Cuma Mayıs 3, 2024

“Bir can daha çoğalacağız bu kış, gün olur devran döner ve umut yetişir”*

İbrahim Kaypakkaya, yoldaşlarıyla birlikte, partinin, ordunun ve aynı zamanda komünist gençlik örgütünün temellerini atarken tarihteki birçok benzerleri gibi “genç” bir önder sıfatı taşıyordu. Komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede şehit düştüğünde, bu durumu değişmemişti. Nitekim kuruluşundan günümüze Proletarya Partisi’nin vermiş olduğu şehitlerin büyük çoğunluğu bu gerçekliğin “yaşatıcısı” oldular. Daha geniş bir perspektifle bakıldığında görülecek olan ise, birden fazla yaş kuşağının devrim mücadelesini omuzlamakla yükümlü olabileceğidir.

Bu durum, öncü kuşakların “feda” bilincini komünizm ufkuyla donattıkları takdirde yerli yerine oturtabileceklerini göstermektedir. Aksi takdirde uzun soluklu mücadelenin yakalanabilmesi son derece zordur. Nitekim tasnifi yapılan ’68 ve ’78 kuşaklarından günümüze, değil Proletarya Partisi’nin saflarında, devrimci çizgide kalabilenlerin dahi sınırlı sayıda olabilmesi “anlamlıdır”. Ortalığa düşen bir takım nostalji tacirlerinin, bitmez “tükenmez”lerin, “Vartinik” artıklarının ve bütün “vicdan azaplı” müzeliklerin  bit pazarına nur yağdırma çabaları ibretle izlenmektedir.

Ders alınmalıdır; komünistlerin yaşamlarından ve mücadelesinden, kavgasından ve direnişinden öğrenilmelidir. Ders alınmalıdır; mücadeleyi terk edip gidenlerin bireysel yaşamlarından ve tercihlerinden de öğrenilmelidir. Bu kişilerin bizlere, genç kuşaklara aktaracakları “çok önemli” şeyleri olmalıdır. Onların anlatacakları, eğer bir nebze farkındalarsa, sınıf mücadelesine seyirci kalmanın ne menem bir şey olduğudur! Bunların geçmişteki mücadeleye ilişkin “askerlik anıları” gibi söyleyeceklerini kimsenin dinleyeceği yoktur. Onları gerçeklere ruhunu katarak bize şehitlerimiz anlattı ve anlatıyor. Onlar bugün de alasıyla yaşanıyor ve hep yaşanacak, yaşatılacak. Kavganın elbette dünü önemliydi ama daha önemlisi bugünü var, daha da önemlisi yarını var!

Marksist-Lenist-Maoistler halka karşı kavrayıcı ve kuşatıcı yaklaşmayı prensip edinirler. En geniş kesimleri bir araya getirmeyi hedeflerler. Düşmanları ile dostlarını ayırmaya özen gösterirler. Dolayısıyla dostlarına da buna uygun titizlikle davranırlar. Devrimin kitlelerin eseri, halk savaşının halkın savaşı olduğunun bilincinde çalışma yürütürler. Faaliyetlerinin merkezine her alanda örgütlenmeyi koymuşlardır. Bu anlayış, ilke ve perspektifle hareket ederken gerçekçi olmak durumundadırlar. Dejenere olmuş, kirlenmiş, iflah olmaz unsurlar ve çevrelerle uğraşmazlar. Ölüyü diriltmenin nafile çabasına kalkışmazlar. Parti faaliyetinin bu konuda harcamasına izin vermezler.

Yaygın biçimde işlendiği üzere, devrimci mücadelenin yükseliş yılları bakımından 68 ve 78 dönemlerinde, şu veya bu biçimde herhangi bir “sol” etiketli siyasi hareketin saflarında yer alanlar “kuşak” olarak adlandırılmaktadır. Bu ortak payda, aradan ancak onyıllar geçtikten sonra nostaljik bir temelde “anlam” kazanmakta ve yaşlılıkta “oyalanılacak” bir “hobi” halini almaktadır. Bunun için elbetteki bir takım gerekçeler yaratılmakta (anti-emperyalist gelenek, 12 Eylül ile hesaplaşma gibi), işe yarar işler de yapar gözükülmekte ama esasen verilen görüntü, yayılan mesaj apaçık, ayan beyan; “olan bitenler bir gençlik heyecanıydı”, “rüyaydı”, “gerçekçi değildi” şeklinde olmaktadır. Çoğu tuzu kuru, iş güç sahibi bir dolu devrimci eskisi, “ömrünün baharında hayata doyamadan belki de yok yere, pisi pisine vb. ölen” arkadaşlarına “vefa” borcu için kurdukları “mezunlar derneği”nde mevlüt okutup günah çıkartmakta, yaşadıklarına dua etmeyi de ihmal etmemektedirler.

Emperyalizmin, ağırlıklı olarak 90’lardan sonra ve de reformizm ile kolkola açtığı “devrimler tükendi”, “sınıflar tarihe karıştı”, “sosyalizm alternatif olmaktan çıktı”, “Marksizm/Komünizm iflas etti” kampanyasına “mütevazı” bir saf tutuş olarak adlandırılabilecek bu faaliyetler; “ne yazık ki” sınıf mücadelesinin yakıcı gerçeği karşısında traji-komik bir soytarılıktan öteye gidememektedir.

Devrimci mücadeleyi bir çırpıda “tarihe gömen”, olmadı “gençlik hastalığı” olarak tanımlayan, hele ki silahlı mücadeleden “veba” gibi uzak durulmasını salık verenler; emperyalizmin dünya halklarına reva gördüğü sömürü ve zumün bunca koyulaştığı günümüz koşullarında, bir parça olsun “imana gelip”, pili bitmiş saatin bile günde iki kere doğruyu göstermesine nazire yapsa ve mücadeleyi/direnişi sürdürenleri selamlasalar insan olduklarını hatırlayabileceklerdir.

Ancak emperyalist-kapitalist sistemin açmazları ve çıkmazları neticesinde geldiğimiz aşama; değil onların, hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağı ve safını açıkça belirlemek zorunda olacağı bir noktaya hızla yaklaştığımıza işaret etmektedir.

“Kımıldayan her şeye ateş edin” emri, beklenmedik direniş karşısında bozguna uğrayan gözü dönmüş emperyalist işgalciler tarafından,“hareketsiz durumdakilere her ihtimale karşı kurşun yağdırmayı ihmal etmeyin”e çevrilmiştir. Bunun daha ileri bir noktası şüphesiz vardır. İnsan aklının çılgınlaşmasının ve vahşileşmesinin egemenler aracılığıyla tanık olduğumuz sayısız örneklerindeki gibi… Bu emrin her yerde uygulanmasının yanı sıra özel manada camide görüntülenmesinin ayrı bir mesaj içerdiği, iyice acizleştiği şu süreçte ABD emperyalizminin gövde ve kararlılık gösterisinde bulunduğu ise ayrıca belirtilmesi gereken bir husustur.

Geleceğe yönelik geçmişte yapılan hesapların adımları çok daha önceden; yani dünden olduğu gibi bugünden atılmaktadır. Bilindiği üzere en büyük yatırım insanadır. Evrensel bir gerçeklik odur ki, sınıflar arasında en ciddi kapışma gençliğe sahip olma konusunda yaşanmaktadır. Bu mücadelede gençliğin ellerini ve ayaklarını “eski kuşaklar”la bağlamaya çalışmak boşuna bir çabadır. Geniş manada “gençlik”, özel vurgusuyla “devrimci gençlik” “demir kuşakları” bile parçalayan bir geleneğin sürdürücüsüdür.

Feda ruhunu en üst düzeyde göstererek “kuşak”ları birbirine bağlayan, bütün toplumlar tarihinde genç kesim olmuştur. Bunun özellikle devrimler öncesinde pek tabii bir durum olduğu bilinen bir gerçekliktir. İşçi sınıfının tarihsel rolünü oynaması için yolunu açan, ona bayraktarlık yapan, her daim genç komünistlerdir. Genç komünistler proletarya partisinin biricik güvencesi ve sigortası, en değerli hazinesidirler. Onların varlık derecesi ve gelişme potansiyeli, proletarya partisinin devrim ve iktidar meselesini ne kadar ciddiye aldığının birebir göstergesidir.

Umudun nerede olduğu açıktır. Geleceği kimlerin kucaklayacağı bellidir. Kavgayı kimlerin omuzlayacağı ve ileriye taşıyacağı görülmelidir. Yüzümüzü taze, aydınlık ve diri yanımıza dönelim. Proletarya Partisi’nin önderliğindeki Komsomol’un 2. Kongresi, günümüzün kritik koşullarında, bu yüzden bir düzine programdan daha ileri bir adım olarak değerlendirilmelidir.

* Ahmet Arif

(03-16 Aralık 2004 tarihli İşçi Köylü gazetesinden alınmıştır.) 

46408

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Sayfalar