Pazartesi Mart 3, 2025

TKP-ML MK SB:Newroz,zulme karşı parolamız olsun!

Newroz, başta yüz yılı aşkın bir süredir emperyalizmin “savaş tahtası” olarak kullandığı, halkları birbirine düşman edip talan-yağma-katliamdan başka bir şey getirmediği Ortadoğu olmak üzere, dünya halklarının zalimlere karşı mücadelesini simgeler. Bu simgesel ve tarihsel günü bu yıl da Ortadoğu’da başta emperyalistler ve TC faşizmi olmak üzere, bölge gericiliğinin özel olarak Kürt halkına genel olarak ise ezilen, sömürülen tüm halklara yönelik faşist saldırganlığının arttığı bir dönemde karşılıyoruz. Mücadelenin diyalektiğidir bu… Zalimlerin zulmünün arttığı her yerde, isyan ateşi de harlanmaktadır. Bu ateşin alazları zalimlerin korkularını artırmakta, korktukça daha fazla saldırganlaşmaktadırlar.

Ortadoğu coğrafyasında sayıları on milyonları bulan Kürt halkı hala yok sayılmaktadır. Suriye Kürdistanı’nda olduğu gibi toprakları işgal edilmiştir ve işgal tehditleri sürmektedir. Irak Kürdistanı’na hava saldırıları düzenlenmekte, karadan askeri operasyonlar gerçekleştirilmektedir. Ezidi Kürtler yeniden soykırım tehdidi altındadır.

Kürt halkının nüfus olarak en fazla olduğu Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda Kürtler bir ulus olarak tanınmayı bırakalım, inkar ve imha saldırılarıyla karşı karşıyadırlar. Kürt ulusuna “diz çöktürme” politikası her dönem devrededir. Halkın iradesi yok sayılmakta, seçilmiş belediyelere kayyım atanmaktadır. Milletvekilleri tutuklanmakta, HDP’nin kapatılması gündemleştirilmektedir. Türkiye’nin batısına çalışmaya giden Kürt halkı, ırkçı-şoven saldırılara maruz kalmakta, sadece Kürtçe konuştukları için linç edilmektedir. Salgın dahi, Türk hakim sınıfları tarafından T. Kürdistanı’nda yaşayan halkın imha ve inkar edilmesinin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Bütün bu saldırıların nedeni, bugünün Dehaklarının saltanatlarını sürdürme, “beka”larını koruma çabasıdır.

Günümüzün Dehaklarından faşist TC’nin başı R.T.Erdoğan, sömürü ve yağma düzenini sürdürebilmek için, Kürt halkını hedef göstermeye, saldırmaya ve katletmeye devam etmekte; ülke içinde ve dışında Kürt ulusuna ve kazanımlarına yönelik imha, inkar ve asimilasyon politikalarını sürdürmektedir. Türk hakim sınıflarının her bir temsilcisi de Kürt düşmanlığında ortaklaşmakta, şovenizmin iğrenç yüzü burjuva medya tarafından halkımızın üzerine adeta boca edilmektedir.

R.T.Erdoğan’ın, faşist ortaklarının ve Saray soytarılarının her fırsatta “birlik ve beraberlikten”, “terörden”, “beka sorunu”ndan bahsetmeleri sebepsiz değildir. Günümüzün Dehakları yönetememektedirler. Sürgit devam eden, şiddeti ve yoğunluğundan bir şey kaybetmeyen ekonomik krizden başlayarak iflas etmiş bir devlet gerçekliği içindedirler. Bu durum onları daha da saldırganlaştırmakta; iktidarlarını sürdürmek için işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, ezilen cinsiyetlere yani halkın tüm katman ve kesimlerine yönelmekten vazgeçememektedirler. Çünkü başka çareleri yoktur. Onlar yaşadıkları çaresizliği aşmanın ve ezilen­lerin yüreğinde biriken korkunç öfkeyi bastırmanın yolu olarak her dönem savaş ve çatışmaya yönelmişlerdir. Çünkü onlar; halkın özgürlük, demokrasi ve daha iyi bir yaşam talebi karşısında güçsüz ve korkaktırlar.

AKP-MHP iktidarının halk düşmanı yüzü her gün başka biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Faşist iktidarın üzerinde yükseldiği kolonlar teker teker sallanmakta; her olay, kabaran sıvanın dökülmesine ve gerçeklerin gün gibi ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Kürt halkına dönük saldırganlık içerde ve sınır ötesinde gündemin esasını oluşturmaya devam etmekte; faşist iktidar her ne kadar üstünü örtmeye, saklamaya, gizlemeye çalışsa da yoksulluk ve açlık her gün başka bir yer­de, farklı bir şekilde açığa çıkmakta; açlık ve sefaletin getirdiği intiharlar gündemin “sıradan” bir başlığı haline gelmekte; kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik saldırganlık bizzat devlet eliyle yönetilmekte; çürüme ve çözülme tüm hı­zıyla devam etmektedir. AKP’de temsil bulan rant ve israf öyle­sine büyüktür ki artık kimse bunu saklama gereği dahi duymamaktadır. TC devleti, emekçi halk için zulüm cenderesi, yağma ve talan düzeneğinden başka bir şey değildir.

Bir yanda bunlar olurken diğer yanda da ezilenler cephesinde farklı başlıklarda keskinleşen ve derinleşen çelişkiler, belli bir süredir iktidarın erimesine neden oluyor. Dipte biriken öfke, kes­kinleşen ve de ağırlaşan sorunlar, ezilenlerin ve emekçilerin yaşam standardındaki düşüş, AKP-MHP iktidarının içinde bulunduğu büyük krize işaret ediyor. Hareketlenen işçi sınıfı, Kürt halkının mücadelesinin tüm saldırılara karşın direngenliği ve sürekliliği, kadınların ve gençlerin sokakları dolduran öfkesi ve birleşik mücadeleleri… Tüm bunlar birikim, kaynama ve hareket noktalarımızdır. Bu seneki Newroz’a da işte bu alevlerin yükseldiği koşullarda gidiyoruz. Yakın ve orta vadede sınıf mücadelesinin çok daha ciddi muharebelere gebe olduğu öngörüsünde bulunmak zor değildir. Bu durum hem emperyalizmin dünyadaki gidişatı hem ülkemizde hakim sınıfların izlediği seyre ilişkin verilerden rahatlıkla gözlenebilmektedir. Bu somut durum önümüze somut bir görev koymaktadır. Bu görevi icra etmek için 8 Mart’ın ardından ilk durağımız Newroz’dur. 8 Mart’tan Newroz’a doğru akan ve devrimci, yurtsever güçlerin dinamiklerini buluşturan ve büyüten bir zeminin oluşturulması, günün görevi olarak öne çıkmıştır.

ŞAN OLSUN NEWROZ’U YARATAN VE YAŞATANLARA!

Newroz’un kelime anlamıyla sadece “yeni gün” ve “yeni bir başlangıç” olmadığı, bu anlamıyla bir bayram değil onu da kapsayacak bir şekilde isyan ve başkaldırıyı temsil ettiği bilinmektedir. Newroz’a gerçek anlamını veren, başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu halklarının zalimlerin zulmüne karşı isyan ateşlerini harlaması, daha da güçlendirmesidir.

Mitolojik bir geçmişe dayanan ve Demirci Kawa’nın zalim Dehak iktidarına karşı isyan ateşini yakıp başkaldırdığı gün olarak binlerce yıldan günümüze süzülüp gelen Newroz; günümüzde Ortadoğu coğrafyasında başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu halklarının isyan ve başkaldırısı olarak anlamlanmıştır. Bu anlamıyla halkların sınıfsız, sömürüsüz, eşit ve özgür bir dünyada yaşama mücadelesinin somut karşılığıdır. Halkların özgürlük ve isyan çığlığıdır. Kavga günüdür. Adı mücadele ve özgürlüktür.

İçinden geçtiğimiz süreç, emperyalist kapitalist sistemin insanlığa düşman olduğunu fazlasıyla gösteren örneklerle doludur. Emperyalist kapitalist sistemin aşırı kâr hırsı beraberinde insanlığı tehdit eden salgın gibi tehditlere yol açmaktadır. Korona virüs salgınının milyonlarca insanı etkilemesi, kapitalist sistemin bilim ve sağlığı özel mülkiyet dünyası içinde ele almasından bağımsız değildir. İnsanlık açısından temel haklardan olan sağlık hakkına erişim bile aşırı kâr hırsına kurban edilmiştir. Egemen sınıfların ideologlarının “tüm insanlığın sorunu” olarak niteledikleri pandemi sürecinde, aşının emperyalistler tarafından kontrol edilmesi, patentinin kapalı olması dahi tek başına nasıl bir dünyada yaşadığımızın özetidir.

Korona salgını vesilesiyle bir kez görülmüştür ki; zalim Dehaklar saraylarında kendilerini güvenceye alırken ezilen halklara ölümü reva görmektedirler. Onlar bin odalı saraylarında şaşalı yaşamlarına hiç ödün vermeden devam ederken emekçileri açlığa, yoksulluğa, işsizliğe mahkum etmekte ve intihara sürüklemektedirler.

Ancak zalimin zulmü varsa ezilenin de isyanı vardır. Bu isyan binlerce yıldır kendisini Newroz’da göstermektedir. Günümüzün zalim Dehaklarına karşı isyan etmek meşrudur! Bu bir hak olduğu kadar görevdir de.

Şimdi zalim Dehaklara karşı Demirci Kawa olmanın zamanıdır.

Öyle mi zalim Dehak” deyip ayağa kalmanın ve isyana durmanın zamanıdır.

Dağlarda ve şehirlerde isyan ateşlerini büyütmenin zamanıdır.

Kürt ulusuna yönelik imha, inkar, asimilasyon ve tecrit saldırısına karşı durmanın, faşizme karşı mücadele etmenin zamanıdır.

2021 Newroz’u; faşist TC devletinin, Kürt halkına yönelik topyekun savaşına karşı güçlü bir karşı duruşumuz, kararlılık ve meydan okuyuşumuz olmalıdır.

2021 Newroz’u; faşist diktatörlüğün halkımızı daha fazla açlık ve sefalete iten yoksullaştıran politikalarına; başta Kürt ulusu olmak üzere ezilen ulus ve milliyetlere yönelik inkar ve imhaya yönelik ırkçı-faşist zulme; talan, yağma politikalarına karşı isyan sloganlarımızı en yüksek perdeden haykırdığımız bir mevzi olmalıdır.

2021 Newroz’u; Rojava’da emperyalistlerin ve TC gibi devletlerin beslediği DAİŞ artıklarının saldırılarına karşı Tekoşer Pilingleşmek, Nubar Ozanyanlaşmak, onların çağrısına uyarak çağımızın Demirci Kawaları olarak “fırtınayı yaratan birer damla” olmaktır.

Bijî Newroz!

Bimre Koletî, Bijî Azadî!

Yaşasın Kürt Ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı!

8 Mart’tan Newroz’a, 1 Mayıs’a, Her Yerde Direniş, Her Yerde Kavga!

TKP-ML MK SB

Mart 2021

7576

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar