Ermeni sorunu artık mevcut degildir , İttihatçılar yargılanıyor

La question Arménienne n'existe plus 31 Août 1915 Talat Pasa
Anadolu'da konvoylar halinde tehcir edilen ve yollarda Teşkilat-ı Mahsus'a çeteleri tarafından öldürülen,eşyalarına el konulan,yolların ceset tarlaları ile dolu olduğunu gören,misyoner ve konsolos görevlilerinin şikayetleri üzerine,Talat paşa,önlemlerin alınması için sıkıştırıldı ve uyarıl-dı.Amerikan misyoneri Henry Rigs ''Harput'a giderken,yollarda cesetlere rastladığını,yeni kazılmış mezarlardan veya çok dikkatsiz gömülmüş cesetlerden birçok yerin temizlenmiş olduğunun'' anlaşıldığını aktardıktan sonra rastladığı köylülerin kendisine ''bu yoldan konsoloslar geçecek'' diyerek'' hükümet görevlilerinin zorla cesetleri toplattırıp yaktırdıklarını'' anılarında anlatır.''Türk hükümetinin nakledilenleri açlıktan,ölmekten korumak için gerekli önlemleri almadığını,hatta güç durumda olan kadın ve çocuklara yardım yapan teşebbüsleri de reddettiğini'' bildirirler.
29 Ağustos 1915 yılında,Ankara vilayetine gönderdiği telgrafta şöyle demektedir.''Vilayet-i şarkiyeye aid ermeni meselesi hallolunmuştur.Fuzuli mezalimle millet ve hükümetin lekedar edilmesine luzum yoktur'' diyerek tarihe not düşen,aynı zamanda da Ermeni'ler kalmadığı için yeni cinayetlerin işlenmesine gerek kalmadığını itiraf etmiştir.
Her türlü uyarı,ikazlara rağmen konsoloslara ''sürgün edilmeyeceği'' sözü verilmesine rağmen,hiç bir şey değişmemiş olaylar yine devam etmiştir.Yalanlarını örtmek için 31 Ağustos 1915 yılında,Alman yetkilileri ile görüşen Talat Paşa ''Ermeni'lere karşı alınan önlemlerin durdurulduğunu '' Ankara vilayetine gönderdiği telgrafın benzer sözleri ile ''la question armenienne n'existe plus''''ermeni sorunu artık mevcut değildir''diyerek ,Ermenilerin varlığının artık sözkonusu olmadığını doğrulamıştır.
SOYKRIM SUÇLULARI CEZALANDIRILIYOR
1919 Yılında EDF-Taşnaktsutyun Partisi'nin 9.kongresinde soykırım suçlularının cezalandırılması konusu tartışıldı.Belli başlı alınan kararaların arasında,elini kana bulamış tüm savaş suçlularının,Ermeni soykırımında rol almış unsurların tek tek tespit edilerek muhakkak cezalandırılması karara bağlandı.Operasyon Yunan mitolojisinden intikam tanrıçası olan Nemesis'den esinlenmiştir.41 kişinin ele başı olarak tespit edildiği kararlarda ilk önce Talat Paşa'nın cezalandırılması karara bağlandı.
Ermeni soykırımı suçluları Talat Paşa,Enver Paşa,Cemal Paşa,Sadrazam Halim paşa,Dr.Bahattin Şakir,Cemal Nazmi...Ermenilerin elinden kurtulamamış yaptıkları tüm katliamların hesabını canlarıyla ödemişlerdir.
Savaş bitiminden sonra 1919 Divan-ı Harp mahkemelerinde ''savaş çıkarmak ve Ermeni katliamı'' suçlarından haklarında idam kararı,müebbet hapis cezası istenen İttihatçılar çareyi yurt dışına kaçmakla buldular.İttihatçı liderlerin yakalanması halinde ''Galata köprüsünde elektrik direklerine asılacaklar'' söylentisi yayıldı.
2 Kasım 1918 yılında Talat-Enver-Cemal,Bahattin Şakir Alman savaş torpidosuna gizlenerek Berlin'e kaçırıldılar.İ ve T partisi kurucularından olan Talat Paşa (1874-1921),Meclis başkanlığı,İçişleri Bakanlığı.Posta ve Telgarf vekilliği ile Başbakanlık da yapmış,Tehcir kanunu altında imzası olan kişilerden birisidir.Berlin'i kendilerine üst olarak seçen İttihatçılar'ın yeni görev alanları,Kafkaslar ile Türk Cumhuriyetleri oldu.İngiliz'lerin tutuklama talebinden kendilerini gizlemek içn kod adı kullandılar.Talat Paşa'nın kod adı ''Cafer Sai ile Ali Sai''dir.Berlin'in en işlek caddelerinde,Talat Paşa'nın varlığını tespit eden EDF-Taşnak partisi üyesi Soğomon Tehleryan tarafından ölümle cezalandırıldı.Kaçmadı .Tutuklandı.İki gün süren mahkemeler sonucu beraat ett.Başından geçen olayları ise tek tek anlattı''Annesi'nin,babası'nın ve kardeşlerinin gözleri önünde öldürüldüğünü,kendisinin ayıldığında kardeşinin ölüsü üzerinde kendine geldiğini,bir Kürt ailesinin yardımları ile kurtulduğunu,Rus ordusu'na katılarak,Ermenistan'a gittiğini'' mahkeme heyetine anlattı.Ve beraat etti.
15.3.1921 yılında öldürülen Talat Paşa'nın cenazesi,yirmi yıl bekletildikten sonra 1943 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye'ye getirildi.Şişli'de bulunan Abide-i Şehitliğine defnedildi.Soykırım'ın planlayıcısı aynı zamanda uygulayıcısıdır.
Aynı semtte yuvalanan,Türkiye'den kaçarak Almanya'da yaşamaya başlayan,aranan suçluların önemli kişilerinden,aynı zamanada Teşkilat-ı Mahsusa özel güvenlik ordusunun başı Bahattin Şakir'dir.1910 yılında yapılan İve T kongresinde ''Ermeni'lerin artık önemli sorun teşkil ettiklerini,bulundukları yerlerden sürülmelerini'' önermişti.Ermeni'lerin,Rus sınırında yaşamalarının ise büyük bir tehlike olarak gören Bahattin Şakir,bu tehlikenin ortadan kaldırılması önerisini aynı zamanda getiren kişidir.1913 yılında gizli bir örgütlenme yapısına sahip olan Teşkilat-ı mahsusa başkanlığına getirilmiştir.Tehcir kanununun çıkarılması için en çok uğraşan kişilerin başında gelir.
1921 yılında Moskova'dan Berlin'e dönen Bahattin Şakir.,Dönemin Trabzon valisi olan Cemal Nazmi'nin işlettiği,tüm ittihatçıların buluşma noktası olan dükkanda artık sıranın kendilerine geldiğinin farkına vardılar.Cemal Nazmi,Trabzon valisi olduğu dönem,binlerce Ermeni'yi,Karadeniz açıklarında teknelerle ölümünden,binlerce çoluk,çocuğun birbirlerine bağlanarak denize atılıp ölüm emrini veren,kişidir.''Trabzon canavarı'' olarak da anılan Cemal Nazmi ileBahattin Şakir Berlin'de hay fedaisi Arşavir Şirakyan tarafından öldürüldüler.17 Nisan 1922.Cemal Azmi'nin en yakın yardımcısı,Ermeni düşmanı olan Tekkeş Neşad'da bir ermeni fedaisi tarafından öldürüldü.
Bahattin Şakir'in mesleği doktorluktur.Bütün bilgilerini mesleğini terkederek,Ermeni'lerin toplu olarak yok edilmesine kafasını yormuştur.Bahattin Şakir ile Cemal Nazmi'lerin cenazeleri halen Berlin'de Türk Şehitlik camiisinin bahçesinde bulunmaktadır.Mezar taşlarının başına ise''ermeni teröristlerce öldürüldüler'' diye bir yazı bulunmaktadır.
Osmanlı imparatorluğu,4.ordu komutanı,Suriye Genel valisi Cemal paşa,21 Temmuz 1922 de Tiflis'de öldürüldü.Kendisini gizleyebilmek için kod adı Bosnalı Mühendis Halid olarak gösterdi.Divan-ı Harp yargılamalarında hakkında idam kararı alınan Cemal Paşa,yurt dışında da Türk milliyetçiliği mücadelesini sürdürmüştür.Afganistan'a gitmek üzere Tiflis'te Bedros Der Boğosyan,Ardaşes Kevorkyan adlı iki ermeni tarafından öldürüldü.Rus'ların ısrarı üzerine ''Afganistan'a gitmek için Tiflis'ten geçmek mecburiyetinde olacaksınız,Tiflis'te ise Ermeni'ler sizi öldürebilir'' dediklerinde buna rağmen ''beni öldürmeleri için bir sebep yoktur'' diyerek,yola çıkmıştır.Cemal Paşa,Arap kasabı olarak da anılıyordu.Görevli olduğu Suriye,Şam,Halep,Beyrut'ta Arap'ların önde gelenlerini yok etmekle,katliamları ile bilinmektedir.
Savaşı kaybeden Almanya ile itilaf devletleri arasında diplomatik kriz halini alan,soykırım suçlularının iadesi için,her tarafta aranan,hakkında idam kararı olan Enver paşa iade talebinde bulunulan 9 isimden en başta gelenidir.O da kendini diğerleri gibi gizleyebilmek için kod isim kullandı.Süavi-Ali-Abbas gibi.Şayet bunlar Almanya'da ise bize derhal teslim edin talebinde bulundular.Fakat Almaya hiç bir zaman bu katilleri teslim etme niyetinde değildi.Enver Paşa kendini ''islam ordularının başkumandanı,halifenin damadı ve Hz.Muhammed'din vekili'' olarak görüyordu.
Almanlar'ın bölgesel çıkarları için kullandığı Enver paşa,1920 yılında Baku'da toplanan I.Doğu Halkları Kurultayı'na da katıldı.Burada ''radikal bir komünist oldu''.1921 yılında Orta Asya'nın Buhara kentine gelen Enver Paşa,Orta Asya,Kafkaslar ve Türk Cumhuriyet'lerinde,Türk'lerden oluşan bir ordu kurarak amacı Türk Cumhuriyet'lerini,Rusya'dan koparmaktı.40 bin kişiden oluşan Basmacı'lar diye anılan bir ordu kurmayı da başardı.Niyetini de şu şekilde ifade ediyordu.''Türkmenistan'da büyük bir müslüman devleti kurmak için,buradan Rus'larla,Ermeni'leri kovmamız gerekiyor''.Fakat Ermeni fedailer buna müsade etmedi.Hem soykırımda ölenlerin intikamlarını,hem de yeni ölümlerin önüne geçmiş oldular.Hagop Melkonyan bu tehlikeli düşmanı,Cemal Paşa'nın hemen ölümünden 1 ay sonra ,4 Ağustos 1922'de cezalandırdı.
Cemal Azmi'nin suç ortakları,Mehmet Ali,İmamzade Mustafa..İstanbul Divan-ı Harp mahkemelerinde yargılandılar Malta'ya sürgüne gönderildiler.Trabzonda İ ve T Parti sorumlusu Nayil Bey ise 1918 yılında Azerbeycan'a kaçtı.Ama burada Ermeni fedailerince öldürüldü.Trabzon'lu Misak Torlakyan Ermeni Nemesis hareketinin en aktif üyelerindendir.Misak Torlakyan,18 Temmuz 1921'de 30 bin Baku Ermeni'sinin,1918 yılında vahşice katledilmelerini,örgütleyenlerden biri olan Azerbeycan İçişleri Bakanı Behbut Han Civanşir'i tek kurşunla öldürdü.Trabzon Ermenilerinin cellatlarından Nayil Bey'in,Behbut Han Civanşir'in çok yakın dostlarından birisi olduğunu da unutmamak gerekir.
''İTTİHATÇI'LAR YARGILANIYOR''
I.Dünya savaşını kaybeden,Osmanlı Devleti ile itilaf devletleri arasında 1918 yılında imzalanan Mondros antlaşması ile 1915 yılında Ermeni,Rum,Suryani halklarına karşı girişilen toplu ölüm olayları,cinayet katliamlardan sorumlu tutarak yargılanmalarına karar verildi.İstanbul'da Damat Ferit Paşa hükümeti tayin edildi.Her koşul altında ,itilaf devletlerinin temsilcisi Damat Ferit hükümetine karşı,Ankara'da ayrı bir hükümet muhalefet ediyordu.Her tarafta konuşulmaya başlayan İttihatçı liderlerin yakalanmaları halinde Galata köprüsünde elektrik direklerine asılacaklar söylentileri yayılınca İ ve T Partisi yönetici kadrosundan 7 kişi Alman denizaltısı ile ülkeden kaçtılar.
Mustafa Kemal,kendisinin de bir İttihatçı olarak her zaman arkadaşlarının yargılanmalarına karşı çıktı.İngiliz'lerin,Kemal Atatürk'e,''İ ve T 'cilerin cinayetlerini evvela tasdik etmelisiniz''dediklerinde ,''ben İ ve T mümessili değilim,fakat müsadenizle söylemeliyim ki,İ ve T vatanperver bir cemiyettir'' diyerek,bu talebi geri çevirmiştir.Çünkü Ankara hükümeti ile Atatürk,katillerin yargılanmasını,vatanseverliğin yargılanması olarak görüyordu.Bu yargılamaların,Anadolu hükümeti tarafından Türk'lerin parçalanma ve yokedilme planının bir parçası olarak anlaşıldığı için karşı çıktılar.Bağımsızlık için mücadele eden ulusun vatanseverlerine karşı yapılan bir girişim olarak görüyorlardı.İstanbul Divan-ı Harp yargılamalarında ,Mustafa Kemal'i de gıyabında yargılıyor ölüme mahkum ediyordu.
1918 yılında İ ve T yöneticilerinin hukuki olarak yargılanmalarına karar verildi.Padişah Vahdettin'in 8 Mart 1919 tarihli fetvasıyla 1.2.3.Divan-ı Harp mahkemeleri kuruldu.Önceden hazırlanan ''kara listeler'' dahilinde eli kanlı,savaş suçluları tespit edildi.Geniş çaplı tutuklamalara giri-şilerek 300'e yakın bakanlar,valiler,kaymakamlar,polisler,jandarmalar tutuklanarak İstanbul'da bulunan Bekirağa bölüğüne hapis edildiler.Başbakan olan Sait Halim Paşa,Dış İşleri Bakanı Halil Menteşe,Adalet Bakanı İbrahim Pirizade ,Parti merkez komite üyesi-Teşkilat-ı Mahsusa üyesi Rıza Bey,İ ve T partisi Genel sekreteri,Parti merkez komite üyesi Mithat Şükrü Bleda,Parti Merkez Komite üyesi Ziya Gökalp,İçişleri Bakanı İbrahim Canpolat,Maliye Bakanı Cavit Bey,Gazeteciler Yunus Nadi (Cumhuriyet Gazetesi'nin kurucusu) ve Celal Nuri....ler olmak üzere tüm İttihatçı'lar yargılanmak üzere Bekirağa Bölüğüne konuldular.
Bekirağa Bölüğünün durumuna gelince,adı askeri garnizon sahasında bulunan hapishane olarak anılmasına karşın,sıkı kontrol,denetimin olmadığı rahat bir ortam mevcuttu.Tutuklular kendi aralarında serbestçe gidip gelebiliyorlar,haberleşebiliyorlardı.Ziyaretçileri arasında hiç eksik olmayan mustafa Kemal sık sık gelip gidiyordu.Rahatlıktan faydalanarak kaçanlar bile oldu.en tanınmışları Diyarbakır valisi Dr.Reşit'tir.Enver'in amcası Halil Kut'tur,ünlü ittihatçı Küçük Talat'tır.
Osmanlı ülkesi 10 soruşturma bölgesine ayrılarak ilk yargılamalarda Boğazlıyan kaymakamının idamına karar verildi.Boğazlıyan kaymakamı idam edilince cenaze töreni bir ulusal gösteri haline dönüştürüldü.İtilaf devletleri bu durumdan çekinerek,yargılamaları bir ara durdurdular.İleri bir tarihe ertelediler.Ulusal bir tepkinin gelmesinden korktular.Kamuoyunda ''vatanın kahraman evlatlarının yargılanması olarak'' anlaşılmış tepki gelmiştir.Yargılamalarda itilaf devletleri kendi ara- larında antlaşmaya varamadılar.Fransızlar ''bırakalım kendi yargılamalarını kendi yapsınlar'' derken,İngiliz'ler ''ingiliz askerlerine karşı uygulanan şiddet vakalarını da ,Ermeni olayları ile birleşik'' yargılanmasından yanaydılar.Damat Ferit paşa İngiliz'leri ziyaret ederek,ingiliz'lerin istediği şekilde hareket edeceklerini bildirdiler.
1919 Harp mahkemelerinde İttihatçı'ların yargılandığı suçlara gelince,mahkeme ''Türkiye'- nin I.Dünya savaşına girmesini tertiplemekten,Ermeni'lerin ölümünden sorumlu ''tuttular.Tam da bugün sıkça üzerinde tartışılan konuların başında dönemin mahkemelerinin aldığı kararlar aydınlatılmalıdır.Kitlelerin gösterilerinden çekinen hükümet ilk etapta 41 kişiyi serbest bıraktı.Bunlardan bir kısmını ise ingilizlerin sömürgesi olan Malta'ya gönderildi.5 temmuz 1919 yılında mahkemenin aldığı kararlara göre ''kitlesel öldürmelerden ve tehcir'den'' İ ve T yöneticileri idama mahkum oldu.1919 yılında yapılan yargılamalarda İ ve T yöneticilerinin yargılandığı davada o kadar belge,itiraf tanık varki bir tondur.İşte bir tanesi Abdulakad Nuri Bey'in ''ben Talat Bey ile temas ettim imha emirlerini bizzat aldım,memleketin selameti bundandır'' dediğini doğrulamıştır.
1920 yılının sonuna kadar Malta'da hapsedilen 150 Türk savaş suçlusu bulunmaktaydı.İngiliz hükümeti Kemalist'lerle ,Türk'lerin elindeki İngiliz mahpuslarla,Malta'da bulunan tutuklu Türk'lerin takasını görüşmeye başladı.Kemalist'ler,Malta sürgünlerine karşılık olarak İngiliz'leri rehin olarak bulunduruyordu.Türk'lerin elinde bulunan 29 İngiliz esiri ile takas edilmesi için antlaşma imzaladı.16 kiş ise rahatlıktan,görmemezlikten gelinerek hapishaneden Malta'dan kaçtılar.
İstanbul Divan-ı harp yargılamalarında hakkında idam kararı alınan ve infazı yerine getirilen Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey önce ''milli şehit'' ilan edildi.Ardından da ailelerine Enval-i Metruke'den maaş bağlandı.1927'de çıkarılan bir kararname ile eşi ve çocuklarına İstanbul'da Ermeni'lerden kalan 20 bin lira değerinde gayrı-menkul tahsis edildi.Teşkilat-ı mahsusa liderlerinden Bahattin şakir,Dr.Reşit,Cemal paşa'nın ailelerine Ermeni malları veridi.
Takas konusunda antlaşma sağlanınca İngiliz esirleri ile İttihatçılar eli kanlılar serbest kaldı.Kemalist'ler en yakın arkadaşlarını yeni kurulacak Cumhuriyet Türkiye'sinin inşaası için 8 mart 1920 yılında tehcir suçundan dolayı tutuklu bulunan ''tüm sanıkların tahliyesi''ne karar verdiler.Hepsi cezaevlerinden salıverildiler.Beraber cumhuriyetin temellerini attılar.
VİCDANLI MÜSLÜMANLAR VE EZİDİ'LER
İ ve T Partisi'nin Ermeni ulusunu toptan yok edebilmek için bütün vilayetlere gönderdiği telgraflarda imha edilmesini emrediyordu.Bu emirlere uymayanlar ise en ağır cezalara çarptırılacaktı.Genelde emirlerin uygulanmasına karşın uymayan,karşı çıkan,hayatına mal olan,onurlu-vicdanlı insanlar ile müslümanlara şahit olundu.Bunlardan belli başlıları aradan yüz yıl geçmiş olsa da unutulmamış,insanoğlunun temiz sayfalarında yerlerini korumuşlardır.
İ ve T kadrolarının Ermeni halkına yönelik katliam ve tehcir harekatına en güçlü bir şekilde karşı çıkanların verdikleri fetvalarla bu katliamı engellemeye çalışanların islam alimleri oldukları bilinmektedir.Müslüman halkı da kendi politikalarına alet ederek,Ermeni halkına karşı girişilen bu soykırımda öne çıkan en önemli Kürt ulusu'nun aynı zamanda ,1925 Şeyh Sait Kürt direnişinin önderi Şeyh Said'dir.Şeyh Said'in ilk direniş başkaldırısı 1925 yılına değil,1915 yıllarına dayanmaktadır.1915 Ermeni soykırımında,katliamlara şiddetle karşı çıkan Şeyh Said ve arkadaşları verdikleri fetvalarda bunun ''katliam ve zulum'' olduğunu dile getirmişlerdir.Politikalarının önüne engel olarak gören İttihatçılar,Şeyh Said'i,Erzurum'dan Diyarbakır'a göndermişlerdir.Sürgünün sebebi ''tehcir ve katliama '' karşı çıkmasıdır.Fetvalarında hep karşı çıkanlar Şeyh said'in kardeşi Tahir Efendi,kardeşi Mehdi Efendi,Amcası Şeyh Hasan Efendi,Malikanlı Şeyh Abdullah Efendi'dir.
Şeyh Said verdiği fetvalarda ''Ermeni'lerin malının,canının helal olduğuna dair verilen fetvaların'' yanlış olduğunu,bu fetvaların islam ile bağdaşmadığını,islam şeriatına göre dini,ırkı,ne olursa olsun herkesin can ve mal,ırz ve namus emniyetinin güvence altında olması gerektiğini,yüksek sesle dile getiriyordu.Devletin kanatları altındaki din ulemasının,islam şeriatına aykırı fetva verdik-lerini Allah için değil,devlet için fetva vermenin yanlış olduğunu söylemiştir.
Kütahya valisi olan Faik Ali Ozansoy,Talat Paşa'ya direnerek bine yakın Ermeni'nin tehcirine karşı çıkmıştır.Mezarı zincirlikuyunda bulunmaktadır.Dönemin en büyük şairlerinden olan kardeşi Nazif Süleyman ''tehcir haberini alınca kardeşini uyarmıştır'',''pasif de olsa bu olaya katılma,ailemizin şerefine dikkat et'' diyerek uyarmıştır.Kent meclisinde bir karar çıkartarak,Ermeni tehcirini engelledi.Talat ile polemiğe girdi,kent meclisinin aldığı kararı gösterdi.İstifasını sundu,Fakat Talat Paşa kabul etmedi.''Al ermeni'lerini de yerinde otur'' dedi.Sürekli tehditler altında yaşayan vali''gavur vali'' olarak anılıyordu.
Lice kaymakamı olan Hüseyin Nesimi,kafilelere bizzat kendisi eşlik etti.Çetelerin saldırılarından Ermeni'leri korudu fakat pusuya düşürülerek öldürüldü.
Ezidi'lerin,ermeni'leri koruması,sahip çıkması bugün halen konuşulmaktadır.Kafile'ler halinde Mezopotamya'ya varınca sığınacakları tek yer,korunacakları Hamo aşiretinden Hamo Serro'nun yanı oldu.Sincar (Şengal)'ın efendisi olan Hamo Serro,Ermen'leri korudu,besledi ve sakladı.Yüzlerce esir Ermeni'yi kurtardı.Arap birliklerinin talan ve yağmalarından korudu.
1914'ten itibaren savaştan kaçan Hristiyanlar,Sincar'a sığındılar.1915'te yeni katliamlar Diyarbakır vilayetinde yaygınlaşınca,gençlerden kaçabilenler Sincar'a kaçıp,Hamo Serro'ya sığındılar.Onlara kalacakları yer ile yiyecek ihtiyaçlarını karşıladılar.Başpiskopos Maloyan'a Sincar'a kaçması tavsiye edilir ama o topluluğunu bırakıp gitmeyeceğini söyler.Siirt'in Kıldani ruhani lideri Addoy Ser kabul eder.Fakat yolda çeteler tarafından tanınır ve öldürülür.
Osmanlı ordusundan 1918 mart'ında bir birlik,Sincar dağı eteğine gelir ve bu kaçakların işini bitirmeye kararlıdırlar.Osmanlı kumandanı,Hamo Serro'yu çağırır,''hristiyanları ile silahlarını teslim etmesini'' emreder.Hamo öfkelenerek ''yardım sözü verdiği,koruduğu kimselere ihanet edemeyeceğini'' söyledi.''Bu bir şeref meselesidir.Kimseyi teslim edemem'' dedi.''Beni ve çocuklarımı boğazladıktan sonra,Türk'ler ne isterlerse yapsınlar'' dedi.Kumandan silahları istedi.''Bu saçma eğer onları,verirsek yem oluruz'' der.Türk askerleriyle girdiği mücadelede gençleri örgütleyip,savaşı kazanır.
Bir dağın eteğinde dinlenen düşman birliklerini yok ederek,Hristiyanları,Osmanlı'lardan kurtarır. Konya valisi Celal Bey,Anadolu'dan gönderilen Ermeni'lerin toplandığı bir merkez halini alan Konya'da yüzlerce insanı kurtarmaya çalıştı.Kendi anılarında tehcir ve katliamları şöyle ifade ediyordu.'' benim Konya'daki halim,elinde hiç bir kurtarma aracı olmadığı halde,bir nehrin kenarında duran bir adamın haline benziyordu.nehirden su yerine kan akıyor ve binlerce masum çocuk,kabahatsiz,ihtiyar,aciz kadın,kuvvetli genç bu kan akıntısı içinde hiçliğe doğru akıp gidiyorlardı.Ellerimle,tırnaklarımla tutabildiklerimi kurtardım ve diğerleri zannederim bir daha dönmemek üzere ölüp gittiler'' der.Talat Paşa'nın kendisini kandırdığını,kendisine teklif edilen Konya valiliği teklifini,''Ermeni'lerin göç ettirilmeyeceği ''sözünün verilmesi üzerine kabul ettiğini ama durumun tam tersi olduğunu,binlerce insanın tehcir edilmeyi beklediğini söylüyor.
Urfalı Hacı Halil ise evinin çatı katında 7 kişiyi ölümü pahasına bir yıl boyunca saklayabilmiştir.Oldukça riskli olan,7 kişinin yemek ve doğal ihtiyaçlarını hergün karşılayarak,kimsenin dikkatini çekmeden koruyabilmiştir.Arada sırada iki karısını ve hizmetçilerini akrabalarının evine göndererek aşağı inip yıkanmalarını,elbiselerini değiştirmelerini sağlamış.Bu arada iki çocoğunu kaybedince onları da gizlice gömmüş,tüm bu olup bitenlerden hizmetçileri de haberdardı.Tüm bunları yaparken çok büyük riske girdiğinin farkındaydı.Eğer yakalansaydı onun da kaderi Ermeni'lerin kaderinden farklı olmayacaktı.

Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)