Pazar Mayıs 19, 2024

Değişimlere Direnen İdeal İnadımı

Aradan otuz yıl geçmişti, ben daha ülkedeyken tanıdığım kadim bir dost diye bildiğim Hasan’a misafirliğe gitmiştim. Hal hatır faslından sonra kardeşi olan Hüseyin’in durumunu sormuştum. Aldığım cevap ise, ‘’Annesi ve babası bir olan bir ilişki içinde değiliz maalesef’’ olmuştu.

Çocukluğumdan beri anne ve babası bir diye bildiğim bu kadim dostumun söyledikleri kafamı epey karıştırmasına yetmişti bile. Hasan bana dönerek ‘’Yok yok zannettiğin gibi değil ya da düşündüğün anlamda baba veya annemiz bir değil anlamında söylemedim’’ diye tekrar aynı vurguyu yapmıştı.

Elini omzuma atarak: “Bak şu duvardaki asılı olan fotoğraflara.” dedi. Duvara gözümü kaydırdığımda, Dr Nuri Dersimi, Koçgiri kaplanı Alişer ile silaha kuşanmış Zarife, Şeyh Mahmud Barzanci, Mustafa Barzani, Seyit Rıza, Qadi Muhammed, Şeyh Saidê Kal. Alt sıralardaysa Mazlum Doğan, Necmettin Büyükkaya gibi yeni neslin yeni kahramanların portreleri asılıydı.
Portrelere tek tek, uzun uzun baktım. Sonra Hasan: ‘’Kalk Hüseyin’in evine çay içmeye gidelim’’ dedi.
Kısa bir yürüyüşten sonra Hüseyin’in evine vardık. Kapının zilini çaldık. Sıcak bir kucaklaşmanın ardından, bize gösterilen yere oturduk. Hasan beni dürterek, gözleriyle de duvara asılan portreleri işaret etti. Marks’ın, Engels’in, Lenin’in, Stalin’in, Mao’nun ve Fidel gibi dönemin birçok liderlerinin posterleri asılıydı. Alt sırada ise, bahsi geçen dönemle göbek bağı olduğuna inanılan günümüzün bildik portreleri vardı.

Otuz yıl sonra Hasan dostumla karşılaşmamı tesadüflere borçluydum. Her ikimizde de baş gösteren fiziksel değişimleri ayırt emek imkânsız gibiydi. Beyazlaşmış saçlarımız, kırışıklarla dolan yüz haritamız, sağ ya da sol omuzların aşağıya esnek bir dalışla aşağıya doğru çöküşü, depolaşan göbeklerimiz… ve birçok şeyi gördüm dercesine birbirimize bakan gözlerimiz. Her ikimiz de fiziksel var oluşumuzla, değişen dünyayla birlikte değişmişiz gibi bir görüntü sergiliyorduk.

Hasan’ın kardeşi olan Hüseyin’i görünce bilinçli değişim dediğimiz esas değişmez değişimin sadece bizler de değil, Dünya sorunlarıyla birlikte, ağırlıklı Kürt sorunuyla başlayan Türk soluyla biten sohbetimizde, tarihi gelişmelerine paralel bir değişimin zerresini bile, ciddi bir değişim içinde olmadığımızı gördük. 30 yıl öncesinde birbirimizi bıraktığımız yerde oturuyor gibiydik, tabii ki duvarlara bakan göz aynalarımızla.

PKK’nin diğer Kürt grupların üzerinde yarattığı baskıcı tavra devamla, Türkiye demokratik güçlerin gelişmesinin önündeki engel oluşturduğunu, kendi algılarıyla bütünleştirdiği bakışını, ballandıra ballandıra anlatıp duruyordu. Yıllardır konuşulan, söylenen, çoğu zamanda yaratılan bu baskıdan dolayı da Kürtler arası güçlü bir muhalefetin gelişmemesine sebep olarak da gösterildiği bir baskıdan hareket iddiasıyla hareketlenmişti Hüseyin.

Kendi dışındaki Kürt ulusal demokratik güçlerin gelişmesine balans ayarına başvurmayan PKK’den bahsetmek her ne kadar güç de olsa, her halükarda yaratılan ortama boyun eğen koşulların yaratılmışlıklarına bir başka bahane bularak hayallere dalan, PKK’ye karşı güç olma hayali ile yaşayan diğer Kürt siyasal hareketlerin kendi hayal dünyasının kabuğunu kırıp gerçeklerin vadisine inmemeyi, PKK’nin balans ayarına bağlama bahanesine sarılmanın ne kadar yanlış olduğunu anlattıysam da, kendi hastalıklarının her türünü PKK ile ilişkilendirme hastalığının tedavisine yardımcı olamadım maalesef…

PKK’yi, olumlu ya da olumsuzluklarıyla eleştirmek, ulusal demokratik talebine kucak açmak, karşıt olmazlarına karşı durmak demokratik bir halkın ötesinde siyasal var oluşun olmazsa olmazıdır da aynı zamanda. Olumlu olan hiçbir şeyi görmeden olumsuzluklarıyla görüp hedef tahtasına koymaksa. Kendi yetmezliklerini değil halka karşı örtmeyi, kendi reel varoluşlarına dahi örtme girişimin ötesine taşınmıyordur maalesef.

Hüseyin Akıncı

99850

Hüseyin Akıncı

1956 Doğumlu, KuK davasında yattıktan sonra yurt dışına çıktı. 1996 Yılından beri sıradan bir birey olarak  mücadaleye katkı sağlamak için siyasi makaleler yazar. 

Son Haberler

Sayfalar

Hüseyin Akıncı

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Sayfalar