Cumartesi Kasım 9, 2024

Dr.Işık İşcanlı ;‘Allah’ın uğramadığı yer’ yolsuzluklar...

kaypakkaya-partizan
Üstelik bu 'Allah'ın uğramadığı yer' tanımını, iki Erzincanlı Alevi kadından duymuştum. Köylerindeki yoksulluğu ve yaşamın zorluğunu anlattıklarında kullanmışlardı. Anlaşıldığı kadari ile Kürdistan coğrafyasında Alevi ya da Sünni olarak yaşamak, kader açısından çok büyük farklılıklar arz etmiyor. Tabi ki Alevi olarak yaşamanın çok farklı ve daha acı sonuçları da ayrı bir konu.

 

Uzun süredir Kürtlerin, yoksulluğunu, yolsuzluğunu ve para ile olan ilişkisini yazmak istiyordum. Yolsuzluk derken, şu iktidar sahiplerinin kasetler ile açığa çıkan yolsuzluğunu kastetmiyorum. Yerleşim yerlerini birbirine bağlayan yolların yokluğundan bahsediyorum. Bir de olmayan yolların kış aylarında kar ile kaplı olması var. Hani Kürdistan coğrafyasında, insanların kullandıkça yol haline gelmiş patikaların, kar ile kaplı olması. Kardan dolayı, olmayan yolun kapanması demek oluyor.

Küçücük hasta bebek Muharrem bu yollar kapalı olduğu için Wan'daki hastaneye ulaştırılamadı ve babası onun ölmüş ve henüz sıcak olan bedenini bir torba içinde ve sırtında altı saat yürüyerek Wan Devlet(!)hastanesine götürürken görüntüleri yayınlandı. Yayınlandı derken sakin yalnış anlamayın, büyük! medya başka kasetler ile çok yoğun olduğu için "Halk medyası" olan internette yayınlandı. Gerçi bugünlerde, halkın spontan medyası olan interneti de kısıp, kırpıp kısırlaştırmayı düşünüyorlar. Bakalım başarıp halkın sesini de susturabilecekler mi?

Muharrem bebek, tedevasi çok basit olan ve günümüzde iyilişmesi için sadece bir çeşit ilacın kullanıldığı, Akciğer enfeksiyonundan, acılar çekerek ve muhtemelen nefessiz kalarak ölmüştür. Tıpkı Kürt Milletvekili Orhan Doğan'ın hastaneye yetiştirilemeyip, kalp krizinden dolayı öldüğü gibi. Muharrem bebek yalnız yolsuzluk değil tabi ki, bir de yakın ulaşılabilir bir yerde doktor ve eczanenin olmaması sonucu ölmüştür.
Kısacası 'Allah'ın uğramadığı bir yerde' yaşadığı için ölmüştür.
'Kader işte'.
'İsyan etmemek lazım'.
'Tanrıya karşı gelinmez'.
'Tanrı doğarken alnına kaderini böyle yazmış Muharrem bebeğin'...

Kürdistan coğrafyasındaki yaşamı iyi tanıyanlar, Kürdistan'daki doğal gibi algılanan ancak doğal olmayan bu tür ölümlerin, doğal gibi kabul edilmesini sağlayan bu sözlerin ne anlama geldiğini iyi bilirler. Katili aklamak... buna denir. Üstelikte suçu tanrıya yüklemek... İsyan etmek için elindeki bütün gerekçeler böyle çalınır işte... İnanç ve din adına...

Üstelik bu 'Allah'ın uğramadığı yer' tanımını, iki Erzincanlı Alevi kadından duymuştum. Köylerindeki yoksulluğu ve yaşamın zorluğunu anlattıklarında kullanmışlardı. Anlaşıldığı kadari ile Kürdistan coğrafyasında Alevi ya da Sünni olarak yaşamak, kader açısından çok büyük farklılıklar arz etmiyor. Tabi ki Alevi olarak yaşamanın çok farklı ve daha acı sonuçları da ayrı bir konu.

Hemen hemen nerdeyse, hiç kimsenin, yaşlanıp doğal yollar ile ölmediği bir coğrafya. Adı Kürdistan. İnsanların ya yoksulluktan, ya yolsuzluktan, ya doktorsuzluktan, ya doğal affetler sonucu genç yaşlar da olduğu coğrafya. Kalanların da bizzat devlet tarafından öldürüldüğü bir kader... Ötenaziye hiç ihtiyaç duyulmayan bir coğrafya... Üstelikte doğal kaynakları çok zengin olan bir coğrafya. Herhalde dünyada coğrafyası bu kadar zengin, ancak halkı bu kadar yoksul baska bir yer yoktur...

Çevreme bir bakıyorum da, dostlarımın en sevdiğim arkadaşlarımın hepsinin de hayatını belirleyen, ebeveynlerinden birinin çok genç yaşta ölmüş olması belki de dostluğumuzun temeli kader! Ortaklığımız... Hiç birimizin anne ya da babası normal yaşlanıp ölmemiş. Ya basit bir trafik kazası, ya basit bir hastalık, ya kitlesel bir katliam... İnsanlar 60'lı ya da 70'li yaşlarda ölünce sevindiğimiz bir coğrafyanın adı Kürdistan...
Yoksulluktan, yolsuzluktan, katliamdan, kazadan, doğal affetten, sürgünde ya da zindanda ölmeyi, kader diye sırtımıza geçiren bu devlet ve bu devletin yükünü ve bu kaderi! Daha ne kadar taşıyacağız...
Kürtler ve para ilişkisine yer kalmadı.

1854