Cuma Mayıs 17, 2024

Dersim’den İstanbul’a uzanan bir mücadele

Yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in Dersim’den İstanbul’a uzanan mücadelesini kızı Meral Nergis Şahin, “Ötekileştirilen kim varsa tereddüt etmeden yanına giderdi” sözleriyle anlattı.

“Kaybedilen her çocuk benim evladımdır” diyerek Cumartesi Anneleri’nin 22 yıldır Galatasaray Meydanı’nda verdiği mücadeleye destek veren ve geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren Cumartesi İnsanları’ndan Güzel Şahin’in mücadelesinin altında kendi hayat öyküsü yatıyor.

Dersim’in Pülümür ilçesinde 1943 yılında dünyaya gelen Şahin (Güzel Ana), 12 yaşına geldiğinde evlendirilir. Çocuk yaşta evlendirilmenin zorluğu ile karşı karşıya kalan Şahin, bütün zorluklara rağmen hayat mücadelesine aralıksız devam eder. 1960 yılında yaşadıkları ekonomik sıkıntılar nedeniyle İstanbul’un Maltepe ilçesinde bulunan Gülsuyu mahallesine eşi ile birlikte göç eden Şahin, burada kendi elleri ile bir gecekondu inşa eder.

Şahin, bu mahallede tanıştığı devrimcilere bütün ekonomik sıkıntılara rağmen inşa ettiği gecekondunun kapısını açar. Gecekonduda dünyaya getirdiği 5 çocuğunu da devrimcilerden öğrendiği yaşam biçimi ile yetiştiren Şahin, o günden sonra haksız ve hukuksuz uygulamalara karşı mücadelesini bırakmaz.

“Hayatımı anneme borçluyum”

Yıl 1992’ye geldiğinde Şahin’in ikinci çocuğu olan Fedai Şahin, İstanbul’da gözaltına alınır. Bunun üzerine İstanbul Emniyeti ve Valiliği başta olmak üzere birçok yere başvuran Şahin, oğlundan herhangi bir cevap alamaz. Gittiği her yerde üstüne kapılar kapanan Şahin, yaklaşık iki hafta çalmadığı kapı kalmaması üzerine oğlunun Kocaeli Emniyeti’nde olduğunu öğrenir. Bir süre gözaltında kaldıktan sonra tutuklanan oğlu Şahin, daha sonra cezaevinden çıktıktan sonra “Hayatımı anneme borçluyum” diyerek, yurt dışına gitmek zorunda bırakılır.

“Kaybedilen her çocuk benim evladım”

27 Mayıs 1995’te kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Annelerinin eylem başlatacağını duyan Şahin, tereddüt etmeden gelip eyleme katılır. Evladını ve yakınını kaybetmemesine rağmen başlatılan bu eylemde o günden sonra yerini alan Şahin, eyleme katılmasını şu sözlerle anlatır: “Kaybedilen her çocuk benim evladımdır.”

Her hafta Galatasaray’daydı

O günden bu yana bütün zorluklara rağmen her Cumartesi günü, Galatasaray Meydanı’na gelmek için Gülsuyu’ndaki evinden ayrılan Şahin, 22 yıldır sürdürülen bu mücadeleye aralıksız destek verir. Kaybedilen her çocuğu, evladı olarak gören Şahin, 20 Eylül’de tedavi gördüğü hastanede dünyaya gözlerini yumar.

“Herkesin Güzel Anası”

Şahin’i anlatan kızı Meral Nergis Şahin, annesinin herkes tarafından sevildiğini belirterek, “Kim olursa olsun herkese yardım ederdi. Ötekileştirilen kim var ise, kendinden gördüğü kim var ise tereddüt etmeden yanına gider, onunla ilgilenir bir haksızlık gördü mü dayanamazdı. Biz ona Gorki’nin Ana’sını okuduk ve bir süre ona Gorki Ana dedik, ama o sadece bizim değil, herkesin Güzel Ana’sı olarak bilindi, tanındı” dedi. Annelerinin yıllardır vermiş olduğu mücadelenin yeni olmadığına dikkat çeken Şahin, hemen hemen tüm yaşamı boyunca nerede bir hak arama mücadelesi var ise orda olmaya özen gösterdiğini anlattı. 

