Pazartesi Mayıs 20, 2024

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

Düzenin, ideolojik-kültürel-politik hegemonyası her zamankinden daha güçlü. Bu durum, toplumsal yaşamda, sistemin tüm kir ve pasının en küçük gözeneklerde bile en çirkin haliyle karşımıza çıkmasını da beraberinde getiriyor. Sistem, AKP-MHP iktidarının yaşama geçirdiği politikalarla büyük bir çürüme ve dejenerasyonu topluma dayatıyor. Bu gerçeklik, TC tarihinde, parlamento sahnesinde kavramların, politikanın, söz ve eylem adına her şeyin içinin boş olduğunun bu kadar gözler önünde olduğu bir döneme de işaret ediyor.

2023 Mayıs seçimlerinde bu gerçeğin belki de en berrak ve de bayağı halini yaşadık. Geniş emekçi kitlelerin, işçi sınıfının, düzenin iki kliği arasında bir tercihe hem de son derece düşük bir profille, inandırıcılığı ve tutarlılığı da bir o kadar kendinden menkul bir politikayla angaje edildiği bir süreç yaşandı.

22 yıldır dümenin başındaki AKP-MHP faşist ittifakı, “muhalefet” karşısında yine el yükselterek, “ipi göğüsledi”. Egemen sınıf klikleri, yola AKP-MHP faşist bloku ile devam etme kararlılığını ortaya koydu. Bu süreç, CHP eliyle şişirilen sahte umutlar ve dev gibi büyüyen beklentilerle işletildi ve akabinde burjuva muhalefet cephesinden başlamak üzere geniş muhalif kesimlerin üzerinden adeta silindir gibi geçen bir umutsuzluk, yas ve karamsarlığın eşlik ettiği, yenilgi atmosferi açığa çıkarıldı.

Açık ki bu bir rastlantı veya seçim yarışında karşımıza çıkabilecek alelade bir seçenek değildi. Aksine başından beri, egemen sınıflar tarafından, rolleri dağıtılarak adım adım örülen bir sürecin sonucuydu. Gerçeğin başka bir yanını ise tüm bu süreci, gerçeği açıkça deşifre edebilecek, ortaya koyabilecek ve de değiştirebilecek, güçlü devrimci-demokratik bir alternatifin, devrimci bir odağın olmayışı oluşturmuştur.

Devrimci-komünist ve yurtsever hareketin ideolojik-politik ve örgütsel geriliği, hakim sınıf kliklerinin bu orta oyununu rahatlıkla sergilemesine imkân vermiştir.

İdeolojik ve politik çizginin doğruluğu özellikle de sınıf mücadelesinin görece gerilediği, kitle hareketinin de geri çekildiği dönemlerde kilit bir rol oynar. Örgütsel zayıflık veya daralma bu alandaki gerilemenin çarpanı olarak karşımıza çıkar.

Başka bir tabirle bu zemindeki ideolojik kafa karışıklığının örgütsel düzlemdeki karşılığı daha yıkıcı olur. Zira, örgütsel darlık ideolojik-politik perspektifin korunduğu durumda daha hızlı telafi edilebilecek, onarılabilecek bir kayıp veya hasardır.

Mayıs 2023 seçimleri, başta HDP (DEM Parti) olmak üzere devrimci ve yurtsever güçlerin bir bölümünün siyaseti, egemen sınıf klikleri arasındaki saflaşma ve hesaplaşma penceresinden okuduğu bir süreçti. Kitleler nezdinde Millet veya Cumhur İttifakı dışında bir başka seçeneğin olduğu gösteril(e)medi.

Devrimci, yurtsever güçlerde siyaset yapma biçimi ve tarzında ortaya çıkan bu kötü eğilim, toplumsal muhalefetin zayıflığının, bir şeylerin değişebileceğine olan inançtaki geriliğin etkisiyle daha çarpıcı bir şekilde karşılık buldu. Kuşkusuz burada asıl üzerinde durulması gereken odak, devrimci ve yurtsever güçlerin sürece yönelik ideolojik-politik yaklaşımlarıdır.

Devrimci direniş odağının, coğrafyamız sınırları içinde devrimci savaşımın önemli oranda güçten düştüğü bir gerçeklikte kitlelerin bu süreçten kendiliğinden etkileneceği açık iken devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin tutumu bunun karşısında bariyer ve set kuran bir karakter kazanmamıştır.

Geri çekilme dönemlerinde devrimci çizgi, kitleler nezdinde geçmişteki düzeyde sahiplenilmeyebilir. Kitleler düzenin yoğun kuşatması altındadır. Devrimci güçlerin etkisinin zayıfladığı, örgütlülüğün azaldığı dönemlerde bu etkinin büyüyeceği de açıktır.

Böylesi dönemler, bir yanıyla sınanma süreçleridir. Devrimci direniş dinamiklerinin görevi böylesi zamanlarda ilkelerden taviz vermeden esnek politikalarda, bağımsız devrimci çizgide ısrar etmek olmalıdır. 2023 Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde yaşama geçirilemeyen de budur.

Seçim sonrası, geniş muhalefet sahnesinde yaşanan ağır hezimet duygusu ve motivasyon kaybının, umutsuzluğun bunca büyümesinde bu tutumun etkisi büyük olmuştur.

Bağımsız, devrimci çizgide ısrar!

2024 yerel seçim süreci hasebiyle belli yanlarıyla kamuoyuna yansıyan kimi tartışmalar, bu bakışın hala yeterince tartışılmadığını, derinlikli bir ideolojik muhasebeden geçirilemediğini göstermektedir. Özelikle DEM Parti’den yansıyan gelişmeler buna işaret etmektedir.

Son birkaç yıldır HDP/DEM Parti’nin bileşenleri ve farklı platformlarda birlikte mücadele ettiği devrimci güçler, üçüncü (veya ikinci yol) yol olarak ifade edilen politikanın yaşama geçirilmesine dair bir tartışma, görüş ve öneride bulunmaktaydı. Ne var ki bu gerçekleşmemiş ve seçimlerde CHP’nin kazanacağı bir senaryoya yatırım yapılmıştır.

Bu sürece özellikle de yurtsever tabanın yaklaşımı eleştirel olmuştur. Geldiğimiz aşamada DEM Parti’nin Millet ve Cumhur İttifaklarıyla sürdürdüğü görüşme ve kimi müzakerelerin bu yaklaşıma uygun bir temelden gelişmediği açıktır. Hatırlanacağı üzere, 2019 seçimlerinde HDP’nin (DEM Parti) temel çıkış noktası, AKP’ye kaybettirmek üzerine olmuştur. Bu amaç o dönemde aday çıkarmayarak hasıl olmuştur.

Geldiğimiz aşamada ise kimi kısmi düzenlemeler karşılığında aday çıkararak CHP’ye kaybettirme yaklaşımı öne çıkmaktadır. Açık ki bu tutum, üçüncü yol politikası değildir. Belli bir siyasal ve kitlesel güce ulaşan bir hareketin belli görüşmeler, müzakereler yürütmesi elbette doğaldır. Ne var ki asıl olan, bu siyasetin, temel politika yapış tarzında ne düzeyde bir yer işgal ettiğidir. Başka bir değişle esasa denk düşüp düşmediğidir.

Tabanla yürütülen eleştiri-özeleştiri sürecinde öne çıkan vurgu, bağımsız devrimci bir çizgi izlemek gerektiği yönlüdür.

Görüşme ve müzakerelerin bu temel üzerinde yükselmesi, bu sürecin bir gereği olurdu. Görünen o ki, Kürt demokratik siyasal hareketi yerel seçimlerde özellikle de Batı’da aday çıkarıp çıkarmamayı, bu temelden öte, yürüttüğü müzakere ve kimi taleplerine yönelik tutum üzerinden tanımlamaktadır.

Bu yanıyla, Mayıs seçimlerinde “bir nefes almak” adına ortaya konulan siyasal çizgi şimdi de belli başlıklardaki kimi “kazanımlar” hedefiyle sürdürülmektedir.

Bununda 3. yol politikasıyla bir bağının olmadığı açıktır. Kürt ulusunun devrimci-demokratik mücadelesinin yanıbaşında olan dostlarının, siperdaşlarının sorumluluğu açık ideolojik mücadele yürütmektir. Elbette birlikte yürüyerek eleştirmek esas olandır.

Açık ki Türk hakim sınıfları demokratik Kürt hareketini, şeytanlaştırma, marjinalize etme ve yalnızlaştırma politikasını bir bütün olarak devreye sokmuştur. Çoğu zaman demokratik Kürt hareketinin eksik, hata ve yanlışları bu yönelimi besleyecek birer unsur haline getirilmektedir. İlerici, demokratik güçler korkutularak HDP/DEM Parti’den uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Kürt ulusal sorununda bilimsel, MLM bir analize ve duruşa sahip olmayan hareketlerin bu yönelimden etkilendiği açıktır.

Sosyal şovenizm, üstü örtülü Türk milliyetçiliği, bu saflarda hızlıca kendine yer bulabilmektedir. Kürt demokratik siyasal hareketinin devrimci ilerici güçler üzerinde kurmaya çalıştığı baskın, hegemonik tutuma yönelik eleştiriler üzerinden sosyal şoven bir siyasal iklim beslenmektedir.

Devrimci tutum bir yandan açık bir tartışma ve ikna süreci yürütürken Kürt ulusunun hakları ve talepleri için verdiği mücadelenin yanında olmaktır. Bunu yaparken halkın taleplerinin ve devrimin gerekliliklerinin odağa konulması ise esas meselemiz olmalıdır.

1398

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Sayfalar