Ortadoğu Emperyalizm ve İD
Sahip olduğu zengin enerji kaynakları nedeniyle üzerinde kan ve gözyaşının eksilmediği ve çeşitli emperyalist savaş oyunlarının oynandığı bir sahaya dönüşen Ortadoğu; Irak ve Suriye’de devam eden iç savaş düzleminde, bizzat emperyalizm ve bazı bölge devletlerinin desteğiyle, her türlü silah ve maddi yardım sunularak, adeta “yıldızı parlayan” bir savaş makinesine dönüştürülen IŞİD yeni saldırıların gerekçesi yapıldı. Dünya kamuoyu “IŞİD terörü”nden bahseder oldu. Bizzat emperyalizmin yarattığı bir “vakıa” olan IŞİD'in, ABD ve diğer emperyalist devletler tarafından “öncelikli tehdit” ve “terör” unsuru olarak propaganda edilmesi, ABD ve diğer emperyalistlerin bilinen o iğrenç ve ikiyüzlü politikalarının bir tekrarından ibarettir.
Geçmişte bazı medya organlarında IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi’nin bir yıl boyunca MOSSAD tarafından yoğun bir askeri eğitim, dini kurslar ve konuşma becerisi kursları aldığı ve Bağdadi’nin Washington’daki bir görüşmede eski senatör John Mc. Cain ile aynı fotoğraf da yer aldığı yönlü haberler yayınlandı. Hemen ardından kaçarak Rusya’ya sığınan eski CİA çalışanı Edward Snowden'in, IŞİD’in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratının olduğunu yönündeki açıklamaları ortaya saçıldı.
Bu gelişmelerin yanında 2011 yılından beridir, başta Katar olmak üzere S. Arabistan vb. körfez ülkelerinin Suriye muhalefeti olarak adlandırılan gerici silahlı örgütlere ve IŞİD’e mali kaynak sağlamaları, Türkiye’nin bu İslam maskesi adı altındaki gerici cellatların geçiş ve lojistik üssü olması, (ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry'nin Ankara ziyareti öncesinde Türkiye’nin El Nusra vb. grupları desteklediğini açık açık ifade etmesi) tüm bunlar; IŞİD’in başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin ve onların taşeronluğunu yapan bölge gericiliği eliyle beslendiğinin göstergeleridir.
Korku, dehşet ve kaos çıkararak savaşlar yaymak esasta emperyalizme özgü ve onun doğasında var olan bir olgudur. Tarihsel olarak, dünya üzerindeki zengin enerji kaynakların sahibi olmak ve emekçi halklar üzerinde sömürü ve egemenlik kurmanın etkili bir aracı olarak haksız savaşlar çıkarmak, emperyalizmin temel varlık koşulu olagelmiştir.
Daha dün Irak’ı işgal ederek bir milyon insanın ölümüne neden olan ABD’nin bugün, kendi yarattığı IŞİD tehdidi karşısında Ortadoğu halkının “kurtarıcısı” rolünde Suudi Arabistan, Irak, Türkiye vb. Sünni ağırlıklı bölge devletlerini turlayarak ve diğer bazı emperyalist devletlerle görüşerek, IŞİD’e karşı ortak bir koalisyon oluşturma çabaları, birbirine karşı savaştırılarak kırdırılan Ortadoğu halkının kurtuluşu yerine, emperyalist sermayenin çıkar ve sürekliliğinin zorunlu bir gereği olarak tekrar halkları birbirine karşı kışkırtma ve kırdırtma politikaları üzerinden, bölgenin “yeni”den dizayn edilmesi projesinden başka bir şey olmadığı göstermektedir.
Irak’ta iş başına getirilen Şii lider N. El Maliki’nin emperyalizmden bağımsız olmayan politikalarının iflasına paralel, Türkiye’nin Kürdistan petrolünün pazarlanması üzerinden Kürt yönetimiyle içli-dışlı olması ve Kürt yönetiminin de bu eksende hareket ederek, Irak’ın “toprak bütünlüğü”nden uzaklaşarak ve giderek Türkiye’ye yakınlaşması, Suriye’de B. Esat’ı devirmek için oluşturulan gericiler ordusunun umulan başarıyı elde edememesi gibi gelişmeler, ABD’nin bölge de yeniden bir rektifiye ihtiyacının gerekçeleri olarak öne çıkmaktadır.
Yine Aynı Gerekçe: Petrol!
Tüm bu görünen gerekçelerin temelinde yatan esas neden; bölgedeki enerji kaynakları üzerindeki kontrolü sağlama almaya endeksli ve önceden planlanan, Irak ve Suriye petrolünün İsrail, AB ve dünya piyasasına aktarımı için yeni güzergahlar oluşturma projesi yatmaktadır. Ki, Kürdistan Stratejik Araştırma Merkezi’nin sunduğu; Irak Milli Petrol Şirketi’nin (SOMO) Texas’ta yaptığı son toplantı da Türkiye üzerinden geçirilmesi planlanan dört yeni boru hattının askıya alınarak bunun yerine, yeni fizibilite raporları hazırlanan beş yeni boru hattının üçünün Suriye’den geçmesi, (Kerkük-Hayfa hatı projesi kapsamında) planlanıyor. Yine “Petrol Sina Yarımadası’nda Birleşiyor” başlıklı makalede sunulan veriler incelendiğinde benzer sonuçlara ulaşılıyor. (Yıldız Çelik, “Petrol Sina Yarımadası’nda birleşiyor…”, 9 Eylül 2014, Sendika.org)
ABD'nin esasen kendisinin petrole ihtiyacı olmadığı biliniyor. Ama emperyalistler arası rekabette enerji kaynaklarının denetimi son derece önemli. Bu nedenle Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin ana eksenini ABD’nin 2003 Irak işgali ile devreye soktuğu bütünlüklü stratejik çıkarlar kapsamındaki projelerine engel teşkil eden ve aksayan yönleri üzerinden, IŞİD'in bahane edilerek, bölgeye yeniden bir ayar çekme girişimi olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla, beslenerek büyütülen IŞİD eliyle halklar üzerinde yaratılan korku, vahşet ve katliamların yine, ABD ve bölge gericiliği elleri ile “elemine” edilerek “büyük kurtarıcı” rolünün, bölge devletleri ve Ortadoğu halkları nezdinde bir devamını içeren niteliğinin yanı sıra; asıl neden yukarıda işaret ettiğimiz üzere emperyalistler arası rekabet ve kuşkusuz ki bu “emeğin karşılığı” olarak enerjiden ve silah yatırımlarından daha fazla pay alabilmek için enerji nakil yollarının yeniden dizaynı, ABD’nin stratejik yöneliminin esasını oluşturmaktadır.
Katiller Sürüsünü Tanıyoruz!
Ortadoğu ve Türkiye’nin emekçi halkları, emperyalizmin öncülüğünde Katar, Suudi Arabistan, Türkiye vb. devletlerin himayesinde yaratılan IŞİD vahşetinin hiçte yabancısı değildir. Daha dün yaşadığımız topraklarda faşist TC’nin, PKK gerillalarının kesik başlarıyla poz verip fotoğraf çektiren, gerilla kulaklarından tespih koleksiyonları yapan ve cansız gerilla bedenlerini panzerlere bağlayarak sürükleyip parçalayan vahşi ve insanlık dışı yöntemleri, hala hafızalardadır.
Faşist Diktatörlüğün dün T. Kürdistanı’nda uyguladığı bu insanlık dışı vahşet, bugün, Suriye ve Suriye Kürdistanı'nda, Irak ve Irak Kürdistanı’nda IŞİD eli ile yapılmaktadır. Öz ve biçimsel olarak birbirinden farkı olmayan bu vahşetin ana kaynağı da kuşkusuz bir ve aynıdır. Bugün basında kimi kalemler soruyorlar, kendisine İslamcı diyenlere; “neden ses çıkarmıyorsunuz” diye. Onlar T. Kürdistanı'nda gerillaların kafaları kesilirken, kulakları kolye yapılırken de ses çıkartmadılar ki? Hatta o zaman “dinsiz Kemalist” ordunun bu açıdan eleştirilmesi daha kolaydı. Ama yine de ses çıkarmadılar. Dolayısıyla mesele İslamcılık meselesi değil, çıkarlar meselesidir. Halkın yaşanılanlardan haberi olmayabilir peki ya kendine aydın diyen, okuyan araştıran İslamcılara ne demeli? Neden sessizler?
Yıllardır Filistin halkı üzerindeki katliamlarda uzmanlaşan İsrail’e, Kürt ulusu başta olmak üzere işçi ve emekçi halka her türlü zorbalığı uygulayan faşist TC’ye karşı sessiz kalan ABD ve diğer emperyalist devletlerin bugün, Irak ve Suriye’nin emekçi halkını IŞİD vahşetinden kurtarmaya soyunmaları, bilinen o sahtekar ve iki yüzlü politikalarının devamı niteliğindedir.
Bu iki yüzlülükte kendisine Türkiye'de İslamcı diyen çevrelerin önemli bir kısmı (çok az bir kısmı hariç) rol oynadığı akıldan çıkarılmamalıdır. Gazze'ye gözyaşı döken, Mısır'a ağlayan İslamcılar, Irak'ta Suriye'de İslamcıların saldırılarına ses çıkarmadıkları için suç ortaklarıdırlar. Bunun esas nedeni olarak gösterilen mezhep kardeşliği tali plandadır. Kendisine İslamcı diyenler ve bu adla politika yapanlar için asıl neden emperyalizme hizmet ve kendi çıkarlarıdır.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)