partizan'' sitesinde ''Bir Partizan Okuru'' imzasıyla ''Şiddet ve küfür dili sizin devraldığınız bir mirastır'' başlığıyla bir yazı yayınlandı. Yazının konusu; 26 Şubat 2017 tarihinden bu yana Özgür Gelecek Gazetesi'ne yönelik büro işgalleri ve Antakya'da bir Özgür Gelecek Gazetesi çalışanın dövülmesine ilişkin.

Yazı içindeki yalan ve diğer çarpıtmalara geçmeden önce yazının başlığıyla ilgili kısa bir vurgu yapmak gerekmektedir. Yazının başlığı ''Şiddet ve küfür dili sizin devraldığınız bir mirastır'' olarak atılmış. Her şeyden önce yazıyı yazan ''partizan okuru'' bu yapının ne savunduğunu, geçmiş pratiğini ve böylesi konularda tutumunu bilmediği için böyle bir başlık atarak sadece görevini yerine getirmiş bulunuyor. Bu durum karşısında, böyle bir başlık atması da normal! Yazıyı yazdıranlar yayınlamadan önce okumamış olacaklar ki, gözlerinden kaçmış!

Şunu hemen baştan vurgulayalım ki, bu yapının geçmişin de böyle bir miras yoktur. Eğer, bu okurun iddia ettiği gibi, geçmişimizde ''Şiddet ve küfür dili'' bizim ''bir miras''ımıza, bunun ortaklarından biri de sana bu yazıyı yazdıranlardır. Bizim bu mirası devralmamız için ortada da bir ''Miras'' olması gerekir ki, bizde bunu devralıp devam ettirelim. Sadece suçlamak için böyle bir başlık atanların ve attıranlar sizler, yangından mal kaçırırcasına can haviyle sağa sola saldırarak bir yere varacağınızı sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz.

Bu yapının geçmişi tertemizdir. Devrimciler arası şiddeti ilkesel olarak ret etmektedir. Bu yapı, devrimciler arasındaki çelişkileri halk arasındaki çelişkiler olarak ele almakta ve çözümünü de tartışarak, konuşarak hal edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Devrimci yapılar arası çelişkilerin çözüme kavuşturulamayan konuları ise zamana bırakmayı ve zamanla çözülmesini savunmaktadır. Şiddetin kör bir dövüş olduğunu ve devrimci yapılara zarar verdiğini her zaman savunduk, savunmaya da devam edeceğiz.

Bu yapı, devrimciler arası şiddeti ret ederek her zaman örnek bir tutum sergilemiştir. Devrimci hareketin tarihi incelendiğinde, şiddetin verdiği zararlar ortadır. Şiddet uygulayan her kim olduysa hep zararlı çıkmıştır.

Aynı tutum ve görüşümüzde ısrarlıyız. 26 Şubat'tan bu yana Özgür Gelecek Dergisi Bürolarının işgali ve son olarak bir çalışanının dövülmesi olayından sonra soğukkanlılığımızı koruyoruz. Israrla bunun yanlış olduğunu söylüyoruz/ söylemeye devam edeceğiz. Bizi, kör bir dövüşün içine çekmek isteyenlerin oyunlarına gelmeyeceğiz. 'Azdan az, çoktan çok' bizim felsefemiz olmayacak. Dövülsek de, bürolarımız işgal de edilse, savunduğumuz ilkelerde tutunmaya devam edeceğiz.

Bize saldıranları her yerde teşhir edeceğiz.

Devrimci yapılara, kurum ve partilere gidip, bize şiddet uygulayanları şikayet etmeye devam edeceğiz. Kapısını çaldığımız her kurumunda, şiddet uygulayan sizleri kınamalarını, tavır almalarını, teşhir ve tecrit etmeleri için çalışacağız. Bundan rahatsız olanlar ya yaptıklarının öz eleştirisini verir, ya da sonuçlarına katlanırlar.

Ha keza, 26 Şubat 2017 tarihinden bu yana yapılanları sürekli olarak inkar ettiniz. 'yok böyle bir şey, ispatlayın' deyip durdunuz. Sosyal medyada görevlendirilen bazı unsurların tek görevi sabah akşam bu konuda yazarak, birlerini olayları ispata çağırıp durdu. Söyledikleri tek şey 'işgal yok, dayak olmadı, bunları nereden bulup uyduruyorsunuz.' Bunu yazıp çizenler unutmayın ki,''MLM Yolunda Partizan'' sitesinde bu yazı yayınlandıktan sonra, sizin de göreviniz bitmiş oldu. Artık, 'işgal yok, dayak olmadı, bunları nereden bulup uyduruyorsunuz' deme şansınız kalmadı. Zira,''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' denilerek şiddet olayı resmi olarak üstelenilmiştir. Yapmanız gereken, size yeni bir görev verilene kadar beklemek! Bu görev de muhtemelen, şiddeti savun olacaktır! Ağanızın gözüne girmek için, istiyorsanız şimdiden taslak yazımına başlayın!!!

Korkakça davrananlar resmi olarak üstelenemediklerini kişi imzasıyla yayınlayarak şiddetin propagandasını yapmaktadırlar. Bu sizin politik olarak ne kadar korkak olduğunuzu gösteriyor. Kişi imzasıyla yayınladığınız yazılar, sırası geldiğinde, 'bu devrimci bir sitedir, herlese açık, biri de böyle yazmış ne yapalım' diyerek zevahiri kurtarmaya çalışsanız da nafile! Bu açıklama, sizin savunduğunuz, propagandasını yaptığınız bir tutumdur ve sadece hukuki olarak altına imza atmaya cesaret etmediğiniz tipik oportünistçe bir davranışınızdır. Bugüne kadar hep böyle davrandınız.

Yazıda kullandığınız başlıklarla gerçekleri anlatmaya devam edelim:

Yazınızda; ''Yalan ve manipülasyonlarınızla gerçekleri karartamazsınız!'' ara başlığı attıktan sonra şöyle devam ediyorsunuz: ''Yakın tarihimize konu olan gelişmeler daha kapsamlı değerlendirmeyi, tavır belirlemeyi hak etmektedir. Zira kolektifimiz içerisindeki sorunların özelliği kabuk değiştirmiş, çözümü küçük burjuvazinin iktidar hırsına, aceleciliğine kurban edilmiştir. Böylelikle iki çizgi mücadelesinin zemini aşındırılmış, hizip kalkışmasıyla kanalları tıkanmış, kolektifimizin süreci ve sorunları felce uğratılmıştır'' Bunu yapan, bugün suçladığınız kesim değil bizzat siz oldunuz. Elinizdeki mevkileri kullanarak, 'tek şef'le bu yapıyı yönetmeye kalktınız. Defalarca uyarılmanıza, bu yapının ilkleri hatırlatılıp, tüzüğü uyun dendikçe, sizler tersini yaptınız. Bu yapıda büyük bir güvensizlik ve kaos yaratarak bundan yararlandınız. Bu yapıda her şeyi bilen sadece siz, gerisi aptalmış gibi davrandınız. Tüm tartışmalar belgeleriyle, delil ve ispatlarıyla önünüze kondukça, başka gerekçeler bulmakta gecikmediniz. Öyle ki, son 15-20 yıllık defterleri karıştırıp ne bulduysanız ortalığa saçtınız.

Okuyucuya sadece birkaç gelişmeyi aktararak kimin 'Yalan ve manüpilasyonlarınızla gerçekleri karar...''tığına karar vermesini istiyoruz:

Olmamış toplantıları olmuş gibi yayınlayarak, sıkıştığınızda da 'evet öyle değildi' demenize rağmen geri çekmeyen siz değil misiniz?

HBDH meselesinde, daha resmi hiçbir açıklama ve tutum belirlenmiş değilken, birilerine ısmarla yazı yazdırıp, İnternet ortamın da HBDH'nin anti -propagandasını yapmadınız mı?

HBDH meselesinde haberimiz yoktu dediğiniz halde, sonradan, aylar önce haberinizin olduğu ortaya çıkmasına rağmen, suskunluğa bürünmediniz mi? Bu konudaki sonuçlara hile katan siz değil misiniz?

Yapı içinde evrakları değiştirmediniz mi?

Bir yandan görüşüp, diğer yandan çekmecelerde sakladığınız ayrılık mektuplarını sağa sola sizler gönderdiniz mi?

Tüzüğü defalarca çiğnemediniz mi?

Tüm iradelere hile katmadınız mı?

Ayrılığınızı meşrulaştırmak ve kitleyi düşmanlaştırmak için bu seferde saldırı stratejisini ortaya koydunuz. Saflarınızda kalan kitleyi kuru ajitasyonla etrafınızda kalması için olmadık yalanlar uydurarak şiddete baş vurdunuz.

Gayet pişkin şekilde, ''Örgütsel darbeyle “tutsak” yapılamayan kolektifin çizgisinden firar edenlerle mücadelenin zemini gelinen aşamada ideolojik politik bir “düzlüğe” ulaşmıştır diyebiliyorsunuz! Suçladığınız kesimin ''biz bu yapıdan ayrıldık' diye bugüne kadar bir tek satır yazısını okumadık. Tersine sizler, 10 Ocak 2017 tarihinde yaptığınız bir açıklamayla ayrıldığınızı ilan ettiniz, eğer bir ''firar''dan söz edilecekse bunu siz yaptınız. Sorunların tartışılmasından kaçtınız. Hesap vermekten korktunuz. Sizin söyleminizle ''muhalefetin'' öyle kolay lokma olmadığını gördüğünüz anda, çok basit şekilde ''Hizip'' yaftasıyla kendinizi temize çıkartmaya çalıştınız.

Olayları karartmaya çalışarak şöyle diyorsunuz: ''Ne ki yazının konusu küçük burjuvazinin politika yapma tarzı, devrimci sosyalist basın geleneğini “sürdürme” iddiasıyla sıraladıkları yalanlar ve kararttıkları gerçekler olacaktır.'' Çok iddialı bir şekilde yaptığınız bu 'belirlemeye' bir tek örnek veremiyorsunuz. Söylediğiniz ajitasyonun dışına çıkmıyor. Sizin için kuru laf ebeliği yapmanın hiçte zor olmadığını biliyoruz. Bu konuda oldukça ustalaştığınızı uzun süredir izliyoruz. Fakat bu yetmiyor. Söylediklerinizi ispatlamanız gerekir. Şimdi size soruyoruz: Örneğin sırala.. nan yalanlar ve karar...amalar nedir? Buyurun, ortaya koyun. Hiçbir örnek veremezsiniz. Şimdiye kadar dönüp dolaşıp söylediğiniz tek şey ''işgal yok, şiddet olmadı'' söyleminiz idi. Artık bunu da sürdürme iddianız kalmadı. Yaptığınız açıklamayla ''Özgür Gelecek ''çalışanı'' konuşma ve tartışma yürütme kararıyla yanına gidenlerin iradesine sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır'' itirafınız, her şeyi açıklamaktadır. Şimdiye kadar yazdıklarımıza ek olarak okuyucu bunu da okuyarak karar versin, şöyle diyorlar: ''Bir süredir tasfiyeciliğin giydiği gömleğin yakasından içeriye dolanlar yeniden ayaklarının önüne dökülmektedir. Söylenen yalanların, manüpilasyonla inandırılmaya çalışılan senaryoların haddi hesabı yoktur. Kolektifin sorunlarını kendi hizip çıkarlarına hizmet eden bir zemine çekme de mahir davrananlar, her şeyi günlük politikanın konusu haline getirecek denli rotayı kaybetmiştir.'' şimdi, kim bu paragraftaki profile uyuyor, okuyucu karar versin.

Ve sıkılmadan,''Tasfiyeci hizbin karartmaya çalıştığı gerçekler tamda bu zeminde yaşam bulmaktadır. Yayın alanıyla yaşanan sorunlar tasfiyeci hizbin adli vaka gibi aksettirmeye çalıştığı, çarpıttığı ve yalanla süslediği gibi bir seyir izlememiştir.'' diyebiliyorsunuz.

Siz, ya ne söylediğinizi bilmiyorsunuz, ya da, yaşadığınız panikle sağa sola saldırarak, şiddet uygulayarak birilerini yola getireceğinizi sanıyorsunuz. Şu cümleler sizin ruh halinizin adeta dışa vurumudur. ''Tasfiyeci hizibin söylediğinin aksine yapmaya çalıştığımız kolektifin siyasal ve ideolojik çizgisine, örgütsel varlıgına yönelen saldırılara, ilkesel yaklaşımlar referans alınarak tavır oluşturmakla, tutum belirlenmekle sınırlıdır. Bugün de hizip kalkışmasını şiddete başvurarak bastırmak gibi kör bıçağa sarılma gafleti içerisinde değiliz. Başından itibaren söylediğimiz ve yazdığımız her şey tasfiyeci hizibin siyasal ve ideolojik karekterini açığa çıkarmaya yöneliktir. Kolektifin siyasi çizgisinin karşısına koydukları reformist çizgiye set olmaya dönük ideolojik politik mücadelemiz, yüzlerine taktıkları maskeyi indirmeye yönelik çabamız bunun kanıtı durumundadır.'' Sizin söyleminizle, eğer birileri bu yapının dışına çıkmışsa, ayrıldıkları tarihten sonra ne yaptıkları, neyle uğraştıkları ve ne savundukları artık sizi neden bu kadar ilgilendiriyor? Sizin ayrılanlarla ortak hiçbir şeyiniz kalmadıysa hala neyin peşindesiniz? Eğer ayrılanlar, Kolektifin siyasi çizgisinin karşısına koydukları reformist çizgiy..se bu konu sizi niye bu kadar ilgilendiriyor? Kendi yolunu çizenler, reformist mi olacak, ya da başka bir siyasal çizgiyle mi yollarına devam edecekler bu sizi ilgilendiren bir konu değildir artık. Siz, ayrılanlara şiddet uygulayarak, tehdit ederek mi ''reformist çizgiye set olmaya dönük ideolojik politik mücadele..'' vereceksiniz. O kadar gülünç durumdasınız ki, size sadece içimizden acımak geliyor.

