Çarşamba Kasım 13, 2024

Okyanus olmak istedi, bir kaşık suda boğdular

kaypakkaya-partizan
Bawer Çakır, İzmir'de yaşayan ve ailesinden gördüğü baskı nedeniyle geçtiğimiz gün hayatına son veren 17 yaşındaki LGBTİ birey Okyanus'u agos.com.tr için yazdı.

 

Okyanus gittin. Geri gelmeyeceksin... Ne yazık ki seni geri getirebilecek bir gücümüz yok. Şimdi sana kendini asmanı söyleyen baban, seni yalnız bırakan ailen ne düşünüyor bilmiyoruz ama bizler, gözyaşlarımızı içimize akıtarak senin düştüğün toprağa başkaları düşmesin diye yeniden, avazımız çıktığınca bağırmaya devam edeceğiz. Çünkü şairin de dediği gibi Okyanus,  “şimdi senin uzanıp yattığın otlarda, yarın yeni bir yeşillik büyüyecek...”*

Daha üç gün önceydi, sadece ve sadece üç gün önce... İstiklal Caddesi’nde 100 bine yakın insan, ellerinde lolipoplar, dövizler, rengarenk elbiseler, sloganlar ve şarkılarla yürüyeli sadece üç kısa gün geçmişti...

Hepimizin suratında mutluluktan sarhoş olmuş bir gülümseme belireli sadece üç gün olmuştu... Yıllar yıllar sonra, bazılarımız belki de ilk defa başka cehennemin cennete dönebileceğine inanmaya başladığımız birkaç mutlu günü geride bırakmıştık...

Eşitlik, adalet ve haklarımız için toprağa ekip gün gün suladığımız mücadele ağacı meyvelerini vermeye başlayalı ne oldu ki... O meyveleri dalından toplamaya başlamanın heyecanıyla sarhoş olmuştuk. 29 Haziran Pazar günü saat 17.00’de İstiklal Caddesi’nde toplanan insan seli o tohumu ekip, her gün hayatıyla, sabrıyla onu sulayanların yüzlerine bir daha düşmemecesine bir gülücük kondurmuştu... Ne mutluyduk... Ne güçlü...

Sonra, o kalabalığın yürüdüğü şehire çok da uzak olmayan bir yerden gülümsememizi donduran bir haber aldık. 17 yasındaki Okyanus’un intiharı tonlarca ağırlığıyla gelip yüreğimizin üstüne düştü. Genç yaşında, kendi olabilmek için yaşından, boyundan büyük mücadeleler vermek zorunda kalan hepimiz gibi Okyanus da kanatlarını özgürlüğe doğru çırpmaya başlamış lakin ailesinin önüne ördüğü koca duvara çarparak yere çakılmıştı.

Kick boks dalında İzmir ve bölge birinciliği olan sporcu Okyanus Özyurt, Facebook hesabından “Ne boka yaradı normal olmak?” notunu paylaştı, ardından da hayatına son verdi.

17 yasındaki Okyanus’un haberini sindirmezken, sevgilisinin yazdığı mektupta öğrendik ki onu ölüme götüren bu karanlık yolu açıp, ziftle yürünür hale getiren ailesiydi. Gözlerinden sakınmaları gereken evlatlarını bile isteye sonunda ışığın olmadığı bu tünele sokan onlardı.

“Dün babam, annem, kardeşim beni sizin oradan arabayla aldıktan sonra üstüme gelmeye başladılar, çok üstüme geldiler. Sonra halamlara gittik orada tüm sülale üstüme gelmeye başladı. Hiçbiri beni sevmiyor. Babam ne dedi biliyor musun, “as kendini de hepimiz kurtulalım artık” dedi ve beni dün gece o kadar çok zorladılar ki şu an nasıl buradayım hâlâ bilmiyorum.”**

Okyanus’un sevgilisi İpek’in mektubunda yer verdiği bu satırlar bir fil gibi gelip yüreğim(iz)e oturdu. Nasıl kaldıracağımızı bilemediğimiz bu ağırlığın altında haberi aldığımızdan beri kıvranıyoruz. Ve daha önceki lanet haberlerde olduğu gibi yine hepimiz aynı soruyu soruyp duruyoruz: Bir baba, nasıl olur da evladına “kendini as da kurtulalım” der. Diyebilir... Dili buna nasıl varır, akıl bunu nasıl söyler... Nasıl?

Acı haber mücadelemizin fıtratında var

Türkiye’de özgürlük ve eşitlik için mücadele veren LGBTİ’ler ölümlerin, cinayetlerin, intiharların, şiddetin mücadelenin parçası olduğunu istemeye istemeye ama kafalarına vurula vurula öğrendiler. Eylem yapmak, parti düzenlemek, birbirine destek olmak gibi şeylerin yanında ölüm haberi almak, cenaze düzenlemek, ölüm yıldönümlerinde anmalar düzenlemek de ne yazık ki sürdürülen kavganın parçalarıydı. Bu mücadeleye dahil olduğum günden beri kaç kötü haber aldığımızı, kaç arkadaşımızı kaybettiğimizi, kaç ölüyü yıkadığımızı, kaç cenazeyi kaldırdığımızı hatırlamıyorum bile... Kimse de sayamaz. Hiçbirimizin parmakları yetmez...

Ama güçlü olmak da bunlara rağmen ayakta kalıp mücadeleyi sürdürmek de mücadelemizin gereği. LGBTİ hareketi yaş tutmaya vakit bulamadı hiç. Çünkü toprağa koyduğumuz her canımızın ardından yeniden birbirimize tutunmak ve kaldığımız yerden, toprağa koyduğumuz canlarımız için devam etmek zorunda olduğumuzu bilirdik. Ağlamak, dövünmek için erkendi... Onu daha iyi günlere ertelemiştik. Ağlıyorsak bile açılacak telefonlar, haber verilecek insanlar, organize edilecek eylemler vardı ve acıya kendimizi teslim etmek hiçbirimizin içine sinmiyordu... Teslim de olmadık...

Okyanus’un ölümünün ardından da benzer şeyler oldu. Üç şehirde eşzamanlı eylemler düzenlendi, öncesinde duyurabildiğimiz kadar çok insana Okyanus’un ölümünü ve onu ölüme götüren nedenleri anlatmaya çalıştık. Eylemler gerçekleşti, haberler yazıldı... Şimdi daha önce de defalarca yaptığımız gibi Okyanus’un acısını içimize gömüp onun yaşadıklarını başkaları yaşamasın diye mücadele etmeye devam edeceğiz. 17 yasındaki bir transin umutlarını nasıl kabettiğini, ailesinin ona neler yaptığını, cinsiyet kimliği ve/veya cinsel yönelimi nedeniyle insanların neler yaşadıklarını her fırsatta anlatacak, sokaklarda haykıracak ve sesimizi duyan, duyurabildiğimiz herkese güç vermeye, onlardan güç almaya çalışacağız... Yaş tutmayı yine “daha iyi günlere” bırakacağız, bize kaybettiklerimizin ardındna iki damla gözyaşı dökmeye bile fırsat vermeyen bu acımasız hayata lanetler ederek...

Okyanus Özyurt daha 17 yasındaydı. Şairlerin dediği gibi hayatının baharında bir çocuk. Kendi olmak için erken yaşta başlattığı kişisel devrimi ne yazık ki mutlu sonla bitemeden, ailesinin ahlak duvarına tosladı ve o, bütün bunlar karşısında belki çaresiz belki güçsüz belki yalnız hissettiği için, tahmin edebileceğimiz ya da edemeyeceğimiz bir dünya nedenden dolayı hayatına son verdi. Okyanus bu dünyada ölümü seçen ilk LGBTİ birey değildi. Son olmasını umduğumuz, son olsun diye mücadele ettiğimiz intihar vakaları ne yazık ki son yıllarda giderek artmakta. Özellikle genç LGBTİ’ler bas etmekte zorlandıkları aile ve toplum baskısı karşısında bu yolu seçerek hayatlarına son veriyorlar. Örgütlerin sesinin, enerjisinin ulaşmadığı, içinde bulundukları cehennemde tek olduklarını düşünen çok sayıda genç insan hayatına son veriyor. LGBTİ özgürlük hareketinin elinden gelenler ise ne yazık ki yeterli değil. Daha fazla genç insanı kaybetmek istemiyorsak büyüku LGBTİ örgütlerinin omzundan alacak ve ciddi adımlar atarak toplumun her kesimine ulaşacak kampanyalar yapmak gerekiyor. Sadece sivil toplum örgütlerinin değil, devletin de içinde olması gereken bu sürecin sonunda ancak bizler LGBTİ bireylerin yeniden umutlanması ve hayata ve mücadeleye devam etmesini sağlayabiliriz. Acı gerçek ise Türkiye devletinin genç LGBTİ’lerin kendi hayatlarına son vermelerine ya da genel olarak LGBTİ’lere yönelik şiddetin durdurulmasına dair bir gündemi ve ilgisinin olmaması.

Bize kalan yine Okyanus ve diğerleri için, başka insanlar umutlarını kaybetmesinler diye, hayattan kopmasınlar diye, okyanus olmak isteyenleri bir kaşık suda boğmasınlar diye mücadeleye devam etmek. Geçtiğimiz pazar günü bizimle birlikte yürüyen 10 binlerce insanın yılın diğer günleri de yanımızda olacağını umarak ve gözyaşlarımızı ‘daha iyi günlere’ bırakarak...

Okyanus, nereye gittiysen orada da büyük denizlere doğru yüzmeye devam et. Çünkü senin kulaçattığın bu su, burada hiç durmayacak...

* Arkadas Z. Ozger - Asla Sana

**************************************

** Okyanus’un sevgilsii Ipek’in mektubu “Sevdiğim insanın cenazesine bile gidemiyorum İpek ben. Mukaddes’in 8 aylık sevgilisiydim. İlk kız arkadaşıydım. Trans bireyi olduğunu görebiliyorsunuz. İlk tanıştığımız zamanlar bana “erkek olmak istiyorum” dediğinde şaşırmamıştım çünkü zaten bir farkı yoktu, gayet normal karşıladım. O gün ona bi isim ararken “Okyanus” isminin ona çok yakışacağını söylemiştim. O günden sonra ona hep Okyanus dedim. Ne kadar iyi ve merhametli biri olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Hayalleri gökkuşağı kadar ilgi çekici, gökyüzü kadar istekliydi. Bugün cenazesine gidecektim gökkuşağı bayrağımla ama gece yarısı tehdit telefonları aldı ailem “bu gece kan gövdeyi götürecek” diye. Annem apar topar geldi İzmir’e beni almaya. Daha 4 saat önce karakolda ifade veriyordum. Neyse... Kendini astığı gün sabahtan buluştuk Okyanus’la. Kafasının sol üst kısmında kızarıklık, sol elinde başparmağının kenar kısmında 3 tane kesik vardı. “Bana olanları anlatacak mısın?” dedim, “anlatacağım” dedi. 
“Dün babam, annem, kardeşim beni sizin oradan arabayla aldıktan sonra üstüme gelmeye başladılar, çok üstüme geldiler. Sonra halamlara gittik orada tüm sülale üstüme gelmeye başladı. Hiçbiri beni sevmiyor. Babam ne dedi biliyor musun, “as kendini de hepimiz kurtulalım artık” dedi ve beni dün gece o kadar çok zorladılar ki şu an nasıl buradayım hâlâ bilmiyorum” diye başladı anlatmaya. Sonra “bana bir şey olursa Mira’ya hesap veremeyecekler biliyorsun dimi?” dedi. (Mira: onun tek hayali Mira isminde gözleri onunki kadar güzel bir kız çocuğuydu ve emin olun Mira’nın hayalini benden daha çok seviyordu.)
Sonra “ben gitsem gelir misin benimle?” diye sordu. “Gelemem” dedim. Sonra en fazla 10 dakika daha konuştuk. “Ben eve gideceğim” dedi, “tamam” dedim. Doğru düzgün sarılmadı bile. “Düzgün sarılamadan gidemezsin” dedim. Ben sarıldım, o yine aynı sarıldı. Öptüm. Gitti...
LGBT bireylerine bu kadar baskı onları intihara sürüklüyor fark edin artık! Öldüğünde cebinde ona hazırlayacağım slaytta yazacaklarımı yazdığım iki tane kağıt vardı. “Telefonu aldılar ama bunu öldürseler vermem” demişti sabah. Ne acı ki ben sevdiğim insanın cenazesine bile gidemiyorum. Not: Okyanus için bugün saat 19:00’da Ankara, İstanbul ve İzmir’de eşzamanlı basın açıklaması ve eylem yapılacak.
1711