Tehcir kanunu ve kanlı şafak,24 Nisan 1915
Bugün dahi tartışılan Tehcir kanunu,yani Ermeni'lerin zorunlu göçe tabi tutulması,henüz Osmanlı'ların Anadolu topraklarında ,Hayastan topraklarında varlıklarından henüz bir haber iken,sonradan gelip yerleştikleri topraklardan asıl yerlileri olan Ermeni'lerin sürülmesi kararıdır.Bu anlamda Tehcir Kararı,ermeni ulusu'nun anavatanından sökülüp atılması kararıdır.Rus yenilgisi ile başlayan,Van direnişi,Sarıkamış'ta bozguna uğrayan Enver Paşa ve komutasındaki ordu,yenilgiye gerekçe olarak Ermeni'leri göstermişlerdir.Faturasını Ermeni'lerden çıkarmışlerdır.Talat Paşa ABD Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede Tehcir kararını şöyle açıklıyordu.''...Sarıkamış yenilgisi geniş ölçüde Ermeni'lerin eylemleri ile açıklanabilr.Bu nedenle savaş bitmeden onları güçsüz bırakmaya kesin kararlıyız'' derken ,aslında Ermeni'lerin başına gelecek olan felaketi işaret ediyordu.I.Dünya savaşı ise İttihatçı'lara bu planı gerçekleştirme fırsatını verdi.
İ ve T Partisi tüm bu gelişmelerin durum değerlendirilmesini,İstanbul'da toplanarak yaptı.Başkanlığını Talat Paşa'nın yaptığı toplantıda hazır bulunanlar Enver Paşa,Cemal Bey,Cevdet Bey,Dr Nazım,Bahattin Şakir,Kara Kemal,İstanbul Emniyet müdürü Hulusi,Mahmut Kemal ile komite üyeleri katıldılar.Hepsi ortak olarak şu kararları aldılar.''vatan'ın devletin,hükümetin ve dinin tehlikelere karşı müdafasını yapmak için islam ve Türk halkını temsil eden,hükümet ve İ ve T Komitesi her şeye rağmen,hay meselesini önlemek maksadıyla harbin verdiği fısattan istifade ederek kesinlikle bu davaya son vermeye kararlıdır''.1910 yılında Selanik'te alınan gizli kararların tatbik edilme- sini teklif ettiler.Talat-Enver-Cemal ile İttihat ve Terakki Partisi Merkez üyelerinin tümü bu genelgeyi imzaladı.Tüm bölgelere,vilayetlere gönderildi.Yanlız katolik ve Protestan toplulukları sürgünden muaf tutuldu denilsede onlar da ölümlerden kurtulamamışlardır.
27 mayıs 1915 yılında Bakanlar kurulu kararıyla alınan Tehcir Kararı,1 Haziran'da Resmi gazetenin sayısında yayınlanmasıyla yürürlüğe kondu.Fakat tutuklamalar yurdun dört bir yanında Mart tarihinden itibaren başlamıştı.İstanbul'da 24-25 Nisan1915 yılında başlayan tutuklamalarda 253 den fazla Ermeni ileri gelenleri bir sabah evlerinden gözaltına alındı.Gazeteciler,yazarlar,din adamları,doktorlar,sanaatçılar evlerinden alındılar.Vahşice öldürülmek üzere bugünkü Haydarpaşa tren garından yola çıkarılarak Çankırı-Ayaş'a doğru yola çıkarıldılar.24 Nisan bundan böyle Ermeni Soykırımı'nı sembolize eden gün olarak anılmaktadır.
Tehcir kararı ile Ermeni'lerin mal alıp satması yasaklandı.Uymayanlar idam ile cezalara çarptırıldılar.Suriye'ye gönderilen kafileler,Halep ve Der-Zor çöllerine vardıktan sonra,Suriye'nin içlerine doğru sürgüne gönderildiler.Merkezi Erzurum'da bulunan Teşkilat-ı Mahsus'a birlikleri ile Kürt'lerden oluşan Hamidiye Alayları,Ermeni'lerin katliama uğramasında tetikçi rolü oynadılar.Konvoylara pusu kurarak insanların götürebildikleri eşyalarına el koyuldu.kadınlar işkence ile tecavüze uğradılar.Tehcir kararını onaylayan ülkelerin başında Alman'lar gelir.Dr Mardtman ile Talat Paşa'nın görüşmesini aktaran Alman Büyükelçisi Wongenheim Haziran 1915 yılında ne demiştir.''Dünya savaşı'nı bahane ederek dış ülkelerin,diplomatik müdahalelerine aldırmaksızın,ülkeyi iç düşmanlardan,temizlemek istediğini,bunun Türkiye'nin müttefiği olan Almanya'nında çıkarlarına olduğunu,çünkü Türkiye böyle güçlenecektir'' diyerek Türkiye'nin çıkarları ile Almanya'nın çıkarlarının uyuştuğunu,bu yüzden destek olduklarını söylemiştir.Aynı şekilde Rum'ların da sürgün ve göç ile ülkelerinden kovulmasını Alman'ların istedikleri halen tartışılmaktadır.
Tehcir kararı savaş sırasında askeri ihtiyaçlardan dolayı değil,Ermeni'lerin uzun süreden beri devletin bekaası açısından ciddi bir problem teşkil ettiklerine inanılması nedeniyle üzerinde uzun süre düşünülerek,müzakereler sonucu alındığını Talat paşa'nın yabancı diplomatlar ile yaptığı görüşmelerde hiç çekinmeden söyleyebilmiştir.9.7.1915'de Henry Margenthau ile yaptığı görüşmelerde ''Talat bana meseleyi son derece etraflıca tartıştıklarını ve sonuçta bağlı kalacakları bir karara ulaştıklarını söyledi,Dünya tarafından suçlanacaklarını söylediğimde kendilerini nasıl savunacaklarını bildiklerini ,Başka deyişle umrumda bile değil''diye söylediklerini açıklamıştır.
Tehcir Kararı'nın uygulanması tüm bölgelerde katliamlarla devam ederken,Ermeni'lerden din değiştirmeleri için zorlandılar.Kabul edenler sürgüne gönderilmedi.Fakat zamanla din değiştirenlerin sayısının oldukça fazla olması amaçlanan politikaya ters düşünce din değiştirenlerde sürgüne gönderildi.Bölgelere şifreli gönderilen telgrafta ''Ermeni'lerin bazılarının toplu olarak veya ferden din değiştirdikleri bu şekilde memleketlerinde kalmaya çalıştıkları anlaşılıyor.Din de değiştirseler gönderilmeleri'' emredilmiştir.
Ahlaksız'lıkta sınır tanımayan resmi ideoloji,Tehciri şirin göstermek için çarpıtmak,dolayısıyla soykırımı aklamak gayreti içerisindedir.1,5 milyon Ermeni'nin sürgün yolunda ,çocuk,yaşlı,savunmasız doğa koşullarında,salgın hastalık,açlık bunlar yetmiyormuş gibi eşkiyanın saldırılarını,ölüm yolculuklarını sanki bir tatil yolculuğu gibi gösteren,Tehcir'in tamamen normal ''insani kurallar'' içerisinde gerçekleşmiş olduğunu ileri sürmektedir.Oysa ki İ ve T Partisi sekreteri Dr.Nazım ''Tehcir kanunu ile Ermeni'lerin imhası amaçlanmıştır '' der.
Tehcir kararı'nın bütün bölgelere uygulanması için gönderilen talimatlardan sonra Suriye çöllerine ulaşabilen Ermeni'ler daha içerilere dağıtılırken yine birbirleri ile ilişkilerinin tamamen koparılması,toplu olarak birarada yaşamamaları için bölge nufusunun %10'nu geçmemesine,kuracakları köy ve yerleşim alanlarında 50'den fazla evin olmamasına dikkat edilmesi belirtilmektedir.Had safhaya ulaşan ölümlerin gerek Türkiye ve dünyada duyulmasından sonra itilaf devletleri Osmanlı devletine 6 haziran'da bir nota verdi.''Türkiye'nin insanlık ve medeniyete karşı işlediği bu cinayetlerden dolayı gerek Osmanlı hükümeti üyeleri,gerek bu katliamlara karışmış ve katılacak olanları,şahsen sorumlu tutacaklarını bildirdiler''.
Ermeni ve hristiyan azınlıklara karşı uygulanan bu vahşet sürgün ve infazlar karşısında Almanya'nın sürgün koşullarının düzeltilmesi için girişimlerden bir sonuç alamayınca tekrardan sert önlemlerin durdurulması için nota verdi.Türk'lerin bu sert önlemlerden sorumlu tutulmamak ve düşmanları,gelecekteki olası saldırı ve yargılamaların önüne geçebilmek için 4 temmuz 1915'de,Osmanlı hükümetine bir nota vermiş ve notada ''sadece ayaklanmaları engellemek amacıyla askeri zorunlulukları sonucu yapılan ermeni tehcirini uygun gördüklerini ama sürgünlerin yağma ve talandan'' korunması gerektiğini bildirmişlerdir.
KANLI ŞAFAK, 24 NİSAN 1915
1915'de İçişleri Bakanı olan Talat Paşa,Halep valisine Ermeni'ler için uyulması gereken şu genelgeyi gönderdi.''Hükümetin,Türkiye'de yaşayan mevzu bahis insanları tümüyle yok etmeye karar verdiği konusunda bilgilendirilmiş bulunuyorsunuz.Önlemler ne kadar trajık olursa olsun varlıkları ortadan kaldırılmalıdır.Yaşa,cinsiyete bakılmadan vicdan muhasebelerine girişilmemelidir'' diyerek tüm ülke içerisinde uygulamasına geçildi.Resmi düşünceye göre ''sadece doğu illerinde,güvenlik önlemi olarak''gösterilen tehcir batı.kuzey ve güney de dahil olmak üzere tüm illerde uygulamaya geçildi.Talat Paşa Ermeni komite merkezlerinin kapatılarak,yöneticilerinin tutuklanmasını emretti.Ermeni halkının önde gelen önderlerine karşı ilk tutuklamalar başladı.29 Nisan'a kadar süren bu tutuklamalarda binden fazla
gazeteci.yazar,aydın,doktor,avukat,öğretmen,sanaatkar,ruhani dini liderler tutuklandı.Ayaş,Çankırı ve Çorum'a sürüldüler.Ermeni halkının önde gelen liderlerinden milletvekili,yazar,hukukçu olan Krikor Zohrab,halen mahkeme önüne çıkarak,hükümetin görülmemiş uygulamalarını kamuoyuna sergileceklerine dair beklenti içerisindeydi.EDF Taşnak partisinden de olan Krikor Zohrab,İ ve T Partisi'nin ne yapmak istediklerinin özünü daha anlamamış ve görememiştir.Bunlardan bazılarını isimleri,tutuklandıktan sonra öldürülüp mezar yerleri dahi belli olmayan Ermeni halkının ileri gelenleridir.
Krikor Zohrab,1860-1915,hukukçu,milletvekili,yazar'dır.Onu katleden dönemin ''yeni istiklal'' gazetesindeki,anlatımında bulunan Ahmet adlı katil,Krikor Zohrab'ı,Diyarbakır yakınlarındaki ''şeytan deresi''nde başını taşla ezerek öldürdüğünü anlatmıştır.Hatırlanacağı gibi,K.Zohrab,31 Mart olayları sırasında askerlere yakalanmaması için Halil Menteş'i evinde saklamış,ölümden kurtaran kişidir.K.Zohrab,Ermeni siyasi partilerinin,Osmanlı İ ve T partisi ile beraber,hareket etmesini savunan siyaset adamıdır.3 kez milletvekili seçilen K.Zohrab,Meclis'in en aktif milletvekillerinden birisidir.1915 yılında ,Erzurum milletvekili olan Vartkes Serangülyan ile beraber tutuklandı.Sürgüne gönderildi.Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri tarafından öldürüldü.Gomidas Vartabed,(papaz) Soğomon Kevork Soğomonyan,Kompozitör,müzikolog ve bestecidir.Kütahya'da Ermeni'lere karşı soykırımda anne ve babasını gözleri önünde öldürülünce,akli dengesini kaybetti.Türkiye'yi karış karış dolaşarak 3000'den fazla eserin nota ile düzenlemesini yaptı.Paris'de ucra bir köşede senatoryumda hayatını kaybetti.Son 20 yılda müzik ile hiç bir şekilde uğraşmadı.Soykırım sembolü olmuş,Paris, Champ Elysee'de anıtı dikilmiştir.
Tanyel Varujan,1884-1915,Şair,öğretmen'dir.Önce mezarını kazdırdılar,sonradan öldürdüler.
Atom Yarenyan,(Siamonto),1878-1915,Şair,öğretmendir.
Melkon Gürcüyan(Hrant),1819-1915,Öğretmen,yazar'dır.
Yenovk Sahen,1887-1915,Artist'tir.
Hovhannes Harutyunyan,1860-1915,Pedagog,yazar'dır.
Harutyun Şuhrigyan (Atom),Milletvekili,yazar'dır.İ ve T Partisi tarafından,Devlet şurası ü yeliğine davet edildi.Ancak daveti teşekkür ederek geri çevirdi.Yapıtları arasında,Anayasa,ıslahat sorunu,Evlilik sorunu,toprak sorunu...gibi eserleri vardır.
Rupen Çilingiryan,1885-1915,Doktor ve bilim adamıdır.
Sarkis Minasyan,1873-1915,Dilbilimcisi,Fransızca-Ermenice sözlük üzerinde çalıştı.
24 Nisan'da kaybettiklerimiz bununla sınırlı kalmamış,Ermeni halkı değerli evlatlarını darağaçlarda kaybetmiştir.Bağımsız Ermenistan kurma anarşistlik suçlamasıyla ölüme mahkum edilen Hınçakyan Partisi'nden 20 sosyalist partizan ölüme mahkum oldular.15 haziran 1915'de Beyazıt meydanında idam edildiler.Onlardan Mateos Sarkisyan son nefesinde şöyle haykırdı.''Siz bizim ancak vucudumuzu öldürebilirsiniz,ama fikirlerimizi asla,yarın doğu ufkunda belirecek Ermeniler Sosyalist Ermenistan'ı selamlayacaklar.İdam sehpalarının kurulduğu yerde özgürlük dolaşmakta,ölülerin yattığı yerde diriliş yakınlaşmaktadır'' diyerek,özgürlük mücadelesinde şehit oldular.
24 Nisan1915'de Ermeni halkının sürgüne gönderilmesiyle başlayan trajedi,yurdun her tarafında korkunç ve acı olaylara sahne olmuştur.Karadeniz'de,İçanadolu'da ve Doğu'daki boyutları kor-kunçtur.İve T partisi'nin katliamları gerçekleştiren baş aktörlerinden olan Dr.mehmet Reşit'in üzerinde durmak gerekir.Çünkü İttihatçı'ların politikalarını uygulayacak sadist adamlara ihdiyaç duymuşlardır.Doğu illerine gönderilen yönetici konumda olan vali gibiler,bu üç'lünün ya akrabaları-yada yakınlarıdır.Van valisi Cevdet Bey,Enver'in kayın biraderidir.Halil Kut,Enver'in amcasıdır. Enver'in kardeşi ise Nuri Paşa'dır.Kürt'lere zalimlikleri ile tanınmaktadır.
DİYARBAKIR KATLİAMLARI VE DR.REŞİT
Dr.Reşit,Talat Paşa'nın bölgedeki yardımcısı olarak Diyarbakır'a 25.3.1915'de vali olarak atandı.Daha önceden Ege'de Rum'lara uygulanan tehcir ve katliamlarda etkin rol almıştı.İlk iş olarak Diyarbakır'da sürekli iletişimde olmak için telgraf merkezi kurdu.500 kişiden,tümü suçlulardan oluşan ''kasap taburları''nı inşa ederek tarihe geçti.Halk arasında ''cellat vali''olarak anılması buradan gelmektedir.Aslen Dağıstan'lı olan Dr.Reşit,göçler sırasında Osmanlı'ya gelip yerleşmiştir.İttihatçı'larda tek Çerkes olan Dr.Reşit'tirÇocukken ,İstanbul'a gelip,büyüyünce askeri okulda okudu.İve T'nin kurulmasında aktif rol aldı.Kod adı Şahin Giray'dır.Torunları bu adı sonradan kullanmışlardır.Diyarbakır bulunduğu,diğer illerden gelen kafilelerin geçiş güzergahı olması bakımından stratejiktir.En vahşi ölümler burada olmuş,Diyarbakır ölüm tarlalarına dönüşmüştür.
Dr.Reşit Diyarbakı valiliğine atandıktan bir hafta sonra Diyarbakır'ın eski çarşıları üç gün,üç gece yandı.Yakılıp yağmalanan harabeye dönen dükkanların çoğu Ermeni ve Süryani'lere aitti.Bu katliamlar gelecekte yaşanan katliamların habercisiydi.Dr.Reşit kendisine ayak bağı olabilecek İ ve T yerel yöneticilerin.(Silvan,Mardin,Lice,Midyat,Ergani) çekinmeden öldürmüştür.Nisan ortalarında askerler kiliselere dolup silah arama bahanesiyle 2000'e yakın Ermeni ve Suryani tutuklanıp işkenceden geçirildi.Öldürüldü.Musul'a doğru yola çıkarılan tehcir kafilesi hepsi yollarda katledildi.Dr.Reşit yüklü rüşvet karşılığı çok zengin Ermeni'lerle anlaşarak,tehcir yolunu Urfa'dan daha kolay geçebileceklerini düşündükleri Musul'a aktarmaya söz verdi.Ama sözünde durmayarak,Dr.Reşit'le anlaşmalı olan Kürt Mustafa ve Ömer tarafından,Musul'a ulaşım yolu olan Dicle nehrinde hepsi öldürüldü.Kürt aşiret reisi,kadın ağa,Perixan'ın oğulları olan Mustafa ve Ömer ile anlaşan Dr.Reşit kafilelerden elde edilecek ganimetlerin paylaşılması için anlaştılar.Dört büyük kafilelerin,öldürülmelerinden sonra,halk dicle nehri üzerinde şişmiş cesetlerle karşılaşinca,tehcirlerin kara yolu ile yapılmasına karar verildi.Dr.Reşit'in kendisinin de bizzat Mardin'e gittiği,asker kaçakları ve ev arama bahanesiyle Süryani'lerin önemli dini merkezlerinin bulunduğu Mardin'de çoğunluğu Süryani'lerin olduğu insanları tutuklayarak,Diyarbakır'a götürüleceği yalanından sonra yollarda öldürüldüler.Midyat'taki saldırılarda 7bin,Nusaybin'dakilerin hemen hemen tümü,Cizre'de 5bin Süryani öldürüldü.
Dr.Reşit'in bu uygulamaları ''yollarda,şehir dışında,kasaba dışında,tepelerde,mağaralarda,göllerde,nehirlerde..''hiçkimsenin gözünden kaçmayan cesetlerle dolup taştı.Bunun için Dr Reşit sorgulanmak için İstanbul'a çağrıldı.Sorgusunda ''Ermeni eşkiya vatanın bünyesine girmiş tehlikeli mikrop kolonisinden başka bir şey değildir.Doktor'un görevi de mikropları öldürmek değil midir ?'' diye savunma yapmıştır.Dr.Reşit'in valiliği süresince Diyarbakır ölüm tarlası oldu.200bin Ermeni ve Süryani hristiyanın öldürüldüğü bilinmektedir.145bini Diyarbakır yerlisi olup,55bini kafilelerden öldürülenlerdir.Yerli kurbanlardan 75bini Süryani,70bini Ermeni'dir.
I ve T yöneticilerinin yurt dışına kaçmasından sonra tutuklamaların başladığı 1918 yılında Dr.Reşit tutuklanarak cezaevine kapatıldı.Yolgeçen hanına dönen,cezaevinden bir yolunu bularak ''firar'' etti.Bu duruma öfkelenen Yüksek ingiliz komiseri,idam edilecek olan Dr.Reşit'in bulunması çağrısı yaptı ve şöyle dedi.''Bu olayı pek vahim görmekteyim,bu yanlız türk hükümetine karşı değil aynı zamanada,itilaf devletlerine meydan okumaktır.Bu bir türk oyunudur.Hükümet yetkilileri de bu sorumluluktan kurtulamaz''demiştir.Her tarafta arandığı vakit teşhis edilir ve yakalanmak istendi.Yakalanacağını anlayınca her zaman yanında taşıdığı silahı ile intihar etti.Cumhuriyet döneminde Atatürk tarafından da takdirle anılan Dr.Reşit,TBMM tarafından alınan karar ile eşine çocuklarına maaş bağlanmıştır.
KARADENİZ KATLİAMLARI VE CEMAL NAZMİ
Karadeniz bölgesinde yaşayan Ermeni'lerin ölümleri de diğerlerinden farklı olmamıştır.Şubat ayında başlayan olaylar,Aralık 1915'de sonuçlanmıştır.Ermeni soykırım tarihinde karadeniz'de yaşanılan kara haberlerin özel yeri vardır.Savaş nedeniyle Trabzon'a yaklaşan Rus gemilerinin top atışlarından şehir büyük oranda zarar gördü.Ölümler ve yaralanmalar oldu.Vali Cemal Nazmi bunun sebebi olarak Ermeni'leri gösterdi.Anti-Rus ve anti-Ermeni propagandasına gidildi.Cephelerde yenilgilerin yaşanması,Rus'lar karşısında alınan yenilgiler,şiddetin dozunu arttırdı.Şubat 1915'de Ermeni'lerin durumu kötüleşti.Kitleler halinde tutuklamalara maruz kaldılar.Ermeni'lerin dini lideri Gevorg Turyan ile 42 aydın tutuklanarak işkencelerden sonra kafaları parçalanarak öldürüldü.Haziran ayında vali Cemal Azmi ve yardımcısı,özellikle cani Tekkeş Neşat katliamlarda rol alanlardandır.Trabzon askeri garnizonunda 500 Ermeni askerinin topluca kurşuna dizilmesini,40 EDF-Taşnak Parti yöneticisinin Karadeniz'de boğulması ile olaylar had safhaya ulaştı.
Tehcir olaylarına 6000 Ermeni'nin sürgünü ile başladı.Şehirden çıkan kafile,deniz kıyısında durduruldu.14-60 yaş arasında erkekler guruplar halinde ayrıldılar.Kalafka deresi yatağından canikli dağına doğru götürüldüler.Yolda cevizli köyü civarında hepsi hunharca öldürüldü.Kadınlardan oluşan gurupta ise güzel kızlar ile gelinleri ayırarak aralarında paylaştılar.Bu gurupta ancak 700 kişi Erzincan-Kemah'a ulaşabildi.Onlar'ın da hepsi Kemah'ta öldürüldü.2.ve 9.kafileler Cevizlik denilen yerde öldürüldüler.Bedenleri Değirmen dere nehrine atıldı.60'dan fazla hamile kadın,canlı,canlı denize atılarak boğuldular.Cemal Azmi'nin istediği Ermeni'lerin ölümünün denizde olmasıdır.Çünkü karada gömmek ile cesetlerin meydanlarda görünmesini istememiştir.
Trabzon'da yaşanan Ermeni soykırımında korkuç,ürpertici olay bugün dahi konuşulan 600 çocuğun imhası olayıdır.Rumların manastırı kurtarılan anasız,sahipsiz çocuklara bakımı üstlenmişti.İlkin Türk yetkilileri kabul etti.Ama sonradan zorla ellerinden alarak sahil kıyısına götürdüler.Askerler çocukları gemici Bayraktar oğlu Rahman'a teslim ettiler.Aldıkları emirle denize açılan gemiciler çocukları çuvallara koyarak Karadeniz'in azgın sularına attılar.Bunlardan yanlızca 8 tanesi kurtulabildi.Yine Trabzon'daki ABD Konsolosluğu'nun Crawford'un özel çabalarıyla kurtarılan 450 genç kızın akıbeti yine tüyler ürperticidir.Türk'ler konsolosluğun elinden alıp tecavüz ettiler.Cemal azmi'nin emriyle müslüman olmaya zorlandılar.Çoğu karşı çıktılar.Ellerinden kurtulmak için intihar ettiler.
Trabzon civarında savaştan önce yaşayan yaklaşık70bin Ermeni'den 2800 kişi kalmış,onlar da dünyanın dört bir yanına göç etmişlerdir.Ermeni'ler yok olurken direniş de
göstermişlerdir.40 Ermeni genci denizde boğmaya götüren polisleri etkisiz hale getiren Ermeni'ler ölümden kurtulmuşlardır.Vali Cemal Azmi'yi öldürme girişiminde bulunan Gurgen ile Baruyr Sarkisyan kardeşlerin girişimleri oldukça önemlidir.Ermeni'lerin kesimlere boynu bükük gitmediklerini göstermiştir.ÇarŞampa,Tırme dağlarına kaçarak,buraları kendilerine mesken edinen 600 ermeni direnişçisinin mücadeleleri unutulmamışdır.
Yaşanılan bu acı,trajik,hiç bir insanın kabul edemeyeceği olaylara Osmanlı ordusu,içerisinden subaylar dahi karşı çıkmış ama olaylara engel olamamışlardır.3.Ordu komutanı Vehip paşa,Trabzon Garnizon komutanı,Avni Paşa'da yapılanların katliam olduğunu bunun Türk'lük,Müslüman'lık ile alakası olmadığını açıkladılar.Meclis üyesi sıkı İttihatçı Hafız Mehmet ''Gözlerimle gördüm samsun'dan kayıklara bindirip denize döküp öldürüyorlardı.Talat'la konuştum engel olamadım,zaten bütün işi koordine eden Talat'tır'' diyerek,soykırımı doğrulamıştır.
Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)