Çarşamba Nisan 23, 2025

TKP/ML MK'si:"Taksim hayal değil gerçek!"

Sokakları tutuşturmaya, barikatlar kurmaya, alanları zaptetmeye;

Taksim'i bir kez daha kazanmaya, 1 Mayıs'a!

Ezilenlerin, yok sayılanların, bütün ötekileştirilenlerin devrim mücadelesinde yeni bir sayfa açtığı, üstelik bu mücadelenin henüz başlangıç olduğunu ifade ettiği 2013 yılı Taksim İsyanı'nın ardından 2014 yılı 1 Mayıs'ına yürüyoruz... Yeni mücadele ve kavgalara sahne olacak 2014 yılının önemli randevularından birine daha gidiyoruz. Tüm saldırı araçlarıyla saldırı hazırlığı yapan devlet, binlerce polis gücüyle Taksim'e konumlanmıştır. Bu hazırlık, kitlelerin gücünden, ortak sesinden, ezilenlerin yumruğundan ve örgütlü öncü güçlerinden, devimcilerden ve komünistlerden duyulan korkunun eseridir.

Yoldaşlar;

Tansiyonu hiç düşmeyen günümüz dünyasında, ortalamanın hep üzerinde seyreden ateşiyle, gündemi sürekli yüklenen bir ülkede mücadele veriyoruz. Dünyada savaş ve çatışmaya, kriz ve bunalıma dair ne varsa dolaysız biçimde içindeyiz. Böyle olduğu içindir ki; sürekli saldırgan olan bir düşmanla mücadele ediyoruz. Olayların gelişim hızı ve çeşitlenme derecesi ile saldırıların yoğunlaşma oranı, işlerin sistem açısından yolunda gitmediğinin açık kanıtlarını oluşturuyor.

O halde saldıracaklar... Hem sömürüye gaz verecek; krizden, daha beter bir ülke tablosu yaratarak çıkmaya çalışacak hem de bunun sonuçlarıyla uğraşacaklar. Hep yaptıklarını yapacaklar ama sönmeyen bir direniş yangının içindeler, ateşi daha yakından hissettiren gelişmeler yaşıyorlar. Bunun yıkıcı bir hal almaması için “kalıcı” müdahalenin nereye yapılması gerektiğini de iyi biliyorlar.

30 Mart yerel seçimlerinin ardından yaşanan gelişmeler AKP iktidarının saldırılarına ara vermeksizin devam edeceğini göstermektedir. İktidara yönelik geliştirilen her tepkinin bastırılması, yükseltilen tüm seslerin susturulma çabası ve tüm hareketlerin ezilmeye çalışılması önümüzdeki dönemin rengini de göstermektedir. İşçi ve emekçilere dönük saldırıların yanısıra T. Kürdistanı'nda yapımına devam edilen kalekollara karşı gelişen tepkiye verilen yanıt “barış süreci”nin nasıl anlaşılması gerektiğini de öğretmektedir. Sürecin kendisine devletin nasıl yaklaştığına dair bir dizi örnekle birlikte, yaşanan son gelişmeler önümüdeki ayların tahmin edilenden daha da sıcak geçeceğinin güçlü sinyallerini vermektedir.

1 Mayıs'la başlayacak olan ve içinde 6 Mayıs ve önderimiz İbrahim Kaypakkaya'nın katledilişinin 41. yılını kapsayarak Gezi İsyanı'nın yıldönümü ve Gezi şehitlerini anma eylemleri ile buluşacak olan süreç, sokakların bir kez daha ısınmasına neden olacaktır. Bu hareketlilik Gezi İsyanı'nın bir devamı olması bakımından önemlidir ve içinde ciddi dinamikleri barındırmaktadır. Bu anlamda egemen sistem açısından korkuya dönüşen bu tarihleri kabusa dönüştürmek dönemin omuzlarımıza yüklediği en önemli görevdir. Gezi İsyanı'nda aldıkları darbeyle yaşadıkları sarsıntıyı atlatabilmiş değiller. 30 Mart seçim sonuçları da bu sarsıntıyı atlatmaya yetmemiştir. Ezilenler tarih sahnesindeki yerlerini farklı renk ve biçimlerle ortaya koymuş, öfkelerinin sokakları tutuşturunca nelere kadir olduğunu görmüş ve göstermiştir.

Günlerdir 1 Mayıs ve Taksim üzerinden sıcak tutulan gündemle birlikte yapılan propaganda kitlelere verilmek istenen gözdağı ve yaratılmak istenen korku ve paniktir. Burjuva medya eliyle geliştirilen ve sahnelenen bu oyun yabancısı olduğumuz bir durum değildir. İlk defa oynanmadığı gibi son kez de oynanmayacaktır.

Yoldaşlar;

Haklı ve onurlu mücadelemizin başarı ve kazanma koşulu, savaşın ezilen halk kitlelerinde karşılık bulması, onunla buluşmasıdır. Bugünü kazanmanın ve yarını yaratmanın yegane yolu budur. Yürüyüşümüzün ve adımlarımızın sesi kitlelere daha fazla duyurulmalı ve daha fazla hissettirilmelidir. Ülkemiz sınıf mücadelesinde şehitler ve ödenen nice bedelle yazılan 1 Mayıs tarihine bir yenisini eklemek için yürüyeceğiz. Egemenlerin yarattığı korku duvarları, militan duruşumuz ve milyonların sesiyle yıkılacak, kurdukları sistem paçavraya böyle dönüşecektir. Kavga bedellerle büyüyecek, alanlar akan kanla kazanılacaktır.

Gezi İsyanı'nın araladığı kapı, daha güçlü açılmayı ve içinden geçilerek yürümeyi bekliyor. Bunu gerçekleştirecek olan bizleriz. Hazırlığımız ve planlarımız savaşın en çetin günlerine ve anlarına dair olmak zorundadır. Kitlelerin değiştirici gücü ile buluşacak hamlelerimiz yarınlarımızı yakınlaştıracak, umudumuzu büyütecektir. Militanlığımızla 42 yıllık savaşımıza gönül vermiş tüm kitlemizle, emekçi halkımızla 1 Mayıs günü alanları kuşatmak için sokakları zapt etmeli, mücadeleyi büyütmeliyiz!

1 Mayıs Şehitleri Ölümsüzdür!

Gezi Şehitlerinin Hesabını Soracağız!

TKP/ML MK

Nisan 2014

96911

MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]

“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]

 

Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…

Ne demeli? Nereden başlamalı?

Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…

“Demokratikleş-me paketi”

“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]

 

Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.

Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.

“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Sayfalar