Cumartesi Kasım 9, 2024

Hrant Dink;Ohannes Kılıçdağı

Hrant Dink’in katledilişinin altıncı yılına geldik. Böyle zamanlarda uzakta olmak biraz dokunuyor, çünkü o kolektif hareket ve dayanışma pratiği insana güç ve umut veriyor. Türkiye her ne kadar baharına erememiş umutlar mezarlığı olsa da, işte insan akıllanmıyor, gene de umutlanıyor.

Zaman aktı ve altı yıl oldu. Yokluğunu hissediyor muyuz? Şüphesiz, evet. Peki, Hrant Dink’i farklı kılan neydi ki bu açığı kapatmak kolay olmuyor? Birincisi, tabii ki cesareti. Türkiye’de onun söylediklerini söylemek, üstelik bunları bir Ermeni olarak söylemek gerçekten cesaret isteyen bir işti(r). Türkiye’de muhalif olmak başlı başına zor bir işken, hem Ermeni hem muhalif olmak daha da zordur. Bu yalnız size yönelen tehditlerden, karşılaştığınız risklerden dolayı böyle değildir. Ermeni bir muhalif olmayı zorlaştıran, samimiyetinize inanılmaması, her söylediğinizin arkasında başka niyetler aranmasıdır. Söyledikleriniz, Ermeni kimliğinizden dolayı, daha ağzınızdan çıktığı anda değersizleştirilir. Bir Ermeni olup da ülkenin güncel siyasi ve sosyal meseleleri konusunda genel akımın dışında fikirler ortaya koymak zordur, çünkü siz tanım icabı bu ülkenin daha iyiye gitmesini istemezsiniz. Konuşuyorsanız, arkasında mutlaka bu ülkenin zararına olacak bir kastınız vardır. Onun için, sizden beklenen, konuştuğunuz zaman bu ülkede ne kadar rahat, ne kadar mutlu bir hayat yaşadığınızı söylemenizdir. Sadakatinizi ispatla yükümlüsünüzdür, tekrar ve tekrar. Haksızlığa uğradığınızı düşündüğünüzde bile, eğer ‘vatandaş’ olarak kalmak istiyorsanız, size verilene razı olmalısınızdır.

Hrant Dink’i özel kılan ikinci özellik de işte bu noktada ortaya çıkıyor. O öyle bir dil ve üslup tutturabilmişti ki, söylediklerinin samimiyetinden kuşku duyamıyordu insanlar. Kendi üslubunda, inandığını söylemeye devam ediyor, o noktada taviz vermiyor ama bunu yaparken kırıp dökmüyor, karşısındakinin da onuruna değer veriyor, dikkat ediyordu. Türk halkının en azından bir kısmı ilk defa bir Ermeni’ye kulak verdiyse, bunda Hrant Dink’in ortaya koyduğu bu dilin, üslubun ve samimiyetin büyük rolü vardır. İşte, bir kaybımız da bu noktadadır. İçimizden Hrant Dink kadar bilgilisini, Hrant Dink kadar entelektüel, onun kadar akıllı birini çıkarabiliriz ama kalplere ve vicdanlara hitap ederek kendini dinletebilen bir başkasını bulabileceğimiz, hayli şüpheli.

Haklar ve özgürlükler açısından gidilecek daha çok yol olmasına rağmen, genelde Müslüman olmayanların, özelde Ermenilerin sosyal ve siyasi pozisyonlarının kabaca 15 sene evvelsine göre iyi, 1970’ler ve 80’lere göre çok daha iyi olduğu, genel kabul gören bir tespit. Başta Hrant Dink’in kendisi olmak üzere, onunla birlikte, gerek kuruluş aşamasında, gerek sonrasında Agos’a emek verenlerin bu olumlu değişimdeki katkılarının büyük olduğu da yadsınamaz. Hrant Dink her konuştuğunda, söylemek isteyip de söyleyemediklerimizi bizim yerimize dillendiriyor, azınlık ezikliğini üzerimizden atmamıza yardım ediyordu. O konuştukça, biz azınlık olmaktan vatandaş olmaya doğru ilerliyorduk. Bugün kamuoyunda bu kadar yazan, çizen, konuşan Ermeni varsa, Hrant Dink’in yolu açmış olmasının, diğerlerine cesaret vermiş olmasının payı büyüktür.

Hrant Dink’le birlikte Türkiye halkının geniş bir kesimi ilk defa bir Ermeni’ye kulak verdi ve ondan sonra da vermeye devam ediyor. Bu büyük bir kazanç. Başka bir deyişle, onun çaktığı kıvılcım Türkiyeli Ermenileri diğer kesimlerle yakınlaştırdı. Kendilerini Türk olarak görenlerin en azından bir kısmı, daha evvel olmadığı kadar, Ermenileri ve onların tecrübelerini anlama çabasına giriştiler. Bu sene bir haftaya yayılan Hrant Dink’i anma faaliyetlerinin de bu çabanın bir sonucu olduğu söylenebilir. Tabii, Agos’un kendisi bu yakınlaşmanın en büyük meyvesi (sonrasında buna Hrant Dink Vakfı da eklendi). Bugün Agos, Ermeni olanların ve olmayanların elbirliğiyle, beraber çalışarak çıkardıkları, çok iyi bir gazete, ve bu niteliğiyle, ülkenin demokratikleşmesine katkı anlamında, etrafında önemli bir potansiyel topladı. Hrant Dink’in de yaptıklarıyla kurulmasına önemli katkılarda bulunduğu bu işbirliğinin özenle sürdürülmesi ve diğer alanlara yayılması, başta bahsettiğimiz umudun en önemli kaynağıdır.

1983