Perşembe Mayıs 30, 2024

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Kaypakkaya, o zamanın MİT raporlarına geçen ”İhtilalci komünizmin en tehlikeli örgütü” olarak görülen/kayıtlara geçen proletarya partisini ve halk ordusunu yoldaşlarıyla birlikte kurduğu için ağır işkenceler sonucu katledildi. İşkencede katledilmesinin nedeni onun Kemalizm ve ulusal sorun başta olmak üzere Türkiye devrimi hakkında yapmış olduğu değerlendirmelerdir. Öne sürdüğü görüşlerdir. İşte bu görüşler, TC devletinin yetkilileri tarafından “ihtilalci komünizmin en tehlikelisi” olarak görülmüştür. Bundan kaynaklı katledilmiştir.

Katledilmesini sadece bu kadarıyla sınırlamak da yanlış olur. Burada öncelikle ve önemle vurgulamamız gereken; Kaypakkaya’nın tezlerinde devrimin proletarya partisinin önderliğinde gerçekleşeceği meselesidir. O, ülkedeki devrimin niteliğini demokratik halk devrimi olarak tanımlarken devrimin yolu olarak silahlı mücadeleyi daha doğrusu Halk Savaşı stratejisini benimsemiş, devrimin öncü gücünün işçi sınıfı olacağı tezini savunarak “partimizin adının da Komünist partisi olmalıdır” tezini ortaya atmıştır.

Kaypakkaya, Amed zindanında tutuklu olduğu süre içerisinde mahkemeye öncesinde harita metod defterinin sayfalarına yazdığı “savunma taslağı”nın hazırlığı yapmıştır. O yazılarından da görülmektedir ki; Kaypakkaya mahkemeye çıkarılsaydı TC faşizmi ile daha kapsamlı bir hesaplaşma içerisine girecekti. O, ortaya koyduğu tüm tezlerin savunuculuğunu düşmanın işkencehanelerinde de yaptı. Bu ideolojik duruşu ve hesaplaşmayı mahkemede göze alamayacaklarını hesaplayanlar ise çareyi onu katletmekte buldular.

Kaypakkaya, öğrenci eylemlilikleri içerisinde başladığı devrimci mücadelesini, köylülerin toprak işgallerinde ve işçilerin grev çadırlarında, fabrika işgallerinde sürdürdü. Bu pratik çalışmalar içerisinde edindiği deneyim ve tecrübeyi ML süzgecinden geçirerek çıkardığı dersleri tekrar pratiğe uyguladı. Burada önemle üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta da 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne katılması ve bu direnişten önemli dersler çıkarmasıdır.

Evet Kaypakkaya, bu mücadele süreçleri içerisinde düzenle tüm bağlarını kopararak profesyonel bir devrimci olarak yeraltı faaliyetini örgütlemiştir. İşte tam da bu süreç içerisinde pratikten çıkardığı dersleri siyasetin/bilimin süzgecinden geçirerek bilimsel tahliller yapmıştır. TC devletinin kurucu sınıflarını tahlil ederek devleti komprador burjuvazi ve toprak ağalarının faşist bir diktatörlüğü olarak ortaya koymuştur. Bu diktatörlüğün ideolojisinin de Kemalizm olduğunu net olarak ifade etmiştir.

TC devletini oluşturan ideolojik temelin tekçi -tek vatan, tek millet, tek bayrak-, Türkçü ideolojisiyle hesaplaşmaya girişmiştir. Ve yine Türkiye toplumunu inceleyen/ tahlil eden Kaypakkaya, yazılarında -Beş Temel Belgede- ülkemizin çok uluslu bir ülke olmasından hareketle Kürt ulusal sorununun demokratik halk devrimiyle çözüleceğini ortaya koymuştur. Kürt ulusunun özgürce ayrılma, ayrı devlet kurma hakkını yazılarında net olarak ortaya koymuştur.

 

Kaypakkaya, hesaplaşma ve kopuştur!

1971’in devrimci önderleri geçmişle hesaplaştılar ve tarihsel bir kopuş gerçekleştirdiler. 50 yıllık revizyonist, parlamenterist ve legal çizgi ’71 devrimciliğinin ihtilalci çizgisi sayesinde hesaplaşılarak aşıldı. Kaypakkaya daha öğrencilik yıllarında, mücadeleye ilk atıldığı dönemde hem pratik yaşamda hem de siyasi yazılarında bu reformist, çizgiyle hesaplaşmıştır. Buna en iyi örnek o tarihlerde Aydınlık, Türk Solu… dergilerinde yazdığı yazılardır.

Türkiye İşçi Partisi’nin 4 Ekim’de devrimci birikimin en yüksek olduğu İstanbul’da Taksim alanında düzenlediği mitinge katılan/izleyen Kaypakkaya, bu mitingdeki pankartlardan, atılan sloganlardan kürsüde yapılan konuşmalardan verdiği örneklerle bu mitingin TİP’in reformizminin iflası olarak nitelediği 14 Ekim 1969 tarihli yazısında;

”Yarın emekçi halkımızın oylarıyla meclise bizler dolacağız”, ”Seçim günü oyumuzu kendi partimize verdik mi bitecek bu sömürü, soygun…”, “Bunu oylarınız gerçekleştirecek, TİP’e oyumuzu verelim, kendimiz iktidara gelelim.” Bu sloganlarla “Bağımsız Sosyalist Türkiye”yi kuracağını sanan TİP yöneticileri konuşuyordu” kürsüden diye eleştiriyor, kurtuluşun yolu olarak parlamentoyu/seçimleri gösterenleri oportünistler olarak damgalıyordu. Ve ardından ”Artık kitle hareketlerine damgasını vuranlar proleter sosyalistlerdir” diyordu.

Kaypakkaya, 50 yıl sol adına hareket eden reformistler, parlamentaristlerle, revizyonistlerle hesaplaşırken diğer yandan da ortaya koyduğu tüm tezlerinin savunuculuğunu düşmanın kendisini en güçlü hissettiği işkencehanelerde de savundu:

“Bahsettiğim örgütten kopuk kişisel nitelikteki faaliyetlerim TKP-ML ve TİKKO saflarına katılıncaya kadar sürmüştür. Sonradan katıldığım bu örgütlere girme zamanımı hatırlamıyorum. TKP-ML ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgüt saflarına katıldığımı ve onun illegal üyesi olduğumu saklamıyorum. Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kuruluşuna esas olan düşünceler bahsetmiş olduğunuz yayınlarda geniş ölçüde yer almaktadır. Özellikle Şafak Revizyonizminin Tezlerinin Eleştirisi, Milli Mesele, Türkiye’de Kemalist İktidar Dönemi ve İkinci Dünya Savaşından Sonraki Gelişmeler ve 27 Mayıs Hareketi, Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım başlıkları altındaki kapsamlara imzamı atmaya hazırım. TKP-ML’nin görüşleri söz konusu tez ve yazılarda belirtildiği ve önerildiği gibidir. Bunun dışında şimdilik geniş açıklamaya girmeye lüzum görmüyorum. Bahis konusu örgüt fikirlerini ortaya koyan muhtevayı aynen kabul ediyor ve kendi görüşüm olarak ifade ediyorum. Ben bütün bunları samimiyetle inandığım Marksist Leninist düşünce uğrunda yaptım ve sonuçtan da pişman değilim. Asla pişman olmadım.” (Sorgu Tutanağı, 21 Nisan 1973)

İşte bu ideolojik duruştur Kaypakkaya’nın düşmanla hesaplaşması.

Kaypakkaya’nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya’nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar… Onun yoldaşları/ardılları umudu büyütmeye devam ediyorlar…

1790

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Sayfalar