Yazınızda defalarca dile getirdiğiniz ''her şeyin başı dürüstlüktür'' sözünü kime sorsanız bu yanlış bir belirlemedir demez. Sorun, defalarca bir doğruyu dile getirmek, yazmak değildir. Mesele bu doğruya ne kadar bağlı kaldığımız meselesidir. Dürüstlük konusunda tek bir örnek verelim; başından beri söylenen ''büroları işgal ettiniz, bir çalışana şiddet uyguladınız'' oldu. Siz bunu her defasında inkar ettiniz. Öyle ki, sosyal medyada özel olarak görevlendirdiğiniz bazı unsurlar, sürekli olarak senaryolar üreterek, ''yok böyle bir şey'' deyip durdular, şimdi kendiniz taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır açıklamasıyla söylediğimiz iddiayı bizzat kendiniz çürütmüş bulunuyorsunuz. Bu durum karşısın da, dürüst davranmayan sizler bunun öz-eleştirisini vermeyi düşünüyor musunuz?

Tartıştığımız konuyla '' Amed işini hayal edenler''in ne alakası var anlayamadık.! Bizim çok fazla bilgi sahibi olmadığımız bu ve benzer konularda elinizde olanları yayınlarsanız, sizinle, fikir sahibi olduğumuz konuları daha rahat tartışmış oluruz. Aynı şeyi şu ''homofobik hezeyanlarla LGBTİ’leri aşağılayanlar'' kimler, bunu da yazın da bilgilenmiş olalım!

Söyledikleriniz birbirini tutmuyor. Antakya'da şiddet uyguladığınız Özgür Gelecek çalışını yoldaşımızla ilgili diyorsunuz ki, ''.... hiç kimsenin sinkaflı küfürler karşısında sabırlı davranması, varlığımıza yönelen saldırıları sessizlikle karşılaması beklenmemelidir.'' İyi güzel de, siz, her defasın da bir yalanla karşımıza çıkıyorsunuz. Panikleme halinizle yaptığınız açıklamalar birbiriyle çelişiyor. Bu konuda sizden kim bir yazı yazsa kendince bir yalan uydurarak olayı manipüle etmektedir. Şiddet olayının yaşandığı ilk günlerde Numan unsuruna yaptırdığınız açıklamada, Özgür Gelecek Gazetesi çalışanın 'esnafa yumruk attığı, diğerlerine saldırdığı'nı, Mahmut Özkan ise: ''Son günlerde yeniden bir ÖG (Özgür Gelecek) muhabirlerine yönelik şiddet baskı vb... gibi olduğu iddiasıyla açıklamalar, pes peşe planlı ve tek merkezden idare edildiği çok açık olan ''kınamalar'' yapılmakta'' açıklamasına karşın, bu seferde tüm bunları yalayan bir şekilde, Özgür Gelecek ''çalışanı'' sinkaflı küfürler savurduğu için taraftarlarımızca inisiyatif ve sorumluluk üstlenilerek cezalandırılmıştır diyorsunuz. İşte yalan, çarpıtma ve senaryo buna denir. Kamuoyu hangisine inansın?

''Hiç kimsenin ailesini ziyarete giden bir Özgür Gelecek “çalışanını” Antakya sıcağında bunaldığı için döverek cezalandırmayacağını'' biliyoruz bilmesine de, bir insanı sinkaflı konuşmasından dolayı dövmek için İstanbul'dan Antakya'ya birilerinin çağrılmasını hala anlamış değiliz! Bakın bu bile sizin olaylar karşısında yalan uydururken, düştüğünüz acizliği gösteriyor. O kadar zavallı bir durumdasınız ki, kendinizi haklı çıkartmak için çırpındıkça batıyorsunuz.

''MLM Yolunda Partizan'' ''okuru'' aba altından sopa göstermeye devam ediyor. Ve diyor ki, ''Son olarak özgürce hizip faaliyeti yürütmeyi kendilerine “hak görenler”, kolektifin değerlerine, ilkelerine sınırsızca saldıranlar karşılarına hesap soran birileri çıktığında sızlanmasınlar.'' Anlaşılan siz hala bunca yaşananlardan ders almamışsınız. Kaba kuvvet uygulayarak bir yere varacağınızı sanıyorsanız inanın yanılıyorsunuz! Tuttuğunuz yol yol değil. 

52921

Hasan Çiçek

Hasan Çiçek sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Hasan Çiçek

Irak Kürdistanı’nda “bağımsızlık kararı”na karşı politik tavır ne olmalı?

Ezilen bağımlı tüm ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı tartışmasız bir haktır. Bu hakkı hiç kimse bir ulusun elinden alamaz. Ulusun ayrılırken, önderliğinin gerici ya da ilerici olması da kaderini tayin etmede belirleyici değildir. Lenin ve Stalin ulusal meselenin bu can alıcı konusunda; “ulusların kendi kaderlerini tayin etmeleri ilkesi, tarihi-iktisadi bakımdan, siyasi kaderini tayin etme, siyasi bağımsızlık, ulusal bir devletin kurulmasından başka bir anlama gelemez” diyerek soruna tartışmasız bir çözüm getirmişlerdir.

ABD hakemliğinde “boğa güreşi” Katar gerçeği ve devrimci tavır

Arap yarımadasının doğusunda yer alan 2.5 milyon nüfusa sahip Katar, Suudi Arabistan’ın bir anda tüm dünyaya açıkladığı; “Katar, terör örgütlerini barındırıyor, yayın organlarında terör örgütlerinin propagandasını yapıyor, Suudi Arabistan ve Bahrenyn’de İran bağlantılı ‘terör’ eylemlerini finanse ediyor, Yemen’deki Hutsi militanlarını destekliyor” açıklamasının ardından 6 ülke ardarda açıklama yaparak Katar’la ilişkilerini kestiklerini, ülkelerindeki Katar elçiliklerini kapacaklarını ve Katar vatandaşlarının 14 gün içinde ülkelerini terk etmelerini istedi.

„Sosyal Medya“ paylaşımları ve ‘kişilik’ (1.Bölüm)

“Sosyal medya” paylaşımları denilen, özünde “sanal alem” olan bu alandaki hastalıklara, yozlaşmaya, kişilik ve ahlaki tükenişe dikkat çekmek gerekiyor. Bunun için yazı boyunca ifadelendirmeyi “sanal alem” olarak kullanmayı doğru buluyorum. Zira, “sosyal medya” olarak ifade edilmesini ise kısmen bir manipülasyon olarak görürken, ifade anlamını tam karşılığıyla bulmadığını düşünüyorum. Sosyalleşmek orada olmak, direkt yaşamak, temas etmektir!

Adalet yürüyüşü

MİT tırları davasında CHP milletvekili Enis Berberoğlu’na 25 yıl ceza verilerek tutuklanması karşısında CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu ''adalet'' talebi ile Ankara’dan İstanbul a bir yürüyüş başlattı. Bugün yürüyüşün 5. günü.

 

      HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılınca ve tutuklanırken, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ''anayasaya aykırı olmasına rağmen oy vereceğiz'' diyen CHP bugün tutuklanmalarla ilgili sıra kendilerine gelince feryadı figan etmeye başladılar.

 

2017 Fransa parlamento seçimleri sistemin tıkanması mı?

Fransa Cumhurbaşkanlığı ile 11 ve 18 Haziran 2017 tarihlerinde 2 tur şeklinde olmak üzere gerçekleştirilen parlamento seçimleri, sonuçları ve etkileri ile ortaya ilginç bir panorama çıkartmıştır. İlk dikkat çeken olay katılım oranının giderek düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Öyle ki, 11 Haziran’da gerçekleştirilen ilk turda 5. Cumhuriyet seçimlerini tarihinin en düşük katılımı % 49 olarak ortaya çıkarken, bir hafta sonra gerçekleştirilen 2. Tur da bu oran % 42’lere kadar gerilemiştir.

Oğlum(uz) ölümsüzdür (*)

“ve hiç istemedim seni unutmak.”[1]

“ve biz pimi çekilmiş yürekle/ dalmıştık karanlığın ortasına/ dilimizde kurtuluş türküleri mataramızda ab-ı hayat/ ve düşerken/ özgürlük renginde bir gülüş vardı yanağımızda,”[2] haykırışını anımsatıyor bize hep…

Dal gibi, civan mert bir delikanlıydı; bakmaya kıyamadığım(ız), gözümüzden esirgediğim(iz) oğlum(uz)du

Ve birgün, bize “Öldü” dediler.

Elimizin ayağımızın canı çekildi; donduk kaldık, kaskatı.

Tek bir kıvılcım tüm bozkırı tutuşturabilir!

Türkiye'nin içinde bulunduğu mevcut durum düzenin yarattığı sorunları çözemediği gibi daha zorlu bir sürece giriliyor. Devletin yönetici kademelerindeki iktidar kavgası ve ezilen sınıflar üzerindeki baskı ve sömürü mekanizması egemen güçleri daha saldırgan kılıyor. Bunun sonucu devlet erki emekçi kitlelere, Kürt ulusuna ve tüm ezilen kesimlere yönelik baskı ve tahakkümünü giderek daha üst boyutlara tırmandırıyor. Devlet bu saldırılarıyla toplumu sindirmeyi hedefliyor. Onlar üzerindeki egemenliğini pekiştirmeyi amaçlıyor.

CHP'de mi Adalet arıyor? Davut Kurun

CHP istanbul milletvekili Enis Berberoğlu tutuklanınca,CHP bütün illerde adalet yürüşüsu başlattı. Adalet arıyor. Kılıçdaroğlu, “adalet herkese lazımdır. Adalet için bir bedel ödenmesi gerekirse, bu bedeli ödemeye hazırım” diyor. Kılıçdaroğlu hala anlamamış, Adalet için bugüne kadar bedel ödiyen, Kürteler, Ermeniler, Rumlar, komünistler ,1970 sonrası da demokrasi güçleri, kürdistan halkıdır, dün CHP bugünde AKP diktatörlügüne karşı adaleti savunup bedel ödediler. Adaletin sahipleri bedel ödeliyen bu güçlerdir. AKP ve CHP ancak adaletsizliğin temsilcisi olabilirler.

“İktidar savaşında, proletaryanın, örgütten başka bir seçeneği yoktur!”*

"1980’li yıllara göre “sol muhalifler” olarak isimlendirilebilecek kesimler içerisinde örgüt ve örgütlenme meselelerine yaklaşımda çok ciddi değişimler yaşanmıştır. Aslında bu değişimler birden bire ortaya çıkmadı. Avrupa’da gelişen Batı Marksizm’inin yanısıra Latin Amerika’nın bilinen anarşist ve Troçkist etkilerinin ideolojik/politik alandan sonra doğal bir sonuç olarak örgütsel alana da yansımasıydı yaşanan. Türkiye özgülünde elbette ki hesaba katılması gereken etmenlerin sayısı az değildir.

15-16 Haziran'dan Gezi'ye

Her toplumsal olayları hazırlayan ekonomik ve siyasal koşular vardır. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin hazırlayan da koşullar vardı. Her şeyden önce kapitalist sanayide önemli bir gelişme olmuştu. Ve bu alanda çalışan işçi sınıfı sayısı nicelik ve nitelik olarak bir gelişme göstermişti.

Devrimci'ler ölür ama devrimler sürer ;

İttihat ve Terakki Partisi'nin,'' Yeni Türkiye '' versiyonu olan AKP Erdoğan iktidarı,15 yıllık icraatları ile hem Türkiye,hem de ortadoğu coğrafyasında tehlikeli ve savaş kışkırtıcısı olarak tehlikeli olmaya devam ediyor.Osmanlı'nın son döneminde Talat,Enver,Cemal üçlüsünün çılgın politikaları ülkeyi savaşa sokmuş,Ermeni soykırımı'nı planlayarak yeni bir yüz yılın başlangıcında insanlığa karşı suçlar işlemişlerdir.İ ve T Partisi'nin yüz yıl önceki politikalarının bir ve aynısını bugün hayata geçirmeye çalışan Erdoğan kliğinin bölge ülkeleri ile barışık olmayıp savaş içinde olması kaygıland

Sayfalar