Yağma düzeninin suç ortakları adaleti getiremez! Gerçek adalet ezilenlerle gelecek!

Popüler deyimle ifade edersek; Türkiye’de siyaset sahnesi giderek ısınıyor ve öyle anlaşılıyor ki dengeleri sarsacak yeni gelişmelerin arifesindeyiz.
16 Nisan referandumuyla devletin temel organları arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi marifetiyle, düzenin yeniden yapılandırılması amaçlanıyordu. Ne var ki OHAL koşullarına, gözaltı, baskı ve türlü engellemelere; CHP’nin “istemem yan cebime koy” tavrına rağmen sandıktan “Hayır” sonucu çıktı. AKP/Saray hile ile sonuçları değiştirdiyse de yığınların büyük bir kesiminin bu yeni değişikliğe, hem de CHP’nin yancı sıfatıyla sürece verdiği desteğe rağmen “Hayır” dediği ortaya çıktı. 16 Nisan’da kitleler, AKP şahsında, faşizme yönelik birikmiş tepki ve öfkelerini dışa vurdu. Bunu gözaltı ve tutuklamalara karşın sokakta da dile getirmekten geri durmadı. 16 Nisan referandum sürecinin, geniş emekçi yığınların yaşama geçirilen politikalara karşı büyüttüğü tepkiyi açığa çıkaran belki de bardağı taşıran damla olduğunu söylemek yanlış olmaz. 16 Nisan, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, LGBTİ’lerin, emekçilerin ve de gençlerin AKP iktidarının uygulamalarına “artık yeter” deme noktasına geldiğini ve mücadele duygusunu bilediğini gösterdi.
Fırtına bulutları birikiyor
OHAL KHK’ları ile işten atılan, açığa alınan on binlerce akademisyen ve öğretmenin sesi olarak eyleme başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın direnişi, söz konusu birikmiş öfke ve tepkinin sokağa daha belirgin ve güçlü bir şekilde taşmasına, yansımasına vesile oldu. Kısa sürede ülkenin dört bir yanı, Nuriye ve Semih’le dayanışma eylemlerine, işe geri dönme talepli direnişlere sahne oldu. AKP iktidarının ikinci Gezi ve Tekel endişesi bu koşullarda ortaya çıktı. Direnişin adeta bir çığ etkisiyle büyüdüğünü gören, fark eden AKP, hemen önlem aldı ve Nuriye ve Semih’i tutukladı. Ne var ki direniş zindan koşullarında 100’lü günleri geride bırakmış durumda. İvmesi düştüyse de KHK’lara karşı mücadele ve dayanışma sokakta sürüyor. Şişecam işçilerinin, grevlerinin Bakanlar Kurulu tarafından ertelenmesine rağmen direnişten vazgeçmemelerini de, toplumsal muhalefetin moral ve motivasyonunu besleyen ve güçlendiren bir faktör olarak saymalı.
Denilebilir ki, R.T.Erdoğan/Sarayın gündeme getirdiği kıdem tazminatı ve zeytinliklerin yağmalanmasına yönelik saldırılardan kısmen ve şimdilik geri adım atmasında bahsini ettiğimiz birikmiş sinerjinin büyük bir fırtınayı tetiklemesinden duyulan korku belirleyici olmuştur. Görünen o ki, hâkim sınıflar, bir yandan işçi sınıfı ve emekçilere yönelik hak gaspları ve saldırılarını sürdürürken diğer yandan da her an patlayacak büyük bir öfke kasırgasından endişe duymaktadır. Zira, OHAL’le birlikte iyice ağırlaşan uygulamalarla bunun koşullarının ziyadesiyle oluşturulduğunun elbet onlarda farkında.
Müesses nizam dışında kalan CHP
Kitlelerin, OHAL koşulları altında da mücadeleyi sürdürme kararlılığının giderek arttığı, kitle hareketinin yeni koşulları da özümseyerek mücadele gücünü giderek bilediği söylenebilir. Kimi gelgitleri, geri çekilmeleri olsa da bundan sonra, toplumsal muhalefetin daha etkin ve güçlü hem de daha radikal çıkışlarla yol alacağını, temel yönelimin bu olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Hareket, OHAL’le birlikte maruz kaldığı kapsamlı saldırı dalgası karşısındaki şaşkınlığını ve geri çekilme sürecini atlatan bir rotaya girmiş görünüyor. Bunun işçi sınıfından geniş emekçi kitlelere, Kürtlerden Alevilere, kadınlardan LGBTİ’lere çok geniş bir yelpazede demokrasi ve özgürlük mücadelesinde pozitif etkilerini görmek olası.
CHP milletvekili Enis Berberoğlu’na MİT TIR’ları davasında 25 yıl ceza verilmesi ve apar topar tutuklanmasını bu arka plan içinde analiz etmek faydalı olacaktır. Her şeyden önce söylemek gerekir ki, Enis Berberoğlu’nun gazetecilik yaşamı, Hürriyet olmak üzere pek çok yerde; devrimci, ilerici ve yurtseverlere saldırı, infaz ve katliamları meşru kılmak, aklamakla geçmiştir. Sözgelimi, 8 Mart 1999’da Tokat’ta çıkan çatışmada ölümsüzleşen halk ordusu gerillası, namlu gibi bakan yeşil gözlü komutan Ayfer Celep’e yönelik bölge halkının sempati ve sevgisi Enis Berberoğlunu rahatsız etmiştir: “…Çünkü Türkiye Cumhuriyeti on altı yıllık Güneydoğu deneyimini, personel ve teçhizatla donatarak bölgeye yığmaya başladı. Bu güce boyun eğmeyenin yaşam şansı kalmadı.”( 19 Mart 1999-Hürriyet)
Gazetecilikten milletvekilliğine terfi eden Berberoğlu’nun tutuklanabilmesi milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması sonucu gerçekleşmiştir. Bu da CHP’nin onayıyla olmuştur. CHP, AKP’nin sınır ötesi operasyonlarına, Kürtlere yönelik vahşi katliamlarına “terörle mücadele” adı altında ortak olmuştur. İşçi sınıfı ve emekçilere yönelen kapsamlı saldırılara sessiz kalarak veya tepkileri meclis koridorlarına sıkıştırarak destek olmuştur!
CHP, bugün, o zaman HDP’ye karşı AKP ile birlikte kurduğu milliyetçi, ırkçı şer ittifakının kurbanı haline gelmiştir. Görünen o ki, Yenikapı’da 15 Temmuz ruhuna payanda olan, 16 Nisan referandumunda “komşular muhalefette görsün” tavrına rağmen CHP yeni müesses nizamın ortağı olmayı başaramamış, denklemin dışına itilmiş dahası bir anda kendini hedef tahtasında bulmuştur.
CHP, 16 Nisan sonuçlarına yönelik halkın tepkisini sokaktan çekerek, devletin devamlılığı adına AKP’ye can simidi olmuş yine de rakip kliğin gazabından kurtulamamıştır. CHP genel merkezi, dokunulmazlıklar konusunda aldığı kararla kendi ayağına sıktığı kurşunla bugün ciddi anlamda köşeye sıkışmış durumda. Bu hem yargı eliyle AKP iktidarının avucuna düşmek anlamında böyledir hem de kendi tabanı nezdinde teşhir olmak bağlamında.
CHP, kitle hareketine oynuyor!
Korkunç bir sömürü, milliyetçi ve şovenizmden muzdarip vahşi bir devlet terörü ile ayakta duran düzenin kaptan köşküne girmek mümkünse dümenin başına geçmek istemektedir CHP.
CHP’ye yön veren Kemalist-ulusalcı klik öyle anlaşılıyor ki, artık dişini göstermeye ve iktidara en azından kısa vadede ortak olmak adına daha etkin bir hatta yürümeye karar vermiştir. Toplumsal koşulların, iklimin sağladığı olanaklar ve kitlelerin AKP iktidarına yönelik öfkesiyle yelkenlerini şişirmeyi planlamaktadır. Diğer yandan HDP’nin siyasi soykırım operasyonlarıyla engellenmesi ve eş başkanlarının tutuklanmasıyla CHP’nin ana muhalefetin odağı haline getirilmeye çalışıldığı da açık!
Kemalist-ulusalcı klik, OHAL’le birlikte baskı altına alınan, her türlü hak ve özgürlükleri yok sayılan, engellenen emekçilerin bilincinde, fay hatlarında biriken enerjinin pekâlâ farkındadır. Yaşanan olası bir depremde, geniş emekçilerin enerjisini soğurmayı ve devletin bekasını korumayı amaçlamaktadır. CHP’nin kendi gerçekliği içinde radikal sayılabilecek böylesi bir eyleme yönelmesi, gelişebilecek olası sokak eylemlilikleri ve hak arama mücadelelerinde inisiyatif almak içindir. Nihayetinde CHP, bir düzen partisidir. Hem de AKP’den farklı olarak, TC devletinin üzerinde inşa edildiği, ona dayanak ve temel olan bir düzen partisi.
Yürüyüşe yönelik daha ilk günden R.T. Erdoğan’ın ve AKP kurmaylarının öfkesi, eylemden ciddi anlamda rahatsız olduklarını gösteriyor. Bunun Kılıçdaroğlu’nun sokağa çıkmasından ziyade, 16 Nisan hilesine karşı sokağa taşan “Hayır” iradesiyle buluşulmasından duyulduğu söylenebilir. CHP’nin bu yönelimi, “Hayır” iradesini ortaya koyan kitlenin sokağa daha fazla yönelmesi anlamında etkili olacaktır. Ki bu önemli bir gelişmedir.
Ne var ki aslolan geniş yığınların düzene karşı biriken ve gelişen öfkesinin yine bir başka düzen partisinin potasına akıtılmasına engel olmaktır. Bunun CHP’nin politikalarına angaje olmakla olmayacağı açıktır. Bu hamle, CHP’nin emekçi yığınların, sokağa dönük eğilimi gördüğünü anlatıyor. Öyleyse devrimci, ilerici ve yurtseverler de bağımsız, özgün politikalarıyla temel hak ve özgürlüklere yönelik taleplerini sokakta daha fazla dile getirmek için daha ısrarcı olmalıdır!
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)