Salı Mart 4, 2025

Müslüm Elma: Biz devrimciler, sosyalistler düşüncelerimizi ifade etmekte çekinmeyiz

"Sayın Mahkeme Heyeti,

Sayın Avukatlarım tarafından araç içi denetim ve 15.03.2014 tarihli ev içi gözetimine ilişkin değerlendirme itirazlarını gerekçelendiriyorum ve bu itirazın aynı zamanda Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 257. maddesi 1. fıkrası gereğince açıklama olarak anlaşılmasını istiyorum. İllegal temelde yapılan bu dinlemeleri ‘özel yaşam hakkına yapılan bir müdahale olarak görüyorum. Ve gerekçelerimi Alman devletinin Anayasasında yer alan şu görüşlere dayandırıyorum.

”Genel kişilik hakkı bir şahsın kişiliğini, o şahsın yaşam ve özgürlük alanlarına yapılan müdahalelere karşı korumayı amaçlar ve bu hak kapsamlı kişilik koruması olarak Anayasa’nın 1. maddesi 1. fıkrasında garanti altına alınmış olan insanlık onuru ve Anayasa’nın 2. maddesinin 1. fıkrasındaki kişiliği serbestçe geliştirebilme temel hakkından ileri gelmektedir.

Genel kişilik hakkı, kişiliği dikkate alma ve kişiliğe geliştirebilmeye ilişkin mutlak ve kapsamlı bir hak olarak anlaşılır.

Kişiliği özgürce geliştirebilme ve insanlık onuru hakkı, her bir bireye hayatına şekil verebileceği bireyselliğini geliştirip koruyabileceği özerk bir alan teşkil eder. Buna, bu alan içinde “kendin için olmak”, “kendine ait olmak”; şahısların bu alana zorla nüfuz etmesini ya da bu alan hakkında bilgi edinmesini önleme hakkı da dahildir.

Alman devletinin Anayasası’nda kişilik hakları konusunda yukardaki haklar ifade edilmektedir. Söylem bu. Ama bu salona yansıyanlar tam tersi. Bu şaşırtıcı bir durum mu? Tabi ki değildir. Çünkü burjuva ve gerici devletler gerekli gördüğünde kendi yasallığına uymamaktadır. Koyduğu kuralları hiçe saymaktadır.

Bu nedenle burjuva yasallığı, ezilen yığınları aldatmanın bir aracıdır. Örneğin bir kişi bir başkasının evini gözetlemek için kamera veya dinlemek için aracına cihaz yerleştirirse devletin yargısı bunu ‘özel yaşama’ müdahale olarak değerlendirip suç sayar.

Ama aynı devlet bireylere karşı her türlü gözetleme ve dinleme tekniğini kullanmada serbesttir. Yani Emperyalist tekellerin yüksek çıkarları her türlü ahlaksızlığı meşru sayar. Yargı tamda burada susar. Bizim gibi itiraz edenlerin sesleri yükselince, yargı egemen güçlerin kendi çıkarları için koymuş olduğu yasalara sığınır. Aslında bu durum yalnız egemen sınıfların ikiyüzlülüğünü ortaya koymaz. Aynı zamanda yargı kurumlarının egemen sınıfların çıkarlarını korumakla yükümlü olduğu gerçekliğine bütün çıplaklığıyla ayna tutar.

Egemen sınıfların çıkarı ezilen halkların çıkarıyla asla örtüşmez. Ama egemen sınıflar her fırsatta koymuş oldukları yasaların bütün halkın çıkarlarını korumakla yükümlü olduğu yalanına başvururlar. Oysa yukarıda verdiğimiz örnekte de görüldüğü gibi, onların tüm yasaları çıkarlarını korumaya ayarlı. Onların özgürlük dediği; sınırsız sömürme, yağmalama özgürlüğüdür. Buna itiraz eden, emeği için onurluca bir kavgaya tutuşan herkes ‘teröristtir’ onları her türlü gayri insani uygulamaya tabi tutmak ise bir haktır.

Biz devrimciler, sosyalistler bu yasaları tanımadık, tanımıyoruz. Evlere, araçlara yerleştirilen gözetleme ve dinleme cihazlarıyla elde edilen bilgilerin insani ve ahlaki olarak hiçbir meşruluğu yoktur. Evet biliyoruz. Emperyalist-kapitalist sistemin ahlak sınırı, sahip olduğu kapitali korumakla sınırlıdır. Dolayısıyla bu sistemden ahlaki bir tutum beklemiyoruz. Bizim tüm derdimiz-tüm çabamız, bu ahlaksızlık kuyusuna ışık tutmaktır. Görmeyen gözlerin görmesini sağlamaktadır.

Duruşmalara başlandığından itibaren Alman devletinin yasalarına göre yasak olmayan TKP/ML’nin yürütmüş olduğu faaliyetlere dair sözüm ona deliller okunuyor. Sizin delil diye sunduğunuz tüm bu belgeler yıllardır açıkta yürütülen çalışmaların ürünüdürler. Kimi etkinlikler devletin resmi kurumlarından izin alınarak yapılmıştır. Kısacası tüm çalışmalar meşrudur. Demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini kapsamındadır. Meşru olan bu çalışmaları yargılamak, demokrasi ve özgürlük mücadelesini yargılamaktır. Buna gücünüz yetmez-yetmeyecektir de.

Açık ve meşru olan çalışmalara illegal bir kimlik kazandırmak için, gizlice çektiğiniz resimler, özel alanlara yerleştirdiğiniz dinleme ve gözetleme araçları da sizi kurtaramaz. Tüm bu çabalarınız demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine duyduğunuz sınıfsal düşmanlığın somut göstergeleridir. Bize gösterdiğiniz resimler, sizin sınıfsal olarak bize duyduğunuz düşmanlığın belgeleridir. Delil diye okuduğunuz insani ve siyasi sohbetler ise, yasalarınızda sözünü ettiğiniz “özel yaşama”  ne kadar saygı duyduğunuzun birer karneleridir.

Bu anti-demokratik tutumlarınızla demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini engelleyemezsiniz. Evlere kamera koyanlar, araçlara dinleme cihazı yerleştirenler, telefonların başında nöbet tutanlar, bir kez daha duyun. Bu saldırılarla bizi korkutamazsınız.

Biz devrimciler, sosyalistler düşüncelerimizi ifade etmekte çekinmeyiz. Gördüğünüz gibi, burada da konuşuyoruz. Onun için diyoruz ki; gayri ahlaki yöntemlerle elde edilen bilgilere başvurmanıza hiç gerek yok. Yargılanan sosyalist kimliğimizdir. Ama biz onu saklamıyoruz. Bilakis bir bayrak gibi sallıyoruz.

Biliyorsunuz içinden geldiğimiz toplumun kendine has bazı değerleri vardır. Sözgelimi evlerin, özel sohbetlerin dinlenmesine ve insanların gizlice gözetlenmesine şiddetle tepki duyarız. Hiç kuşkusuz bu yönteme başvuranların bir amacı da, insanları demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine dair konuşmakta korkar, yürümekte ürker hale getirmektir. Buna müsaade edilemez. Korku mikrobunun panzehiri cesarettir. Her türlü baskıya, dinleme ve izleme saldırılarına karşı cesaretle yürümeliyiz.

Biz her şeyden önce insanız. Duygularımızla, düşüncelerimizle, öfkemizle varız. Yeri gelince, öfkeleniriz, söylenmemesi gerekeni de söyleriz. “İş yapan hata da yapar”. Devrimcileşmede zayıflıklarımız varsa, pratik duruşumuzda, hareket tarzımızda olumsuzlukların olması kaçınılmazdır. Bunun hesabını da biz yaparız. Egemen sınıfların bizim defterlerimiz üzerinde hesap yapmasına asla müsaade etmeyiz.

Bizim mahkeme heyetinden beklentimiz, özünde hiçbir hukuki ve ahlaki değeri olmayan bu masalların burada okunması değildir. Bizim beklentimiz yasak olmayan faaliyetlerin, hangi mantıkla yargılama konusu yapıldığına dair ortaya somut verilerin konulmasıdır. Çünkü sihirli tanımlamanız olan ”yabancı terörist örgüt” iddiasının hiçbir karşılığı yoktur. Soyut iddialarla, somut sonuçlara ulaşılamaz. Ancak hukuk cinayeti işlenir.

Bizim mahkeme heyetinden beklentimiz; iddia makamı tarafından ileri sürülen şu iddiaların ispatlanmasıdır: ”Daha ziyade TKP/ML ile alt kademesindeki örgüt birimlerinin bileşimi sayesinde Avrupa’da da ve özellikle Almanya’da Türkiye’deki saldırıların düzenlenmesi sağlanmaktadır” (bkz. Tutuklama Kararı, s. 7).

Biz, Almanya’da ne zaman hangi saldırının talimatının verildiğinin açıklanmasını istiyoruz. Biz, Avrupa’da yürütülen çalışmalarla hangi devletin yasalarının nasıl ihlal edildiği sorusunun yanıtını istiyoruz. Ama tüm bu sorulara karşın, siz sanki susma hakkınızı kullanıyorsunuz. Oysa iddia sahibi sizsiniz. Sizin susma hakkınız yok. İddialarınızı ispatlama sorumluluğunuz vardır. Umarız çağırılarımız yanıtsız kalmaz.

Teşekkürler. 15.12.2017" 

46462

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar