Perşembe Kasım 28, 2024

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

 

7 Haziran 2015 Genel Milletvekili Seçimleri hem başta AKP olmak üzere tüm sistem partileri hem de ezilenler açısından önemli verileri açığa çıkaran bir süreç oldu. Bu seçimlerde HDP’yi destekleyerek, “Oylar HDP’ye” şiarıyla sürecin bir parçası olarak Partizan da seçimlerin ardından 20-21 Haziran tarihlerinde İstanbul’da bir toplantı düzenleyerek hem genel politik atmosferi hem de bu süreçte kendi çalışmalarını değerlendirdi.

İstanbul, Mersin, Antakya, Bursa, Bursa-Gemlik, Dersim, İzmir, Antalya, Tokat, Samsun, Aydın-Didim, Antep ve Ankara’dan katılımların gerçekleştiği toplantıda şu 3 temel başlık üzerine tartışmalar gerçekleştirildi: Seçim sonuçlarının değerlendirilmesi, Partizan’ın tavrının alanlarda nasıl karşılık bulduğu ve çalışmalarımızın değerlendirilmesi ve bu süreçte edindiğimiz deneyimlerin ışığında önümüzdeki sürece dair öneriler…

7 Haziran, Gezi’den sonra AKP’ye vurulmuş en güçlü darbedir!

Yapılan tartışmalarda seçim sonuçlarının Gezi İsyanı’ndan sonra AKP’ye vurulan en büyük darbe olduğuna dikkat çeken katılımcılar, o süreçten bu yana gerçekleşen bir yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı olmak üzere her iki seçimde de; halk kitleleri nezdinde demokrasi aracı olarak hala bir “umut” olarak varlığını sürdüren sandıkta bu kan kaybının çok açık bir şekilde görülmeyişi, Gezi İsyanı’nın etkilerine dönük bir kuşkuya yol açtığına değindiler. HDP’nin tam da bu noktayı ve Gezi İsyanı’nın toplumsal karşılığını iyi okuduğunu belirten katılımcılar; HDP’nin 7 Haziran’da AKP’ye % 10’a yakın bir oy oranı ve 55 milletvekili kaybettirerek bu kan kaybını açık bir hale getirdiğine; meclise Gezi İsyanı’nın ruhundan izleri taşıdığına dikkat çektiler.

Bu sürecin en öne çıkan yanı ve en önemli kazanımı başta Kürt halkı olmak üzere Ermenilerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, dışlanan, ayrımcılığa ve baskıya uğrayan kesimlerin kendi gücüne olan inancının ve güveninin artmasıdır” diyen katılımcılar, “Bunu en bariz seçim çalışmaları boyunca HDP’ye oy veren yaklaşık % 10’luk bir kesimin sokakta ve örgütlü bir şekilde süreci geçirmesinden görebiliriz. Aynı zamanda kitlelerin politika üretmesi, ortak akıl yürütmesi de bu dönemin öne çıkan kazanımlarından biridir” vurgusunu yaptılar.

Bu seçim süreci, parlamentarist sistemin toplumsal muhalefete etkisi bakımından çeşitli risklerini içerisinde barındırsa da, demokrasi ve örgütlenme bilincinin geliştiği ve ezilenlerin kendine olan güveninin arttığı bir dönem olması bakımından çok önemlidir” diyen katılımcılar “Demokratik halk devrimi iddiasını taşıyan bizler açısından sürecin en önemli kazanımı ve bundan sonraki süreçte üzerinden ilerlememiz gereken dinamiğin burası olacağı açıktır” şeklinde belirlemeyle tartışmalarını sürdürdüler.

Şovenizme darbe, demokrasiye nefes…

Devletin en temel argümanlarından biri olan şovenizmin bu süreçte bu silahın önemli bir oranda kırıldığını söyleyen katılımcılar “Bu süreçteki en önemli başarılardan biri de Halkların Demokratik Kongresi ile başlayıp Halkların Demokratik Partisi oluşumuyla devam eden süreçte çeşitli devrimci, demokratik, ilerici kesimleri biraraya gelmesi iradesinin bu süreçte daha güçlü bir biçimde sergilenmesidir” dedi.

“Emanet oylar” tartışmasına da değinen katılımcılar konuya ilişkin fikirlerini şu şekilde aktardılar: “Burada bahsi edilen; AKP nezdinde faşizmin geriletilmesi, demokratik mücadele alanlarının genişletilmesi, Kobane ve Şengal’de yaşanan süreç gibi birçok nedenle bu süreçte HDP’nin desteklenmesi gerektiğini ortaya koyan devrimci kurumların tutumlarıdır. Biz de tam da bu nedenlerle HDP’yi taktiksel olarak bu dönemde desteklemiş durumdayız. Elbette önümüzdeki süreçte bizim bu tavrımızın devam edip etmemesi güncel politikaların yanı sıra HDP’nin tutumuna da bağlı bir konudur.

Ortadoğu’da “takke düştü, kel göründü”

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın TC egemenlerine bıraktığı en büyük miraslardan biri olan % 10 barajının yıkılmasında ve faşist politikaların geriletilmesinde diğer en önemli etkenin AKP nezdinde TC’nin Ortadoğu ve Kürt politikası olduğuna değinen katılımcılar; “2013 Newroz’unda başlatılan “çözüm süreci” ile Kürt hareketi ile masaya oturmak zorunda TC devletinin sözcüsü AKP hükümeti, Kürt halkı nezdinde diğer partilere oranla belli bir prestij kazanmış ve dini kendisine örtü olarak kullanmasıyla da muhafazakar Kürtler üzerindeki bu etkisini derinleştirmiştir. Ne var ki hem “çözüm süreci”ndeki pratikleri hem de Ortadoğu’da yaşanan ve özelde Rojava Kürtleri’ne dönük yaklaşımları ile AKP’nin bu prestiji yerle bir olmuş, deyim yerindeyse ‘takke düşmüş, kel görünmüştür’” dedi.

Suriye’deki iç savaş sürecinde kendi öz yönetimini oluşturma adımlarını sıklaştıran bölgedeki Kürt halkı ve örgütlü temsilcisi PYD önderliğinde gerçekleşen Rojava Devrimi’nin ardından Ortadoğu’da rüzgar Kürt halkından ve örgütlü güçlerinden yana esmeye başlamış, bu rüzgar ülkemiz Kürdistan’ında da yansımasını bulmuştur” diyen katılımcılar, “DAİŞ’in Şengal’de ve Kobanê’de YPG/YPJ önderliğinde, aralarında Türkiyeli devrimci örgütlerin de bulunduğu savaşçı güçler karşısında aldığı büyük yenilgiler bu rüzgarı fırtınaya çevirmiştir. Burada özellikle Erdoğan’ın ‘Kobanê düştü, düşecek’ şeklindeki kanlı ve sevinç dolu çığlığının, yıllardır AKP’ye oy veren Kürt emekçiler nezdindeki kırılmayı ciddi anlamda derinleştirdiğinin altını çizmemiz gerekiyor” dedi.

Seçim sürecinde HDP’nin çeşitli çıkmazları

Sürece rengini verenin ve önderlik edenin Kürt hareketi olduğu ve bu sürecin aynı zamanda Kürt hareketinin 30 yılı aşan mücadele deneyimlerinin de bir sonucu olduğunun altını çizmek gerekiyor” diyen katılımcılar “Halk hareketi yaratma, yerel yönetimler ve parlamento konusundaki deneyimlerinin bir sonucu olarak ve büyük bir risk göze alınarak seçimlere parti olarak girme konusunda ısrarlı oldu. Bu ısrarın başta Kürt hareketi olmak üzere tüm devrimci, demokrat ve ilerici kesimlere ciddi anlamda kazanımları oldu elbette. Ancak diğer yandan süreçteki çeşitli çıkmazları da görmek ve değerlendirmek gerekiyor” diyerek seçimlerdeki gözlemlerini ve eleştirilerini tartıştılar.

Eleştirilen konular kısaca şunlar oldu:

- HDP’ye rengini veren Kürt hareketinin işçi sınıfına olan uzaklığının bu süreçte bir kere daha somutlandığıdır. Seçim beyannamesi sıralamasında dahi oldukça arka planda kalan bu taleplerin seçim meydanlarında dillendirilmesi bile adayların inisiyatifine bırakılan bir konu oldu. Diğer yandan 1 Mayıs’ta T. Kürdistanı’nda gerçekleştirilen mitinglerin azlığından tutalım da başta İstanbul olmak üzere yapılan 1 Mayıs eylemlerine HDP’nin katılımda yaşadığı tutukluk bunun açık bir şekilde görüldüğü dönem oldu.

- “Kadın partisi” olma iddiası taşıyan HDP’nin toplumsal cinsiyet eşitliğini yaşama geçirme konusunda kimi noktalarda yaşadığı tıkanıklıktır. Kadın hareketinin önemli bir kazanımı olarak uygulamaya konulan fermuar sistemi ile adaylarının % 48’i kadın olan HDP’nin meclise giren milletvekillerinin % 40’ının kadınlardan oluşması da önemli bir başarıdır. Ancak milletvekillerinin belirlendiği dönemde fermuar sistemine uyulmayarak verilen falsolar hiç de az değildir.

- Ayrıca aday adaylıklar sürecinde LGBTİ’lerden çok sayıda başvuru olmasına rağmen Kürt hareketi içerisinden LGBTİ hareketi ile ilişkilenmeye dönük eleştirilerin artması sonucunda yalnızca bir LGBTİ’nin adaylığı (Eskişehir) kabul görmüş, ancak meclise giren vekiller arasında bu kişi yerini alamamıştır.

- Diğer bir konu adayların belirlenmesi sürecine ilişkindir. CHP’nin adaylıklar sürecinde göstermelik de olsa yaptığı ön seçimin, demokrasinin gerçek savunuculuğunu üstlenen bir parti tarafından gerçekleştirilmemesi sürecin HDP açısından çıkmazlarından biridir. Kitlelerin kendine güveninin arttığı, ortak akıl yürütme ile politika ürettiği bir süreçte “merkezden aday atama” usulüyle gerçekleştirilen aday belirleme bürokratik bir yaklaşımdır ve HDP çalışmasını yürütenler bunun olumsuz sonuçlarıyla sahada karşı karşıya kalmışlardır.

- İlk olarak Muğla mitinginde kitlenin kendiliğinden getirdiği Türk bayrağı ile oluşan atmosferden pragmatist bir şekilde yararlanmak isteyen HDP’li bir kesim, diğer mitinglerde de bilinçli bir şekilde kitleye Türk bayrakları taşımış ve buradan “Bizim Türk bayrağıyla sorunumuz yok” mesajı vermeye çalışmıştır. Yalnızca Kürt ulusuna değil; Ermeniler, Asur/Süryaniler, Nasturiler, Yakubiler vd. milliyet ve azınlıklardan milyonlarca kişiye soykırım, katliam ve asimilasyon uygulayan, zulmeden tekçi ve ırkçı zihniyetin dayandığı bayrağa yönelik bu yaklaşım kabul edilebilir değildir.

- Bu süreçte öne çıkan diğer bir konu, başta HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş olmak üzere birçok HDP’li tarafından dillendirilen “Oy ve sandık namustur” şeklindeki yaklaşımdır. Sokak muhalefetinden beslenen ve silahlı mücadelenin verildiği bir hatta ciddi bedeller ödeyerek bugüne gelen bir örgütün oy ve sandığı, zaten sorunlu bir kavram olan “namus” ile özdeşleştirmesi parlamentarizmin gelişmesine yol açan bir yaklaşımdır ve halk muhalefetini meclis ile sınırlandıracak bir pasifizme itme riskini içerisinde barındırır.

- Önemli bir çelişki de din konusundaki yoğun vurgular ve tartışmalardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması ve inanç konusunda tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede hizmet veren özerk yapıların oluşturulmasını bizler de ilerici ve desteklenmesi gereken bir talep olarak görmekteyiz. Ancak yine yıllardır AKP’ye oy veren muhafazakar Kürt emekçilere dönük propagandanın bir parçası olarak din tartışmalarının bu eksenin dışında çoğu defa Sünni bir dille gerçekleştirilmesi riskli bir durumdur.

Partizan “Önümüzdeki süreç yeni görevlere gebe”

Daha sonra kendi çalışmalarına ilişkin değerlendirme yapan Partizan, bu süreçte çalışmalarını 2 yönlü gerçekleştirdiğine değindi. Örgütsel gücü oranında hem HDP seçim komisyonlarında yer alındığının hem de kendi seçim komisyonlarını oluşturulduğunun belirtildiği Partizan toplantısına katılan alanlar, kendi çalışmalarını ve deneyimlerini aktardılar.

Tavrın açıklanması öncesi ve sonrasında alanlarda yapılan geniş toplantıların hem örgütsel demokrasi kültürünü geliştirdiğine hem de toplantıya katılan kesimlerin kendilerinin bu sürecin bir öznesi olarak görerek pratik sürece dahil olduklarını belirten katılımcılar; bunun önemli bir kazanım ve sürdürülmesi gereken bir çalışma tarzı olduğuna vurgu yaptılar.

Bu dönemde yıllarca Partizan için emek veren, bedel ödeyen ama son yıllarda kurumla ilişkisi kesilen çok sayıda kişiyle yeniden ilişkilendiği ve bu deneyimli kesimlerle gençliğin daha fazla bir araya geldiğini belirten katılımcılar, bunun önemli bir deneyim paylaşımı yarattığının ve bir enerji açığa çıkardığının altını çizdiler. Bu dönemde iletişimin nedenlerine ve sürdürülmesi için yöntemlere ilişkin yapılan tartışmalar toplantıda öne çıkan konulardan biri oldu.

Komisyonlar oluşturarak çalışmalar yapmanın hem seçim çalışmalarını daha koordineli ilerlemesine katkı sağladığını hem de Newroz, 24 Nisan, 1-6-18 Mayıs gibi takvimsel gündemlerin örülmesinde örgütlü bir müdahale anlamına geldiğini söyleyen katılımcılar; il ve bölge komisyonlarının miadını doldurmakla birlikte bu süreçte oluşturulan mahalle komisyonlarının devam ettirilmesi gerektiğine değindiler. Yine HDK içinde yer alma kararının yeniden gündemleştirilmesi tartışması da yapıldı.

Bu sürecin Partizan açısından en önemli kazanımının kitle çalışması konusundaki deneyimler olduğu vurgulandı. Kimi yerlerde on binlerce ev ziyaretinin gerçekleştiği bu çalışmalar sırasında katılımcılar halkla iletişim kurma konusunda yabancılık ve korkularını aştıklarını belirterek bunun önemli bir kazanım olduğunu söylediler. Politika üretme, kendine güven, örgütlenme gibi konularda kendilerinin de çok şey öğrendiklerini ve geliştirdiklerini vurguladılar.

Bu süreçte komisyonların toplantılarının kimi yerlerde düzenli olmayışı, kimi yerlerde dönem dönem alanların kendi özgün çalışmalarına yoğunlaşarak seçim gündemini ve görevlerini geride bırakırken; dönem dönem de HDP içindeki çalışmaların yoğunluğuna kapılarak kendi çalışmalarını geri planda bıraktığı gibi durumlar sürece ilişkin gelen eleştirilerden bazılarıydı. Seçimdeki Partizan adaylarına ilişkin çeşitli tartışmalar da eleştiri konularından biriydi. Yine gazetemiz Özgür Gelecek’in dağıtımının da çalışmaların gerisinde kaldığı bir diğer eleştiriydi.

Toplantının sonunda iki günlük toplantıya ilişkin genel bir sonuç bildirgesi hazırlanacağını belirten Partizan, bu sürecin önemli bir coşkuyu ve enerjiyi içinde barındırdığını ve bunun devrimciler açısından önemli görevlere gebe olduğunun altını çizerek, herkese başarılar diledi. Etkinlik Grup İsyan Ateşi’nin ezgileri ve halaylarla son buldu.

       
49895

Partizan 7 Haziran seçim sonuçlarını değerlendirdi

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar