Pazar Kasım 10, 2024

“Kaypakkaya, her haliyle lider vasfında biriydi”

kaypakkaya-partizan
Bizler önder yoldaşın yaktığı kıvılcımı yangına dönüştürme mücadelesini üstlenen Partizanlar olarak, bu kıvılcımı ancak yine önder yoldaşı örnek alarak; halka sonsuz sevgi ve azimle bağlanıp, düşmana “akıllanmadığımızı” gösterip, aman vermeden mücadele edersek yangına çevirebiliriz.

 

Amed, giderek büyüyen ve büyüdükçe betonarme hale gelen bir kent… Girişinde çok katlı binaları, büyük alışveriş merkezleri, ara ara artan trafik yoğunluğuyla diğer “büyükşehirleri” aratmayan bir şehir artık… Ama diğer taraftan hala sokaklarına TOMA’ların, akreplerin giremediği, hala göç kokan ve yoksulluğun diz boyu olduğu Bağlar’ı ve Sur Mahallesi ile militan… Hala Kürt ulusunun mücadelesinin kalbi burada atmaya devam ediyor. Ancak Amed’in bunların yanı sıra hala kavganın, direnişin yüzü yapan diğer bir yönü de Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın 90 gün işkencede tutularak katledildiği yer olmasıdır.

Bağlar’ın dar sokakları ve caddelerinde ilerlerken bu ve buna benzer düşüncelerle, duygularla arıyoruz o hasta bakıcının işyerini… Bahsettiğimiz hasta bakıcı; Kaypakkaya’nın katledilmeden evvel, elleri ve ayakları bağlı bir şekilde tutulduğu Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde onun bakımını üstlenmiş olan sağlık memuru Zülfikar Yıldız. Şimdilerde çocuklarıyla birlikte bir mobilya dükkanı işleten Yıldız’a Kaypakkaya ile geçirdiği yaklaşık 2 ayı soruyoruz. Kaypakkaya nasıl bir insandı? Size yaklaşımı nasıldı? Yaraları ne durumdaydı?

Yıldız’ın Kaypakkaya ile ilgili dönüp durup vurguladığı; “onun her daim güler yüzlü olduğu, ‘ben niye bu durumdayım’ diye sitem etmediği, her şeye rağmen duruşundan vazgeçmediği, onun her haliyle lider vasfında olduğu”ydu. Kaypakkaya’nın ideolojisine, yarattığı örgüte ve bu örgütün 40 yıllık geleneğine yabancı olsa da, Yıldız’ın Kaypakkaya ile ilgili bu söyledikleri, Kaypakkaya’yı Kaypakkaya yapan özelliklerinin herkesin dikkatini çektiğini göstermektedir.

 

“Ben devrimciyim”

Yıldız; yalnızca kendisi ve bir doktorun bakıcılığını üstlendiği Kaypakkaya’nın tedavisini yaparken, Kaypakkaya’nın başında bekleyen askerin, kafasına silah dayadığı için başlarda Kaypakkaya ile iletişim kuramadıklarını anlattı. Ne zaman ki durumu komutana şikayet edip, asker kendisinden uzaklaşmış; o zaman Kaypakkaya ile sohbet etmeye başlamışlar. Yıldız; Kaypakkaya’ya daha fazla yardım etmek için çaba harcadığında bile Kaypakkaya’nın kendisine “Sana zarar gelir” diyerek kendisini korumaya çalıştığını söyledi.

Kaypakkaya’nın ayaklarının soğuktan tamamen yanmış olduğunu söyleyen Yıldız; askerin ayakların tamamen kesilmesini istediğini, ancak doktor ile birlikte ayakları tedavi edebileceklerini söyleyerek yalnızca parmak kısımlarını kangren olduğu için kestiklerini anlatıyor.

Mayıs ayının ilk haftalarında Konya’dan gelen bir komutanın Kaypakkaya’nın odasına girip “Sen kimsin?” diye sormasına karşılık Kaypakkaya “Ben devrimciyim” dediği sırada, orada Kaypakkaya’nın tedavisini yapan Yıldız; komutanın “Demek sen daha akıllanmamışsın” deyip odadan çıktığını hatırlıyor.

“Zaten bu olaydan birkaç gün sonra, odasına gittiğimde İbrahim yoktu. Nereye götürdüklerini bilmiyorduk. Birkaç gün sonra da öldüğünü öğrendik. İntihar ettiğini söylediler. Ama ben inanmıyorum intihar ettiğini. Bu kadar güler yüzlü ve kararlı bir insan intihar edemez, zannetmiyorum” diyor Yıldız ve Kaypakkaya ile ilgili bildiği, duyduğu son şeyin bu olduğunu söylüyor.

 

Kıvılcımı yangına çevirmek için yüzümüzü önder yoldaşa dönelim

Yıldız ile görüştükten sonra bir kez daha Kaypakkaya yoldaştan öğrenilmesi gereken en önemli duruşun netlik olduğunu görüyoruz. Ama bu netlik ve kararlılıktan öğrenilmesi gereken diğer bir durum da, bu tavrın kime karşı, nasıl yansıması gerektiğiydi. Kaypakkaya’daki bu netlik ve kararlılık düşmana karşı ser verip sır vermemek, devrimci duruşunu korumak olarak yansırken, halka ise güler yüz ve halkın yararını düşünme olarak yansımaktadır. Kaypakkaya’nın ardılları olarak bizler de bu netliği ve kararlılığı, mücadelemizin her alanında bir Partizan duruşu olarak boynumuzda taşımalı, derimiz olup giyinmeliyiz.

Bugünlerde, özellikle gazete dağıtımları konusunu tartışırken, “nitelikli kitle ilişkisi” yaratmak üzerine yapılan vurguların haklılığını; önder yoldaşın en kötü koşullarda dahi halktan insanlarla ilişki kurabilme ve onların zihinlerinde 40 yıl geçse dahi önünde eğilecek, saygı duyulacak bir duruş sergileme tavrından bir kez daha görebilmekteyiz.

Bizler önder yoldaşın yaktığı kıvılcımı yangına dönüştürme mücadelesini üstlenen Partizanlar olarak, bu kıvılcımı ancak yine önder yoldaşı örnek alarak; halka sonsuz sevgi ve azimle bağlanıp, düşmana “akıllanmadığımızı” gösterip, aman vermeden mücadele edersek yangına çevirebiliriz.

(Pusula Özgur Gelecek)

 

3030