Perşembe Kasım 28, 2024

Öğrettikleri, hatırlattıklarıyla Greif Direnişi ·

“Öğretmek,yeniden öğrenmektir.”[1]

İçinden geçtiğimiz neo-liberal yıkım, “sivil toplum”cu vazgeçiş ve post-modern zırva(lar) kesitinde, V. İ. Lenin’in, “Umutsuzluk ve karamsarlık, yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş olanlara ait bir sorundur,” saptamasını durmadan anımsayıp/ anımsatmanın önemi çok büyük; hatta “olmazsa olmaz”!

“Neden” mi? “Bugünün en büyük problemlerinden biri de, proletaryanın kim olduğu sorusu. Proletarya, bugünkü çalışan kesim midir? İşsizler midir? Dışarıda bırakılanlar, sözgelimi Kongo yurttaşları mıdır? Her şeyi yeniden düşünmeli. Marx’ın söylediklerini teslim etmekle beraber; bugün Hegel’den şunu öğrenmelidir: İdeoloji, bizim, ötekilerle kurduğumuz etkileşimden doğan kendi hakikâtimizdir. Bizim kendi sosyal hakikâtimiz dahi, kendi içinde bir illüzyon gibi, yapısal olabilir,”[2] diyen Slavoj Zizek’in veya “Elveda” söylencelerinin hâlâ revaçta olduğu koordinatlarda altı durmadan çizilmesi gerekenlerden bir diğeri de Karl Marx’ın şu tarihi saptamasıdır:

“Bütün sınıfların çözülüşünü simgeleyen, acıları evrensel olduğu için evrensel bir nitelik taşıyan, kendisine yapılan haksızlık özel olmayıp genel bir haksızlık olduğu için yalnız kendisinin kurtuluşunu değil tüm toplumun kurtuluşunu amaçlayan bir sınıf, geleneksel bir statü değil sadece insanca bir statü isteyen, siyasal düzenin kimi sonuçlarına değil bütün sonuçlarına karşı olan ve kendisini bütün alanlardan kurtarmadıkça kurtulmasına olanak bulunmayan, kısacası insanlığın toptan yitirilmesi demek olan ve ancak insanlığın toptan kurtulması hâlinde kendisini kurtarabilecek olan bir sınıf... İşte bu özel sınıf proletaryadır.”[3]

Evet, hâlâ böyle düşünenlerden olduğumuz ve 15-16 Haziran’a, Kavel’e, Sungurlar’a, Dodurga’ya, Yeni Çeltek’e, Tariş’e büyük önem atfettiğimiz, yani sınıf mücadelesinin belirleyiciliğinden vazgeçmediğimiz için Greif Direnişi’ni de müthiş önemseyenlerdeniz. Çünkü bu tarihsel birikimin bugünde devrimci geleceğimizi yarattığından kuşku duymuyoruz.

Bunlar böyle olunca da Eksen Yayıncılık’ın, Temmuz 2015’de ‘Greif Direnişi-Sınıf Hareketinin Devrimci Geleceği’[4] başlığıyla yayımladığı değerli (ve kapsamlı) çalışmayı okumamak, ondan öğrenmemek olamazdı.

GREİF DİRENİŞİ

Kanımızca Bernard Joseph Saurin’in, “Mucizeler, ölüm ya da zafere odaklı iradeler için yaratılır!” sözleriyle betimlenmesi mümkün olan ve taşeronlaşmaya karşı yükseltilen mücadele bayrağı, yol açıcı bir mücadele çizgisi/ pratiğiyle Greif direnişi dersleri hepimize “Dilene dilene değil, direne direne kazanılır” gerçeğini bir kez daha anımsatırken; i) Fabrikanın dar sınırlarına hapsedilmeyen direniş; ii) Doğrudan taban iradesi/ örgütlenmesi; iii) Taban inisiyatifine dayalı gerçek işçi demokrasisi meselelerini de gündem maddemiz kıldı.

Bütünlüklü bir devrimci, sarsıcı işçi eylemi olarak Greif’ın sendikal bürokrasi (ve Rıdvan Budak) ile yaşadıkları, “eski” ile “yeni” arasındaki eğiten, öğreten mücadelesi, hesaplaşma zemini herkesin üzerine kafa yorması gereken derslerle doludur.

Sınıfın sahneye çıktığı bir direniş okulu olarak Greif, 10 Şubat’ta tarih yazmaya başlayan 600 cesur yüreğin 106. günle noktalanmayan öyküsüdür; çünkü bir işçinin ifadesiyle, “Greif işçi sınıfı adına açılmış mücadele bayrağıdır.”

Kolay mı? Sert, sarsıcı, alt-üst edici ve ezber bozucu bir tarzda mücadelesini sürdüren Greif, sınıfsal öfke dalgasının “savaş çığlığı”ydı.

Greif işçileri, özellikle işçi sınıfı 1968-1969’daki yaygın pratiklerini anımsatarak, tarihsel pratiği güncelleştirip, eylemin boyutunu yükseltti.

Greif, sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkardı. “Sessizliğin” içindeki büyük öfkeyi, kini ve yaratıcılığı gösterdi. Greif işçileri, sınıfın kolektif belleğine kalıcı izler bıraktı. İzlenecek yol oldu. Yol açtı.

Greif fabrika işgali, 2014 ve sonraki yıllarda sınıf hareketinin yönelimini, eylem biçimini, tarzını ve ruhunu etkileyecek bir içerik taşıyor.

10 Şubat 2014 günü İstanbul Hadımköy’de kopan Greif fırtınası, işçi sınıfı hareketinin devrimci geleceğidir!

Büyük bir Amerikan tekeline ait bu çuval fabrikasında tıkanan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde Greif yönetiminin küstahça dayatmalarına ve restine, işçiler aynı gün fabrikayı işgal ederek yanıt verdiler. Özel Güvenlik olmak üzere Amerikan tekelinin tüm temsilcileri, yüzlerce işçinin yuhalamaları eşliğinde fabrikadan kovuldular.

600 Greif işçisi, “Dilene dilene değil, direne direne kazanılır!” haykırışıyla fabrikaya el koyup, fiilen grevi başlattı.

Direnişçiler eylemlerini kamuoyuna, “Emek hırsızlığına, taşeron belasına, asgari ücret sefaletine geçit yok! Kölelik zincirlerimizi kırıyoruz!” başlıklı bir bildiri ile duyurdular.

“İşçinin ekmekten önce onura ihtiyacı olduğu”nu vurgulayan, “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!” diye haykırıp, Kavel direnişinden, 15-16 Haziran’lardan, yakın zamanlara ait Güney Koreli işgalci Ssangyong işçilerinden söz eden, kendi direnişleri ile sınıf hareketi tarihine malolmuş bu direnişler arasında politik ve moral köprüler kuran bildiri sürdürülemez kapitalist düzene cepheden saldırıyordu.

Greif direnişçileri eylemleri boyunca Kavel Direnişi’ne döne döne atıfta bulundular, onu kendileri için bir ilham kaynağı saydılar, bugünün koşullarında onun tuttuğu yoldan yürüdüklerini, onun günümüzdeki gerçek mirasçıları olduklarını önemle vurguladılar.

Bilindiği üzere İstanbul İstinye’deki kablo fabrikasında 1963 yılında gerçekleştirilen Kavel Direnişi’ndeki, TÜRK-İŞ’e bağlı MADEN-İŞ sendikası’na üye 170 işçi, fazla mesailerinin ve yıllık ikramiyelerinin tam olarak ödenmemesini, sendikadan ayrılmaları için baskı yapılmasını; ve MADEN-İŞ Şişli şube başkanı ile işçi temsilcilerinin işten çıkarılmasını protesto etmek amacıyla 28 Ocak 1963’de iş bırakarak tezgâh başında oturma eylemine başlamıştı. İşveren bütün işçilerin işlerine son verdiğini açıklayınca işçiler eylemlerine fabrika önünde kurdukları çadırlarda sürdürmeye başladılar. Polislerin fabrika önündeki işçileri dağıtmak için yaptığı müdahale sırasında 9 işçi tabanca kabzası ve coplarla yaralandı. İşçilere İstinye halkı da polisleri protesto ederek destek verdi. Daha sonraki günlerde eyleme işçi eşleri de katıldı. Direniş sürerken işveren kablo yüklü kamyonları fabrika dışına çıkartmak istedi. Direnişteki işçilerin eşleri barikat kurdular. Ancak polis ekipleri kadınları dağıttı. Kavel direnişi diğer fabrikalardaki işçilerden de destek gördü. 

Direnişin sona ermesinin ardından 12 işçi tutuklandı. Grevin yasak olduğu dönemde yapılan Kavel direnişi, grev ve toplu sözleşme yasalarının bir an önce çıkartılmasında önemli bir rol oynadı. Kavel direnişinden dört ay sonra yürürlüğe giren 275 sayılı toplu iş sözleşmesi grev ve lokavt kanununda yer alan bir maddeyle, yasanın çıkışından önce grev nedeniyle haklarında takibat yapılan işçilerin davaları düştü.

İşçi sınıfı için kıvılcımı çakan Kavel, 1961 Anayasası’ndaki grev hakkının ilk kez kullanıldığı grev olması yanında, TÜRK-İŞ’teki çatlakların iyice su yüzüne çıkmasına da yol açtı. TÜRK-İŞ’e bağlı bulunan ve direniş boyunca işçilere destek olan MADEN-İŞ ve LASTİK-İŞ sendikaları TÜRK-İŞ’ten koparak DİSK’in kuruluşuna öncülük ettiler; 23 sendika başkanı ile 45 yöneticisi, TÜRK-İŞ’in Kavel grevi boyunca olumsuz tutum alması nedeniyle konfederasyondan ayrıldıklarını ilan etmişlerdi.

Gerçekten de Greif direnişçileri kendileriyle Kavel direnişçileri arasında tarihsel-moral bir bağ kurmakta tümüyle haklı idiler. Ne var ki bu iki çığır açıcı direniş arasındaki benzerlik gerçekte onların düşündüğünden çok daha kapsamlı ve derinlikli idi.

Kolay mı? Gezi isyanı başlangıçtı, mücadele -süreklilik içinde kopuş, yeni ivme olarak- Greif’te devam etti. Ancak Gezi üzerine ne kadar yazılıp çizildi ise bu işçiler hakkında da o denli gözler yumuldu. Layığınca destek verilmedi.

Sınıf dayanışması ve birlikte mücadele ağının henüz kurulamadığı bir dönemde gerçekleşen Greif direnişinin zaferle sonuçlanması öncelikle örgütsüz olan işçi sınıfının yeni bir mevzi kazanması anlamına gelecekti. Ayrıca Greif direnişinin zaferi, “çağdaş sendikacılık” anlayış(sızlığ)ına indirilmiş darbe olacaktı.[5]

Çünkü 60 gün boyunca fabrikayı işgal eden, ardından fabrika önünde direnişlerine devam eden Greif işçileri, yöntem ve eylem tarzlarıyla unutulmaya yüz tutan bir geleneği tekrar canlandırmıştı.

60. güne gelindiğinde, bu topraklardaki en kanlı şafak baskınlarını aratmayan bir saldırıya maruz kalan Greif işçilerinden 11’i çatıya çıkarak saldırıyı protesto etmiş; bunun ardından ise İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir başta olmak üzere, farklı noktalarda birçok dayanışma eylemi gerçekleştirilmiştir.

Ancak Greif, nihayetinde yarattığı/ hatırlattığı değerlerle kazanmıştır.

“Nasıl” mı? Sınıfın kendiliğindenliğinin aşılmasında, soru(n)larla çözüm(ler)in gündemleştirilmesinde Greif yol açıcı olmuştur.

HÂL(İMİZ)

Coğrafyamızda 25.5 milyon işçi, 2 milyonu aşkın işsiz var. Çalışanların 18 milyonu erkek, 7.5 milyonu kadın. Çalışanların 8.2 milyonu kayıt dışı. Çalışanların büyük kısmı özel sektör işyerlerinde çalışıyor. Kamuda çalışanların sayısı 3 milyon 440 bin. Bunların 2.8 milyonu kadrolu, kalanı sürekli veya geçici işçi statüsünde. Özel kesimde sendikalaşma olan işyerlerinde 12.2 milyon çalışan var. Bu işyerlerinde çalışanların yüzde 10.6’sı, 1.3 milyonu sendika üyesi. Sendikaların bulunduğu kamu işyerlerinde sendikalaşma oranı yüzde 70 dolayında. Sendikalaşma olan kamu işyerlerinde 2.2 milyon çalışanın 1.6 milyonu kamu sendikaları üyesi.[6]

İş bu kadarla da sınırlı değil. Türkiye’ye 6.5 milyon tarım işgücü var ve bunun yaklaşık yarısı mevsimlik tarım işçisi. Her iki mevsimlik işçiden biri doğduğu andan itibaren mevsimlik tarım için seyahat ediyor. Yaklaşık yüzde 60’ının geliri ulusal yoksulluk sınırının altında. 10 kişiden biri nüfusa kayıtlı değil. Kadınların yarısı ergen yaşta anne oluyor. Anne ölümü riski on, bebek ölüm riski 5 kat fazla. Kız çocukların dörtte biri okul ile tanışmıyor... Kısacası çağımızın modern köleleri diye de tanımlayabiliriz onları…[7]

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Cenevre’de gerçekleştirilen 104. Genel Konferansı’nda (1-13 Haziran 2015) Türkiye’nin çalışma koşullarının en kötü olduğu ülkeler arasına alındığının[8] altını çizerek ekleyelim: ‘Gezici Araştırma Şirketi’nin anketine göre, çalışanların yüzde 37.4’ünün SGK’sı bulunmazken, çalışanların yüzde 67.7’si işini kaybetmekten korkuyor. Çalışanların yalnızca yüzde 32.3’ü hayatından mutlu iken, yüzde 67.7’si ise hayatından memnun değil. İşçilerin yüzde 71.1’i gelecekten umutlu değilken, yüzde 28.9’luk bir kesim gelecekten umutlu olarak ortaya çıkıyor.[9]

Kolay mı? Türkiyeli işçiler dünyanın en fazla çalıştırılan işçileri arasında yer alıyor.[10] Aldığı ücret ise açlık sınırının çok çok altında.[11] İşçisiyle memuruyla, sigortalısıyla sigortasızıyla Türkiye işçi sınıfı, çalışma sürelerinde hem Avrupa’da hem OECD ülkeleri arasında zirvede! AB’de ortalama çalışma süresi 41.8 saat, OECD ülkelerinde ise 42.5 saat. Türkiye’de ise bu süre 52 saat. Sadece işçiler hesaplandığında bu süre 55 saate çıkıyor![12]

Geçerken ekleyelim: ‘The Lancet’ dergisi, çalışma saatleriyle kalp krizi riski arasındaki bağlantıları araştırdığı makalede haftalık çalışma saatlerinin uzunluğunun kalp hastalıkları riskini yüzde 13 oranında artırdığı ortaya koydu. Buna göre, haftada 55 saat ve üzeri çalışanların kalp krizine yakalanma riski, haftada 35-40 saat çalışanlara göre yüzde 33 daha fazla. Araştırmada en uzun çalışma saatlerinin olduğu ülke Türkiye oldu ve haftada 50 saatten fazla çalışanların oranının yüzde 43’ü bulduğu açıklandı. Uzmanlar, haftada 50 saati aşan çalışma saatlerine dayanarak, kalp krizine yakalanma ihtimalleri konusunda uyarılarda bulundu![13]

