Pazartesi Mart 3, 2025

Tarihin not defteri, dünkü kürt siyaseti ve bugünkü Öcalan

 

Abdullah Öcalan iki gün önce İmralı adasında görüştüğü kardeşi Mehmet Öcalan'a şunları söylemiş "… Türkiye'deki metropollerde HDP için sorunlar çıkartıyorlar. Bu ittifak bundan on sene önce kurulsaydı bu saldırılar olmazdı, büyük kazanımlar olabilirdi. Geç kalındı. Bu ittifak olsaydı şimdiye kadar seçim barajı da ortadan kalkmış olurdu…"        Öcalan, On yıl önce bu ittifak kurulsaydı… diyor. Oysa Geriye Gönüp Baktığımda adlı kitabımda adı geçen Z, değil on yıl önce, 27 Eylül 1993 tarihinde, yani yirmi bir yıl önce DEP genel merkezine bir raporla bu öneride bulunmuştu. Ancak o zaman kimse Z'nin önerilerini dikkate almamıştı. Hatta bazıları Z'yi beyhude işlerle uğraşmakla eleştirmişlerdi. Yüzlerce örnekten biliyoruz ki gecikmek -bu bazen on yıl, bazen yirmi yıl olur- Kürt siyaseti için adeta bir kader haline gelmiştir. Z'nin yirmi bir yıl önceki raporu buna örnektir:   İşte Z'nin 27 Eylül 1993 günü yapılan DEP parti meclisi toplantısında DEP genel başkanına, parti meclisi üyelerine ve milletvekillerine dağıttığı o rapor: "Daha önce sunduğum 12.7.1993 tarihli raporda da belirtildiği üzere, partimizin önünde önemli teorik ve pratik görevler vardır.


O raporun yazıldığı şartlarda yapılabilecek çalışmaların bir kısmı bugün ne yazık ki yapılamaz. Çünkü devletin DEP'e ve demokrasi güçlerine karşı giriştiği fiili, psikolojik ve ideolojik saldırılar o raporda yapılması önerilen çalışma imkânlarını büyük ölçüde ortadan kaldırmış bulunmaktadır.


Devletin bunca yol almasında, partinin politika üretmemesinin ve caydırıcı bir güç olmamasının payı elbette büyüktür.
Bilindiği gibi partimizin güçlü bir insan potansiyeli ve geniş entelektüel imkânları vardır. Parti bu yapısı ile objektif olarak muhalefet boşluğunu doldurabilecek bir durumdadır. İşçi, işsiz, gençlik, esnaf, gecekondu sakini, kadın, çiftçi, memur, emekli, dul ve yetim, çevreci, şoför ve Alevilerden oluşan yaklaşık 50 milyon insan bugün partisizdir.


Partimiz, sahip olduğu insan potansiyelini ve entelektüel birikimini harekete geçirerek bu büyük halk yığınlarına ulaşabilecekken, nedense içe kapanmayı tercih etmiştir.  
Parti genel merkezi ideolojik ve politik çalışmalarıyla gündem oluşturamamakta ve egemen güçler tarafından yaratılan yapay gündemleri de etkisizleştirememektedir. Bunun içindir ki partimiz, iç ve dış kamuoyunda ciddiye alınır siyasal bir ağırlık oluşturamamış, böylece olayların arkasından sürüklenir hale gelmiştir. Örneğin halka ve demokrasi güçlerine karşı başlatılan ve DEP'i de hedef alan katliamlar, köy ve orman yakmalar, bombalamalar, toplu gözaltılar, gıda ambargoları ve akıl almaz işkenceler devam ederken, parti merkezi basına sadece demeç vermekle yetinmiştir.
Partinin Adana, Diyarbakır, Urfa ve Batman illerinde yapmak istediği miting, festival ve şenliklere valiliklerce izin verilmeyince, genel merkezin tepkisi sadece bir basın açıklaması ile sınırlı kalmış ve böylece parti dar bir çerçeve içine hapsedilmiştir. Milletvekilimiz Mehmet Sincar ile parti yöneticimiz Metin Özdemir yerel yöneticilerin bilgi ve inisiyatifi içinde katledildiği halde genel merkez Batman valisi ve emniyet müdürünün görevden alınması için hiçbir çalışma yapmamıştır.


 Mehmet Sincar'ın cenaze töreni için Ankara'ya gelen partililer parti binasının önünde ve Ankara'nın çeşitli semtlerinde güvenlik güçlerinin saldırılarına maruz kaldılar. Birçok partili arkadaşımız ağır bir şekilde yaralandı, sakatlandı. Ancak partimiz bu olayın üzerine gitmedi, bu devlet güçlerinin cezalandırılmaları için bir kampanya başlatmadı.


Türk-İş yönetimi 'ülkenin içinde bulunduğu hassas durum' şantajına boyun eğerek işçilerin emeğini hükümete peşkeş çektiğinde, düzenin has adamlarından ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz işçi haklarının savunuculuğuna soyundu. Bu ibretlik bir durumdu. Oysa işçileri biz savunmalıydık.

 Biz birçok temel tüketim maddesine zam yapıldığı halde bu zamları protesto etmek için de herhangi bir çalışma yapmadık.
Parti bir zorunluluk haline gelen Demokrasi ve Emek cephesinin kurulmasına önayak olmadı. Bir süre önce başlatılan Barış Kampanyasının güdük kalmasının temel nedeni de budur.
Partimiz demokratik hak ve özgürlükleri günlük hayatta kullanarak kazanmayı esas alan bir mücadele yerine, enerjisini Demirel, Çiller ve yabancı misyon şeflerini ikna etmeye harcadı.
Özet olarak partimiz değişimin öncüsü olamamış, kendi dışında oluşturulan sahta gündemlerin arkasından sürüklenmiştir

 Peki ne Yapmalı? Partimiz için her şey bitmiş midir? Birçok fırsat elden kaçmış olsa da hâlâ yapılabilecek bazı şeyler vardır:
 1- Olağanüstü hal bölgesi ve çevre illerin sayıları yaklaşık sekiz bini bulan belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclisi üyeleri, köy ve mahalle muhtarları ve muhtar azalarından oluşan yerel yöneticilerin, 'Bölgenin Sorunları ve Çözüm yolları' gündemli bir kurultay yapmaları sağlanmalıdır.
  Bu kurultayca seçilecek yerel yöneticiler girişimi, yapılacak çalışmaları organize etmeli ve metropollerdeki yerel yöneticilere ulaşarak onları da bu sürece katmaya çalışmalıdır.
 2- Faili meçhul cinayetleri parti öncülüğünde vereceğimiz plânlı, programlı ve etkili bir siyasal mücadele ile engelleyebiliriz. Bunun ilk adımı olarak Batman valisi ile emniyet müdürünün görevden alınmaları için etkili bir kampanya başlatmalıyız.
 3- İşçi, memur ve öteki toplum kesimlerince yapılacak grev ve miting gibi demokratik ve ekonomik eylemlerle doğrudan ilişki kurmalı, böylece partinin bu kitlelerle bütünleşmesi sağlanmalıdır.
 4- Devletin ve medyanın bize karşı sürdürdüğü 'bölücülük' propagandasını etkisiz hale getirmek ve bu noktada inisiyatifi ele almak için 'Kürt ve Türk halkı kardeştir, düşmanlığa hayır' kampanyası başlatılmalıdır. Bu kampanya demokrasiden yana olan bütün siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri ile birlikte organize edilip yürütülmelidir.
 5- Devlet medyası haline gelen Türkiye ve Tercüman gibi gazeteler ile TGRT ve İnter Star gibi televizyonları boykot kampanyası başlatılmalıdır.
 6- Partimiz içte ve dışta, nerede olursa olsun her türlü haksızlığa ve zorbalığa karşı çıkarak tüm mağdurların ve ezilenlerin adresi olmalıdır. Bunun için Azerbaycan, Kıbrıs, Somali ve Irak Kürdistan'ına heyetler gönderilerek bu ülkelerde yaşanan olaylar objektif olarak tespit edilmeli, kamuoyu bilgilendirilmeli ve yapılması gereken çalışmalar ortaya konulmalıdır.
 7- Bundan böyle zam yapılan bazı malları belli zamanlarda kullanmama kampanyaları başlatılmalıdır.
 8- Türkçe, Kürtçe, Arapça vb. dillerden yayın yapacak radyo ve televizyon kurma çalışmaları başlatılmalıdır.
 9- Yakılan köylerin muhtarlarından alınacak vekâletnamelerle iç yargı yolları tüketildikten sonra yakılan, boşaltılan ve bombalanan köyler için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurulmalıdır.
 10- Dünya halklarının karşılıklı yardım ve dayanışmasını sağlamak için Diyarbakır'da tüm ülkelerin antifaşist ve antiemperyalist partilerinin katılacakları bir kurultay, "Halkların Kardeşliği Kurultayı" düzenlenmelidir.
 11- Demokrasi ve Emek cephesinin kuruluş çalışmaları gecikmeden başlatılmalıdır. Bunun için partimizce oluşturulacak 5 kişilik bir komisyon emek ve demokrasiden yana olan bütün siyasi partiler, sendikalar ve kitle örgütleri ile görüşmeli, bu kuruluşlarla birlikte demokrasinin asgari müştereklerini tespit etmek üzere bir kurultay çalışması yapmalıdır. Bu kurultayda ortaya çıkacak müşterekler esas alınarak Demokrasi ve Emek cephesi kurulmalıdır.

 Bu çalışmanın sonuç alıcı olması için gerek kurultay hazırlıklarının ve gerekse cephe çalışmalarının partimizin damgasını taşımamasına hassasiyetle özen gösterilmelidir.
 DEP bu eşitler hareketinin sadece bir üyesi olmakla yetinmelidir.
 12- Bütün köy ve mahalle muhtarları, muhtarlık idare heyeti üyeleri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri ile sendikaların, meslek kuruluşlarının ve derneklerin bütün yöneticilerine mektup yazarak yerel, bölgesel ve genel sorunları ile ilgilenmek istediğimizi, bu nedenle sorunlarını bize yazmalarını isteyelim.

Bunların yaklaşık sayısı 700 ile 800 bin arasında değişmektedir
Bu büyük kitleye mektup yazmakla öncelikle kendimizi bütün il, ilçe, mahalle ve köylerde tartıştırmış olacağız.  Sadece Kürtlerin değil, düzenin sömürdüğü ve baskı altında tuttuğu herkesin sorunu ile ilgili olduğumuzu göstermiş olacağız. Böylece Türk halkına ve diğer halklara ulaşarak halklar arasında bir kardeşlik köprüsü olacağız. Ayrıca nerede ne sorun varsa hepsinden haberdar olacağız. Bu sorunları dile getirerek kitlelerle bağ kuracağız. 
13- Partimiz bu ve benzer çalışmalarla içte ve dışta gündem belirleyen, yaratacağı siyasal ağırlıkla demokratik dönüşümleri sağlayabilen, günün 24 saati aktif olan ve toplumun yüzde 80'ini kucaklamayı hedefleyen bir parti olmalıdır. Saygılarımla 27 Eylül 1993 "
 Z'nin arşivinde bulunan o rapor büyük ihtimalle çöpe gitti. Öcalan o dönemde de yine şimdiki gibi Kürt hareketi üzerinde etkiliydi. Kürt siyaset mahallesinde -sloganlar dışında- bugün de değişen bir şey yok.

alinakmahmut@hotmail.com   

93043

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]

“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]

 

Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…

Ne demeli? Nereden başlamalı?

Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…

“Demokratikleş-me paketi”

“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]

 

Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.

Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.

“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Sayfalar