Pazartesi Ocak 20, 2025

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Kimi eskinin anılarını paraya döndürmüş, kimi hala saf ama "kanmadım fakat farkındayım" diye dikkatlice izler konumdaydı... Eski yol arkadaşlarının sosyal medyadaki paylaşımlarını beğeniyor ya da paylaşıyordu… Eskiye ait aidiyet duygusu ancak bu kadara indirgenmişti. Ortak arkadaşları anmak ve son nefesleri verenlerin arkasından “toprağı bol olsun”, “ışıklar içinde kalsın” demek için orada bir birini izliyor…

Eski sloganlar atılıyordu, taşınan afiş, döviz eskiyi çağrıştırıyordu ama her şey yabancılaşmıştı... Ne bugünü kucaklıyordu ne de dünü...

Bir hayalin peşinde küçük bir azınlık bağırıyor, büyük çoğunluk sosyal medya hesabında “tik tok” esprilere bakıp gülmeye çalışıyordu. Farkındalık, farkında olmak ile olur ama çoğunluk farkında bile değildi atılan sloganlar ve o bir kaç insanın var olma mücadelesi.

Aslında hepimiz bir delikten aşağıya bırakılmış kanalizasyona doğru gidiyorduk... Belki denize çıkacağız belki de yolda balçığın ağırlığı içinde bir süre debelenip bataklığın parçası olacağız...

Sosyal medyada “tik toklara” bakan ile sokakta yürüyen aynı kaderi paylaşıyordu, umursamazlık ve yalnızlık! Gerçi sokakta afişin arkasında yürüyenler bir kaç kişi olsa da yalnız olmadıklarını düşünüyorlar ama milyonlarca nüfusu olan bir şehirde bir kaç kişi aslında birey bile değildi...

Hepimiz zamanın girdabında savruluyorduk, birçoğumuz yaşlandığımızın bile farkında değildik, beynimiz hala genç, vücudumuz yaşlanmıştı...

Yol uzundu ama bize ayrılan zaman içinde o yolun ancak bir arpa boy kadar gitmiş olduğumuzun farkında mıydık? Ancak dışarından bakan söyleyebilir, içinde yaşayan fakında değildir...

Sloganlar atan bir guruba baktım, “bizden değil” dedim, bizim sloganları atan olsa da kalbim şöyle hızlı hızlı biraz çarpsa, tansiyonum yükselirse yükselsin!

Bir avuç kalmıştık ama bizden ve ötekiler ayrımı yapmaya devam ediyorduk, olmayan bir hareketin neferleri gibi hala savunmaya ve yaşatmaya çalışıyoruz...

En azından eskisinin üzerinden yeniden yapılanmak, fakat o üzerinde durduğumuz nokta çoktan yer değiştirmiş, “vallahi de billahi de ben durduğum noktada duruyorum ama o nokta çoktan başka yere gitmişti bile”...

Her şey hareket ediyor, ben duruyorum...

Slogan atanların videosuna baktım, birileri ekmek derdinde, birileri eskinin nostaljik sloganı atma derdinde... Ne ekmek için mücadele eden onu tanıyor ne de slogan atan ekmek için mücadele edeni... Hayat savuruyor, savrulmadım diyen bile zamanın rüzgarından etkileniyor...

Her birimizin içinde atmadığı bir sloganı vardır ama hangisi bugüne ait onu iyi tespit etmek gerekli, çünkü olduk olmadık yerde atılan eski sloganlar ancak atanı mutlu ederken onları izleyenlerde sorular oluşmasına sebep oluyor, ne kadar normaldik?

Şehrin sokaklarında kendi kendine konuşan insanlar yeniden gözükmeye başladı, eskiden her köyün bir delisi vardı ama o deliler birden görünmez olmuştu ama ekonomik krizi kendi kendine konuşan insanları görünür kıldı. Diyeceksiniz aslında kendi kendine değil telefon ile konuşuyor ama üstüne başına bakıyorum, eline bakıyorum, kulağına bakıyorum, krizi en derinden yaşayan bireyi görüyorum. Yok olmuş bir gelecek perspektifi ve belirsizliğin içinde krizi en derinden yaşayan bireylerin kendi kendine konuşması ve bireysel isyanını görmekteyim, ne konuşan farkında ne de kalabalık şehir…

Bir yere ait olma ihtiyacı ve yalnızlık korkusu…

Hepimiz yalnızlaştık ama yalnız olduğumuzu kedimize dahi fısıldayamıyoruz, sosyal medya duvarında kalabalığın içinde yaşıyormuş gibi yapıyoruz...

İsmail Cem Özkan 

4505

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar