Rojava’da Özerk Yönetimin petrolünü sahiplenmesi ve tepkiler

Uzun bir süredir SDG'nin denetiminde olan topraklarda bulunan petrolün çıkarılması, işlenmesi ve ticaretinin yapılması için Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin (KvDSÖY) Amerikalı Delta Crescent Energy LLC adlı şirketle bir anlaşma yaptığı/imzaladığı basına yansıdı. Anlaşma petrolün pazarlanması, mevcut sahalarının geliştirilmesi ve modernize edilmesini öngörüyor.
ABD’li emperyalistler Ortadoğu’daki zenginlik kaynaklarını –petrol, doğalgaz- ve enerji yollarını ele geçirip, bir bütün denetimlerine almak ve buradaki yerel iktidarları kendilerine daha fazla bağımlı hale getirmek, karşı çıkanları alaşağı ederek yeni uşaklarını iktidara getirmek amacıyla (Genişletilmiş) Büyük Ortadoğu Projesi ile bu bölgede karışıklıklar yaratarak saldırıların, müdahalelerin zeminini yarattılar.
Irak’ta Saddam rejimine son verdikten, Irak’ın zenginlik kaynaklarına el koyduktan, burayı istikrarsız ve kendisine muhtaç bir hale getirdikten sonra Suriye’ye yöneldiler. Suriye’de de muhalefeti örgütleyerek karışıklıklar yarattılar. B. Esad’a karşı ayaklanmalar gerçekleşti. Başta demokratik istem ve taleplerle başlayan eylemlilikler kısa bir süre sonra silahlı ayaklanmalara dönüştü. Cihatçı çeteler Hama, Humus, Halep gibi bölgelere saldırdılar, petrol zengini Deyr el Zor ve Rakka’yı ele geçirdiler. Suriye’de yaşanan bu çatışmalar sırasında cihatçı çeteler Irak’ta da belirli bölgeleri ele geçirmişlerdi. Irak’ta Musul kentinin ele geçirilmesinin ardından cihatçı çeteler IŞİD’i (Irak Şam İslam Devleti) ilan ettiler. Dünyanın çeşitli bölgelerinden cihatçılar B. Esad’a karşı savaşmak için Türkiye üzerinden Suriye’ye sokuldu. Türkiye’nin sınır bölgeleri adeta cihatçı otobanına dönüştü. IŞİD belirli bir süre sonra Türk devletinin de yönlendirmesiyle Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin oluşturduğu özerk bölge Rojava’ya saldırdı. YPG ve YPJ tarafından büyük bir yenilgiye uğrayan cihatçılar çekilmek zorunda kaldılar.
ABD tarafından B. Esad’a ve rejimine karşı başlatılan ayaklanmaların cihatçı çetelerin “eğit-donat” projesi kapsamında eğitilip Suriye’ye sokulması politikası sonuç vermedi. İrili ufaklı cihatçı çeteler IŞİD tarafından yutuldu. Başlangıcında ABD emperyalizmi tarafından desteklenen IŞİD kontrolden çıktı. T.C. faşizmi ise IŞİD’e üstü örtülü desteğini sürdürdü. IŞİD’in kontrolden çıkması beraberinde emperyalistlerin “terör” bahanesiyle bir koalisyon kurup Suriye’ye müdahalelerini getirdi. Rusya Esad rejiminin resmi davetiyle Suriye’de bulunurken ABD önderliğindeki koalisyon gücü fiili durum yaratarak Suriye’ye müdahale etti. Bu koalisyon güçleri özellikle Kürtlerin Kobanê direnişinde havadan IŞİD’i bombalamasıyla görünür oldu. Ardından da omurgasını YPG’nin oluşturduğu SDG’nin (Suriye Demokratik Güçleri) IŞİD’i topraklarından temizleme operasyonlarında -özellikle Deyr el Zor ve Rakka’da- destek verdi.
Petrol Bölgeleri Elden Ele…
Suriye 2011 yılında cihatçı çetelerin saldırıları -iç savaş- başlamadan önce günde 380 bin varil petrol üreten bir ülkeydi. Ancak 9 yıldır devam eden IŞİD ve türevi cihatçılarla savaşta Suriye hükümeti ülkenin geniş kesimlerinde, kuzey ve doğusundaki petrol sahalarının çoğunun denetimini kaybetti. Petrol kuyularını ele geçiren IŞİD buradan elde ettiği petrolü yasadışı yollarla satarak, (Hem çeşitli aracılarla Esad rejimine hem de başta Albayraklar olmak üzere T.C. rejimine) savaşı petrolden elde ettiği gelirle devam ettirdi. YPG ile girdikleri çatışmaları/savaşı kaybettikçe petrol bölgelerinden çekilmek zorunda kaldı. SDG ile savaşı kaybeden IŞİD bu bölgelerden tamamen temizlendi. Petrol bölgeleri ABD’nin (ve koalisyon güçlerinin) destek verdiği SDG’nin denetimine geçti. Bugün açısından SDG’nin Suriye petrol ve gaz rezervlerinin %70’ini kontrolünde tuttuğu belirtiliyor.
ABD Emperyalizmiyle Yapılan Petrol Anlaşması
Uzun bir süredir SDG’nin denetiminde olan topraklarda bulunan petrolün çıkarılması, işlenmesi ve ticaretinin yapılması için Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin (KvDSÖY) Amerikalı Delta Crescent Energy LLC adlı şirketle bir anlaşma yaptığı/imzaladığı basına yansıdı. Anlaşma petrolün pazarlanması, mevcut sahalarının geliştirilmesi ve modernize edilmesini öngörüyor.
Suriye hükümetinin hırsızlık olarak niteleyip, şiddetle kınadığı anlaşma KvDSÖY ile ABD arasındaki ilişkinin boyutunu değiştirmiş durumdadır. Daha önceden askeri sahada süren taktik iş birliği, giderek ekonomik ve diplomatik sahaya da yansımaktadır. Suriye hükümeti, ABD’nin uygulamaya koyduğu Sezar Yasaları gereği bölgedeki petrolden aracılarla da olsa artık pay alamayacak ve buradan çıkarılan petrolden yararlanamayacak. Yani Suriye’deki petrol işine ABD’nin girmesi her şeyden önce Suriye devletini hala kendi sınırları içerisinde olan petrolden mahrum bırakacaktır. Zaten ABD’nin amacı Suriye hükümetini ekonomik olarak yıpratmak/çökertmek. İkincisi ise Fırat’ın doğusundaki projeleri için istikrarlı bir finansman temin etmektir.
ABD’li Delta Crescent Energy LLC şirketinin KvDSÖY ile petrol anlaşması imzalaması Şam, Ankara ve Tahran’da tepki yarattı. KvDSÖY’nin Suriye’nin kuzeyindeki özerkliğini güçlendirebilecek, ABD destekli bu hamleye art arda tepki gösterdiler. Yapılan açıklamalarda anlaşmanın uluslararası hukuk açısından geçerliliği sorgulandı.
Şam yönetimi de yapılan petrol anlaşmasına tepki gösterdi. Suriye Dışişleri Bakanlığı hafta sonu yaptığı açıklamada bunun Suriye’nin petrolünü “çalma girişimi” olduğunu ve anlaşmanın uluslararası hukuka aykırı olduğunu savundu.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı anlaşmaya, “terörizmin finansmanına destek adımı” diyerek tepki gösterdi: “ABD’nin uluslararası hukuku hiçe sayan, Suriye’nin toprak bütünlüğüne, birliğine ve egemenliğine kasteden ve terörizmin finansmanı kapsamına giren bu adıma destek vermesini esefle karşılıyoruz” denildi.
KvDSÖY’nin ABD’li şirketle yaptığı anlaşmayla “uluslararası hukuku hiçe saydığını, Suriye’nin bütünlüğüne, birliğine ve egemenliğine kasteden bir anlaşma olduğunu iddia ederek karşı çıkan AKP’nin başı R.T. Erdoğan; 2015 yıllarında petrol bölgelerini denetiminde tutan IŞİD’le petrol alışverişi yaptığı, IŞİD’in Suriye ve Irak’tan çaldığı petrolün en büyük alıcısı olduğu o dönemlerde dünya basınına yansımıştı. Rusya R.T. Erdoğan ve ailesini IŞİD’le doğrudan petrol ticareti yapmakla suçlamıştı. Zamanın Rusya Savunma Bakanı yardımcısı Anatoly Antonov Türkiye’nin Suriye’den çalınan petrolün en büyük alıcısının Türkiye olduğunu öne sürmüştü. Rusya TV’lerinde IŞİD’in kontrolündeki bölgeden petrol tankerleriyle taşındığının uydu görüntülerini yayınlamıştı.
Erdoğan 2019’un aralık ayında BM Cenevre ofisinde düzenlenen 1. Küresel Mülteci Platformu’nda “Gelin Suriye’deki petrolü beraber çıkaralım diyorum ama yanaşmıyorlar. Projelerimizi uygulayarak mültecileri evlere, okullara, hastanelere barınmaları için oraya yerleştirelim” diye konuşmuştu. “Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı”, “Barış Pınarı” harekatlarıyla Suriye’nin kuzeyindeki bölgenin bir bölümünü 30 km derinliğinde işgal eden Türk devleti, Kürtleri bu bölgeden temizleyerek SMO (Suriye Milli Ordusu) denilen cihatçı çeteler ve ailelerini buralara yerleştirerek daha önce Suriye devletinin yapmış olduğu “Arap kemeri”nin daha katmerlisini yapmak istiyor. Ki Erdoğan, buraya yerleştireceği çeteler için “150 metre kare bahçesi olan 300 metre karelik evler yapalım. Bunu da TOKİ yapsın. Petrolü buradan çıkaralım, Türkiye’de mülteci halinde olan insanları buraya yerleştirelim” demişti.
RTE yine bu yılın mart ayında Rusya devlet başkanı V. Putin ile yaptığı görüşmede de Suriye’nin Qamışlo ve Deyr el Zor bölgesindeki petrolün KvDSÖY’in kontrolünden alınması ve bunların geliriyle Suriye’nin yeniden inşası yönünde teklifte bulunduğunu açıklamıştı.
TC’nin Korkusu Anlaşılırdır!
AKP/MHP iktidarının KvDSÖY’nin bir ABD’li şirketle yaptığı anlaşmaya bu denli neden karşı çıktığını, korkusunu anlamak zor olmasa gerek.
Türkiye’nin esas korkusu petrol gelirlerinin KvDSÖY yönetimine ve dolayısıyla bölgedeki yerel halka gitmesi, KvDSÖY’nin özerklik hedefini daha da güçlendirebileceği endişesidir. Suriye’de, Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi gibi bir yapının oluşabileceğine dikkat çekiliyor. Kürtlerin bu kazanımları AKP/MHP iktidarını çok endişelendiriyor. TC faşizmi aynı zamanda bu durumun Türkiye’de yaşayan Kürtleri de etkileyeceği endişesi içindedir. Diğer yandan uzun bir süredir Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde özerklik ve benzeri talepleriyle ilgili Suriye hükümetinin vurdum duymaz tavırlarına da bir çelme atılmış oluyor. ABD’li şirketle imzalanan petrol anlaşması KvDSÖY’nin mali kaynaklarının güçlenmesini getirmektedir. Anlaşma aynı zamanda Suriye hükümeti üzerindeki baskının da artmasını getirecektir.
Anlaşmanın Özerk Yönetim İçin Anlamı da Anlaşılırdır!
KvDSÖY’nin ABD’li şirketle yapmış olduğu anlaşma bir anlamıyla KvDSÖY’nin kendi pazarına sahip çıkmasıdır. Bölge halkı Kürt hareketinin önderliğinde üzerinde yaşadığı toprakları IŞİD’e karşı savaşarak, onu yenilgiye uğratarak sahip çıkmışlardır. Bugün de bu toprakların altındaki zenginliğe -petrol- sahip çıkıyorlar. Ulusal meselede sorun en nihayetinde pazar meselesidir.
İlerici, demokratik, ulusal devletler ve sosyalist, DHD’ni yapan devletlerin kapitalist, emperyalist devletlerle ticari ilişkileri olabilir. Buna tarihten örnekler verilebilir. Örneğin 1954 yılında ÇHC ile Hindistan arasında yapılan ticaret anlaşmasında “Barış İçinde Yaşamanın Beş İlkesi” olarak bilinen kurallar bütünü, bu dönemde sürdürülen dış politikanın temel belirleyicileri olarak ortaya çıkmıştır. Bu kurallar “bağımsızlık ve sınırların bütünlüğü, saldırmazlık, diğer ülkelerin iç işlerine karışmama, eşit hak ve karşılıklı yarar prensibi, çevresindeki ilişkileri geliştirme ve barış içinde bir arada yaşama” şeklinde ortaya konmuştur.
Yine örneğin 1917 Ekim Devriminden sonra da benzer örnekler yaşanmıştır. Devrimden sonra yabancı devletlerle yapılacak ticaret anlaşmaları hayati öneme sahipti. Lenin, ABD ile ticari/ekonomik ilişki kurmak için geliştirdiği planı 1918’de Albay Robins aracılığıyla ABD hükümetine gönderiyor. Planda Rusya’nın önceki yıllarda ABD’ye sattığı malların listesi yer alır. Lenin ABD’deki kapitalistlerin Rusya’da kömür ocağı kiralayabileceği, Sibirya’da demiryolu yapımına katılabileceği önerilerinde bulunur. Bu dönemde İsveç ve Danimarka ile ticari alışveriş yapılır.
Elbette örneklerdeki Demokratik Halk İktidarları ve sosyalist ülkelerin yaptıkları anlaşmaların gerçekleştirildiği koşullar ile Özerk Yönetimin yapısı ve koşulları bir ve aynı değildir. En nihayetinde KvDSÖY, kendi yapısına ve koşullarına uygun bir şekilde ABD’li petrol şirketiyle yaptığı anlaşmayla kendi pazarına sahip çıkmıştır. Bu durumda, ABD’li petrol şirketiyle ilişkilerde KvDSÖY’nin kendi bağımsız duruşunu sergilemesi önemlidir. Sorun emperyalistlerin ileri karakolu olmamaktır. Önümüzdeki süreç bunu gösterecektir.
https://ozgurgelecek10.net/makale-rojavada-ozerk-yonetimin-petrolunu-sahiplenmesi-ve-tepkiler/
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)
Comment form