Türkiye’de Genel Seçimlere İlişkin:Hacı Demirkaya

Türkiye 7 Haziran da yapacağı bir genel seçime hazırlanmaktadır. Türk egemen sınıfları ve bugünkü iktidarı aylardır bu sürece önemle hazırlanıyor. Bu önümüzdeki genel seçimler egemen sınıflar ve partileri için de, onlar dışında kalan toplumsal halk kesimleri (yani işçi sınıfı, emekçiler, Kürt ulusu) ve bu kesimlerin örgütleri açısından da önem taşımaktadır.
Emperyalistler, yerli uşakları egemen sınıflar ve mevcut siyasal iktidarı, egemen ve iktidar olmanın avantajlarıyla her türlü araçla süreci ve seçmeni yönetmekte ve yönlendirmektedirler.
Emperyalistler ve yerli uşakları önümüzdeki süreçte Türkiye ve bölgedeki haksız, para-militer ihale savaşını faşist AKP iktidarıyla mı, yoksa faşist CHP, MHP ve bunların ittifak iktidarıyla mı sürdüreceklerini seçimle halk desteğine sunuyorlar. Ayrıca, daha çok, Kürt ulusu ve işçi, emekçi halk kesimlerinin kendilerini temsil etmelerini engellemek için konulan %10 seçim barajıyla dışlamanın devam etmesi arzularını bir kez daha görmek istiyorlar.
Siyasi iktidarın başında bulunan AKP, efendilerinin desteğine layık olduğunu göstermek, bölgede yüklenen görevleri sürdürmek, iktidara gelmesinden itibaren edindikleri avantajları, sermayeyi, saltanatı, ayrıcalıkları elde tutmak için önümüzdeki seçimlere ciddi derecede asılmaktadır. Kazanmaları halinde onların 4. dönemi olacaktır. Kazanmaları kendileri için hayati önem taşımaktadır. Bunun için yapmayacakları hiçbir hile ve çılgınlık olmayacaktır. Ayrıca Erdoğan ve AKP, çıkar ve ayrıcalıklarını sağlama almak ve sınırsız yetkilere sahip olmak için başkanlık sistemine geçmek istediğini ve pozisyonlarını anayasal güvenceye kavuşturmak için yeni anayasa çıkaracaklarını ilan etmekte ve bu seçimleri de bunun referandumu olarak görmektedir.
AKP dışındaki ırkçı partiler de, AKP’ye kaptırdıkları iktidar nimetlerine yeniden kavuşmak veya daha fazla yararlanmaları için bu seçimlere asılmaktadırlar.
Egemen sınıfların her siyasal kesimi belli “birlik” veya ittifak arayışlarına girmeye çalışıyor bu süreçte. Doğal olarak Kürt ulusal ve işçi-emekçi emek cephesinde yer alanlar da kendi güçleriyle ve ittifak halinde bir araya getirmeye çalışıyor. Ve önüne konulan %10’luk barajı ezerek geçip Kürt ulusal ve işçi-emekçi kesimleri temsil ederek bu mevzide de kendini göstermeye ve temsil etmeye çalışmaktadır. Bu kesim, TC devletini yönetme derdinde değil, temsil ettiği kesimlerin çıkarlarını temsil etme, sözcülüğünü yapma ve bu kesimlerin kendilerini yönetmelerinin kaygısındadır.
İster dinci faşist AKP, ister ırkçı faşist CHP, MHP’li bir iktidar olsun Türk egemen sınıfları açısından pek önem taşımayacaktır. Ancak emperyalist efendilerinin “Ortadoğu” bölgesine yönelik verdiği görevler açısından Türk ırkçılığını öne çıkaran partiler avantajlı olmayacaktır; ama İslamcılığı öne çıkaran bir parti avantajlı olacağı için onu tercih edilecektir. Emperyalistlerin bölgedeki çıkarları ve mevcut durum göz önüne alındığında, ABD ve batılı emperyalistler AKP’yi önümüzdeki sürede de iktidarda görmek istiyorlar. Ayrıca kitlesel desteğini biraz yitirmekle beraber hala ağırlığını koruduğu da gözlemektedir.
Seçim süreci yaklaştıkça burjuva partiler ve çevreler kendi sınıfsal çıkarlarına göre bir çok hesaplar yapmakta, birlikler, ittifaklar kurmakta ve sınıfsal denge hesaplarını yaparak seçimlere girmekteler.
Emek eksenli olduğunu söyleyen yasal partilerden, kimi kendi adıyla, kimi ittifaklarla ve kimi parti, gurup ve çevreler de kendilerine yakın bulduklarına destek vererek (veya net belirlemeyerek ellerini özgür bırakarak)seçimlere katılacaklarını açıklamış durumdalar.
Mümkün olan geniş ittifakla seçime girmeyi açıklayanlardan biri Halkların Demokratik Partisi(HDP)dir. HDP, işçi, emekçi ve Kürt ulusal talepleri üzerinde mümkün olan bu eksendekileri yanına çekerek ittifak ve desteğini alarak seçimlere girmektedir.
Ancak bu genel seçimlere katılınırken de hak ve olanaklar bakımında eşit koşullardan yoksun olarak katılınmaktadır.
Birincisi, her şeyden önce parti olarak parlamentoya girmek için %10 barajının aşılması gerekiyor. Devletin bu yasal engeli bulunuyor. Bu baraj sınırının aşılmasına kilitlenilmesi gerekiyor.
İkincisi, parlamentoda gurubu bulunan partiler devlet hazinesinden pay (bütçe) alırken, seçime katılan partiler belli bir destek alırken, ve iç’te ve dış’ta sermaye kesimleri burjuva partilerinin seçim fonlarını karşılarken; sistem ve düzene muhalif kesimler ise, iç’te ve dış’ta sermaye kesimlerine dayanmadıkları gibi, hazine yardımı da alamamaktadırlar. Tamamen kendi olanaklarıyla ve halkın fedakarlıklarına dayanarak güç koşullar altında seçim faaliyetlerini yürütmektedirler.
Üçüncüsü, egemen sınıfların iktidardaki ve “muhalefet”indeki partileri devletin ve hükümetin güvenliği, desteği, olanakları ve güvencesi altında seçim faaliyeti yürütürken; ilerici, devrimci, demokrat, Kürt yurtsever hareketi bu olanaklardan yoksun olduğu gibi, her zaman olduğu gibi seçim sürecinde de daha da artarak her vesileyle devlet ve hükümetin tehdit, baskı, saldırı, şiddet gibi kanlı terör engellemeleri altında seçim faaliyetleri yürütmek zorunda kalmaktadır. Sadece resmi devlet ve hükümeti değil, bunun yanı sıra harekete geçirecekleri ırkçı ve şeriatçı sivil faşist güçleriyle de toplumsal halk muhalefetinin temsilcilerine, HDP ve adaylarına saldırıp, provokasyonlarla seçim faaliyetlerini engellemeye çalışacaklardır. Aynı şekilde oy kullanma zamanında, sandık başına gelen seçmenlerin, baskı, taciz ve engellemelerle karşılaşacakları açıktır ve geçmiş deneyimlerle biliyoruz.
Dördüncüsü, siyasi iktidar, iktidar olanaklarını kullanarak akla hayale gelmeyen yol ve yöntemlerle ve üstelik çok pervasızca seçim hileleri ve yolsuzlukları yapmaktadır. Bu önümüzdeki seçimde daha da fazla hile yapacağı şimdiden bilinmektedir. Dolayısıyla seçimlere giden muhalifler ise, alacağı halk desteğini bile güvence altına alamamakla beraber, bir de bu hile, yolsuzluk ve engellemelerle bir kez daha uğraşmak zorunda kalacaklardır. Seçim bittikten sonra da bugünkü AKP iktidarının seçim hileleriyle uğraşmak zorunda kalınacağını geçmiş deneylerle çok iyi biliyoruz….
Bu açıdan baktığımızda, bu süreçte, seçime girenler içinde, işçi sınıfı, köylüler, küçük esnaf ve zanaatkarlar, öğrenci, memur, aydın vb gibi çeşitli milliyetlerdeki emekçi halk kesimlerin; ezilen Kürt ulusunun; Ezidi, Süryani, Ermeni, Rum, Romen, Çerkez, Laz, Boşnak, Arap, Arnavut, Gürcü vb gibi bütün azınlıkların; baskı altındaki dil, din, mezhep, cinsiyet ve tercihlerin, hak ve özgürlüklerini savunan ve sahiplenen, kendi içinde de demokratik bir işleyişi önemseyen bir parti olan Halkların Demokratik Partisi(HDP)ni bu zeminde duruşundan dolayı desteklemeli. İşçi ve emekçi kesimlerin bu yönlü çaba sarf etmelerini umuyoruz. Din’i, dil’i, mezhep’i, millet ve milliyet’i, renk’i, cinsiyet’i vb ne olursa olsun bütün işçilerin ve issizlerin, kadın ve erkeklerin, genç ve yaşlıların, ezilen, sömürülen, horlanan, baskı altındaki bütün kesimlerin bu süreçte ilerici, devrimci-demokrat, Kürt ulusal ittifakı olarak ortaya çıkan HDP’i desteklemesi gerekiyor.
Bu zemini pekiştirerek büyütmeliyiz. İşçi sınıfı ve ezilenlerin, Kürt ulusunun, bu emek, halk demokrasisi ve özgürlük mücadelesi saflarını güçlendirmeliyiz. Hak ve özgürlüklerimize, davamızın ortak paydalarına sahip çıkmalıyız ve egemenler ve onların Recep’inin hesaplarını kursağında bırakmalıyız.
Önümüzdeki seçimler ciddi derecede önemlidir.
Her şeyden önce işçiler, emekçiler, ezilenler olarak kendi varlığımızı ve gücümüzü;
Kürt halkı ve ulusal potansiyelini;
Demokrasi ve özgürlük mücadelesinin potansiyelini;
Baskı, zulüm ve her türlü hak eşitsizliğine karşı mücadele edenlerin gücünü ortaya çıkarıp, birleşik baskısını hissettirmeli.
Örgütlü güç derecemizi, potansiyel, yetenek, azim ve çabamızın gücünü ortaya çıkarmalı. Kararlıkla, fedakarlıkla, bitmeyen bir enerjiyle her yerde, başta çıkarlarını savunduğumuz hedef kitlesi olmak üzere, toplumsal güçlerin her kesimine gitmeli. Siyasal propaganda ve ajitasyon araçlarımızla, birebir ve kolektif çabalarla mümkün olan en geniş kitlelere giderek, onları ikna etmeli, kazanmalı ve desteğini almalı. Hem etki gücümüzü geliştirmeli, hem örgütlenmeyi büyütmeli ve hem de yüklenmeliyiz ki egemen ulus devletinin 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğünün anayasasıyla koyduğu %10 baraj sistemi yıkılsın. Ve egemen sınıfların parlamentosuna daha büyük bir temsiliyetle girip Kürt ulusu ve işçi, emekçi ezilen kesimlerin çıkar ve taleplerini savunarak daha geniş kesimlere mal eden bir kürsü ve olanak haline getirilebilsin.
Bunları başarmak için bütün işçi, emekçi ve yurtsever kesimleri, baskı ve zulme maruz kalan bütün halk kesimlerini HDP’i desteklemeye, baskı ve baraj engelini aşarak ezmeye çağırıyoruz!
Nisan 2015
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)