Devamla: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdür Yardımcısı İsmail Gerim’in, Türkiye’de ortalama 100 binde 10 civarında iş kazası gerçekleşirken Avrupa’da iş kazası ortalamalarının 100 binde 4 olduğunu açıkladığı[14] koordinatlarda Türkiye’de iş kazaları azalmak bir yana her yıl daha da artıyor.[15] Özellikle inşaatlarda yüksekten düşerek ölen işçi sayısı 2015 yılının ilk 6 ayında 109’u buldu![16]

AKP iktidarı başa geldiğinde çalışma gününe oranla işçi ölüm sayısı günlük ortalama 2.8 iken bu oran 2014 sonu itibariyle 3.8 e ulaşmış durumda. Yani her gün toplam 3.8 işçi önlenebilir bir iş kazasında kaybetmekteyiz. İş cinayetinden ölenlerin sayısını da 878’den 1264’e çıkarmış durumda. Bu rakamların bir de görünmeyen yüzü var. O da kayıtsız işçi sayısını tam bilmememiz ve bu işçilerin kaza oranlarını bu istatistiklerde değerlendiremememiz![17]

Hatırlatarak ilerleyelim: AKP’nin göreve geldiği yıl Sağlık Bakanlığı’nda 11 bin olan taşeron işçi sayısı 131 bine çıkarken;[18] 2003-2012 döneminde AKP, işçi örgütlerini baskı ve zayıflatıcı önlemlerle etkisiz hâle getirdi, kendine biat etmeye zorladı, göstermelik bir vesayet sendikacılığını yerleştirmeye çalıştı. 2012’de yürürlüğe giren 6356 sayılı yasa öncesi 3 milyon dolayındaki sendikalı işçi sayısının fiktif olduğu gerekçesiyle yeniden belirlenmesi, sendikaları adeta biçti…

Yaygın kayıt dışı işçilik ve hızla artan taşeron işçilerinin üyeliklerinin sayılmaması da sendikaları zayıflattı. Sendikalaşma istatistikleri vahim bir tablo ortaya koyuyor. Türkiye’de 11.6 milyon işçiden sadece 1.1 milyonu sendikalıydı…

Kayıtlı işçiler dikkate alınarak yapılan bu hesaplamada yüzde 9.5 olan genel sendikalaşma oranı, bazı işkollarında yüzde 2-3’lere kadar düşüyor. Ancak kayıt dışı ve taşeron yanında çalışanlar da dahil edildiğinde toplamda 16.5 milyona ulaşan ücretli (işçi) sayısı esas alınarak yapılan hesaplamada ise sendikalaşma oranı yüzde 6.6’da kalıyor. Yani her 15 ücretliden sadece biri sendikalı. Aynı yöntemle hesaplandığında OECD’de ise sendikalaşma oranı yüzde 20’ye yaklaşıyordu…

Sendikalara üye olmak isteyen işçilere birçok engel çıkarılırken yeni düzenleme kapsamında işkolu barajının 2016’da yüzde 2’ye, 2018’de yüzde 3’e yükselecek olması, sendikaların bu sürede gerekli üye artışını sağlamasını zorlaştırıyor. Bu da çok sayıda sendikanın yetkisiz kalması ile büyük çaplı bir sendikasızlaşma tehlikesinin kapıda olduğunu gösteriyordu…

2002’de 358 bin olan taşeron işçi sayısı 2014’de kamu ve özel sektör toplamında 2.5 milyona ulaştı. Bunun 1.1 milyonu belediyeler de dâhil kamuda çalışıyordu…

2002-2013 yılları arasında yaşanan toplam 880 bin iş kazasında 13 bin 442 işçi yaşamını yitirdi. 2014 yılının ilk dört ayında verilen 396 kurban ve Soma faciasının yaşandığı mayıs ayı ile birlikte sayı 14 bin 500’e dayandı. Bu da yılda ortalama 1.250, ayda ortalama 105, günde yaklaşık 4 ölüm demekti…

2003-2012 döneminde Türkiye’de 100 bin maden işçisi başına ölüm 677 kişi ile İngiltere ve Norveç’in 11 katı, Almanya ve Avustralya’nın yaklaşık 6 katı, Polonya ve İtalya’nın yaklaşık 4 katı, ABD’nin ise 2.5 katı düzeyinde bulunuyordu...[19]

MÜCADELEYE DEVAM

V. İ. Lenin’in, “Kapitalist toplum, daima ucu bucağı olmayan bir dehşettir”; Karl Marx’ın, “Politik iktisat işçiyi ancak çalışan bir hayvan olarak tanır - en vazgeçilmez bedeni gereksemelerle sınırlı bir hayvan,” saptamalarını bir kez daha doğrulayan kapitalizmin sürdürülemezliği işçileri kaçınmaları mümkün olmayan mücadele hattına çekerken; verili “suskunluk” konusunda 1 Mayıs 1886’da Şikago’daki “Haymarket Katliamı”ndan geriye kalan (1886 1 Mayısı ardından tutuklanıp, 11 Kasım 1887’de idam edilen) August Spies’in şu sözleri anımsanmalı: “Suskunluğumuzun, bugün sesimizi boğan güçten çok daha kuvvetli olduğu zaman gelecektir…”

Ve bir de 1 Mayıs 1886 akşamı Şikago Haymarket Meydanı’nda toplanan kalabalığın birçok kez tekrarladığı bu sözler: “İnsanlık sonsuza kadar bir sığır sürüsü gibi yaşayamaz…”

Hayır; İşçi sınıfı da, emekçiler de kapitalizmin sürdürülemezlik vahşetinin batağında sonsuza dek yaşayamazlar…

Bunun kanıtlarından biri de Greif’in ardından Bursa’da başlayan metal fırtınasıdır.

Görülmesi gerek: “İşçi sınıfı bir dönemi başka bir aşamaya evriltmenin derin sancılarını yaşamaya devam ediyor. Onca direnişin, gelişmenin, onca görünür hareketin altında yatan esas etkenin “yeni bir aşama” sancısı/ mücadelesi olduğunu gösteren oldukça fazla veri bulunmaktadır.

Metal işçilerinin, Renault’da başlayıp diğer tüm metal iş kolunu bir fırtına gibi saran, ancak bir saman alevi gibi sönmeyen, için için işleyen, bazen alev alan bazen duman çıkaran, ama kor olarak kalan direnişinin özü de bu olsa gerek. Geleneksel sendika bürokrasisine ve özellikle Türk Metal tipi sarı sendikacılığa karşı biriken öfkenin dışa taştığı günümüzde, işçilerin tavır ve tutumunu, direniş ve yönelimini kavrayan ve sınıfla mücadeleci bir birliktelik kurarak, sınıf sendikacılığında ilerleme tutumu ve cesareti gösteren sendika veya sendikalar da bulunmuyor.

Gezi direnişi karşısında ne yapacağını -hadi bir bölümü için söyleyelim- bilmeyen, gelişmeyi anlamayan ve gereği için zamanında adım atmayan sol/devrimci güçler gibi, sendikalar da metal fırtınası karşısında benzer bir ‘tutulma’ içindeler. Ve hareketten korkudur yaşanan...”[20]

Mesela Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, kimi otomobil fabrikalarında 15 Mayıs 2015’de gerçekleştirilen işçi eylemleriyle ilgili olarak terör soruşturması başlatıyor. Bursa Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne çağrılan işçilere “Amacınız yeni bir sendika mı? Yeni kuracağınız sendika ile âlâkalı sendikaya işçi toplamak amacı ile çalışma yaptınız mı? Bu çalışmalarınızda dayatma yapmadan çalışma yapmanız konusunda talimat aldınız mı? İşçi olaylarının ilimizde faaliyet yürüten tüm fabrikalarında TKİP (Türkiye Komünist İşçi Partisi) terör örgütünün amacı ve stratejisi doğrultusunda yönlendirilmesi amacıyla oluşturulan FAK (Fabrikalar Arası Kurul) hakkında bilginiz var mıdır? Varsa anlattınız. FAK’ın toplantılarına katıldınız mı?”[21]

Bu kadarla da yetinmezler: Binlerce işçinin MESS-Türk Metal düzenine karşı ayağa kalktığı “metal fırtına”nın ardından, fabrikalarda işçi kıyımı yaşandı. İşçilerin en temel haklarını ve yasaları hiçe sayan patronlar, sendikaya üye olan ya da sendika değiştiren işçileri toplu şekilde işten atıyor. İşçiler sendikadan istifa etmeye zorlanıyor, baskı ve tehditlere maruz bırakılıyor![22]

Diyeceklerimizi şöyle tamamlayalım: Bugünlerde olup-bit(mey)ene “kader”, “kaçınılmaz” diyenlere; Mine Söğüt’ün, “Kaderle başa çıkmanın tek yolu, ona kafa tutmaktır,”[23] uyarısını anıpsatıp, işçi sınıfının mücadele yolunu Yaşar Kemal’in, “Dünyanın bütün kötülüklerine başkaldır,” şiarıyla açmak ve bu güzergâhta ilerlemek için Greif’i daha çok hatırlamak, ondan öğrenmek gerekiyor…

5 Eylül 2015 10:21:53, Çeşme Köyü.

N O T L A R

[*] Kızıl Bayrak, No:2015/35, 11 Eylül 2015…

[1] Jackson Brown.

[2] Evrim Altuğ, “Slavoj Zizek: Bir Kapitalizm Ürünü: IŞİD”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 2015, s.6.

[3] Karl Marx, 1844 Elyazmaları-Ekonomi Politik ve Felsefe, Çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1976.

[4] Greif Direnişi-Sınıf Hareketinin Devrimci Geleceği, Eksen Yay., Temmuz 2015, 591 sayfa.

[5] Hatırlanacağı üzere “çağdaş sendikacılık” kavrayışı, 1990’lı yıllarda sendikaların tüm sosyal mücadelelerin yalnızca bir parçası olarak kavranılması ve de işçilerin sorunlarının çözülmesi için işverenlerle diyalog ortamının oluşturulmasını içeriyordu. 90’ların ardından sendikaların kitleselliğini yitirmesi ise hem sendikal bürokrasinin darbe alması hem de işçi sınıfının temel haklarına karşı patronlar lehine pek çok tavizlerin verilmesi sonucunu doğurdu. (DİSK’in “Ören Tezleri” ve Sosyalist Tavır, Sorun Yay., 1992, Temel Demirer, vd’leri (Kolektif)…)

[6] Güngör Uras, “1 Mayıs Kutlu Olsun”, Milliyet, 1 Mayıs 2015, s.9.

[7] Özlem Yüzak, “Modern Köleler...”, Cumhuriyet, 15 Temmuz 2015, s.9.

[8] Mustafa Çakır, “Hükümet ILO’yu ‘Boşverdi’…”, Cumhuriyet, 11 Haziran 2015, s.8.

[9] Ali Açar, “Cesur İşçiler Birleşin”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2015, s.13.

[10] Onur Bakır, “Mecelle Düzenine Karşı 1 Mayıs’a!”, Evrensel, 28 Nisan 2015, s.7.

[11] İzmir’de, Balçova İlçe Milli Eğitim Müdürü Ömer Baydemir, öğretmenlerin ek ders isteklerine, kendi adına açtığı Facebook’taki sayfasından, ilginç benzetmelerle tepki gösterdi. Kendisi de eğitimci olan Balçova İlçe Milli Eğitim Müdürü Ömer Baydemir, bu yöndeki taleplerini gündeme getiren meslektaşlarına, “materyalist ve para sevdalıları” diyerek tepki gösterdi. (“Milli Eğitim Müdürü: Ek Ders Ücreti İsteyen Marksist Materyalisttir!” http://direnemek.org/2015/03/04/milli-egitim-muduru-ek-ders-ucreti-isteyen-marksist-materyalisttir/)

[12] Karl Marx, 1867’de ‘Kapital’de, “İş günü ne kadar uzatılabilir” diye soruyor ve şöyle devam ediyor: “Bu sorulara sermayenin verdiği karşılıklar görülmüş bulunuyor: İşgünü, 24 saatlik tam günün, emekçilerin gücünün yeniden işe koşulabilmesi için mutlaka gerekli birkaç dinlenme saati çıktıktan sonraki kısmıdır… Kör ve önüne geçilmez tutkusuyla artı-değere duyduğu kurt açlığı ile sermaye, işgücünün yalnız manevi değil, fiziksel en üst sınırlarını da çiğner geçer. İnsan bedeninin büyümesi, serpilip gelişmesi ve sağlığının devamı için gerekli olan zamanı gasp eder. Temiz hava ile güneş ışığının tüketimi için gerekli olan zamanı bile çalar…”

[13] “Çalışma Saatleri Kalbi Yoruyor”, Milliyet, 21 Ağustos 2015, s.6.

[14] Nursima Keskin, “Çalışanın Değeri Yok”, Milliyet, 13 Haziran 2015, s.6.

[15] Torunlar inşaatında ölen işçinin ailesine teklif edilen kan parası yırtık bir kâğıtta hesaplandı. 6 Eylül 2014’de Mecidiyeköy’de Torunlar inşaatında 10 işçinin ölümüyle sonuçlanan asansör faciasında hayatını kaybeden Murat Usta’nın ailesine teklif edilen kan parası için “bakkal hesabı” gibi hesap yapılmış. Ailenin eline tutuşturulan “yırtık pırtık” kâğıt parçasında anne, baba, eş, doğmamış çocuk ve kardeşler için kalem kalem veresiye defteri gibi tutarlar girilmiş. Torunlar’ın Murat Usta ve ailesi için biçtiği değer üzerinden SGK kesintisi olarak da 155 bin TL düşülmüş. Kesintilerin ardından teklif edilen 305 bin TL karşısında ailenin acısı bir kat daha arttı. (Canan Coşkun, “Bakkal Hesabıyla Can Pazarlığı”, Cumhuriyet, 25 Ekim 2014, s.9.)

[16] Burcu Ünal, “3 Yılda 719 İşçi İnşaattan Düşüp Öldü”, Milliyet, 23 Haziran 2015, s.14.

[17] Gökmen Özceylan, “AKP İktidarında İş Cinayetlerinde Görülmemiş Artış”, Evrensel, 2 Haziran 2015, s.10.

[18] Fırat Kozok, “Sağlık Taşerona Emanet”, Cumhuriyet, 16 Şubat 2015, s.9.

[19] Mahmut Lıcalı, “Yeni Ölümlere Davet”, Cumhuriyet, 19 Mayıs 2014, s.4.

[20] Ender İmrek, “Metal Direnişi ve Hareketten Korku”, Evrensel, 11 Temmuz 2015… http://www.evrensel.net/yazi/74443/metal-direnisi-ve-hareketten-korku

[21] Mesut Hasan Benli, “Bursa’da Eylem Yapan İşçilere Terör Soruşturması”, Hürriyet, 2 Haziran 2015, s.8.

[22] “Metal Patronları Hak Hukuk Tanımıyor”, Birgün, 22 Temmuz 2015, s.4.

[23] Mine Söğüt, Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey, Yapı Kredi Yay., 2010, s.12.

47453

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Temel Demirer

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar