Yaralı kartalların sığınağı,Dersim

Üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarında o kadar yaşanan acı olaylardan sonra halk kendi trajedisini ifade ederken,telafuz etmekte bile korkunç olan Kılıç artıkları, felaket, kıyamet, ferman, besleme, dönme hep mazlumların ölümleri sonrasında yapılan yakıştırmalardır. Biz Ermeni'ler 1915 soykırımını tanımlarken Medz Yeğern, Büyük Felaket'ten bahsederiz. Süryani, Asuri, Arami, Keldani, Nasturi halkları 1915'de yaşadıkları acı olayları Seyfo olarak tanımlarlar. Seyfo, Süryanice kılıç anlamına gelmektedir. Tarih'de 72 defa katliama uğrayan, 73. ile karşı karşıya kalan Ezidi'ler, ferman olarak görürler. Rum Pontos katliamı, Dersim 37/38'de halka girişilen katliamlar için halk Tertele yani kıyamet olarak görmektedir. Adı ne olursa olsun sonuçta akan göz yaşı ve kanın bu coğrafyadaki adı soykırım-jenosid'dir.
1915'e kadar varlığını sürdüren ve hizmet verebilen yegane eski manastır Halvori köyü yakınların daki tarihi Surp (Aziz) Garabet vankı(manastır)dır. 1938'e kadar ayakta kalan Halvori köyü manastırı 1938 katliam ve kırımlarında yerle bir edilmiştir.Bugün dahi varlığını sürdüren tek yıkık harabe şeklinde kalan Ergan köyünde bulunan Surp Harutyun vank'ı varlığını sürdüren tek örnektir. Buna benzer Xardişar vankı, Garmırak surp Nşan vankı kalıntıları halen mevcuttur.
Dersim tarihinde ermeni'leri anlatırken Mirakyan aşiretinden bahsedilmeden geçilmez. Mirakyan'lar Abdülhamit katliam ve kırımlarından başlayan yok olmalar, 1915 soykırımı ile oldukça azalmışlardır.Ama kendilerini Kürt alevi kimliği kabul eden, dillerini unutmuş olsalar dahi yurtlarında yaşamaya çalışan,aslını inkar etmeyen köklü geçmişleri olan topluluklardır.Yerleşim alanları Derovan,Çukur,Ekiz,halvori,Toruthur Alevi köylerle içiçe yaşayan ermeni'ler her an savaşmaya hazır yiğit gözüpek,iyi silah kullanan insanlar olarak tanınırdı.osmanlı ordusunun 1900'lu yıllarda Dersim'e yaptığı seferlerde,kürt aşiretler tarafından da bilinen Türk ordusunu yenilgiye uğratan yiğitlik ve direnme özellikleri ile tanınan ermeni aşiretidir.Kendilerine göre gelenek ve görenekleri ahlaki değerleri ile tanınan Mirakyanlar kürt aşiretleri tarafından da sayılmakta ve sevilmekteydi.Ermeni kiliselerini ve vanklarını düşman saldırılarından koruyan,Halvori'deki Surp Garabed Vankı'nı (Aziz Garabed Manastırı) da gözlerinin içi gibi korumasını bilmişlerdir.
O dönem Dersim'in sınırları Arapgir, Kemah, Erzincan, Kiği, Palu, Egin, Gürün'e kadar uzanıyor geniş bir alanı kaplamaktaydı.Ermeni'ler ile barş ve dostluk içerisinde yaşayan dersim'liler,osman'lılar tarafından hedef gösterilse dahi onların kötü emellerine,katliamlarına,suçlarına bulaşmamışlar ortak olmamışlardır.Hatta daha ileri giderek aşiretler bizzat silahlı güçleri ile gelerek Ermeni'leri korumuşlardır.Daha içlerde Çarsancak ve Çemişgezek yörelerinde devlet tarafından Ermeniler hedef gösterilmiş saldırılara teşvik edilmişlerdir.Hozat'lı aşiret reislerinden Süleyman Ağa, Çemişgezekli kirve ve akrabaları olan Avedis Efendi'yi korumak için 500 kişilik silahlı gücüyle mahalleyi kuşatır.Kaymakam ve binbaşıyla görüştükten sonra : ''Ben buraya sevgili kirvemi ve akrabalarımı korumaya geldim. Bir tek ermeni'ye dokunulacak olursanız, hepinizi kılınçtan geçiririm'' diyerek akrabalarını ölümden kurtarmıştır. Mazgirt'te ise Temir ağa osmanlı'nın oyun ve galyanlarına getirip ermeni'lere karşı yağma, tecavüz ve öldürmeye hazırlandıklarını görünce grupları uyararak durdurmuştur.
1895 kırımları sırasında Balaban aşireti Gül ağa komutasında Osmanlı ordusuna yardımcı olmuş,asker vermiş,ermeni gençlerinin öldürülmesine bulaşmışlardır.1915'e gelince onun çocukları bu görevi üstlenmişlerdir.Bugün dahi adından çok bahsedilen Diyap Ağa ise ilk önceleri Osmanlı askeri işgallere karşı tavır almış tutuklanmıştır.1908 Meşrutiyet affı ile cezaevinden çıktıktan sonra devlet ile iyi geçinmiş,olumsuz durumlara düşmüştür.Bazı Ermeni gençlerini kırımdan kaçanları devlete teslim etmiştir.Ama büyük oğlu toplu olarak kaçıp kurtulan ermeni'leri devlete teslim etmek isteyen babasına karşı çıkarak bu işin ne kadar utanç verici olduğunu söyleyerek caydırmıştır.
Ama Çemişgezek-Hozat arasında en büyük korumayı yapanlardan biri de Diyap Ağa'nın amcaoğlu Hadişarlı Küçük Ağa'dır. Tehcir'den kaçan Ağtuk köyünün bütün nufüsüna göz kulak olur, güvenli bir şekilde Hozat tarafına geçmelerini sağlar.vAşiret yapılanması içerisinde olan ağalar Ermeni'lere en çok yardımcı olan ve kırımlardan koruyanlar İbrahim Ağa, Beko Ağa, Memed Ağa, Haydaran'lı Hıdır Ağa, Yusufhanlı Fındık Ağa, Xıran'lı Seyit Kasım, Seyit Bektaş ile Seyit Rıza'dır. Bunların içinde Seyit Rıza ile Yusufhanlı Fındık Ağa 1937/38'de beraber idam edilmişlerdir.
TESLİMİ İSTENEN ON BİN ERMENİ
Dostluk ve dayanışmanın en iyi örneklerinden olması bakımından toplu bir vaka olarak bilinen Hozat'ın Mutasarrıf'ı, İbrahim Ağa'ya bir yazı göndererek Dersim kürtleri arasında saklanan 10 bin Ermeni'nin hükümete teslim edilmesi istenmektedir.Bir çok değişik yerden gelen ağalar ilkin bir evde toplanırlar.Mektubu okumuş biri olarak bilinen Nşan Akkuşyan'a okuturlar.Topluca şu kararı alırlar. ''içimizde iki ihtiyar dışında ermeni yoktur. Biri nalbant öteki ise semercidir. Bize çok gerekli olduklarından onları saklamaktayız. Eğer duysak ki dünya üzerinde başka hiç Ermeni kalmamış onları da biz öldürür bitiririz..'' diye cevap gönderirler.
Fakat hükümet işin peşini bırakmaz. Jandarma eşliğinde daha sert bir yazı daha gönderirler. Bu sefer Beko'nun evinde toplanan ağalar uzun uzun tartıştıktan sonra Beko ''benim yanımda erkek kadın toplam 24 ermeni vardır. Ben onların saçının bir telini de teslim etmem '' cevabını verir. Aynı şekilde Beko'nun kardeşi Mehmet de ayağa kalkarak değneğini doğrultur. ''Kardeşimin sözleri ile hemfikir olan bu değneği öperek Ermeni'leri teslim etmemeye yemin etsin.Bu Hazreti Hızır'ın değneğidir.Hızır'ı seven öpsün '' der.Bu çağrı üzerine bütün ağalar ayağa kalkar ve huşu içinde değneği öperek bir tek ermeni bile teslim etmemek üzere yemin ederler.İkinci defa red cevabı yazarak jandarmaya verip hükümete iletirler.Bu olay bütün Dersim'e yayılır.Artık hükümete hiç bir ermeni teslim eden olmaz.Fakat bu durumu devlet ilerde hesaplaşmak için bir kenara not etmiştir.
Tarihte Osmanlı ile Rus'lar arasında süregelen savaşlarda Rus'lar her zaman zaferle ayrılmışlardır.1917 Ekim Devrimi ile çarlığın devrilip yerine Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi Rus ordusunun geri çekilmesi ile sonuçlanmıştır.Bunun üzerine Osmanlı hükümeti ile imzalanan Erzincan mütarekesine göre Ermeni'ler yurtlarına dönüp kendi geleceklerini özgürce belirlemeleri için Lenin-Stalin imzalı bir kararname imzalandı. 31 Aralık 1917. Fakat bu hayat bulmadı.Osmanlı-Rus savaşında Dersimli aşiretler tarafsız kalarak devlete asker vermediler. Ancak kendilerini savundular. Alevi felsefesinde olan mazlumu koruma, ezilene sahip çıkma,hümanist yanlarıyla her zaman ermeni'lerle iyi ve dostane ilişkiler içerisinde olan Dersim'li Kızılbaş Alevi Kürt'ler guruplar halinde kendilerine sığınan Ermeni'leri Rus'ların denetiminde Erzurum'a kadar götürürler. Geri çekilen Rus'lar beraberinde 30 bine yakın Ermen'yi kafkaslara ulaştırırlar. Dersim'de kalmak zorunda olan Ermeniler ise Mirakyanlar ile birlikte direnişe katılarak dağlara çıkıp kendilerini savunurlar. Yaşama tutunmak tanınmamak için Alevi kimliğine geçerek ölümden kurtulurlar.
Fırat'ın iki büyük kolları arasında kalan Dersim,1915 ermeni kırımlarının yaşandığı kazalar ve kanlı sürgün yolları ile çevrilidir.Kemah boğazı bunlardan en belirgin olanıdır. Erzurum,Bayburt, Erzincan'dan getirilen kafileler burada öldürüldüler.Fırat nehri aylarca kan akmış, cesetlerde dışa vurmuş olarak akmıştır. Cesetlerin çokluğundan sular,nehir tıkanmıştır.Çemişgezek ve Çarsancak'tan erkekler önceden kafileler halinde götürülüp Hamidiye Alayları tarafından öldürülürken kadın ve çocuklar Pertek yakınlarında dağlardan Murat suyuna atılmışlardır.Bu durum dönemin konsolosluk raporlarına şöyle yansımıştır.Erzincan'dan bir saat uzaklıkta karşılaştığı bir konvoydan kadınların kendilerine ''kurtarın bizi müslüman olmak istiyoruz,alman olmak istiyoruz,ne isterseniz,yeter ki kurtarın bizi ! Bizi kemah boğazına boğazlamaya götürüyorlar..'' diye haykırıyorlardı.
1915 katliam ve kırımlardan bir şekilde kurtulabilen Ermeni'ler,kimliklerini dinlerini değiştirerek Alevi olarak bölgenin insanı içerisinde kendilerini gizleyebilmişlerdir.Bu durumda olan Ermeni'lerin sayısının azımsanmayacak düzeyde olduğunu,hatta daha ileri giderek Yusuf Halaçoğlu'nun ''Ermeni dönmelerinin ev ev listelerinin devletin elinde'' olduğunun bilindiğini açıkladığında toplumda yankı uyandırmıştı.Bugün bile devlet kademesinde ''Ermeni dönmesi'' olarak belli görevlerde olan insanların devletin bekaası için kimliklerinin açıklanmaması esas alınmıştır.Ermeni'ler üzerinden düşman yaratma,gerekçe üretme konusunda usta olan devlet 37/38 Dersim katliamını yaparken yine Ermeniler suçlu ve sorumlu gösterilmiştir.
Dersim kasabı olarak bilinen general Abdullah Alpdoğan Ermen'ler için Kiğı'da yaptığı konuşmada şöyle demiştir.''daha önce Tunceli'ye yerleşen gizli hristiyan ermeni'ler vardı,bunlar adlarını değiştirmişler ve sanki Türkmüş gibi yaşamışlardır.Dersim isyanında bunların parmağı vardı.Bunlar her türlü anarşinin kargaşanın pisliğin içindeydi''. Sözleriyle 1915'den sonra aradan 22 yıl geç - miş olmasına rağmen tanıklar Dersim'de ''silah,vergi,askerlik ve ermenileri istiyordu'' diyerek halen yok olmamış ermenilerden intikam alarak kesin olarak imha ve yok olması isteniyordu.1937/38 katliamında Ermeni'lerin yaşadığı belli olan Halvori,Zımek gibi alanlar özel olarak hedeflenmiştir.Bugün artık bir eser kalmamıştır.Kin ve nefret dolu saldırılarla işlenen Dersim katliamının bu kadar ağır olmasının bir gerekçesi de ''siz ermeni'leri sakladınız,korudunuz'' olmuştur.
1937/38 Dersim soykırımı'nın sebep ve sonuçlarını öğrenmeye çalışırken,1915'de Ermeni'lerin korunmasını üstlenen,her türlü tehlikeyi gözönüne alan Dersimlilerin insani duruşunu devlet bir kena-ra not etti.Toplu olarak Ermeni'lerin korunması bakımından Dersim örnek il olmuş bedelini de bu yüzden ağır ödemiştir.Bugün dahi örnek olarak gösterilen onurlu,şerefli,vicdanlı idareciler yöneticiler de ermeni'lerin korunmasında görevlerinden alınma ve ölüm pahasına emirlere itaat etmemişler-dir.Urfalı Hacı Halil,aynı aileden 7 kişiyi evinin çatısında gizlemiştir.Konya valisi Celal bey Derzor çöllerinde başlarına neler geleceklerini bildiği için Konya'lı ermeni'lerin tehcirine izin vermemiştir.1915'de Ermeni'lerin göç ettirilmelerini red ettiği için görevden alınan Ankara valisi Hasan Mazhar,2000 Ermeni'yi göç ettirmeyi rededen Kütahya Mutasarrıfı Faik Ali Bey,Malatya Belediye Başkanı Mustafa Ağa Azizoğlu insanları evlerinde saklamışlardır.Malatya'nın kafilelerin geçiş güzergahı olması bakımından İttihat ve Terakki üyesi olan oğlu tarafından ''gavurları koruduğu için'' öldürüldü.Kastamonu valisi Reşit Bey,Yozgat Mutasarıfı Cemal Bey,Erzurum valisi Tahsin Bey de emirleri red eden ve bu yüzden görevlerinden alınan ülkenin değişik yerlerinde görülen vicdanlı insanlardır.
BİZE YAPILANLAR YARIN SİZ KÜRTLERİN DE BAŞINA GELECEK
Toplu olarak görülmesi bakımından ise 30bin Ermeni Dersimde Kürt kızılbaş aleviler tarafında korunmuş kurtarılmıştır.Devlete destek verenler Balaban aşiretinden Gül Ağa,Çarekan'lar,Savalan'lar, Kureşan'lar,Hormek'ler ve Lolan aşiretleridir.Ermeni'lere sahip çıkanlar ise Koçan aşireti İdare İbrahim'dir.Bölgeye kaçan ve göç eden Ermeni'ler Hozat ve Ovacık köylerine dağıldılar.Koçan,Şemkan Karabolan,Ferhadan,Abbasan,Maksudan,Beytan,Kertikan aşiretleri ise Ermenileri korudular.Hizol aşiretine bağlı onlarca köy Palu ve Oxu tarafından kaçan köylülere kucak açtılar.Golan'lı Aziz ağa'nın himayesinde 250 Ermeni'nin bulunduğuna tanıklık edenler olmuştur.Daha iç bölgeler Çarsancak ve Mazgirt üzerinden gelen Ermeni'ler Xıran, Alan,Yusufan,Haydaran,Demanan,Kureşan aşiretlerinin köylerinde saklandılar.
Ermeni olarak yaşamanın ne kadar zor olduğu günümüz koşullarında,ermeni'yi hakaret olarak gören,hedef gösteren aşağılayan cumhurbaşkanının dahi ''benim için ermeni dediler'' diyecek kadar pervazsızlaşan,Rum ve ermeniler aleyhine yürütülen kampanyalar üzerinden iç politikaların dizayn edildiği,devlet yapılanması ile karşı karşıyayız.Aynı şekilde 37 yılında da Seyit Rıza aleyhine yürütülen kampanyalarda ''ermeni'' olarak gösterilmesi boşuna değildir.Seyit Rıza'nın çadırında ele geçirildiği söylenen İncil'ler,haç'lar gibi eşyalar,Seyit Rıza'ya hakaret türünden açıklamalar ile teşhir edilmesi,Seyit Rıza'nın koruduğu Halvori Surp Garabet manastırının değerli eşyalarıdır.Manastırın keşişi ve yakın köylerde yaşayan Mirakyanlı ermeni'ler Seyit Rıza'nın samimi dostlarıdır.Bunun üzerinden kirli propagandaya gerek duymuşlardır.
Tanınmış tarihçi ve yazarlar Dersim soykırımı hakkında açıklamalarda bulunurken Hans-Lukas Kieser ''Dersim 37/38 de uygulanan aşırı şiddetin bir sebebi de bölgede Ermeni'lerin varlığıydı bundan kuşkum yok'' derken,Taner Akçam ise ''kuvetli bir ihtimaldir''tespitinde bulunarak doğruları söylemektedir.H.Lukas-Kieser ''durum öyle noktaya geldi ki 1937'den önce dahi jandarma genç erkeklerin sünnetli olup olmadığını kontrol ediyordu'' diyordu.Yani ''düşman ermeni''dir,algısı yaratılıyordu.Son senelerde ortya çıkan devrimci gelenekten gelen akademisyen,yazar,yapımcı araştırmacı aydınların, paralı ve kaleminden kan damlayan tetikçilerin pabuclarını dama atması,gurur verici gelişmelerdir.
Bugün artık Dersim tertelesi'nin sır perdesi aydın ,yazar ve akademisyenlerin yoğun emek ve çabaları sonucu gerçekler 80 yıl sonra ortaya çıkarılmıştır.Bilgi kaynağından esinlendiğim,Hovsep Hayreni'nin senelere varan yürüttüğü araştırma ve incelemeler sonucu kaleme aldığı ''Yukarı Fırat Ermenileri 1915 ve Dersim'' kitabı,Türkiye'de olmayan henüz yayınlanmayan Ermenistan ulusal arşiv,kitaplarından türkçeye aktarark köy,köy il,il soykrımın ve kürt-ermeni ilişkilerin izlerini sürmüştür.Yine Kazım-Nezahat Gündağan'ların Dersim gerçekliğiyle ilgili yaptığı son senelerde en iyi çalışmala rından olan,sabır,inat ve kılı kırk yararak ulaştığı bilgileri belgesel hale getirmiş akdemisyenlerdir.İki Tutam Saç,Dersim'in Kayıp Kızları belgeselleriyle Dersim harekatında ailelerinden koparılan askerlere,köle olarak verilen,Türkleştirilen kız çocukların hikayeleri filme alınmıştır.
Seyit Rıza'nın kirvesi olan Ermeni komutan Boğos Nubar Paşa ağır yaralı olarak esir düştükten sonra son bir kez kendisini görmek istediğini söyleyince ona şu serzenişte bulunur.''kirvem ben öleceğim ama yaralarımı göresin diye çağırmadım seni.Yüzüne karşı söylemek istediğim bir sözüm var yanlış yaptın!Bize yapılanlar yarın siz Kürt'lerin de başına gelecektir.Sözümü unutma,siz de sıranızı bekleyeceksiniz.''Anlatılan bu anektodun seneler sonra olduğu gibi ortaya çıkması,devletin değişmeyen yüzünü,özünü ortaya çıkarmaktadır.
Sur,Cizire,Nusaybin,Hakkari,Şırnak,silop,Yüksekova'da estirilen devlet terörü,yerlerinden yurtlarından koparılan tehcire maruz kalan kürt halkı en zor günlerini yaşıyor.Yediyüz bin insanın evlerinden çıkarılıp,uçaklarla bombalanan şehirlerde taş üstünde taş kalmamıştır.Bunun sorumlusu devletin başında oturan zat'tır.Sadece kral olabilmek,için his ve kin duygularıyla işlenen bu soykırımın bedeli de ağır olacaktır.Bir gün,bir ziyaret sırasında havaalanında elleri kelepçelenip Uluslararas Adalet Divanına çıkarılırsa hiç şaşmamak lazım.

Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)
Comment form