Tesadüflerle gezi'de gezdik

Tesadüflerin bu kadarı, nasıl bir günün içine sığar! Bu hepimizi nasıl güzelce “şaşkına çevirir”, bu şaşkınlık insanın yüreğinde “sevgi” denen o güzel duyguyu nasıl körükler!
-Ya tabular yıkıldı Türkiye’de ya! Saltanat devrildi. HDP’ye daha çok oy gelirdi ama, CHP’liler manevi geleneklerinden kopmaya cesaret edemediler. Ondan da kopsalar, umutlarının yıkılmasından korktular. HDP’yi görmeleri gerekiyor önce bir. Adımlarına güvenmeleri gerekiyor. Galiba tarih böyle birşey.
-Nasıldı o günler, anlatın canlı canlı duyma şansını yakalamışken?
Ben nasıl bir heyecanla soruyorum, onlar nasıl bir heyecanla anlatıyor! Bu tesadüfe inanamıyoruz hepimiz!
-Bütün Türkiye’nin değişeceğine öyle inanıyorduk ki, gaz mı atıyorlar, okuldan mı atılacağız…hiç umurumuzda değildi artık. Rektörlüğün önüne gidip, hepimiz birden sınava girmeyeceğimizi, sınavın ertelenmesini bile talep edebildik. Ama sonra bitti!! Yine eski hayatımıza döndük. Boşa mı gitti hepsi bilmiyorum ki! Nasıl düşünmek lazım, nasıl birşey kurması lazım insanın zihninde?
-Öyle deme ya! Bu kartopu hikayesi gibi birşey. 80’lerde insanlık biçilmiş, sonra ardı arkası gelmemiş. Gezi tam KARTOPUYDU KARTOPU. Ya biz bile sokaktan eve girmek istemiyorduk. Bütün o dönemin biriken kartopu HDP’de cisimleşti. Fizikte böyledir, kimya da böyledir, e matematik hayda hayda böyledir! Ha kara çok ısı gelir erir, hava çok soğur kar donar; o ayrı birşey, onu göreceğiz. Ama yokolmaz, bundan eminim. Neye dönüşür, kestirmek zor galiba!
-Ya evet aslında, anneler bile çocuklarına; “süt alın yanınıza, gaz yerseniz…” demeyi öğrendiler. Biz okulda öğrendiklerimizi, yaralanan olursa nasıl uygulayacağımızın derdindeydik. Ben kendimi tanıyamıyordum, nasıl değiştim, umudun peşinde koşmak ne güzeldi. Ama ne güzeldi, rüya gibiydi, bitti!
Anlatıyorlar, anlatıyorlar, tekrar tekrar anlamaya çalışıyorlar yaşananları, ucu bucağı gelmiyor…Serde gencecik olmak da var!
Almanya’nın Giessen şehrine Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un ayak bastığı gün, Emrah Serbeste ayak bastı(kendisi bunu henüz duymamıştı sanırım, duysaydı, okuma salonunda patlattığı şeyler dışında, daha neler patlatırdı bilemiyorum). Adını, yazdığını duymuştum ama; ne televizyonda izlemiştim onu, ne senaryosunu yazdığı diziye bakmıştım. Friedrich-Ebert-Stiftung’un organize ettiği okuma günlerine katılacağını duyunca, cup! Gezi sözcülerinden birisi olarak adı geçen, yazan “canlı tanık” görmenin heyecanındaydık hepimiz, bütün gelenler!!! Selma Wels bütün bunları çevirmeseydi, biz bu sahnenin tanıklığını yapamayacaktık.
Bu kadar “kıdemli” insanın da var olduğu bir mekanda, bu kadar “renkli-çok” satirler parçalana bilmesine, Türkiye’nin kendine has “kabadayılığına” hasret kalmışız! Gezi sürecinde değişen dil, acılarla bile dalga geçen üretimler, bunun hep bir ağızdan sahiplenilmesi, uzakta yaşanan bir rüya gibiydi bizim için! Emrah’ın konuşması da, bu dilin kendisi ve fazlasıydı.
Bakın sonra daha neler neler oldu! Yaşamda iyi ki tesadüf denen şeyler var. Ya olmasaydı! Tesadüfsüz bir hayat mümkün değil ama, bu kadarı! Okuma bitti, sorular soruldu, onlarda bitti. Herkes dışarıya çıkıp açık havada sohbet etmeye başladı. Emrah’da oraya bir masa attı, kitapları orada imzaladı.
Etraf toparlanırken, ellerinin altındakileri mutfağa götüren, masaları bir ucundan tutan gençler; bu topraktan olmadıklarını ışıldattılar hemen. Acayip sıcak, meraklı, herkesle langır lungur diyaloğa giren; “uzaydan mı geldi bunlar” dedirtecek kadar değişik-güzel-candan göründüler gözüme. Civcivler geziyordu adeta aramızda!
Aaaa!!! İzmir’den Erasmus Projesi kapsamında gelmişler buralara! Gezi Direnişi döneminde, İzmir ayağındalarmış!!! Ama İzmir’deyken tanışmamışlar, burada bulmuşlar birbirlerini! Emrah Serbes’in geleceğini üniversite kantininde asılı bir ilanda görmüş bir tanesi, yabaneller , diğerlerine de haber vermiş; daha önce hiç bulunmadıkları, neresi olduğunu bile bilmedikleri bir adrese savuruvermişler kendilerini!
Emrah’ın, Gezi dönemiyle ilgili “Deliduman” kitabını, bütün Geziciler bilirmiş zaten, biz cahil kalmışız! Kitabı; “Gezi, Che’nin resmini kullanmak gibi marka yapıldı. İçini boşaltıyorlar sürekli. Emrah, arkada kalan, görünmeyen hikayeleri yazmış. Son 50 sayfasında Gezi’yi anlatıyor. Tüketmemiş Gezi’yi, markalaştırmamış, severek okuduk” diye değerlendirdi hepsi.
Saat 23’e gelmesine rağmen, düştük yollara hep beraber. Onlar bilmedikleri sokakların yabancılığında, ben yıllardır burada öğrendiklerimin tanışlığında; ama, bana herşeyin ama herşeyin yasaklığının yabancılığında!
“Bu ülke ne kadar özgür ya! Osmanlı ucu nereye deymişse, Ortaçağ karanlığında kalmış o topraklar. Tamam matematik vs.birşeylerde keşifler yapmışlar, ama yağmacılığı elden bırakmamışlar. Hamur mu bozuk diye tanımlanır bu, nasıl tanımlarsa insan tam yerini bulur; iyi bir tanım bulmak lazım buna. Bu saatte, sokakta, şu konuştuklarımızı sesli sesli konuşamazdık Türkiye’de. Ben orada işletmeci olup, büroda kapitalizmi oynayacağım. Dışarıya çıkıp insanların açlığını izleyeceğim. Bu tiyatroyu nasıl kaldırır kişiliğim bilmiyorum. Almanya’da olmaz, ama okul bitince İspanya’da yaşarım belki”.
“Sen dede misin?” deyiverdim 22 yaşındaki bu gence! Çok tarih okumuş belli. Bir matematik hatası yapmaktan da çekinceli. Tertemiz, gelecekten kaygılı! Çocukların ağzından çıkan her cümle, gökyüzünde azıcık görünen yıldızları pırıl pırıl yapıyor gözümde. Ne kadar ölçüp-biçip konuşmaya dikkat ediyorlar; “galiba, belki böyledir ama, bilmiyorum ama, ne dersin-nasıl düşünmek gerekir ki tarihi….”. Sarfettikleri her satırı, başka bir ülkede olmanın yeniliğinde süzgeçten geçirme-kıyaslama kaygıları uçsuz bucaksız akıyor. Bu kaygılarına nasıl çığlıklarla seviniyorum!!
19 Aralık 2000’de henüz 7-8 yaşlarındalarmış hepsi, duymamışlar hiç! Duyunca, bu eksik bilgilerinden dolayı nasıl hayıflandılar. Gezi dönemini yaşayanları canlı canlı görmenin benim için ifade ettiklerini anlattım onlara. “Biz de aynısını hissettik” dedi Dede. “Ben buraya geldiğimde depresyon lafının anlamını öğrendim. Başka bir ülkede olmanın ne demek olduğunu. Zaman geçince, Türkiye’den farkları gördükçe; orada olmak-burada kalmak….allak-bullak bir insanlık hali bu ya! İnsanın kendisini çok iyi analiz etmesi gerekiyor. Yoksa ucunu bucağını yakalayamaz insan. Herkesle de paylaşılamıyor. Herkes aynı şeyi yaşasa da, ilginç bir yalnızlık var burada, aitsizlik-paylaşımsızlık, çözümlemekten kaçma…”.
“Hiçkimsen yok mu burada, hiç?” sorusunu sorarken gözleri nasıl kocaman oluyor! “Hiçkimsesizlik”te birbirlerini “birisi” yapmayı yeni yeni öğreniyorlar hayatlarında! Bu keşfin ilginç telaşındalar.
“Biz işte sürgündeyiz, muhtemelen geri gidebilmek hiç gerçekleşmeyecek” cümlesini duyunca, yüzlerinin ifadesi yapyalın oluveriyor. “Exil” kelimesini, ölçüp-biçip; sosyolojik kökenini bulmaya koyuluveriyorlar. ‘Almanca tam öğrenemeyiz ama, bu kelimeyi bir daha unutmayız kesin’de mutabakat sağlıyorlar sonunda
Geceyi beraber deviriyoruz onlarla. Hepimiz uzaklarda Gezi kokukusunda. Nasıl bir sevgi duyuveriyoruz birbirimize. Tesadüfün böylesine, hepimiz kendi gerçekliğimiz içerisinde ayrı-aynı büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Bunu birbirimize defalarca belirtiyoruz.
Sımsıkı ama sımsıkı kucaklaşıyoruz! Ertesi günlerde “kapitalizmin hızı içerisinde” buluşma planları yapmadan! Bu akşam rüya gibi, bir Gezi okuması, arkasından ucu bucağı gelmeyen bağlantılı sohbetlerimizle böyle zihinlerimizde kalsın istiyoruz.
Buluşma zamanımızı; 2. Dünya Savaşı’nın bitiminden 70 yıl sonra, Giessen sokaklarında düşenleri, bir gece-tam saat 24’te gerçekleştirilecek Sokak Tiyatrosu olarak belirleyiverip, ayrılıyoruz…
İyi ki herşey sadece bizim ve başkalarının elinde değil! Kendimizi dozunda bırakmayı bildiğimiz ölçüde, tesadüflerin de yeşerttiği hayat anlarımız, bütün anlarımızı özgürleştirmeye devam ediyor galiba!

Ganime Gûlmez
Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)