Perşembe Şubat 6, 2025

ABF Şerden Korunmalıdır!

 

Bu pazar günü Alevi toplumunun yurtiçindeki en büyük ve en üst çatı örgütü olan Alevi Bektaşi Federasyonunun (ABF) Genel Kurulu gerçekleşecek. Selçuklulardan günümüze dek Alevi Kızılbaşların karşı karşıya kaldığı yok sayılma, hor görülme, inkâr, asimilasyon, soykırım ve katliam politikalarına karşı örgütsel bir duruş sergilenmesi açısından bu genel kurul son derece önemlidir. Bu açıdan Alevi toplumunun da beklentileri önemlidir. 

Bu beklentiler ışığında 1990’lı yıllarda Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ve Hacı Bektaş Veli Kültür Tanıtma Dernekleri  (HBVKTD), şimdiki ismiyle Alevi Kültür Dernekleri (AKD) öncülüğünde sürdürülen çalışmalar sonucu isminde ortak değer olan “Alevi”sözcüğünü de barından bir üst çatı örgütü, yani Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) 2002 yılında kuruldu. ABF, PSAKD (74 şube), AKD (108 şube), HBVAKV (39 şube),  Alevi Dernekleri Federasyonu -ADF (13 şube) ile tek şubelik kurumlar olmak üzere yaklaşık 280 dernek ve bu derneklerin yüzbinlerce üyesinden oluşan örgütlenmedir.

Yasal olarak yöre derneklerinden, meslek örgütlerine, DKÖ’lerden siyasi partilere tüm kurumlar, önlerindeki sorun ve hedeflere yönelik olarak görev değişimleri, yeni yönetimleri seçmek için yasalara ve tüzüklere uygun zamanlarda kongrelerini yaparlar.. Bu bağlamda ABF da kongresini yapacak ve önümüzdeki süreç için görev yapacak olan Yönetim Kurulu ile Disiplin ve Denetleme Kurulu üyelerini seçecek.

Ancak bu yazıyı yazmama sebep teşkil eden konu da işte bu kongre ve kongre sürecinde  yaşananlar, yaşanılacak olanlardır..

Olması gereken ya da arzu edilen, öncelikle ABF’nin gövdesini teşkil eden iki büyük bileşen olan PSAKD, AKD ve diğer dernek yöneticilerinin, öncelikle kendi örgütlerinde Eşgüdüm, Danışma Kurul ve Genel Merkez Kongrelerini demokratik bir işleyişle gerçekleştirmeleri, sonra da Kongrelerinden aldıkları irade ve yetkiyle üst çatı örgütümüz ABF için bilgili, birikimli, donanımlı ve ahlaklı kişilerden oluşan güçlü bir yönetim seçmeye çalışmalarıdır .  

Peki, mevcut durum bu tarife uygun değil midir?

Gönül isterdi ki, bu soruya yanıtımız olumlu olsaydı, evet diyebilseydik. Ne yazıkki, Alevi örgütleriyle herhangi bir şekilde ilişkisi olanlar biliyoruz ki, bukongreler, birkaç kişinin kapalı kapılar ardında kendi gelecekleriyle ilgili hesaplarına uygun bir şekilde, gelecekte, önce ABF yönetimi, daha sonra da“merkezi” ve “yerel yönetimler” düşünülerek gerçekleştiriliyor. 

ABF kongresi öncesi gerekli gördüğüm bazı bilgileri Alevi kamuoyu ile paylaşmayı sorumluluk ve görev kabul ettiğim için paylaşmak istiyorum. Bu yazıyla örgüt yöneticilerine, ABF yönetimini seçecek olan delege arkadaşlara, birçok kişi tarafından bilinen, ama üstü örtülen, örtülmeye çalışılan, ya da önemsenmeyen bazı durumları bir kez daha açıklamak, hem de dostane uyarılar yapmak istiyorum.

‘Mum Söndü’İftirasını Parayla Affedenler Alevi Olamaz

Geçtiğimiz yıllarda yaptığı bir TV programı sırasında anamıza, bacımıza, karımıza hakaret eden, Alevi toplumuna “Siz orada mumsöndü mü yapıyorsunuz?” diyerek küfreden, aşağılayan bir şartlatanı, belli‘maddi çıkarlar’ karşılığında, nereden aldığı belli olmayan bir yetkiyle‘affeden’ utanmazın biri, şimdi Alevi toplumunun en üst örgütü olan ABF Genel Başkanı adayı oldu .  

Burada asıl vurgulamak istediğim, son derece üzücü olan şey, bu kirli alışverişi bir şekilde ‘duyan’ birçok yöneticinin, ne hikmetse, bunları

duymamış gibi davranmasıdır.  Oysa bu kirli alışverişte bir derneğe bir araç ve başkaca belli olmayan bir şeyler alındığı, bunun karşılığında Alevileri aşağılayan, hakaret eden, küfreden bu şarlatanın güya toplum adına “affedildiği”, toplum adına “barışıldığı” gazete sayfalarında, TV ekranlarında da yer aldı.

Şimdi bu kısaca anlatmaya çalıştığımı bilen bazı arkadaşlarıma soruyorum…

Bu durumu duyan ya da bilen sizler, nasıl olur da bu kişiyi desteklersiniz?

İ. Doğan’ın TOKİ’den daireler, paralar almasıyla bu kişilerin o şarlatandan araba ve para alması arasında miktar dışında herhangi bir fark var mıdır?

Böyle bir kişinin ABF Genel Başkanı olması sizce de yüzsüzlük ve utanmazlık değil midir?

Bu rezilliği bildiği halde bu kişiye oy verecek, destekleyecek olanlar için de büyük bir ayıp ve aymazlık değil midir?

Bu kişiyi destekleyenler, Alevi toplumuna ve öğretisine karşı suç işlediğini de biliyorlar mı?

Delege İradesini Siyasi İkbale satanlar Yönetici Olamaz

Bu kişi, geçtiğimiz yıllarda da PSAKD örgütünden aldığı iradeyi hiçe sayarak ve örgütten istifasını gizleyerek bir Partiden aday adayı oldu. O görüşmelere giderken, utanıyor olmalıydı ki, kimseye görünmemek için gidiş gelişte binanın normal merdivenlerini değil, yangın merdivenlerini kullanıyordu.

Diğer yandan, bir şarlatandan alınan araçla Serçeşme’ye Hünkâr’ın huzuruna çıkmaya, Madımak önüne gitmeye utanmıyordu. Şimdi de yine utanmadan ABF başkanı olmaya çalışıyor.

Bu kişi, 12 Eylül referandumunda gerici, faşist, asimilasyoncu, ırkçı AKP iktidarına“yetmez ama evet” derken de utanmıyordu. Yetmez ama evet dediği AKP iktidarının yıllardır Alevilere olan düşmanlığı orta yerde duruyor. Alevi düşmanı AKP’ye koltuk değneği olan bu kişi hangi yüzle Alevilerin en üst çatı örgütü ABF Genel Başkanı adayı olmaya çalışıyor? 

Buradan tüm yöneticilere ve delege arkadaşlarıma sesleniyorum.

Alevi Toplumuna ve örgütlerine saldırıların yoğunlaştığı, böl-parçala senaryolarının hayata geçirildiği, Demokratik Alevi hareketinin üst çatı örgütü ABF bileşenlerini, ayrıca yurt dışındaki müsahip örgütümüz Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonunu (AABK) etkisizleştirme, yalnızlaştırma; Alevilik, Alevilik tarifi gibi suni argümanlarla ayrıştırma faaliyetlerinin hızla devam ettiği bir ortamda, bu her türlü kirli alışverişe müsait kişiyi nasıl ABF Genel Başkanı olarak seçeceksiniz?

Özellikle Gezi Ayaklanmasıyla başlayan tarihten bugüne kadar birçok kere planlayarak, tasarlayarak Alevi, Kürt ve devrimci gençlerin seçilerek öldürüldüler. Yetmezmiş gibi daha önce hiç denenmemiş bir cüretle, pervasızlıkla ibadet yerimize, Cemevimize kadar sokulup bir gencimizi katlettiler. Bu saldırılara karşı dik bir duruş sergilemek, ancak güçlü bir yönetim, çelik iradeli ve sağlam karakterli yöneticilerle mümkündür. Hakkında bilinen, bilinmeyen kirli işler ve siyasi zayıflığı ayyuka çıkmış biriyle bu karşı duruş sağlanabilir mi?  

Yapmamız gereken, Alevilerin yoğun bir şekilde yaşadığı sorunları öne çıkarmak, sorunların çözümü için merkezi hükümet ve yerel yönetimler nezdinde gerekli ve yaptırıma ön açıcı hazırlık, çalışmalar ve faaliyetler örgütlemek, iç çekişmelerden, özellikle bazı yöneticilerin gelecekteki bireylerin istikbal hesaplarından uzak durmak; ortak akıl, ortak bir duruş sergilemektir. ABF Genel Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin demokratik seçim şekli olan ‘çarşaf’listeyle seçilmesi güçlü ve birlikte hareket edebilecek refleksleri geliştireceği için de son derece önemlidir.

ABF yönetimi için kucaklayıcı, sağlam iradeli ve sağlam karakterli yöneticilerden oluşacak bir yönetimi belirlemek yerine kapalı kapılar ardında bazı küçük bireysel hesapların peşine düşecekler varsa, bunlar bu yanlışlarından biran önce dönmelidir. Aksi takdirde tarih sayfalarına Alevi toplumuna karşı sorumluluklarını yerlerine getirmeyen birer suçlu olarak geçeceklerdir. Kongreler gelir geçer, yönetimler değişir, ama tarih hep gerçekleri yazar.

Erdal YILDIRIM

3Haziran 2014 

96771

Erdal Yıldıırm

Sitemize özellikle Alevilik üzerine yetkin makaleleri vardır...

Erdal Yıldıırm

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar