Salı Mart 4, 2025

Şehitlerimizin bütünselliği ve kültürel inşamız üzerine

İnançla bezenip bilinçle yoğrulup ve kavganın şartlarını kavganın içerisinde tanımlamanın, ölümün ufkunda ölümü yenenlerin ve geleceğin her adımına ışık saçacak şekilde tarihsel misyonu yerine getirmenin adı olarak şehitlerimiz bugüne dair olan ne varsa onun analizi ve sentezidir. Onların tarihsel deneyimleri içinde olayların hiçbir hükmü yoktur. Zira tarih olaylarla tanımlanamayacak kadar gerçek ve inatçıdır. Olgudan beslenir ve kendini olgular içinde bilince, sınıf mücadelesinin silahına dönüştürür.

Bu tarihin şekillenişinde rol alan, ona kanıyla can suyu olan şehitlerimizin ölümsüzlüğü bizlere onur kavgamıza miras, inancımıza güç, bilincimize can suyu olmuştur. Onların yarattığı her değer kelamdan öte, vakadan arı birer görevdir ve olaylar içerisindeki duruşları ilkelerimizdir. Bilinir ki tarihte üstlendiğimiz her misyon bir tarih yaratır ki şehitlerimiz de bu misyonun en sahici ve en sarih ve en bilinçli pratikleri ile tarihimizi onurlandırmıştır.

12’ler çelik bir partinin suyudur

24-28 Kasım 2016’da Dersim Aliboğazı’nda TC devletinin tem teşkilat operasyonel güçlerine Dersim dağlarının geçilmezliğini, TİKKO gerillalarının zulme karşı öfkesini haykıran 12 kızıl karanfil, sınıflar mücadelesi tarihini onurlandırmış ve bugüne dair olan ne varsa takınılması gereken tavrı göstermiştir. Yetiş, Hasan, Umut, Samet, Esrin, Hatayî, Gamze, Ersin Murat Alican, Serkan ve Doğuş, sınıf mücadelesinin engin denizinde düşmana korku, halka umut olmanın bilinciyle yeniden filizlenmek üzere halkımızın bağrına gömüldüler. Onların ödediği ve ödettiği bedeller bugünü aydınlatırken, aynı zamanda bir kültürün kendisini üretmesi ve örgütlemesine de vesile olmaktadır. Teori ve pratiğin bu bütünlüklü şahsiyetleri sınıf mücadelesi sürdükçe ölümsüzlük simgesi ile taçlandırdıkları proletarya partisini muştulanan gün için kanları ile çelikleştirdiler.

12’ler sınıf mücadelesi kültürüdür

Sınıf mücadelesi içinde ödediğimiz her bedel bizlere aslında değişim ve gelişim halinde olan her şeyin analizini gerektirmektedir. Bu analiz, sınıf mücadelesinin biliminin ön şartıdır. Sanattan, bilime kadar olan her şey bu analizin sonucunda gelişim gösterir. Bu gelişim genel açıdan proletarya partisinin halk kitleleri içinde filizlenen kültürünü inşa eder. Dolayısıyla rehberliğine soyunduğumuz kavga mevcut toplumsal pratik içinde edindiğimiz deneyim, bizlerin kültürel inşasını Marksist bir biçimde inşa eder. Bu açıdan “Marksistler, insanın toplumsal pratiğinin, dış dünya üzerine olan bilgisinin doğruluğunun tek ölçütü olduğu düşüncesindedir. Gerçekte de insan bilgisinin doğruluğu, toplumsal pratikte (maddi üretim sürecinde, sınıf savaşımında, bilimsel deneylerde) beklenilen sonuca ulaşırsa anlaşılır. İnsan, işinde başarıya ulaşmak, yani beklenilen sonuca varmak istiyorsa, düşüncesinin, kendisini çevreleyen nesnel dünyanın yasalarına aynen uyumu sağlaması gerekir. Bunlar birbirine uymazsa, pratikte başarıya ulaşamayacaktır. Başarıya ulaşamayınca, bundan ders alacak, nesnel dünyanın yasalarına uyacak biçimde düşüncelerini değiştirecek ve böylece başarısızlığı başarı haline getirecektir.” (Mao Zedung, Teori ve Pratik, Sol Yayınları, s. 11)

Bu bilimsel serüven açık biçimi ile bilimin gelişim koordinatlarıdır. Bu süreci örgütleyenler ise tarihsel süreci inşa etmenin içinde aynı zamanda bir kültürel süreci de ortaya koyar. Marksistler açısından kültür yaratılmak istenen sınırsız ve sınıfsız dünyanın sosyal bilincidir. Bu sosyal bilinç, bugün proletarya partisi içinde filize duruyorsa, bu mevcut kadrolarının mülkiyet ilişkilerinden arınmış pratik ve kültürlerinden ileri gelmektedir. Kuşkusuz bu durum soyut bir betimlemedir. Bunu somutlaştıracak olan ise bu kültürün nüfuz ettiği bedenin sosyal pratiği ve yarattığı değerlerdir. 12’ler şahsında şehitlerimiz bu somutluğun adıdır. Rojava’da ölümsüzleşen proletarya partisinin önemli tarihsel şahsiyetlerinden biri olan General Martager’in yaşamı bunun en yalın ifadesidir.

 Karşılık gözetmeksizin sınıf mücadelesini merkezine koyarak sınıf mücadelesinin stratejik hedefini yaşamında örgütleyerek ve bunun dışında olan her şeyi teferruat ve küçük burjuva eğilimler olarak mahkûm edenler varsa onlar da şehitlerdir. Mülksüz, diyarsız bir yaşamın kültürel inşası onların omuzlarında yükselir, onların yaşamlarında simgeleşir, onların bilincinde örgütlenir, onların namlusunda sloganlaşır ve onların sosyal pratiğindeki deneyimler ile gelişir ve onların ölümsüzlüğü ile onurlandırılır.

Son yıllarda devrimci hareket içinde ortaya çıkan bir dizi sorun ancak Marksist bilim ile tanımlanabilir, bilimsel sosyalizmin deneyimleri ile çözümlenebilir ve şehitlerimizin tarihsel misyonunda üstlendikleri inanç ve irade ile aşılabilir. Bunu kuşanmak, olgunun analizi demektir. Bu açıdan 12’ler şahsında 12 bedende somutlanan her ayrı özellik, olgusal bir şekilde ele alınmalı. Kültüründen iradesine, inancından azmine, bilincinden tasarrufuna kadar her tür etmenin somutlandığı bir şehitler kervanının; 12’lerin izini sürmek her türlü saldırıya karşı proletarya partisini korumaktır.

Kültür meselesine yaklaşımız ve şehitlerimizin gösterdiği

Kültür meselesini ele alışımızda genellikle sık karşılaştığımız açıklama, kültürün bir üst yapı kurumu olduğudur. Kültür meselesini sadece bu şekilde ele almak kültürü sadece sanatla bütünleştirme sorunu açığa çıkartır. Dolayısıyla böyle bir yaklaşım, kültürün gelişiminin sürekliliğinin inkâr edilmesi ve sınıfsal niteliğin abartılmasıyla sonuçlanıyor. Bu açıdan Kültürü sadece “bir üstyapı unsuru” olarak kabul, etmek, sol sapma yaklaşımların çıkış noktaları haline dönüşmüş durumdadır.

Bunun dışında ise bir başka eğilim de günlük kültürel sorunlar Marksizm’i mekanik bir biçimde birleştirmek üzerinedir. Bu yaklaşımların toplamı kültürel bir inşa sağlayamadığı gibi içerde yürütülen sınıf mücadelesinde de proletaryayı muzaffer edemez. Temel sorun, kültürün bütünselliği sorunu gözden kaçırmaktan ileri gelmektedir. Kültürün bütünselliği, öğelerinin bu bütünsellik içindeki konumlan ve birbirleriyle ilişkisi demektir. Yani parça- bütün ilişkisi, zıtların birliği ve mücadelesi, maddî üretimin sürekliliği gibi temel sorunların incelenmesi demektir. Bunlar gerçekleştirilmeden sağlıklı sonuçlar almak imkansızdır.

Kültür sorunu insanın varlığını, etkinlik alanının bütününü içine alan bir sorundur. Kültür sorunu, insanın yarattığı her şeyin, maddi-manevi her değerin bütünselliğinin sorunudur. Marks kültürü belirli bir toplumsal yapı ve doğa ve insanlar arasındaki ilişki olarak tanımlıyor: “Maddî üretimin belirli bir biçimi, ilkin belirli bir toplumsal yapıya ve ikinci olarak doğa ve insanlar arasında belirli bir ilişkiye yol açar. Devlet yapısı ve halkın zihniyeti bu iki etkenle ve dolayısıyla kültürlerinin karakteriyle belirlenir.” (Karl Marks, Artı Değer Teorileri, 1. Kitap, Sol Yayınları, s. 261, 1998)

Dolayısıyla kültür meselesi bütünlüklü olarak ele alınırken onu üretici etmenlerin de örgütlenmesi gerekmektedir. Bu tespiti devrimci hareket içinde örgütleyecek olursak burada hayata geçirdiğimiz pratik hareketin kültürel yapısını oluşturur. Bugün özellikle içinden geçtiğimiz süreçte ortaya çıkan kültür Marksizm’i ekonomizme ya da politikaya indirgeyen dogmatik bir görüştür. Marksizm anlayışlarında ideolojik düzeyden öteye geçememişlerdir. Ancak şu unutulmamalıdır ki “ideoloji nesnel bir toplumsal gerçekliktir. Bununla beraber ideolojinin teorik etkileri bilimsel bilgiyi engeller veya tehdit eder.” ( L. Althusser, Marks İçin, İthaki Yayınları, s. 12)

Bu tehdide karşı ideolojk ve bilimsel çalışmanın önemi gün gibi ortadadır.  Bu gerekliliğin yerine getirilmesi, egemen ideolojinin her türlü saldırısına karşı dikkat kesilme ve dogmatik görüşlerden uzaklaşmış kadrosal çalışmalarla mümkündür. Kuşkusuz bu kadrosal çalışma konusunda Mao Zedung her zaman olduğu gibi yığınları işaret etmektedir.

İşte bu yığınların içinde mücadele ve bunun Marksist örgütlenmesi kuşkusuz kültürel inşamızı sağlayacaktır. Şehitlerimiz bu pratiğinin adıdır. Onların ortaya pratikleri, duruşları ve yaşamları öğrenilirken aynı zamanda bir kültürün inşa edildiği de bilince çıkarılmalıdır. 12’ler şahsında devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşen her yoldaşı esas olarak bu kültürün tuğlalarıdır ve bütündür. 

45876

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de  aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)

Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?

Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..

“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)

7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor

Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.

Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?

Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)

Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7

Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler

Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve  bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde  emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek

Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi

Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)

Sayfalar