Salı Mayıs 28, 2024

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni. Tanıyamazsınız tabi ki.

12 Eylül’ün en karanlık döneminde 1981’in 10 Ekim’inde faşizmin orduları beni köyümden, evimden aldılar. Ağabeymi de benimle birlikte aldılar. Köyümüz dağlık, ormanlık bir vadinin yamacında kurulu, dünya harikası doğal güzelliğe sahipti. Ben henüz 17’sine yeni girmiştim. Devrimci fikirlerle çocukluğumda tanıştım.     Özelimde Kaypakkaya İbrahim’e, onun kurduğu Partiye gönlümü, sevdamı kaptırmıştım. TKP/ML’ye, onun Partizanlarına katılmayı en büyük hayalim bilirdim. TİKKO’cu kirveler evimize geldiğinde bütün hayranlığımla onlara bakakalırdım, peşlerinden bakarak uzandıkları dağlarımıza sevda besler, hayaller kurar gerilla olurdum dağlarda, beni alıp götürürdü kirvelerim, yoldaşlarımın yanlarına, sonra ise gerçeğe dönerdim. Ama yüreğimin yarısı onlarda kalmıştı hep.

12 Eylül karanlığını Dersim bir 38’de yaşamıştı, bir de şimdi yaşıyor. O nedenle karanlık bir dönemde beni nasıl, hangi vahşi işkenceyle öldürdüklerini siz, evet siz, nereden bileceksiniz ki! Karanlık bir dönemdi, yapılan bütün katliam, işkence, zulüm ve kaybetmeler karanlıkta kalıyordu. Karanlığa gömülüyor, unutturuluyordu, sesini duyurmak isteyenlerin ise sesleri boğuluyor, ezilmek isteniyordu. Bir tek dağlar faşizme karşı ses veriyor, yapılan katliam, vahşet ve zulme meydan okuyordu. Yolu dağlardan geçenler, faşizme karşı demokrasinin, özgürlüğün, sosyalizmin ve komünizmin sesini yütkseltiyor, onurluca direniyorlardı. Bu direniş zindanlara ulaşıyor, moral ve devrimci zindan direnişiyle bütünleşiyordu.

Erdal Eren’i hepiniz bilirsiniz, Erdal’da idama giderken daha 17’sinde idi. Erdal’ın sesini duyurdunuz, gösterdiği onurlu direnişi sahiplendiniz ama benim gibi gözleri ateşle dağlanan, ağaça bağlanarak diri diri kardeşinin, annesinin, babasının gözleri önünde yakılan, onursuzluk göstermediğim, yoldaşlarımın yerini söylemediğim için azılı faşist Kulaksız Yüzbaşı tarafından yanıp kül olan vücudum kurşunlara hedef oldu. Tabi ki, duymadınız, ağrılarımı, çığlıklarımı, Munzur dağları duydu. Ali Boğaz duydu, Yılan dağı duydu, Zel dağı duydu. İsyanım Amed zindanlarında yankılandı, Metris’de alevlendi, Mamak’ta direniş türküsüne dönüştü. Dağın direnişini size küllerimi uçurarak getirdim, duyasınız diye. Ama yaşadıklarımı hissetmediniz, sitem ediyorum. Çünkü bu vahşet gizli ve kapalı kalmamalıydı, diyorum.

Katlederken ağabeyimin yalvararak bana “Kirvelerin yerini söyle, kurtul”,  anamın, babamın ben yakılırken bin kere öldüklerini, benim yerime kendilerinin yakılması için Kulaksız Yüzbaşı’ya nasıl yalvardıklarını kelimelerle sizlere anlatamam, mümkün de değil.

Sizce beni niçin, neden yaktılar? Faşizmin beni yakması, gözlerimi ateşte dağlaması tesadüf değildi. Ellibinin üzerinde ordusuyla, tankıyla, topuyla, uçak ve helikopteriyle ölüm saçarak, terör estirerek Partimi TKP/ML’yi imha ve yok etmek istiyorlardı. Aldıkları istihbaratın direkt bana gelmesi, beni hedef alması bilgi ve bilinçli seçimdi. Ben ateşlerde yakılırken, kirvelerime, yoldaşlarıma acılarımı bal eyleyerek attığım çığlıklarla selam gönderdim. Kara gözlerimle güneşin ışıklarını emerek, acılarımı faşizmin karşısında zafere taşıyordum. Öpücükler, gülücükler, sevgiler ve gelecek güzel günleri müjdeliyordum yoldaşlarıma, halkıma.

Kulağıma Partizanların sesi geliyordu, seni faşist kan emici katillerin elinden kurtaracağız, diren Behzat yoldaş, topluca yok edilsek de seni bu zulümden kurtaracağız diyerek bana, ben yakılırken gözleri dolu dolu bakıyorlardı. Veysel’in, Rustem’in, Erdoğan Tekin’in, Şefik ve diğerlerinin beni faşizmin elinden kurtarmak için karar beklediklerini görüyordum, seslerini, kin ve öfkelerini görüyordum. Ateşler bedenimi kül ederken ben, tekrar tekrar çığlıklarımla yoldaşlarıma ses veriyordum. Sakın ama sakın ortaya çıkmayın, kendinizi koruyun, beni Partinin genel çıkarları için feda edin, intikamımı da mutlaka ama mutlaka alın yoldaşlar diyordum. Partim TKP/ML, Kor Osman’ın sorumluluğunda toplanan yönetici yoldaşlarım önce birbirine yakın olan üç gerilla grubuyla saldırı kararı alıyorlar. Bütün güçlerini saldırıya hazır duruma getiriyorlar, hatta hareket halinde olan gerillalar saldırı işareti beklerken, Kor Osman operasyonun amacının Partiyi imha olduğunu, binlerce faşist kolluk gücün pusuda bekletildiğini hesaba katarak yeniden durum değerlendirmesi yapar ve büyük bir eziklikle, acı ve üzüntüyle yapılacak saldırıdan vazgeçildeiğini açıklar. Bazen genelin, Partinin çıkarları için bireyin kendini feda etmesi gerektiğini gözleri dolu dolu yoldaşlarına açıklar. Birçok yoldaşı şok olur, itiraz eder, karara uymayacaklarını açıklasalarda saldırmama kararının gerekçeleri anlatılır, gerilla grupları ikna edilirler, duygusal karar alma yerine bilinçli karar almayı tercih ederler, gözyaşları içinde Behzat’ı, yani beni sonsuzluğa zafer şarkılarıyla yolculayarak direnişim karşısında, gösterdiğim fedakârlık karşısında zaferime selam duruyorlardı ve ben onları sevinç gözyaşlarımla ayrı düştüğümüz için selamlıyordum. Yaşama, ülkeme, halkıma, yoldaşlarıma ve Partime veda ederek öpücükler yolluyordum. Elveda elveda geride kalanlarım diyor, arkama bakmadan sonsuzluğa kucak açıyordum…

Hasan Aksu

 

111016

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Sayfalar