Salı Mart 18, 2025

“Şahverdi şehitlerinin safları parti, çağrıları savaş, sevdaları devrimdir!”

İnsanlık tarihinin devrimlerle sarsıldığı ve anıldığı ekim ayında, üç yoldaşımızı daha ölümsüzler katına uğurladık. Bir kez daha sınıf mücadelesinin en acımasız gerçeğiyle ve yoldaşlarımızın kaybının acısıyla yüzleştik. Bir kez daha intikam yeminlerimizi, sınıf kinimizi ve devrim inancımızı tazeledik. Bir kez daha ölümsüzleşen yoldaşların devrimci yaşamlarının yüceliği karşısında ölüm çaresizleşti.

21 Ekim tarihinde faşist Türk ordusu ile partimiz önderliğinde savaşan TİKKO gerillaları arasında yaşanan çatışmada Cengiz İçli (Ünal) ve Hakan Çakır(Yurdal) yoldaşlar şehit düşmüş, yaralı bir şekilde düşmana esir düşen Özgüç Yalçın (Sefkan) yoldaşımız ise faşizmin alçakça yaptığı işkencelere karşı direnerek, 22 Ekim sabahı ölümsüzleşmiştir.

Cengiz İçli (Ünal) yoldaş, on beş yılı bulan mücadele yaşamına Çukurova bölgesinde TMLGB faaliyeti içerisinde başlamıştır. Lise çalışmaları içinde örgütlenen yoldaş, Çukurova bölgesinde Komsomol’un örgütlenmesinde aktif olarak görev almıştır. Yoldaş Komsomol’un yeniden ayağa doğrulmasında önderleşen bir rol oynamıştır. 2004 yılında yapılan TMLGB 2. Kongresine bölge delegesi olarak katılan yoldaş yine bu kongrede TMLGB MK yedek üyeliğine seçilmiştir. Ünal yoldaş aldığı bu görevi daha sonrasında MK üyesi olarak sürdürmüş ve bu süreçte 2007 yılında TKP/ML üyesi olmuştur. Ünal yoldaş kısa tutsaklık yaşamının dışında, gerillaya katıldığı zamana kadar önüne çıkan her türlü zorluğu aşarak Komsomol faaliyetinin örgütlenmesi için canla başla çalışmıştır. Yoldaş 2013 yılında uzun bir süredir gitmek istediği gerilla alanına Dersim Parti Komitesi’nde görevli olarak atanmış ve şehit düşene kadar gerilla birlikleri içinde siyasi komiser olarak bu görevini sürdürmüştür.

Hakan Çakır yoldaş, Erzingan’da TMLGB saflarında başladığı ve Komsomol’un yanı sıra partimizin de bölgede örgütlenmesi için sürdürdüğü mücadelesini, 2011 yılından itibaren, TİKKO saflarına katılarak sürdürmüştür. Yoldaşın savaşa katılımı aynı zamanda 2 Şubat şehitlerinin çağrısına verilmiş net bir yanıttır! Yurdal Yıldırım (Muharrem) yoldaşın şehit düşmesinden kısa bir süre sonra halk ordusu saflarında yerini alan Hakan yoldaş, Muharrem yoldaşın ismini alarak, mevzilerimizin boş, silahlarımızın sahipsiz kalmayacağını da ispatlamıştır. TİKKO saflarında bir çok görev üstlenen ve eylemlerde yer alan Yurdal yoldaş iyi bir devrimci olabilmek için en güçlü savaşı yine kendisine karşı vermiş ve bu süreçte komutanlaşmıştır! Şehit düştüğünde TİKKO’da birim komutanlığı görevini sürdüren yoldaş aynı zamanda parti ileri militanımızdı.

Özgüç Yalçın yoldaş, Ankara’da devrimci bir örgütün saflarında başladığı mücadele yaşamını, sonrasında TMLGB saflarında örgütlenerek sürdürmüştür. Özgüç yoldaş şehir faaliyetinde, bir Devrimci Yol şehidinden aldığı adını, militan bir mücadele içinde taşımayı başarmıştır. İlk başlarda semt faaliyetleri içinde yer alan yoldaşımız, 2011 yılının Temmuz ayında, 2 Şubat şehitlerinin savaş çağrısına yanıt olarak halk ordusu saflarına katılmıştır. Sefkan yoldaş, şehit düştüğü tarihe kadar gerek askeri eylemlerde ve gerekse kitle çalışmaları içinde aktif rol üstlenmiş ve savaşa daha fazlasını sunmak için sürekli kendini geliştirme çabası içinde olmuştur.

Her üç yoldaşımız, gerilla faaliyeti içinde halk ordusunun inşası, savaşın geliştirilmesi ve kitlelerin örgütlenmesi görevlerinde özverili ve militan bir mücadele yürütmüş ve bu görevlerin yerine getirilmesi sırasında şehit düşmüşlerdir.

Kanınızın Aktığı Toprakları Devrimle Sarsacağız

Devinimini sınıf savaşımlarından alan insanlık tarihi, binyıllardır ezen egemen sınıfların zoruna karşı, ezilen sınıfların devrimci şiddeti ile ilerlemektedir. Köle isyanlarından, köylü ayaklanmalarına, nihayetinde insanlığın kurtuluşunu kendi kurtuluşuna kodlamış olan proletaryaya kadar bu tarih, kelimenin en çıplak anlamında savaşın, hasmına karşı verilen kurtuluş mücadelesinin ve bu uğurda ödenen bedelin tarihidir. Bahsini ettiğimiz bu gerçeklik bugüne nasıl gelindiğine ve aynı zamanda bundan sonra nasıl devam edeceğimize dair tarihin özetlenmiş deneyimidir. Gelecek, tarihin devrimci zora yüklediği anlamı doğru okuyanların, onu anlayanların ve pratikte sınayanların elinde şekillenecektir. Ölümsüzleşen yoldaşların, tarihin bu deneyimine, sadece ölümleriyle değil ama yaşamlarıyla da ışık tuttukları akılda tutulması gereken ilk derstir. Bu kavrandığında onların yaşamlarını adadıkları ve şehadetleri ile yücelen devrim mücadelesinin kökleri de anlaşılacaktır.

Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın, bu tarihsel köklere yaslanarak büyüttükleri ülkemizin devrim mücadelesidir. Bu mücadelenin temelleri Kaypakkaya öncülüğünde atılmış, temel taşlarına adını ilk yazdıranlar Meral Yakar ve Ali Haydar Yıldız yoldaşlar olmuştur. Partimiz TKP/ML, o zamandan bugüne yüzlerce yoldaşın canını vererek sağlamlaştırdığı bu temeller üzerinde yükselmektedir ve biliyoruz ki sınıf düşmanlarımızı alt edene kadar ölüm daha nicemizi saflardan koparıp alacaktır! Bu anlamda yoldaşlarımızın şehadeti, sürdürdüğümüz devrimci savaşın bir parçasıdır, geriye devrimci yaşamları boyunca yarattıkları değerler, görevleri ve alınan darbenin derslerini bırakmışlardır. Dost ve düşman hiç kimsenin şüphesi olmasın ki bu yaşamın ardılı olunacak, yarattıkları değerlere sahip çıkılacak, görevler tamamlanacak, alınan dersten öğrenilecek ve karşılığı düşmana iade edilecektir. Aldığımız kayıplarda olduğu kadar, faşizmin canına kastederken de savaşın kanunlarına sadık kalacağımız bilinmelidir!

Kuşkusuz asıl olan devrim mücadelesinin sürekliliğidir ve şehit düşen yoldaşların yaşam deneyimlerinde de karşımıza çıkan budur. Onlar, mücadelenin en ön cephesinde, tamda şehit yoldaşlardan boşalan yerleri doldurmak, yarım kalan görevleri tamamlamak için yerlerini almışlardır! Devrimci yaşamlarında, partiye, halka ve devrime dair güvenlerinde, eylem kararlılıklarında onlardan öncekilerin izleri vardır! Şehadete ulaşan yoldaşlarımız üzerinde yürümeye gönüllü oldukları bu izlere sadık kalmış ve son nefeslerine kadar silah elde çatışarak ve direnerek, partiye, halka ve devrime layık olduklarını, feda bilincini en üst düzeyde pratikleştirerek göstermişlerdir! Yoldaşlarımız halk demokrasisi, sosyalizm ve yüce komünizm davasının yılmaz savunucuları olarak canlarını vermişlerdir. Şimdi görevleri, idealleri ve silahları geride bıraktıklarının omuzlarındadır ve buna layık olunacaktır!

Partileşin, Komutanlaşın, Savaşçılaşın!  

Yaşadığımız şehadetlerle bir kez daha anlaşılması gereken, yoldaşların savaşa katılımlarının bireysel bir tavır değil sınıf mücadelesinin gerekliliklerinin kavranması, parti ve savaş bilincinin ileri düzeyde cisimleşmesi olduğudur. Onlar içinden geçilen sürecin görevini anlamış ve hiç tereddütsüz buna göre konumlanmışlardır ve tavrı bireysel değil sınıfsal kılan tamda budur! Onların yaşamları şahsında bir kez daha örneklenen, partimizin ve halk ordumuzun militan duruşudur!

Kanlarının aktığı topraklar aynı zamanda onların dilinden halk savaşı sloganlarının yükseldiğine de tanıklık etmiştir. Sınıf düşmanlarımızın, halkımıza yönelik en alçakça yöntemlerle saldırdığı, her türlü baskı ve cinayetin alenileştiği, işçi sınıfı ve emekçilerin canlarının sömürü çarkları arasında öğütüldüğü bir dönemde bu sloganlar ayrıca değerlidir! Başta Kürt ulusu olmak üzere halkımız üzerinde örülmek istenen korku duvarları, teslim alma dayatmaları yoldaşlar şahsında partimiz ve halk ordumuz tarafından direniş ve savaş sloganlarıyla yanıtlanmıştır. Kulak verilmesi, sahiplenilmesi ve örnek alınması gereken bu duruştur!

Yitirdiklerimiz partili, komutan ve savaşçıdır! En başta halk ordumuzun savaşçıları olmak üzere partimiz kaybettiklerimizin yerlerini yeni yoldaşlarla dolduracak ve bayrağı devralan yoldaşları onlara layık olacaktır. Sınıf mücadelesinin yüksek sesle ve alabildiğine keskin bir şekilde verdiği talimat iyi anlaşılmalıdır.

Bu talimat partileşmeyi emretmektedir! Düşmanın azgınca saldırdığı parti saflarında, yitenin yerine yenilerinin alması, parti bilincinin ve önderliğinin her zamankinden daha üst düzeyde kavranması ve kurumsallaşmasına dairdir! Düşmanın saldırısı, parti saflarını tahkim etmeyle, buna aday olmayla yanıtlanmalıdır!

Bu talimat komutanlaşmayı emretmektedir! Halk ordusunun, partinin ve devrimin hizmetinde, en üst mücadele örgütü olduğunun bilinciyle, savaşa öncülük edecek yeni kadrolar çıkarmaya dairdir! Düşmanın saldırısı, partinin ve halkın hizmetinde, askeri bilincin keskinleşmesi, kendini yaşamda örgütlemesi ve öncüleşmesi ile yanıtlanmalıdır!

Bu talimat savaşçılaşmayı emretmektedir! Ülkemizde devrim mücadelesinin ana hattı olarak halk savaşının saflarının yeni savaşçılarla güçlendirilmesi ve aynı zamanda halk savaşçısı olma bilincinin her zamankinden daha fazla geliştirilmesine dairdir! Düşmanın saldırısı halk ordusunun saflarını güçlendirerek, esas mücadele alanında saf tutarak yanıtlanmalıdır!

Bir kez daha ilan ediyoruz ki talimat anlaşılmıştır ve savaşın kanunlarına uyularak emre itaat edilecektir! Her türlü şüpheden arınarak anlaşılması gereken bundan ibarettir!

Cengiz İçli, Hakan Çakır, Özgüç Yalçın Yoldaşlar Ölümsüzdür!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm’in Işıklı Yolu

Yaşasın partimiz TKP/ML, Önderliğinde savaşan TİKKO ve TMLGB

 

TKP/ML MK

Ekim 2105

46977

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar