Pazartesi Mayıs 20, 2024

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Orhan Veli Kanık’ın, “Anlatamıyorum/ Ağlasam sesimi duyar mısınız,/ Mısralarımda;/ Dokunabilir misiniz/ Göz yaşlarıma, ellerinizle?”;[3] Nâzım Hikmet Ran’ın, “Ne güzel şey hatırlamak seni:/ Ölüm ve zafer haberleri içinden,/ Hapiste/ ve yaşım kırkı geçmiş iken,”[4] dizelerini anımsatan duyarlılıkla kaleme alınmış bir lahzada keyifle ve sarsılarak okuduk...

* * * * *

“Onun için…” (s.7) ithafıyla başlayan yapıt, bir yanıyla ilan-ı aşk sanki:

“Sevda rayihasi yayan/ Savruklu, kavruklu/ İki acı esintiyiz…” (s.16) diyor.

“Ilgıt ılgıt esersin/ Hücreme/ Ülkem kokulu tenin/ Doluşur birden/ Çepeçevre her yere…” (s.36) vurgusuyla pekiştirilen sevda yoğunluğunu “Ben ki sende bildim sevdayı/ Sende gördüm kavgayı/ Ve tutuşan yüreklerimiz gibi/ Sende tattım acıyı,” (s.103) beyanıyla pekiştiriyor.

Bu kadar da değil! “Sen ki/ İlk durağıydın hayatımın/ Her anıma damga vurandın/ Yıldızlı günlerime/ Işıl ışıl/ Ve pırıl pırıl damlayandın/ Nankörlük olur bunu unutmak/ İhanet olur/ Kalleşlik olur/ Unutmadım hiçbir zaman/ Seni/ Unutmayacağım/ Unutturmayacağım…” (s.100) ya da “Ne dil ile/ Ne gönül ile/ Anlatamam seni/ Bağışla beni…” (s.88) imkânsızlığıyla özdeşleşmiş tutkularla ütopyası iç içe geçiyor -çok ama pek çok şeyi tarif eden- “Sarı sen/ Kırmızı sen/ Yeşil sen…” (s.57) dizeleriyle…

Tam da burası Emil Cioran’ın, “Her şeye rağmen sevmeye devam ediyoruz ve bu ‘her şeye rağmen’ bir sonsuzluğu kapsıyor”; Halil Cibran’ın, “Aşk, mevsimlerin yardımı olmadan büyüyüp açan tek çiçektir”; William Shakespeare’ın, “İnsan sevmeye başladı mı yaşamaya da başlar”; Metin Altıok’un, “İnsan, insana eklenmedikçe hiç bir anlam ifade etmez,”[5] saptamalarını anımsatır…

Aşk, sevda hayata anlam katar, yaşamı değerli kılar. Fuzuli, “Aşk imiş her ne varsa âlemde/ ilim bir kıyl ü kal imiş ancak,” diyerek aşkı tanımlamış; Eşrefoğlu, “Aşk odunu yanmayanın kalbi safi olmaz” teşhisini dillendirmiş; La Fontaine, “Sevgiyi insanları hayallere sürükleyen tutku” biçiminde tarif etmiş; Balzac da “Aşkın insanı alıp sürüklediği”ne dikkat çekmiştir.

Gerçekten de Seyrani’nin, “Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş kıyamete kadar sökülmez” deyişi boşuna değildir.

Aşk, insanın iyiye, doğruya, güzele mahkûmiyetidir; etkili, itici güçtür. Bu bağlamda Bernard Shaw, “Aşk insana ağırbaşlılık, güzellik verir,” diye yazarken; Nurullah Ataç da, “Aşk bizi bencilliğimizden temizler” öngörüsünü dillendirir.

Kimilerine “abartılı” gelse de, “Aşk varsa, gerisi teferruattır; insan(lık)ın içi aşkla, nefesle, şiirle dolarsa, sevincin de içi içine sığmaz.

Kolay mı? Öncesiyle sonrasıyla hayatımızı derin biçimde etkisi altına alan durumdur aşk!

“Nasıl” mı?

“Her aşk insan ruhunu zenginleştirir. Yenildikçe küçülen ekmek parçası değildir aşk, harcandıkça artan bir güçtür. Daima daha derinliğine, daima daha sık ve daima daha fazla fedakârlıkla sevmek, işte büyük gönüllerin çetin yolu”dur.[6]

Çünkü “Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır.”[7]

Bunlar Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’sinde tüm netliğiyle şiirine yansımışken; bir çocuk içtenliğiyle itirazın dizeleri birbirini izler…

* * * * *

“Çocukça yaşamak”tan (s.31) vurgusuyla, “Farklıydık oysa/ Maviden içkindik mesela/ Sevdadan içre” (s.15) der ve ekler: “Çıplak ayaklı, asi bakışlı/ Esmer çocukların/ Kalbindeki sevginin/ Tezahürüyüm/ Ben!” (s.56) “Vatanımı sordular bana/ ‘Yitik Ülke’ dedim”! (s.49)

Devamla “Acıdan pay çaldım/ Zulmün Çernobil’indeyim” (s.17); “Sanıyorlar ki/ İlelebet sürdürecekler/ Bu dayak, bu falakayı/ Bu zulüm, bu ölümü…” (s.20); “Tarihin sayfalarında görüldüğü gibi/ Bu devir kapanacak/ Bu çağ atlanacak/ Ve saraydaki şatafat/ Çocuk kahkahalarıyla sallanacak…” (s.23) haykırışıyla özetler insanlık hâl(ler)ine karşı net duruşunu…

Hasan Şeker’in karşı çıkışı; Cemal Süreya’nın, “Şiir bir karşı çıkma sanatıdır,” saptamasını anımsatır.

Evet şiir, insanlık hâl(ler)i felaketine “Hayır” demekle mükelleftir.

Çünkü “İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. Kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.”[8]

“İnsanları kazanmak için en iyi çare onların sevdiklerini sever görünmek, doğru dediklerine doğru demek, kusurlarını övmek, her yaptıklarını alkışlamak. Yaranacak mısın, aşırı gitmekten hiç korkma. Yalan söylediğin istediği kadar belli olsun, suratından aksın, en zeki insanlar bile kanıveriyorlar dalkavukluğa. Pohpohu bastınız mı, en gülünç, en yüzsüzce söylenmiş sözleri bile yutuyorlar.”[9]

“Modern insan, kendisinden kopmuştur.”[10]

“Gerçeklik insanın şu ya da bu şekilde içinde bir bitki gibi yaşadığı ve yaşayacağı bir zindandır.”[11]

Özetle: “Dünya sallanıp sarsılıyor, biz bu kalın duvarlı evin içinde işgüzar ve epeyce de heyecanlı vızıldayıp duruyoruz.”[12]

Şiir bu hâle karşı çıkmalıdır.

Çünkü Sabahattin Ali’nin, “Fakat dünya insan olmayan insanlarla doludur”; Louis Aragon’un, “Sakın görünüşe aldanma, görünüşte herkes insandır”; Albert Einstein’ın, “İnsanlar arasında kendi gözüyle gören ve kendi yüreğiyle hissedenler çok azdır”; Özdemir Asaf’ın, “İnsanlar, insanların içinde insana hasret yaşarlar,” betimlemeleriyle malûl tablo insan(lık) dışıdır ve de Cengiz Aytmatov’un ifadesiyle, “Bir insan için en zor şey, her gün insan kalabilmektir.”

* * * * *

“Neresi olursa olsun/ Bir yerde apaçık zulüm varsa/ Onu ifşa etmeli insan/ Ve kabul etmemeli bunu/ Bilakis, isyan bayrağı çekmeli!” (s.128) dizelerindeki üzere, sorgulayan duyarlılığı ile Hasan Şeker’in kitabı bir kez daha Ülkü Tamer’in, ‘Şiir İçin Cevaplar’ını doğrulamaktadır:

“Şiir ölümün gölgesidir,/ yaşamanın örtüsü./ Çocuğun savunmasıdır şiir.//

Şiir ateşin habercisidir,/ yangının kundakçısı./ Yanardağın üstündeki kuştur şiir.”

 

12 Nisan 2023, 20:16:41, İstanbul.

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

N O T L A R

[*] Kaldıraç Dergisi, No:262, Mayıs 2023…

[1] Veysel Çolak, “Aslıhan Tüylüoğlu Veysel Çolak ile Eskimiyen İçin Görüştü”, 23 Haziran 2020… https://eskimiyen.com/siirsiz-toplum-eksik-siirsiz-insan-yalnizdir-aslihan-tuyluoglu-veysel-colak-ile-eskimiyen-icin-gorustu/

[2] Hasan Şeker, İki Acı Esinti, Ar Yay., Şubat 2023, 129 sahife.

[3] Orhan Veli Kanık, Garip, Şiir Hakkında Düşünceler ve Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli’den Seçilmiş Şiirler, Yapı Kredi Yay., 2014, s.58.

[4] Nâzım Hikmet Ran, Henüz Vakit Varken Gülüm, Yapı Kredi Yay., 2008, s.46.

[5] Metin Altıok, Şiirin İlk Atlası, Kırmızı Kedi Yay., 2006, s.126.

[6]  “Ben benim, sen sensin; biz yalnızca aşkta tekiz.” (Aleksandra Kollontai, Marksizm ve Cinsel Devrim, çev: Aysem Göztok, Bilgi Yayınevi, 1974, s.81.)

[7] Erich Fromm, Sevme Sanatı, çev: Işıtan Gündüz, Say Yay., 1981.

[8] Fyodor Dostoyevski, Budala, çev: Ayhan Aktar, Güven Yay., 2008.

[9] Molière, Cimri, çev: Sabahattin Eyüpoğlu, İş Bankası Yay., 2006.

[10] Allan Megill, Aşırılığın Peygamberleri-Nietzsche Heidegger Foucault Derrida, çev: Tuncay Birkan, Say Yay., 1998.

[11] Cesare Pavese, Yaşama Uğraşı, çev: Cevat Çapan, E Yay., 1984.

[12] Ingmar Bergman, Büyülü Fener, çev: Gökçin Taşkın, Afa Yay., 1990, s.42.

 

1354

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Sibel Özbudun

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Sayfalar