TKP/ML ÖRGÜTLENME KOMİTESİ | “Geleceğin Nişanesi Şehitlerimize Sözümüzdür: Başaracağız, Biz Kazanacağız!”
Ocak ayının son haftasını Parti ve Devrim Şehitleri Haftası olarak ele alan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) bir açıklama yayınladı. Elimize e-posta yoluyla ulaşan ve TKP/ML Örgütlenme Komitesi imzasını taşıyan açıklamada Murat Bileydi (Haydar), Cahide Karakaş, Erdinç ve Ahmet Yılmaz isimli devrim şehitlerinin TKP/ML şehidi olduklarının netleştirildiği bilgileri verildi ve “Faşist diktatörlüğün, işgaller, yeni katliamlar ve saldırılarına karşılık şehitlerimizin cesaret ve direnci ile kazanan biz olacağız!” denildi.
Açıklamada şunlara yer verildi: “İnsanın doğaya doğrudan müdahalesiyle başlayan tarihi, nihayetinde onun değiştirme, biçim verme ve yeniden yaratma eylemi ve sürecinin bir özetidir. Doğanın bir parçası olarak ortaya çıkan ancak bilinçli emeği ve zekasıyla ondan ayrılan ve giderek sosyal bir varlığa dönüşen insan, tarihini kendi elleriyle ilmek ilmek dokumuştur. Maddeyi tanımayla başlayan bu tarihin özü, ona biçim verme, onu değiştirme çabası ve eyleminden başka bir şey değildir.
Topluluk içinde bir birey olduğu andan itibaren insanın bu serüveni, kolektif bir nitelik kazandı. Böylece insanın onu çevreleyen doğaya dair her tasarrufu, parçası olduğu topluluğun bilincine yönelik bir müdahale anlamına geldi. Sürekli bir devinim içinde olan, üreten, yaratan insan, daima ileriye doğru yol aldı. Emeğin sömürülmeye başlanması ve ilk iş bölümünün ortaya çıkmasından bu yana insanın temel kavgası, daha adil, eşit ve özgür bir yaşamın kurulması kavgası oldu. Bu tarihsel gelişim, sancılı, zorlu değişim ve dönüşümlerle, kesintisiz ve kanlı mücadelelerle ve tüm bunların bir sonucu olarak büyük alt-üst oluşlarla gerçekleşti. Tarihin motoru ezenler ile ezilenler arasındaki kavga ise, bunun temel enerji kaynağını da bu davaya her şeyi ile atılanlar, kendini adayanlar, hiçbir çıkar gözetmeksiniz canını feda edenler olmuştur.
Daha iyiye, daha güzele olan soluksuz özlemin ve bunun mücadelesinin mihenk taşları daima sayısız bedellerle döşenmiştir. Toplumsal değişim arzusunun, özgürlük, demokrasi ve eşitliğin, devrimin sembolleri bu uğurda ilk öne atılanlar, en önde koşanlar, ipi ilk göğüsleyenler olmuştur. Yaşamları ve sosyal pratikleriyle, kavgaları ve yarattıkları değerleriyle onlar, karanlığın ortasına yakılan birer özgürlük ateşi olmuştur.
Sömürü, yoksulluk ve zulmün; imha, inkar ve asimilasyonun insanın varlığı ve ona ait değerleriyle olan çelişkisinin ayırdına ilk onlar vardıkları içindir ki onlar bizim için birer kutup yıldızıdır! Onlar, şehitlerimiz, azgın sularda hayata tutunmaya, yolunu, bulmaya çalışan;sınırsız ve sınıfsız bir dünya umudunu nasırlı avuçlarında taşıyan ezilenlerin zöhre yıldızıdır! Onlar, sömürü ve zulüm cendresinin ancak zorla, ezilenlerin yıkıcı gücü ve şidddetiyle parçalanacağını ve de yıkılabileceğini yaşamlarıyla bize gösterdiler.
Şehitlerimiz, devrim denilen o büyük depremin ancak ve ancak ezilen yığınların kendi gücünün farkına varması, biraraya gelmesi ve örgütlenmesi ile olabileceğini anlattı, bu uğurda yaşamlarını verdi. Onlar, yaşadıkları toplumun hastalıklarına müdahale ederek, sömürüye, her türlü haksızlığa, bunun sorumlusu sömürücü düzene yönelerek devrim denilen süreci yaşamın gözeneklerinde yaratmanın çabasını verdiler. Kurtuluşun yolunu çizdiler,kurtuluşun yolunda yürüdüler ve bu uğurda güneşe gömüldüler. Onlar, insanın insan tarafından sömürülmediği, sınırsız ve sömürüsüz komünist bir dünya uğruna tüm hünerlerini ve canlarını ortaya koydular.”
“Onlar ilham kaynağımızdır; Başaracağız!”
“Devrim ve komünizm şehitleri, bağımsızlık, halk demokrasisi ve sınıfsız bir dünya için verdiğimiz kavganın sembolü oldular” şeklinde devam eden açıklamada şunlar vurgulandı:
“Partimiz 1978 yılında gerçekleştirdiği birinci konferanstan bu yana Ocak ayının son haftasını Parti ve Devrim Şehitleri haftası olarak ölümsüzlerine adamıştır.
Zira, Ocak ayında dünya proletaryasının ve ezilenlerinin komünist önderi V. İlyiç Lenin yaşamını yitirmiş, Alman işçi sınıfının önderlerinden Karl Liebknecht ve Rosa Lüksemburg yine bu ay içinde katledilmiştir. Coğrafyamızda ise TKP’nin öncü kurmayları Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Ocak ayında Kemalistler tarafından Karadeniz’de hunharca boğdurulmuştur. Yine Ocak ayında partimizin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaş düşmanın eline yaralı bir şekilde geçmiş, halk ordumuzun ilk komutanı Ali Haydar Yıldız Ocak ayında faşist diktatörlük tarafından katledilmiştir. Partimizin ilk kadın şehidi Meral Yakar ile yiğit komutan, partimizin yılmaz savaşçısı Atilla Özkan Ocak ayında ideallerini ardıllarına devrederek yıldızlar arasındaki yerini almıştır.
Deniz Gezmiş’ten Mahir Çayan ve Mazlum Doğan’a sayısız devrim şehidi, üzerine büyük bir suskunluk ve karanlık perdesi çekilmek istenen coğrafyamızın isyan çığlıklarının adı olmuşlardır.
Osmanlı gerici feodal diktatörlüğü altında, dar ağacında devrim ve sosyalizm şiarlarının haykıran Paramazlardan Mustafa Suphi’ye, Koçgiri’den Şeyh Sait İsyanı’na; 68 devrimci gençlik hareketi ve 71 silahlı çıkışından bu yana, Türk-Kürt uluslarından çeşitli milliyet ve mezheplerden, inanç ve kimliklerden emekçi halkımızın, bağımsızlık, halk demokrasisi ve komünizm mücadelesi kesintisiz bir şekilde, sayısız devrim neferinin can bedeli mücadelesi ile bugüne gelmiştir.
Faşist diktatörlüğün, azgın sömürüsü ve zulmüne, zincirlerinden boşanmış fanatik miliyetçilik ve şovenizmine, farklı inançlara ve cinsiyetlere yönelik tahammülsüzlüğüne ve düşmanlığına sesini çıkaran, isyan eden, devrim şehitlerine sözümüz olsun ki, başaracak onların ideallerini gerçek kılacağız!”
“Murat, Erdinç, Ahmet ve Cahide yoldaşlar ölümsüzdür!”
“Partimiz 45 yılı aşkın mücadele ve savaş deneyimi ve 500’ü aşkın şehidiyle halk demokrasisi ve sosyalizm mücadelesindeki ısrarını dün olduğu gibi bugün de korumaktadır. Bugüne değin gerek içeri’den gerekse de dışarı’dan sayısız darbe almış, çokça yenilmiş ama her defasında ilkeleri üzerinde yeniden ayağa doğrulmasını ve sınıf düşmanlarının karşısına çıkmayı ve hesap sormayı bilmiştir. Partimiz ilkelerine sımsıkı tutunarak, yığınların bağrındaki değişim ve dönüşüm talebine kulak vererek, herkesten ve herşeyden önce kendi hata ve zaaflarının üzerine giderek hızlıca yaralarını saracak ve çok daha güçlü bir şekilde sınıf mücadelesindeki yerini alacaktır. Partimizin yarım asra yaklaşan savaş deneyimiyle azımsanmayacak bir tarihsel birikim yaratmıştır. Coğrafyamızın dört bir yanından geniş emekçi yığınlarla ve halkımızın en ileri en yiğit neferleriyle buluşmuştur. Partimiz sayısız kadro ve savaşçının omuzlarında bugünlere gelmiştir. Yürütülen savaş gerçekliği içinde, çok sayıda yoldaşımız hakkında bilgiler eksik kalmış ve gün yüzüne çıkarılamamıştr. Geç de olsa şehit düşen yoldaşlarımıza görevimizi yerine getirmek boynumuzun borcudur” sözlerinin ardından TKP/ML şehitleri oldukları netleştirilen Murat Bileydi (Haydar), Cahide Karakaş, Erdinç ve Ahmet Yılmaz isimli devrim şehitlerine ilişkin şu bilgiler verildi:
“Bu bağlamda uzun bir süredir akibeti netleştirilemeyen Murat Bileydi (Haydar) yoldaşa dair süreç tamamlanmıştır. Antalya doğumlu olan Murat yoldaş, 1980 Haziran’ında Gebze’de sıkı yönetim döneminde yoldaşlarıyla bir randevuya giderken kaçırılmış ve kendisinden bir daha haber alınamıştır. Yapılan araştırmanın sonucunda Murat Bileydi yoldaşın düşman tarafından gözaltına alınarak katledildiği sonucuna varılmıştır. Yoldaşları tarafından sevilen, zeki, politik olarak gelişkin, militan ve yaratıcı bir kişiliğe sahip olan Murat Bileydi (Haydar) yoldaş bundan sonra partimizin bir onur nişanesi olarak hak ettiği yeri alacaktır.
Rize doğumlu olan Erdinç ve Ahmet Yılmaz yoldaşlar 70’li yıllarla birlikte devrimci fikirlerle ve sonrasında partimizle tanışmış ve örgütlü mücadele yürütmüş, 12 Eylül cunta koşullarında da katledilmişlerdir. Ankara’da halkımızın gerici-faşistlere karşı mücadelesinde örgütleyici ve öncü bir rol oynamış bir dönemde İsa Demirbaş yoldaşla ilişkili faaliyet yürütmüşlerdir. Yoldaşların, 12 Eylül’le birlikte gerçekleşen yoğun gözaltı ve tutuklam ile birlikte partimizle bağları iradeleri dışında kopmuştur. Bu koşullarda Rize Fındıklı’ya geçen yoldaşlar, düşman tarafından takip edilmiş ve işbirlikçi kontralar eliyle hedef gözetilerek 2 Kasım 1980 tarihinde katledilmişlerdir.
Erdinç ve Ahmet yoldaşlar yaşamları ve duruşlarıyla partimizi onurlandırmışlardır!
12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın en ağır yaşandığı yerlerden olan Amed Zindanı’nda direnişin kadın cephesinde yer alan yoldaşlardan olmuştur Cahide Karakaş yoldaş. Riha doğumlu olan Cahide Karakaş yoldas, İstanbul’da partimiz ile ilişkilenmiş, partimize yönelik bir operasyon kapsamında tutuklanarak Askeri Faşist Cunta’nın protip faşizminin sergilendiği Amed 5 No’lu Zindanı’na hapsedilmiştir. Gördüğü işkenceye karşı hapishane içerisindeyken yoldaşları ile birlikte direniş sergileyen Cahide Karakaş yoldas, tutsaklığı sona erdikten sonra döndüğü İstanbul’da, ailesiyle yaşadığı evde gördüğü işkencenin yarattığı ağır tahribata dayanamayarak yaşamına son vermiştir.
Cahide Karakaş yoldaş, faşizmin kadın düşmanı erkek egemenliğinden soracağımız hesabın adı; devletin cinsel işkence tezgahlarından geçmiş Kamile Öztürk ve Yıldız Çiçek yoldaşlar başta olmak üzere faşist cellatları emekçi kadınların örgütlü isyanı ile ait oldukları tarihin çukuruna gömeceğimizin andı olacaktır!
Murat, Erdinç, Ahmet ve Cahide yoldaşlar, geleceğe uzanan özgürlük yürüyüşümüzün gülümseyen, yol gösteren ve bize güç verenleri olacaktır.
Onların dalgalandırdığı kızıl bayrak 12’lerin ellerinde Dersim dağlarında dalgalanmıştır. Onların mirasları Hayastan’dan Filistin’e oradan Rojava’ya partimizin savaş generali Nubar Ozanyan’ın (Martager) elinde bir direniş meşalesine dönüşmüştür. Onların kavga sloganları şiirin ve edebiyatın dünyasında devrim emektarı yoldaşımız Serdar’ın yürek işçiliğinde yaşam bulmuştur.
Onların özgürlük tutkusu, yaşamını direniş türküleriyle ilmek ilmek dokuyan, hangi dili konuşursa konuşsun, kim olursa olsun tüm ezilenlere yüreğini açan, kavgamızın bebeği Güzel anamızda ete kemiğe bürünmüştür!”
“Gerici-faşist mutabakat yenilecek; Biz Kazanacağız!”
Açıklama şu sözlerle sona erdi:
“Gözaltı ve tutuklamaların artık sıradanlaştığı, devletin OHAL altında KHK’larla yönetildiği baskı ve zulüm cenderesinden geçiyoruz.
15 Temmuz’u bir fırsata çevirenler, kesintisiz siyasi soykırım ve buna eşlik eden askeri operasyonlar, yasak, baskı, işkence ve katliamlarla emekçi halkımızın mücadelesini susturabileceğini, yok edebileceğini hesapladı. Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymamış, türlü planlara,devletin gemi azıya alan, şirazeden çıkan şiddetine rağmen emekçiler mücadeleden vazgeçmemiştir.
2019 seçimlerine yaklaşırken zulüm ve baskı vitesini yükselten, gaza iyice asılan faşist diktatörlük, teslim olmuş, iradesini kaybetmiş, tek tip bir toplum yaratmak istemektedir. Tüm toplumsal dinamiklerin yok sayıldığı ve tek tipleştirildiği bir düzenin kurulmasının yolunun, zindanlarda devrimci, komünist ve yurtsever tutsaklara Tek Tip Elbise giydirilmesinden geçeceği düşünülmektedir. 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, muhafazakar-milliyetçi mutabakatla girenler, emekçilere, Kürtlere ve Alevilere, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik yeni saldırı ve katliamların diliyle konuşacaklarını ilan etmektedir.
Ne var ki nasıl OHAL altında süregelen dizginsiz devlet vahşetine rağmen yığınlar mücadeleden geri durmadıysa şimdi de öyle olacaktır. Faşist diktatörlüğün, gerici mutabakatı paramparça edilecek, tarihin çöplüğüne atılacaktır. Zira, onların mutabakatı, halk düşmanıdır, emeğe ve insana yabancıdır! Unutulmasın ki; onların faşist mutabakatına karşılık bizim de şehitlerimizle yaptığımız bir mutabakat vardır. Şehitlerimiz koşulsuz bir şekilde kendilerini özgürlük, demokrasi ve devrim için feda ederken halkımızla kopmaz bir mutabakata da imza atmışlardır. Bu mutabakat, işçi-emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadın ve LGBTİ+’ların, ezilen tüm toplumsal kesimlerin can bedeli direnişi ile özgür ve eşit yarınlara ulaşmak, demokratik halk devrimini, ardından sosyalizm ve komünizm davasına yaşam buldurmak üzerinedir!
Faşist diktatörlüğün, işgaller, yeni katliamlar ve saldırılarına karşılık şehitlerimizin cesaret ve direnci ile kazanan biz olacağız!
Şan ve şeref olsun parti ve devrim şehitlerine!
Parti ve devrim şehitleri ölümsüzdür!
Yaşasın Halk Savaşı!
Yaşasın partimiz TKP/ML, halk ordusu TİKKO, gençlik örgütümüz TMLGB!”
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)