Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!
Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.
Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.
Bu çağrıya Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht tereddütsüz bir şekilde uydular. 1914 yılında “Ana Vatan Savunması” adı altında Alman parlamentosunda yapılan savaş bütçesi oylamasında Karl Liebknecht ret oyu kullanarak emperyalist savaşa karşı çıktı. Savaş patlak verdiğinde Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht anti-emperyalist eylemleri örgütleyerek savaşa karşı en önde mücadele ettiler.
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaş sona erdiğinde Almanya savaştan yenilmiş olarak çıktı. Savaş sonrası yapılan genel seçimde SPD diğer burjuva partileriyle ortak hükümet kurdu. SPD iş başına geldiğinde ilk icraatı patlak veren Kasım Devrimine saldırmak oldu. Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Ocak 1919 yılında tutuklanıp Berlin'de kurşuna dizilerek katledildiler.
Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht'in kararlı anti-emperyalist duruşları, devrimde ısrarları dün olduğu gibi bugünde Alman işçi sınıfı başta olmak üzere tüm anti-emperyalistlere yol göstermeye devam ediyor.
Almanya'nın bölgesel savaşların bir tarafı olması, işgallerde yer alması ve tıpkı Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşında olduğu gibi yayılmacı emelleri bugünde devam ediyor. SDP'nin başını çektiği Kırmızı, Yeşil ve Sarı ortak koalisyon hükümeti silahlanmaya yüz milyar Euro ayırarak, olası bir paylaşım savaşına hazırlanıyor.
Ukrayna savaşının patlak vermesinden sonra yatırımlardaki durgunluk, silahlanmaya ayrılan bütçeyle işsizliğin ve yoksulluğun giderek artması, ırkçı partilerin oy oranlarını her seçimde artırmaları, polise daha fazla yetki verilmesi, devrimci ve ilerici örgütler üzerinde artan baskılar, Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht'in devlet konusundaki görüşlerinin tarihsel önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bundan öğrenmeye devam etmeliyiz.
ÖLÜMÜNÜN YÜZÜNCÜ YILINDA LENİN YOL GÖSTERMEYE DEVAM EDİYOR
Dünya proletaryasının ve ezilen mazlum ulusların önderi Lenin, 24 Ocak 1924 yılında aramızdan ayrıldı.
Lenin, Marksizm ikinci aşamasının hem teorik, hemde pratik önderiydi. Lenin, bütün ömrünü Marksizmi geliştirmeye verdi. Emperyalizm, komünist partisin öncü rolü, ulusal sorun, devlet ve devrim, proletarya diktatörlüğü, sosyalizm, sosyalist ekonomi, strateji ve taktik konularında Marksizme yaptığı katkılarla, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Leninizmini yarattı.
Lenin, emperyalist savaşların çıkmasından sonra komünist partiler eğer iyi bir strateji izlerlerse bunun iç savaşla devrime yol açacağı tezi tarihsel önemini hala korumaktadır.
Lenin, Rusya'da 17 Ekim Devrimine önderlik ederek, Paris Komününden sonra dünya'da ilk proletarya diktatörlüğünü geçekleştiren önder oldu.
Ekim Devrimi sadece Rusya açısından değil, evrensel olarak da bir referans oldu. Büyük Ekim Sosyalist Devriminden sonra dünya çapında sosyalizme karşı büyük bir sempati gelişmeye başladı; Avrupa'da birçok kapitalist emperyalist devlet Ekim Devrimin yarattığı coşkuyla kendi ülkelerinde bir devrim olasılığının önüne geçmek için istemeyerek de olsa sosyal devlet olmayı kabul ettiler.
Ekim Devrimi sonrasında birçok komünist partisi kuruldu. Ekim Devrimin etkisi ile 1919 yılında Lenin'in önderiliğinde Üçüncü Enternasyonal kuruldu. Ve böylece Lenin, emperyalizm ve proleter devrimler çağının önderi olmaya hak kazandı.
Lenin'in ömrü İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Doğru Avrupa başta olmak üzere; Çin, Arnavutluk, Vietnam ve daha bir dizi ülkede gerçekleşen devrimleri görmeye yetmediyse de, tüm bu devrimler Lenin'in teorik görüşlerine yaslanarak gerçekleşti.
Lenin'in teorik yol göstericiliği 21. Yüzyılda da proletarya ve ezilen mazlum halklara yol göstermeye devam ediyor.
Lenin'in emperyalizm tahlilini anlamadan, bugünkü savaşları tahlil etmek, çözümlemek ve tavır geliştirmek eksik kalır. Dünyanın her yerinde bölgesel savaşlar yaşanıyor. Bu savaşların her birinde emperyalist devletler ya dolaysız ya da dolaylı olarak bu savaşların bir tarafında yer alıyorlar.
Ukrayna ve Rusya arasında çıkan savaşta, savaşın işgalci gücü Rus emperyalistlerine karşı NATO'nun devreye girmesi ile savaş, bir anda Ukrayna ve Rusya arasındaki savaştan emperyalistler arası rekabet savaşına döndü. Keza, Suriye iç savaşının çıkmasından sonra, tüm emperyalist devletler buraya üşüşerek savaşın bir tarafı oldular.
Filistin ve İsrail savaşında her bir emperyalist devlet savaşın bir cephesinde yer aldı. Keza Afrika kıtasında devam eden iç savaş ve işgallerde emperyalist devletler savaşın bir tarafı oldular. Tüm bunlar Lenin'in emperyalizm tahlilin de dile getirdiği; emperyalist paylaşım savaşları ve işgaller pazarların yeniden ve yeniden paylaşımından başka bir şey değildir.
Dünya yeni bir emperyalist paylaşım savaşına doğru hızla elverilmektedir. Bölgesel savaşlar, silahlanmaya ayrılan milyarlarca dolar, göreceli burjuva demokrasilerinden adım adım uzaklaşılarak iç fasistleşmelerin hızla artması, emperyalistleri yeni bir paylaşım savaşına doğru sürüklemektedir.
Tamda bu evrede Lenin'in emperyalizm tahlili ve emperyalist savaşlara karşı proletaryanın tavrı oldukça önem kazanmaktadır. Bu, Lenin'in oldukça önem verdiği proletarya enternasyonalizmin önemini bir kez daha önümüze koymaktadır.
Dünyamız, emperyalist sitemin doymak bilmez kar hırsından dolayı hızla yok olmaya doğru gidiyor. Dünya'da ekolojik sorunlar her geçen gün daha da artmaktadır. Gıda ve su krizi önümüzdeki yıllarda daha da artacaktır. Günümüzde 60 milyon olan göçmen hareketliliği, devam eden savaşlar, işsizlik, yoksulluk ve açlığın giderek artmasıyla daha da büyük rakamlara varacaktır.
Dünya, tüm insanlara yetecek kadar cömert olmasına karşın, bir avuç tekelci grup kendi kar hırları uğruna dünyayı yok etmeye doğru sürüklemektedirler. Hiçbir devlet, halkın geleceği için çalışmıyor. Tüm iş başındaki hükümetler sadece ve sadece tekellerin istem ve talepleri için çalışıyorlar. Yasalar çıkartıp önlerini açıyorlar.
Dünyanın yaşanır bir yer olması, savaşlara son verilmesi, baskı ve sömürünün yok edilmesi, insanların eşit ve özgür olarak yaşadığı bir dünya sadece devrimlerle mümkündür. Lenin, bunun için tüm dünya proletaryasına ve ezilen mazlum uluslara eşsiz bir teorik hazine sunuyor.
LENİN ÖLÜMSÜZDÜR!
LENİN YOL GÖSTERMEYE DEVAM EDİYOR!
ROZA LUXSEMBURG VE KARL LİEBKNECHT ÖLÜMSÜZDÜR!
Ocak 2024
PARTİZAN- SINIF TEORİSİ
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)
Comment form