Pazar Mayıs 19, 2024

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

Eşit-özgür-adil bir yaşam arayışı Dersim halkının tarihinde, toprağında ve özünde hep vardır. Direniş tarihine, kadim toprağına ve özgürlük tutkusuna tutunan Heval Ali Haydar Dersim, yaşamı boyunca özgürlüğü hep zirvelerde aradı. Yolu zorlu, sonuçları değerli olan özgürlük yürüyüşünden, hakikati arayışından, özünü keşfetme çabasında hiç geri kalmadı. Ne dağlara olan sevdasından ne özgürlüğe olan tutkusundan ne de halkına olan derin bağlılığından vazgeçmedi.

Bundandır ki silah elde savaşmaktan bir an olsun geri durmadı. Dile kolay, 30 yıl durmaksızın savaşmak! Dile kolay, en değerli varlığı olan yaşamını gözünü bile kırpmadan inandığı özgürlük davasına adamak!

2006 yılını 2007 yılına bağlayan karlı kışın ilk günlerinde Dersim’in Batı-Cephe Komutanı Heval Ali Haydar’la tanıştım. Doğanın beyaza, her tarafın tek renge büründüğü bir günün ikinci yarısında tek başına Kuzey yamacına çıkarak, kış üslenim kampımızı ziyarete geldi. Buz kesen Dersim’in kışında yoldaşça sarılışı bize her şeyi unutturdu. Ne diz kapağına kadar ıslanan çorapları ne ısınacak bir parça ateşimizin olmayışı engelleyemedi yoldaşça sohbetimizi. Savaşçıların ilk karşılaşması aldırmadı soğuğa, kışa, borana…

Gerillaya katıldığı ilk günden itibaren yaşamı ve savaşımı ilginçliklerle doluydu. Pertek’te çobanlık yaparken karşılaşacağı gerilla grubuna katılma kararı alır. İçten, doğal gülümsemesiyle “Hevale Andok! Eğer ilk sizinkilerle karşılaşsaydım, size katılırdım. Önümden Apocular geçti. Onlara katıldım.” Birlikte gülüyoruz. Sıra dışı çocuk saflığında, savaş hikayelerini anlatıyor. Böyle bir komutanın korkularını anlatmasına bazen dinleyenler tarafından anlam verilmeyebilir. Ancak özgürlüğün ve devrimin savaşçıları her şeye anlam yükledikleri gibi Heval Ali Haydar’ın yılan korkusuna da devrimci anlam yüklemesini bilir.

Aliboğazı “Kuzey Yamacı”nı keşfeden bir gerilla komutanından bahsediyoruz. Uzaktan, dışarıdan bakılınca görünüşü ürkütücü, duruşu heybetli, tırmanışı mümkün olamayacak gibi gözüken bir dağ yamacından bahsediyoruz.

’38 Dersim Katliamı sürecinde halkın en güvenli sığınak yeri olmuştur, Aliboğazı’nın Kuzey Yamacı. Gerilla savaşının başlangıç yıllarından sonra yasaklı ve tehlikeli bölge statüsüne alınır. Uzun yıllar derin gizemliliğini, aşılması zor görüntüsünü korur. Bazı korkusuz ve oldukça hareketli çobanların dışında belki de kimsenin keşfedemeyeceği sırlarla dolu kalmaya devam eder.

Komutan Ali Haydar, çocukluk ve gençlik yıllarında çobanlık yaptığı dönemlerde edindiği doğayı tanıma beceresiyle gizemli yollar bulur. Derin mağaralarla dolu Kuzey Yamacını santim santim keşfeder. Ve o “ilk keşif” Heval Ali Haydar’ın özgürlük gerillalarına kazandırdığı en büyük kazanım olur.

Heval Ali Haydar, yılan korkusunu çocuk saflığında ve gerilla doğallığı içinde gülerek anlatır. Aynı şekilde düşman kuşatması altında tek başına kalarak karşı koyuşunu, Kobra’ların onu nasıl kayalıklar arasında sıkıştırdığını, saatlerce tek başına direnmek zorunda kaldığını da gülümseyerek anlatır.

Fazlasıyla çatışma ve direniş yaşamış bir komutan olduğunu başka arkadaşlar anlatmazsa anlatmak zordur. Her davranış ve her hareketinde içtenlik ve doğallık görülür. Etrafındaki yoldaşlarıyla şakalaşmaktan, onlara tatlı takılışlarından kimse rahatsız olmaz. Bilirler onun her bir yaklaşımı ve davranışında içtenlik vardır.

Uzun kış boyunca karşılaşamadık. Baharın ilk sıcaklığında, Newroz’un ilk ateşinde yeniden karşılaştık. Heval Ali Haydar Dersim, tüm gerillalar gibi severdi ateşi harlamayı. Yakılan ateş, küçük bir çukur açılıp, dört büyük taş kare ya da dikdörtgen şeklinde açılan çukura yerleştirilir. Adına “Çarber” denilen doğal gerilla sobasının tarihi eskilere dayanır. Çarber ateşi büyütülür, etrafında toplanan gerillalar derin bir sohbete, bazen anılara dalar.

Bu kadar zengin ve renkli yaşamını neden kaleme almadığını, neden yazmadığı sorulunca gülümseyerek yanıtsız bırakır. Çarber etrafındaki sohbet uzunca bir aradan sonra son bulur.

Karşılaşılan her hevalle mutlaka Ali Haydar’a selam yollanır. Sözlü, yazılı her selam gecikmeli de olsa varır adresine.

Dersim’in ilk gerilla komutanlarından biri olan Ali Haydar ismine layık yaşar ve savaşır Pertekli komutan! Bazen alınan-taşınan isme layık olunmaz. Ancak Komutan Heval Ali Haydar hem aldığı isme hem Dersim halkının direniş ve onurlu geleneğine layık yaşadı. Ve Dersim’in direniş geleneğini hakkıyla sürdürdü.

Yaşadığı toprakları elleriyle yeşertti. Savaştığı idealleri eylemiyle büyütmeyi bildi. Bütün ruhuyla yaşadığı toprakları anlamaya, özgürlüğü tanımaya ve devrimci değerlerine layık olmaya çalıştı.

Özgürlüğü kazanmayı esas alan, teslimiyeti ölüm kabul eden komutan Heval Ali Haydar Dersim ölümsüzdür.

Ali Haydar Yıldız’dan Ali Haydar Dersim’e tüm şehitlerin anısına saygı ve büyük minnetle…

2027

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar