Bir kadın Partizan’ın kaleminden: RAKKA’dan notlar...
Bu defteri elime tam 1 Temmuz günü aldım. Rakka hamlesi başlamadan önce Mehmet yoldaşla bir sohbet vesilesiyle yazıyorum yazacaklarımı.
Enternasyonal taburun Rakka Günlükleri diye bir proje oluşmuştu kafamızda. Rojava’nın en zorlu, en güzel, en anlamlı zamanlarını yaşayan birçok yoldaşımız var. Ancak ne yazık ki yazmıyorlar, yazmıyoruz. Taburda hemen hemen tüm yoldaşlarımız Sur Günlüklerini okumuş, herkes çok etkilenmişti. Sur’daki arkadaşlar da bizim gibi olsalardı, o tarihe not düşen direnişi bilmeyecektik. Genelde insanlar içinde olduğu durumu çok idrak edemezler. Durup dışardan bakmak ya da üzerinden çok zaman geçmesini beklemek gerekir. Burada önemli olan bulunduğun durumu anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak gerektiğini kavramaktır.
Taburumuz, Rakka hamlesinin Tabka kısmı dışında tüm sürecine dahil oldu. Şimdi Rakka şehir merkezinin tamamının özgürleştirilmesi aşamasındayız. Rakka’ya dair bir sınır tartışması asla yürütmeyeceğim. Rakka, Rojava sınırlarına dahil değil gibi tartışmalar. Çünkü faşizmle mücadele asla sınır tanımaz.
Ben tabura hamlede bir yoldaşımız yaralandıktan sonra geldim.
Taburda 3 saldırı kolu hazırladık. Kollar 5 ile 8 kişi arasında ihtiyaca göre değişkenlik gösteriyor. Her saldırı kolunda bir BKC’ci, bir RPG’ci bulunuyor. Kolları (grupları) hazırladık. Kol komutanları Bilhak, Cudi yoldaş ve bendim. Hamle koordinesinden arkadaşlar, ilk etapta sadece bir kol istedi. Tabii durum böyle olunca kol komutanları arasında hummalı tartışmalar başladı. Bazen bu tartışmaların askeri hiçbir yanı olmuyor. Çünkü zaten tüm gruplar operasyonlar için hazır durumda. Geriye birbirimizi ikna etme çabaları kalıyor ki bu çabalar bir çatışmadan daha zor ve taktik yetenek istiyor. Bilhak Yoldaşla görevlerimiz dışında da çok yakın dost olduğumuz için daha zor. Çünkü onda müthiş bir anaçlık, koruma duygusu hakim. Onunla ne zaman bu şekilde karşı karşıya geldiysek, her zaman o baskın çıktı. Bu seferde ilk operasyon grubu onlar oldu. Onların grubu gittikleri ilk gün çatışmaya girdi. Yaklaşık 1 km ilerleme olacaktı. Haritadan operasyona gidecekleri alana baktık, çok büyük bir alandı. Baktım sonra operasyonları koordine eden arkadaşa, “Heval emin misin, 1 gecelik operasyon için uzun bir mesafe” dedim. Heval, “Tamam o zaman siz 500 metre ilerleyin” dedi.
Biz de gülmeye başladık. Pazarlık mı yapmalıydık. Ne 500’ü ne 1 km’si arkadaşlar o gün 100 metre bile ilerleyemedi arkadaşlar. Bizim yoldaşların bölgesinde çıktı çatışma. Diğer grupların bölgeleri sakindi.
Saldırı grupları her 50 metre ya da 100 metrede bir arkadan gelen savunma grubuna tuttukları noktaları devrettikten sonra ilerlemeye devam ediyor. Yani saldırı kolu, savunmasını ala ala ilerliyor. Bilhak yoldaşlar geçici olarak tuttukları noktada çembere girmiş, saatlerce çatışma sürmüştü. Koordine, arkadaşların noktadan çıkmasını istemiş, yoldaşlar mümkün olmadığını söylemişlerdi. Bu çatışmada 1 YPJ’li arkadaş şehit düştü.
Çatışma sırasında Devrim yoldaş, Çiyager yoldaşı mermilerden korumak için üzerine atlamış, bu sırada Çiyager arkadaşın ayağı ezilmişti. Kendi söylemiyle “Devrim gazisi” olmuştu. Yürümekte zorlanan Çiyager yoldaş çatışmadan sonraki gün bizim yanımıza geldi, onu benim koluma dahil ettik. Düşman çemberi içinde kalan saldırı kolumuz uçakların vurmasının ardından etraf toz dumanken hızlıca geri çekilmişlerdi.
Büyük hayallerle ön cepheye giden Çiyager Yoldaş, girdiği ilk çatışmadaki talihsizliğin ardından geri dönmüş, esprilerin bir numaralı ismi olmuştu. Çetenin yapamadığını Devrim yoldaş yapmış, Çiyager yoldaş, bir süre Devrim gazisi olarak ismi çağrılmıştı.
Ben de şakayla “Devrim yoldaş bu yaptığıyla şehit düşseydi kahraman olacaktı, yoldaşa birşey olmadı diye günah keçisi yaptık” dedim.
İkinci saldırı kolu bizim kolumuzdu. Çiyager yoldaşa eğer 4-5 gün içerisinde iyileşmezse onu geride bırakacağımı söyledim.
“Ya yoldaş kesin iyileşirim. Eğer iyileşmezsem bizim koldaki bütün arkadaşları yaralarım bensiz hiçbir yere gidemezsiniz. Yattığınız yere mayın koyarım, ne bileyim yemeğinize zehir koyarım ben olmadan gidemezsiniz” diyordu. O gün hastaneye gönderdik, doktor 3 hafta sürer iyileşmesi dedi. Taburumuzun moral kaynağı kadın yoldaşların gözdesi, yaşı oldukça genç yoldaşımızı karargaha uğurladık.
3 Temmuz; grubumuz Rakka şehir merkezine girebildi sonunda. Panzerlerle giriş çıkışların sağlandığı şehir merkezine biz de panzerle girdik. Akşam üzeri geldik noktamıza. Mevzi yapmadık bugün. En azından olası sızma ihtimaline karşılık noktanın yakın yerlerine ses çıkartacak malzemeler koyduk. Bir yere boş pet şişeleri, bir yere cam kırıkları koyduk. Bizi en çok zorlayan havanın sıcak olması. Gece herkes çatıda yatamaz. Çatıda sadece mevzilenecek arkadaşlar yatabildi. Diğer yoldaşlar aşağıda mevzilenecekleri için evin içerisinde yatmak zorunda kaldılar. Sıcaktan uyuyamadılar tabii, bir çözüm bulmalıyız.
Çeteler son dönemlerde uçurdukları küçük keşik uçaklarına (drone) bomba yerleştirerek noktalara bomba bırakıyor. Çok başarılı sayılmaz. Ama psikolojik olarak etkisi olduğunu söylemeliyim. Çatıda 5, içeride 3 kişi uyuyoruz. Olası bir saldırıda herkesin aynı yerde olmaması önemli, ayrıca çatının duvarları priketten yapılmış, çok rahat mermi geçirebilir.
Akşam karanlık olduktan sonra ışık yakma yasağı getirdik. Bugünlerde ay ışığı var, etraf gündüz gibi aydınlık, bu durum nöbetlerde oldukça kolaylaştırıcı.
Koalisyon uçakları da oldukça yoğun vuruyor. Operasyonlar gece oluyor. Rojava savaşında bir dönem gece operasyonları yapılmıyordu, mayın ihtimaline karşılık ama artık bütün operasyonlar gece yapılıyor. Çünkü gündüz çeteler suikast kullanıyor. Noktaya geldiğimizin ertesi günü akşam karanlık çöktüğünde mevzi çalışmasına başladık. Öncelikle mevzi için çok sayıda yastık kılıfı bulduk. Toprağı da çetelerin öncesinde hemen hemen tüm sokaklara yaptığı hendeklerden çıkan toprağı kulladık. Her şeyin ikili yönü var, bunu savaşta daha fazla görebiliyorum. Bir şey senin aleyhinde iken nasıl lehine dönüşebiliyor ya da tam tersi olabiliyor. Çetelerin bize karşı yaptığı hendekleri bugün biz onlara karşı kullanıyoruz. Bazen en avantajlı, en güvenilir dediğimiz mevziler kullanılamaz hale gelebiliyor. Ya da öncesinde hiç düşünmediğin bir alan çatışma sırasında bir kale gibi olabiliyor.
Suikasta karşılık mevzilerimizi akşam yapıyoruz. Gündüz nöbetlerini de çatıda değil, ara katta tutuyoruz. Gündüz çatıya hemen hemen hiç çıkmıyoruz. Ayrıca çeteler gündüz yoğun biçimde havan atıyor. Henüz isabet ettiremediler, ama yaklaştılar. Havan tehlikesine karşı 2 katlı evleri nokta olarak tutmak daha faydalı.
Yalnızca gündüz için kullanacağımız bir jeneratör ayarladık. Sabah çalıştırıp akşam kapatıyoruz. Telsiz ve tabletleri şarj ediyoruz. Ayrıca -benim için en önemlisi- soğuk su ihtiyacımızı karşılıyoruz.
RPG’ci (Roketatarcı) İvan yoldaş, çatıda bir mevzi yaptı kendisine. Roketi yere uzanır pozisyonda atmak için duvarı çekiçle kırdı. Mevzi tamamlandıkdan sonra –bize göre Rojava’nın en iyi mevzisiydi- açtığı mevziden sadece diğer çatının üzerindeki su tankeri görülebiliyordu. Günlerce dilimizden kurtulamadı tabi.
Gece uzun süren nöbet saatlerinde en keyifli iş, cephedeki telsiz konuşmalarını dinlemek, ardından sabah kahvaltıda bu konuşmaları yoldaşlara anlatıp gülmekti.
Bir heval, telsizle koordineden bir arkadaşa bağlanıyor.
-“Heval, şu noktaya öğleden beridir ulaşamıyoruz. Bir de sen bağlan.”
-“O noktanın 60 metre yanında bir nokta var. Nasıl ulaşamıyorsunuz. Bırakın telsizi, kapıdan çıkıp bağırın ulaşırsınız.”
Başka bir telsiz konuşması,
-“Heval şu nokta yerini bırakmış, geriye gelmiş.”
-“Ma heval çawa çebu (nasıl oldu), o tarafta bırak çeteyi bir tavuk bile yok.”
Grubumuzda anarşist ve sosyalistlerden 4 Enternasyonal, 4 de Türkiyeli devrimci varız. Şehre gelmeden önce grupları oluşturduktan sonra bir de baktım, birbirimizle anlaşacağımız biraz Türkçe, biraz Kürtçe, biraz da İngilizcemizle çok özgün bir grup olacağız Rakka’da demiştim.
10 Temmuz, bugün operasyona çıktık. Şehirde ilerlerken evler tek tek kontrol edilmiyor. Sokağı kontrol ediyorsun, sonra mevzileneceğin evi kontrol ediyorsun, bir süre kaldıktan sonra bu şekilde ilerlemeye devam ediyorsun. Çünkü çeteler yoğun biçimde mayınlama yaptıkları için hele bir de gece karanlığında tek tek evlere girmek büyük risk. Bizim çıktığımız operasyon, kurtarılmış ama kontrol edilmemiş sanayi bölgesini temizlemekti. Arkadaşlar çok yoğun mayın olduğu bilgisini verdiler. Onun için kapısı kilitli olan evlere girmemeye çalıştık. Şüpheli bir yere fitilli bomba attık. (Mayın varsa mayını patlatsın diye atıyoruz). İçerde mayın varmış, mayın patladı.
Bir tünel bulduk, tünelin nereye çıktığına dair bir fikrimiz yok. Normalde arkadaşlar tünel bulduklarında içerisinde büyük tekerlekler yakıyor. Biz de tünelin içinde çete olma ihtimaline karşılık bomba attık. Tüneller bulunduktan sonra genelde iş makinaları gelip toprakla kapatıyorlar. Çünkü çeteler saldırılarını daha çok tünelleri kullanarak yapıyor.
Girdiğimiz birçok evde evler yanmış durumdaydı. Çeteler uçaklar kendilerini görmesin diye, evlerin içinde lastikler yakıyor. Kara bir duman bir süre gökyüzünü kaplıyor, bu arada çeteler rahatlıkla hareket edebiliyor.
Operasyon sırasında bomba yüklü bir araba bulduk. Çete bırakıp kaçmış. Sabotajcıları çağırdık, geldiler aracı imha ettiler.
12 Temmuz, bugün de operasyona çıktık, ama kayda değer bir şey çıkmadı.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)