Cumartesi Mart 1, 2025

Ulus devlet kapitalist sistem için gerekliydi…

Ulus devleti kapitalizm için gereklidir, işçi sınıfının iktidarında ulus devletine ihtiyaç yoktur, eğer ulus devleti içinde işçi sınıfının iktidarını kuruyoruz diyorlarsa orada kapitalist sistem gizli ve üstü kapalı bir şekilde varlığını koruyor anlamındadır, çünkü ulus devlet sadece kapitalistler için sermaye birikimi için gerekli bir başlangıçtı. Evrensel olan bir sistemin sınırlara ve paranın akışını engelleyecek farklılıklara artık ihtiyacı yoktur, çünkü sermaye kendi varlığını garantiye alırken aynı zamanda kara para ile yasa dışı işlerini yaptıracak araçlar da yaratmaya devam ediyor.

Feodal düzeni yıkan ve yeni bir sistem geliştiren kapitalizm başlangıçta ihtiyaç duyduğu ulus devletinden bugünlerde vazgeçiyor, çünkü artık ulus devleti ayağına bağ olmakta ve krizin esas nedenleri arasında yer almaktadır. Kapitalist sistem iki büyük buhranını dünya savaşı ile aşmaya çalışmış olmasına rağmen, yapısal olan krizini kısa süreli olarak ötelemekten başka şey yapamamıştır.

Kapitalist sistem kendi kendisini yenileyen ve her bunalım döneminde kendisine göre çözüm yolları bulan ve ömrünü uzatmaya çalışan bir organizasyondur. Bu organizasyonun kendisine özgü yasaları vardır. Bu yasalar başlangıçta ihtiyaç duyduğu sermaye birikimi için önemli olan ulus devletinin sınırlarını koruyan ve yeni sömürü araçları yaratmak için geçmişten aldığı emperyalist konumunu korumuş ve geliştirmiştir. Bugün ulus devleti fikrine sadece eskide kalmış ulus devleti içinde mücadele etmeye koşullanmış beyinler sahip çıkmaktadır. Kapitalist sistem evrenseldir, mücadele eden sınıf da evrenseldir.

Yukarıda yazdığım düşünce içindeyim ve ulus devletini her daim sorunlu görmüşüm; savunamadım, savunanları ve bayrak peşinde koşanları da hiç anlamadım. Hiç bir ulus diğerinden üstün değildir. Bir ulusun altında başka ulus olmaz, eşittir ve aynı zemin üzerinde ve toprak üzerinde kardeşcesine yaşamasını savundum.  

Hakim olan ve dominant olan ulusun diğerlerini ezdiğini, yok saydığını, asimile etmek için her türlü devlet aygıtını kullandığını yaşayarak gördüğüm için belki ulus devlete sahip çıkamadım ve onun kurucu babalarına eleştirel baktım. Evet, başlangıçta ulus devlet o dönemin ruhu içinde anlaşılır ve onlara dayatılan bir sistemdi. Ellerinde ki seçenekleri ‘ulus devleti’ lehine kullanmış ve tek devlet, tek bayrak, tek yurt, tek, dil, tek din ve de tek mezhep yaratmak ve toplumu homojenleştirmek için geliştirilen ama sermeye birikimi için gerekli ulusal burjuva yaratmak için uygulanmış bir projeydi. Bu proje yüzyıldır hakim bir şekilde sürüyor ama son otuz yıl için soğuk savaşın sonlanması ile birlikte sistem başka bir evreye doğru eğildi ve ulus devlet iflas etti.

İflas eden sadece Sovyet sistemi değildi, kapitalistlerin eli ile yaratılan ulus devleti de iflas etmiş ve batmış geminin malları gibi devletin elinde ki oluşturulmuş olan kurumlar ve artı değer üreten tüm kurumlar kapitalistler arlarında özelleştirme çılgınlığı içinde yağmalamıştır.

Ulus devleti o coğrafyada yaşayan ulusun mutluluğu için vardı, onların geleceğini garantiye alması demek sınıflı toplumda kapitalistler lehine barış ortamın korunması anlamına geliyordu.  İşçi sınıfına bazı haklar tanımış ya da işçi sınıfı mücadelesi sonucu haklarını almış olması o hakların geri ellerinden alınmayacağı anlamına gelmiyordu, işte bu yağma döneminde o haklar işçilerin ellerinden alınmış ve işçileri birey olarak kendi kaderleri ile baş başa bırakmıştır.

Ben, kapitalistlerin çizdiği devletlerin ve siyasi sınırları da hiç tanımadım. Kavga, işçi sınıfının sermeye sahibi kapitalistlere karşı kavgasıdır ve o kavganın kazanılması ancak sınıf dayanışması ile olacağı inancı içindeyim. Hangi ulus iktidara gelirse gelsin kavga bitmez, çünkü uluslar bugün kapitalistler için tüketici olmak için vardır. Bu sınıf kavgasını kapitalistlerin belirlediği sınırları kabul edip o sınırlar içinde kavga veriliyorsa ortada sınıf kavgasının olmazsa olmazı sınıf dayanışmasını zayıflatmak vardır.

Kapitalistler için bir bayrak altında o ulusun düşmanı olarak gördüğü ve her türlü özgürlük hareketini sisteme karşı yapılmış hakaret olarak algılayan ve onu bastırmak için pratikte öğrendiği hakları hakim olduğu ulus devleti içinde işçi sınıfına verir ki, işçi sınıfı sistemden kurtulmak yerine biraz daha rahat yaşaması için kavga versin, ekonomik istemli, yaşam kalitesini biraz daha iyileştirmesini isteyen tüm mücadele yönetmeleri kurtuluş kavgası olamaz.

İşçinin ulusu olmaz. İşçinin alın teri olur, alın terinin bayrağı da sınıf bayrağıdır.

Bir iş yerinde hangi ulustan, hangi etnik kökten geldiğine bakılmaz, emekçi sömürülür, ezilir, yok sayılır ve verilen görevi yerine getirmesi beklenilir.

Sınıf kavgasında ulus, etnik, din kimliğini öne çıkarmak demek, sınıf dayanışmasını parçalamak ve baştan yenilgiyi kabul etmek demektir. Kapitalist sisteme karşı direkt mücadele etmeyen tüm yöntemler bir anlamda sistemin daha iyi işlemesi için yapılmış küçük dokunuşlardır.

Ulus devleti içinde ulus bayrağı ile sınıf kavgasını verdiğini söyleyenler kendilerini kandırıyor ve sınıfı parçalayan kapitalistler ile işbirliği içinde olduklarının üstünü örtüyorlar demektir. Bu gerçektir ama kimse çıkıp açıkça bu gerçeği haykırmak istemez, çünkü sınıf kavgası verdiğini söyleyen sendikalardan, partilerden ve diğer demokratik kitle örgütlerinden ya nemalanıyorlardır ya da çıkarları gereği bu gerçeğin üstünü örtüyorlardır.

Evrensel olan bir sisteme karşı ulus merkezli mücadele olmaz, emek evrenseldir düşmanı kapitalizm gibi. Kapitalistler her an hareket halindeyken, sınıf durun dinlenelim, bizim ülkenin üzerine güneş henüz gelmedi beklentisi ve bekleyişi içinde olamaz...

Kavga sınır tanımaz, örgütünü sınır tanır halede tutarsanız o kavga kurtuluş kavgası olmaz, artı değerden birazda biz faydalanalım kavgası olur...

Kapitalistlerin bugün ulus devletini yok ettiği bir süreçte, işçi sınıfının devletini savunanlar ulus devletin yaratmış olduğu tahribatları göz öne alarak nasıl bir devlet istediklerini ve nasıl bir evrensel mücadele etme yöntemi seçeceklerini netleştirmeliler. Komünist manifestoya dört elle sarılarak yeniden yorumlanmalıdır.

“Komünistler, görüş ve niyetlerini gizlemeyi reddederler. Amaçlarına ancak bugüne kadarki tüm toplumsal düzenin zorla yıkılmasıyla ulaşabileceklerini açıkça bildirirler. Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim ürküntüsüyle tir tir titresinler. Proleterlerin, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok. Bir dünya var kazanacakları.

Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!”

İsmail Cem Özkan

 

 

51804

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar