Cuma Eylül 20, 2024

Sakine'nin ardindan...M. Can Yüce

O’nu katlettiler… Paris’in orta yerinde… İki kadın yoldaşı ile birlikte…

Hunharca, vahşice…

Bir direniş simgesinin şahsında, Kürdistan Davasına var olan tarihin karanlık dehlizlerinden sınırsız kan içiciliğiyle gelen kin ve vahşetiyle katlettiler Sakine’yi… Bu vahşi ve kanlı cinayet, aslında, TC’nin Kürdistan Davası karşısındaki duruşunun, özünün kanlı özetidir!

“İyi Kürt ölü Kürt’tür”, işte, her türlü güncel değerlendirmenin ötesinde “bizim” TC için anlamımız, bu dört sözcükte özetlenmiştir! TC’nin kanlı Kürdistan tarihi de bundan başkası değildir!

Her gün bilincimize, bilinçaltımıza ve belleğimize kazınan bu yalın ve bir o kadar da basit gerçeği kavramadan bugünü, geleceği kazanmak, dahası onurlu ve dik duruşu bir yaşam tarzına dönüştürmek mümkün değildir…

Böyle acılı günlerde yazmak çok zor; kelimeler boğazınızda düğümleniyor, göğsünüzde derin bir sıkışma hissediyorsunuz; acı öfkeye karışıyor, belleğiniz hüzünle ortak anıların derinliklerine uzanıyor… Bütün bu acılara rağmen O’nun anısına yazmak, O’nu sevgi, saygı ve hüzünle anmak O’na karşı sorumluluğun, ortak anıların bir gereği…

Sonraları “Yollarımız” ayrılsa da bu, paylaşılan ortak anıları, ortak yaratılan, paylaşılan değerleri, direniş yıllarının örsünde şekillenen duyguları ortadan kaldırmıyor; tersine onlar yaşamımızın bir paçası ve değeri olarak yaşamaya devam ediyor…

Bu ortak duygular ve anıların mayasında bir davaya inanmışlık ve kendini sınırsız veriş vardı; sözcüğün tam ve gerçek anlamıyla “adanmış yaşamlar”dı… 1970’li yılların bu hiçbir beklenti ve kayıp endişesi yaşamadan kendini ortaya koyma düşüncesi ve pratiği, ortaya güçlü bir yoldaşlık ve arkadaşlık kültürünü şekillendirdi. Bu, Zindan Direnişinde sınavdan geçti ve bir döneme damgasını vurdu…

İşte Sakine bu kuşağın simge isimlerinden biriydi; onun vahşice katledilişinin en temel nedeni budur! Güncel gerekçeler ve değerlendirmelerin ötesinde Sakine’de simgeleşen Kürdistanî direniş ve adanmışlık, O’nu da aşan bu simgesel gerçek, düşmanlarının vahşiliğinin de özünü anlatmaktadır.

Diyarbakır Zindanında neden tarihin tanık olduğu en büyük işkence vahşetlerinden biri dayatıldı ve uygulandı? 12 Eylül Darbesinde cisimleşen TC, Kürdistan’ı, Kürdistan Davasını nihai olarak bitirmek ve tarihin karanlığına gömmek istiyordu; bunu çok kısa bir süre içinde ve “yoğunlaştırılmış bir süreç” olarak gerçekleştirmek istiyordu; amacı bu kadar vahşi olan bir devletin araçlarını da vahşet boyutunda ve niteliğinde seçmesi ve kullanması, amaç ile araç arasındaki vahşi bağlantıdan kaynaklanmaktadır. Bu vahşi politikaya ve onun araçlarına karşı PKK’li devrimci tutsaklar direndiler, her şeylerini ortaya koyarak bu vahşeti püskürttüler ve Kürdistan Özgürlük Davasının önünü açtılar…

Sakine Cansız, bu tarihsel direniş sürecinin simge isimlerinden biri oldu; bu, tarihsel bir roldü ve bunu layıkıyla oynadı. O’dan bunun intikamını almaya çalıştılar ve yıllar sonra bunu Paris’in orta yerinde gerçekleştirdiler…

Burada “Hedefin” ne kadar özenle seçildiği çok açıktır; bu, aynı zamanda verilmek istenen mesajın da açık ve netliğini anlatmaktadır. Bu noktada hiç kimse kendisini kandırmamalıdır. Ortada Kürtleri eşit bir taraf olarak gören, tanımlayan ve bu temelde yürüyen bir “Barış ve çözüm süreci” yok; tam tersine tam anlamıyla bir tasfiye ve Kürt halkını aşağılayan bir süreç var. TC Başkanının açıklamalarına bakın, resmi medyaya, özellikle iktidar yanlısı basına bakın, bunun böyle olduğunu çok net bir biçimde anlarsınız. İçeriğinden bağımsız “Barış ve çözüm süreçleri”, politik zeminde, açık, tarafların meşruiyetinin ve eşitliğinin hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak kadar net ve açık kabul gördüğü “Tarafların” Politik Temsilcileriyle yürütülür; yoksa gizli kapaklı, istihbarat örgütleri eliyle yürütülen süreçler, gerçek alamda politik çözüm süreçleri değildir, tam anlamıyla tasfiye süreçleridir.

Dolayısıyla Sakine ve arkadaşlarını katleden politik irade ile Kürt halkını her açıdan aşağılayan “sürecin” ardındaki politik irade, yani Kürdistan Davasını tasfiye stratejisi, anlayışı bir ve aynıdır. Bu, güncel değerlendirmeleri aşan Kürdistan sorununun da özünü anlatmaktadır.

Dar ve güncel anlamda bu TC’nin tarihsel ve güncel planda işleyen temel anlayış ve iradesinin güncel versiyonları, taktik boyutları, yöntemleri ve kullandıkları “enstrümanlar” bakımından farklılıklar var elbette. Ama bu, vurgulanan temel gerçeği ortadan kaldırmaz.

Yine bu noktada, yani Kürdistan Davasını tasfiye yöntemleri ve güncel uygulamaları konusu TC içindeki iktidar savaşının da önemli bir aracı olmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki, Oslo sürecini yürüten irade ile KCK operasyonları adı altında binlerce Kürt siyasetçiyi bir bakıma sürek avı ile zindanlara atan irade, her gün ülkemizin dağlarını, ovalarını bombalayan, yüzlerce gerillayı katleden irade aynıdır; ama bu iradenin kendi içindeki iktidar savaşı da çok açıktır ve bu daha önce Ergenekon Davalarında, daha sonra MIT Müsteşarını yargılama girişiminde çok net ortaya çıktı.

Bu anlamda Paris kanlı cinayetinin arka planında vurguladığımız bu iktidar savaşına uzanan bir boyut var. Olayın güncel boyutunun açığa çıkarılması, deşifre edilmesi ve mahkûm edilmesi bakımından bu iktidar savaşını deşifre etmek gerekiyor. Bu çok net, ama buradan yanılgı sonuçlar çıkarmanın bedeli ağır olur. O da şudur:

Sakine Cansız’ın hunharca katledilişinin ardındaki politik özü gözden kaçırmak, bu cinayeti sadece anılan iktidar kavgasının taraflarından birine yükleyip diğerini gözlerden kaçırmak gibi bir yanılgıdır!

Elbette bu ayrıntı önemsiz değildir, ama her dönemde Kürdistan sorununun TC’nin iç iktidar savaşında bir malzeme, bir dayanak noktası olarak kullanılageldiğidir; bununla birlikte değişmeyen bir öz var:

Bütün tarafların inkâr ve imha çizgisinde tartışmasız buluşmaları ve bunu iktidar savaşında bir avantaja dönüştürme yarışına girmeleri gerçeğidir. Unutmayalım ki, Takrir-i Sükûn Yasası, İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Mahkemeleri, Askeri Darbeler, Olağanüstü Hal Yasaları ve en son Özel Mahkemeler temelde Kürdistan davasını bastırma araçlarıdır, ama aynı zamanda iç iktidar savaşının da en temel silahları olmuştur. Bu bağlantıyı hiçbir zaman gözden kaçırmamak gerekir.

Daha açık bir ifadeyle KCK operasyonlarını gerçekleştiren irade ile Paris cinayetinin arkasındaki irade aynıdır; hem politik ve stratejik anlamda, hem de güncel uygulama ve taktikler anlamında bu böyledir ve bu, TC’nin geleneksel kanlı, inkâr ve imha çizgisini olduğu gibi sürdürme çizgisinden başkası değildir. Yani bu, “İyi Kürt ölü Kürt’tür” çizgisinden başkası değildir.

Buradan TC’nin geleneksel temel çizgisini ve bunun uygulama araç ve yöntemlerini görmek, kavramak, yani doğru bir TC ve Kürdistan bilincini canlı tutmak ve geliştirmek ilk planda alınması gereken temel önlemdir, bunun dışındaki yaklaşımlar yanılgılıdır ve başka cinayetlerin önünü açık hale getirir…

Görülmeli ve unutulmamalıdır ki, bu cinayetler kampanyası, yıllardır konuşuluyor, tartışılıyor ve arka planında hazırlıkları yapılıyor, Polis Akademilerinde, medyada, Özel Mahkemelerin karanlık dehlizlerinde… Buralarda sürdürülen iç iktidar savaşı, kazanılan mevzileri güçlendirme çabaları ile bu tasfiye planları at başı yürütülmüş ve yürütülmektedir… Başka bir ifadeyle TC’nin iç iktidar dengelerinde yeni bir yapılandırma olmaktadır ve bu halen sürmektedir, bunun bir boyutu da Kontrgerilla ayağıdır… Ama değişmeyen yan ise inkâr ve imha siyasetidir ve bunun iç iktidar ve iç tasfiyede her dönemde çok önemli bir üstünlük sağlama aracı ve bahanesi olarak kullanıldığıdır.

Cinayetler kampanyası, aynı zamanda yeni bir döneme işaret etmektedir. Bunun bilinciyle hareket etmek kaçınılmazdır!

Direnişin sembolü ve bir davaya adanmışlığın simgesi güzel arkadaşımız Sakine Cansız’ı katleden irade, özet olarak vurguladığımız bu siyasetin en kanlı özetidir; somut kanlı katiller kim olursa olsun bu yine böyledir…

Sevgili Sakine, kendini adadığın topraklarda rahat uyu; emin ol ki direnişin ve bir davaya adanmışlığı en soylu örneklerinden biri olan yaşam anıların kuşaktan kuşağa yaşayacak, yeni yaşamlara maya olacaktır!

Seni sevgiyle, özlemle, saygıyla anıyorum…

12 Ocak 2013

M. Can Yüce

6294