Pazar Kasım 10, 2024

Çocuklar feleğin yatağından geçmiş…

kaypakkaya-partizan
Beyoğlu’nun arka sokaklarında çocuklar göze çarpıyor ama İstiklal Caddesinde kalabalık içinde gözden uzak yaşıyorlar.

 

Beyoğlu denilince bir çok insanın aklına mutlaka bir şeyler gelir. Kimi için ilklerin yaşandığı yerdir, kimiler için bir devrin sonlandığı ve bağımsızlık bayramının ilk kutlandığı alandır. Kimiler için taksimdir. Kimiler için işçi sınıfının meydanını içinde barındırır. Kimiler için her yer taksim, her yer direniştir.  

Beyoğlu’nun çok yüzü vardır, o yüzlerinden dolayı her kişiye göre anlamlar içerir.

Eğlencenin merkezidir, eğlencenin olduğu yerde her türden yer altı (yasadışı) ilişkiler meşrudur. O meşrutiyet içinde, yasak olmasına rağmen herkesin gözleri önünde ama gizli yapılır. Gizli olanda ekranlara yansır, hukuk önünde yerini almaz. Bir anlamda göz yumulur, çünkü o eğlencenin tadı tuzu kaçması istenmez. Beyoğlu’nda yaşananlar yıllardır süren bir gelenektir.

Kulaktan kulağa, ekrandan ekrana, kameradan kameraya, fotoğraf sergilerinde yerini alan bir Beyoğlu yaşamı vardır. O yaşam içinde her renkten, her ırktan, her hangi bir yerden gelenin hikayesi vardır. Beyoğlu’nda her bireyin bir öyküsü vardır, o öykülerin küçük bir kesimi sinemaya aktarılmış ya da belgesel sinemanın içinde yerini almıştır. Bir de alınamayanlar, öyküleştirilmeyen öyküler!

Beyoğlu’nda bir çok çocuk görürsünüz, sokaklarda özgürce dolaşırlar. Bazılarının elinde tiner, bazılarının elinde yaşanmamış hayatın öyküsü vardır. Bir de ellerine, kollarına dövme yaptırmış çocukları görürsünüz. Genelde bunlar kız çocuklarıdır. Henüz ilk okula gitme yaşlarında olan bu çocuklar, gerçek yaşlarını yüzlerine bakarak anlayamazsınız. Dışarıdan baktığınızda her hangi bir savaştan kaçan ailenin çocukları olduğunu ve açlık ile mücadele ettiğini tahmin edebilirsiniz.

Savaş ile sınır olmayan İstanbul’un bu semtinde çocuklar başka bir savaşın içindedir.

Kız çocukları grup grup dolaşır, şakalaşırlar. Büyümüşte küçülmüş gibi bakarlar etraflarına. Kimse görmez kalabalığın içinde, arka sokaklara gidince daha dikkat çeker olurlar. Beyoğlu’nun belki savaş kaçkını kızları, ailelerinden bağımsız grup halinde dolanır. Sokaklar onların kahkahaları ile renklenir.

Beyoğlu eğlencenin sınır tanımayan boyutu olduğunu bu çocuklara bakarken kulağıma gelen fısıltılar ile irkildim, çünkü bu çocuklar feleğin yatağından geçmiş… Her biri, kendilerinden yaşça ve boyutça çok büyük insanlar ile aynı yatağı paylaşmış, paylaşmaya da devam ediyor. 

Parayı veren, istediği çocuk ile aynı yatakta ucuz bir otel odasında cinsel zevkini yaşıyor!

Kulağıma gelen bir fısıltı değildi, isyandı, sessiz bir haykırıştı.

Çocuklar çocukluklarını yaşayamadan hayatın yatağında birer meze oluvermişti, üstelik her şey hizmet sektörü içindi… Hizmet sektörü sınır tanımayan eğlence vaat etmiyor, gerçekleştiriyor…

İsyandı, gözleri önünde yaşanan bir dram / trajedi vardı ama ellerinden bir şey gelmiyordu, uzaktan izliyorlar ve sadece gözlerinden hüzün dökülüyordu.

O çocuklarının bazıları ile konuşuyorlar ve hayatın ve yaşanan günlük koşturmanın ayrılmaz parçası olmuşlardı ve kanıksanmıştı. Yaşanan şeyler doğal gibi geliyordu. Hizmet sektöründe çalışan garsondan, işletmecisine kadar her bir birey bu çocukları görüyor ve ne yaptıklarını biliyordu. Belki bazıları bu çocukların müşterisi bile olmuş olabilir.

Kız, erkek çocuklar “sıra geceleri”nin birer son noktası gibidir, onların kolları arasında uyuyan yaşlı erkekler, kadınlar… Baba şevketine ihtiyaç duyan çocuklar babalarından büyük yaşta olan ve parası olan erkeklere, kadınlara kiralanıyor ve kiralandıkları saatler içinde kiraya verene yeteri kadar para kazandırıyorlar.

Çocuklar yaptıkları işten dolayı para kazanabiliyorlar mı, sanmıyorum, çünkü çocuk paranın ne olduğunu daha bilecek yaşta değilken para ile satılan metaya dönüştürülmüşler.

Beyoğlu’nun arka sokaklarında çocuklar göze çarpıyor ama İstiklal Caddesinde kalabalık içinde gözden uzak yaşıyorlar.

Kız çocuğu olarak daha dikkat çeker yer altında yaşanan cinsel yaşam ama sadece kız çocukları ile sınırlı değildir. Erkek çocuklar ve başka çıkış yolu bulamayan ailelerin çocukları her işi yaparak ayakta ve hayatta kalmaya çalışıyorlar. Savaştan, katliamdan kaçan, sürgünde yaşamak zorunda olanların çocuklarıdır ama elbette sadece onların değil, fakirliğin çemberinde kalmış ve girdaptan kurtulamayan ailelerin de çocukları bugünlerde Beyoğlu’nda ya da başka semtte veya şehirde, ülkede aynı kaderi paylaşmaya devam ediyor.

Gözlerimizin önünde yaşanıyor, eğlencenin sınır tanımayan merkezlerinde…

Gözlerimiz görüyor, vicdanlarımız isyan ediyor ama…

Bir çok insan dua ediyor, kendi çocuğunun başına gelmediği için, ama kimse garanti vermez bu yaşanan çılgınlıklar içinde…

Gözlerimiz ile tanık oluyoruz, sessizliğim ile fısıldıyoruz yaşanan ve bizden uzak olan gerçekleri…

İsmail Cem Özkan

2064