“Yerim Cumartesi Annelerinin yanı”

Son yıllarda annesinin sağlık sorunları nedenlerinin çoğalmasına rağmen alanları terk etmediğini söyleyen Şahin, annesinin alanlardan kopmaması için sağlığına özen göstermeye de çalıştığını belirtti. Güzel Ana’nın sağlık sorunları artması ile birlikte doktorların evden çıkmasını yasakladığını dile getiren Şahin, “Evde durduğu zaman da üretimden geri kalmıyordu. Kendisini meşgul edecek bir şeyler hep yapardı. Bir gün reçel yapmak için ağaca tırmandı yere düştü. Başka bir gün çatıyı onanırken düştü. Ve ‘Beni bıraksaydın bana bir şey olmazdı. Benim yerim Cumartesi Annelerinin yanıdır’ diyince bir şey diyemedim ve yine ait olduğu yere gitti” diye konuştu.

“Darp eden polise ödül verildi”

Annesinin katıldığı hak arama mücadelelerinde çoğu zaman gözaltına alındığını, darp edildiğini sözlerine ekleyen Şahin, annesi ile ilgili anıları şu sözlerle anlattı: “Bir gün Üsküdar polis merkezine gittim. Gelen herkes ya çocuğunu ya kardeşini soruyordu. Polis, ‘Sen kimi arıyorsun?’ diye sorduğunda ‘Annemi arıyorum’ şeklinde yanıt verince ‘Şuna bak herkes kızını, kardeşini sorar bu anasını soruyor. Anası böyle ise kızı kim bilir nasıldır’ demesinin ardından küfürler etti.

Çoğu zaman polisin yaptığı saldırılarda annem yaralanırdı. Bir başka seferinde ailece 1 Mayıs’a gittik. Şahin ailesi olarak ben dahil 4 kişi gözaltına alındık. Annem bizim yanımıza geldiğinde polis anneme, ‘Evde örgütlemediğin kimse kaldı mı? Onları da gidip alalım’ demesi üzerine annem, ‘Kedi köpek vardı onlar da birazdan buraya gelir, merak etme bizim evde herkes örgütlü, herkes devrimci’ diyerek çekinmeden ve tereddüt etmeden yanıtladı.

Bunların yanında en ilginci ise, 1 Mayıs 1998’de annem polisin şiddetine maruz kalıyor bayılınca tutup bir köşeye atıyorlar. Atıldığı yerden ise başka bir polis gelip onu çekiyor ve bir gazeteci de bu anı fotoğrafladı. Daha sonra bu polise yaşlı kadına yardım ettiği için ikramiye verildi. Annem öfkelendi. Ardından basın açıklaması düzenleyerek, ‘O polis beni kurtaran değil darp edendi’ dedi.”

Yatağının başucunda Hrant Dink

Annesinin kendisini, “Önce dünyalıyım, sonra insanım, sonra Dersimliyim” şeklinde tanımladığını ifade eden Şahin, öldürülen gazeteci Hrant Dink’i çok sevdiğini söyledi. Ermeni halkına ayrı bir sevgisi olduğunu dile getiren Şahin, annesinin yatağının başucunda Hrant Dink’in fotoğrafının hiçbir zaman eksik olmadığını sözlerine ekledi. 

“Her devrimci onun evladıydı”

Güzel Şahin ile birçok kez gözaltına alınan ve birlikte mücadele ettiğini dile getiren gelini Çiğdem Şahin de, 1996’da cezaevlerinde hak arama mücadelesi ile 52 gün süren ölüm orucuna destek olmak için annesinin katıldığını anlattı. Ölüm orucunun kitleselleşmesi ve dışarıda da destek olmak için tartışmaların olduğunu belirten Şahin, “Annem, ‘Onlar benim evlatlarım, onlar aç iken ben tok olamam’ diyerek tereddüt etmeden o da açlık grevine girdi. Herkese direnişi ve mücadeleyi anlatırdı.

Ve zaferle sonuçlanınca en çok onun sevindiğini gördüm. Kendi oğlu ölüm orucunda değildi. Onun için her devrimci onun evladıydı” dedi. 

41485

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Kadro sorunu ve kadro politikası üzerine

“Örgütsüz bir halk silahsız bir orduya benzer” diyordu Mao yoldaş. Eğer bir halkın, sınıfın kendi örgütü, savaşımında ona öncülük edecek partisi yoksa hiçbir şeyi yok demektir. Zira örgütlenme ve örgüt bizim için dünyayı değiştirmek için gerekli olan araçtır. Sınıflar mücadelesinde birçok örgütlenme ve örgüt biçiminden bahsedebiliriz. Ancak proletaryanın tarih sahnesine çıkması ve kendisi için bir sınıf haline gelmeye başlamasıyla birlikte, kendisini kurtuluşa götürecek, kendi sınıf örgütünü de yaratmıştır. Proletaryanın sınıf örgütü ise komünist partidir.

İdeolojik görevlerimiz ve önemi

Toplumsal varlığımızın bir sonucu olarak ortaya çıkan düşüncelerimiz hayatımıza yön veren bir güce dönüştüğünde var olan kabul ya da ret iki seçenek olarak karşımıza çıkar. Üretim araçlarıyla olan ilişkimiz sınıfsal durumumuzu belirlerken; dünya görüşümüz veya ideolojik duruşumuz buna uygun bir şekillenme içine girer. Ancak sömürülenler cephesinde kendi için bir sınıf olmak ayrıca bir bilinçlenmeyi farkındalık sağlamayı gerektirir.

“Bir can daha çoğalacağız bu kış, gün olur devran döner ve umut yetişir”*

İbrahim Kaypakkaya, yoldaşlarıyla birlikte, partinin, ordunun ve aynı zamanda komünist gençlik örgütünün temellerini atarken tarihteki birçok benzerleri gibi “genç” bir önder sıfatı taşıyordu. Komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede şehit düştüğünde, bu durumu değişmemişti. Nitekim kuruluşundan günümüze Proletarya Partisi’nin vermiş olduğu şehitlerin büyük çoğunluğu bu gerçekliğin “yaşatıcısı” oldular.

Tarzımız karakterimizdir! Doğru bir çalışma tarzı ortaya konmadan devrim örgütlenemez!

Birçok yoldaşımız hala kaba ve dikkatsiz bir çalışma tarzına sahiptir, meseleleri tam olarak anlama çabasında değildirler ve hatta alt kademelerdeki durumdan bütünüyle habersiz olabilirler: ama gene de çalışmaların yönetilmesinden onlar sorumludur. Bu son derece tehlikeli bir durumdur. (…) toplumdaki sınıfların bugünkü durumları hakkında gerçekten somut bir bilgi olmadan iyi bir önderlik de olamaz.” (Mao: 1992, 13.)

Giriş

İdeoloji-Politika-Örgüt

Çok sık kullanılan, fakat “ne”liklerine dair ortak fikirlerin az olduğu kavramları temel alan bir konuya giriş yapacağız. Çok geniş kapsamlı bir başlıktan bahsediyoruz. Her bir kavramı ayrıntılı inceleyip, diğerleriyle bağını koyabilmek ve aynı zamanda güncel/somut örneklerle işleyebilmek, dergimiz sayfalarını aşan bir ürünü gerektiriyor. Böyle bir çalışmayı zorunlu gördüğümüzü belirterek başlayalım.

Gelecek Sosyalizmdir!

Kapitalizm, en az 400 yıldır bu dünya üzerinde varlığını ve yaklaşık 300 yıldır da egemenliğini sürdürüyor.

Kapitalizmin dünyayı  getirdiği durum önümüzde duruyor. Her haliyle çürümüşlük ve Cehennem!

Burjuvazinin kendi istatistikleri de, kapitalizmin dünyayı uçurumun eşiğine getirdiği gerçeğinin üstünü örtemiyor.

Savaş, yoksulluk, katliam ve bunların artarak devam etmesi ve kapitalist sistem altında insanlık için ufukta herhangi bir umut ışığının görülememesi...

Sayfalar