Cuma Nisan 26, 2024

Devrimin yükünü taşıyan Martager

Rojava’da yaşamını yitiren TKP/ML-TİKKO’nun Ermeni komutanlarından Nubar Ozanyan’ı çocukluk arkadaşı ve devrimci yoldaşı Arnos Andok anlattı. İşte Türkiye vücut güzeli seçilmesinden Gare’ye, oradan Rojava’ya uzanan bir devrimcinin soluksuz yaşam serüveni…

TKP/ML-TİKKO Rojava Komutanı Arnos Andok, hem çocukluk ve mücadele arkadaşı hem de kendi deyimiyle aynı kaderi paylaştığı Nubar Ozanyan’ı anlattı. 1915 soykırımının vurduğu aileden hayatta kalanlar arasında yer alan Nubar Ozanyan’ın hayatına dair birçok detayın olduğu röportajda, aynı zamanda Ermeni yetimhanesinden, halter ve yüzme şampiyonluklarından, halterde yolunun kesilmesine ve Rojava’ya kadar uzanan 50 yıllık bir yoldaşlığın öyküsü var.

‘Afacan ve temiz kalpli çocuk’

Nubar yoldaşla yaklaşık 50 yıllık bir arkadaşlık ve yoldaşlık döneminin olduğunu ifade eden Arnos Andok, “Birlikte aynı okullarda okuduk, deyim yerindeyse aynı kaderi paylaştık. Bizim okuduğumuz okullar, Anadolu ve Kürdistan’da geriye kalan, kılıç artıkları dedikleri çocukların toplandığı okullardı. Çünkü onların Ermeni okulları dışında başka okullarda okuma olanakları ya hiç yoktu ya da çok azdı. Bu çocukların birçoğu yetim çocuklar ya da yoksul aile çocuklarıydı. Sason’dan, Mutki’den, Bitlis’ten, Malatya’dan, Diyarbakır’dan, Bingöl’den, Yozgat’tan, Sivas ve Kayseri gibi bölgelerden çocukların toplandığı okullardı. Ortak yanlarımız ve kaderimiz birincisi, Ermeni halkına mensup olmamız, ikincisiyse ya yetim çocuklar olmamız ya da yoksul aile çocukları olmamızdı. Bizim Nubar yoldaşla yoldaşlığımız da bu koşullarda başladı” diyor.

‘Yükseklere çıkar derinlere inerdi’

Arnos Andok, “Nubar yoldaşın annesi yoktu. Neden annesi yoktu onu bilmiyorum. Babası da onu terk etmişti. Ortada aile kalmamıştı. Bir halası vardı. Ona halası bakıyordu. Halası onun için hep temiz kalpli bir çocuk olduğunu söylüyordu. Hem afacan, yaramaz, muzip hem çok temiz kalpliydi” diyor. “Zaten Nubar yoldaşı hep okuldan atarlardı” diyen Andok, “Tembeldi, derslere ilgisi çok zayıftı. Neredeyse hiç yoktu. Onun işi gücü ya kalorifer dairelerinde çalışmak ya demir ya da top oynamak gibi şeylerdi. Ve o kadar tembeldi ki, onun arkadaşları ortaokulu bitirmişken Nubar yoldaş, daha ortaokuldaydı. Biz onun daha alt sınıfındayken böylelikle sınıf arkadaşı olduk. Kendine özgü bir muzipliği vardı. İşte halası anlatırdı, ‘Bunu ağaçların tepelerinden indiremez deniz diplerinden de çıkaramazdık’ diye. Çünkü nerede bir meyve ağacı varsa mutlaka Nubar yoldaş tepesine çıkar meyve toplar ve eve götürürdü. Evin yoksulluğunu da giderdiği için ona ses çıkarmazlardı. Nubar arkadaş aynı zamanda bir dalgıç gibi iyi yüzücüydü. En soğuk sulara dahi dalardı. Eve midye götürürdü. Midye götürünce halanın sesi kesilirdi” vurgusu yapıyor.

İlk eylemi bayrak indirme

Çocukluğundan beri Ozanyan’ın hep yaşam kavgası verdiğini söyleyen Andok, “Yaratıcılığı, çalışkanlığı çok fazlaydı. Ölünceye kadar da hep çalıştı. Onun bu özelliği hiç bitmedi. Biz ilk kez sol ve devrimci düşüncelerle tanıştığımızda Nubar yoldaş okul bahçesindeki bayrağı aşağı indirdi. Ben korktum o direğe kimse çıkamaz normalde. Direkte tutunacak hiçbir yer yok. Ama Nubar arkadaş bir çıta gibi direğe çıktı. Sonra bayrağı indirdi, biz arkadaşları onu alkışladık” diyerek ilk eylemini anlatıyor.

‘Türkiye vücut güzeli seçildi’

Andok, “O zamandan da belliydi. Bu çocuğun eylemi okul olmayacak. Yıllar sonra devrimci düşüncelerle tanıştığımda onun izini buldum. O zaman ünlü bir vücutçu vardı, Ahmet Enünlü. Onun salonunda çalışıyordu. Nubar yoldaş garip bir eşofman giymiş yine. Rengi bile belli değil, yıpranmış. O zamanlar on dört-on beş yaşlarındaydı. Hadi en fazla on altı olsun. Yeni yeni spor ve halterle tanışıyor. Tanışıyor derken, orada çalışıyor. Yerdeki halterleri kaldırıyor, düzeltiyor. Temizlikle başladığı çalışmayla sporla da tanışmış oluyor” diyor. “Zaten onun girip çalışmadığı bir iş kalmadı” diyen Andok, ekliyor: “Marangozda, kuyumcuda, balıkçıda ne bileyim tamircide çalışmış. Ama hiçbir işte sonuna kadar çalışmıyordu. Bir mesleği sonuna kadar götürmüyordu. Hep fizik gerektiren işlerde çalıştı. Demirle, mekanikle. O yüzden iyi bir şofördü. Usta bir yüzücüydü. Usta bir silah kullanıcısıydı. Ve o kısa boyuyla Türkiye birincisi oldu. Şampiyon oldu. Türkiye vücut güzeli seçildi. Avrupa’da girdiği bir yarışmada da dünyada ilk beş vücut güzeli içerisinde yer aldı. Ağır halter kaldırıyordu. Naim Süleymanoğlu’ndan daha iyi halter kaldırıyordu. Sonrasında onu engelliyorlar. Naim Süleymanoğlu’nun şampiyon olması için engel teşkil ettiğinden.”

‘Savaşın da şampiyonu oldu’

Andok, “Usta bir şampiyon sporcuydu. Yüzmede olsun, halter kaldırmada, ağırlık taşımada şampiyondu. Savaşın da şampiyonu oldu. Savaşta da yoldaşlıkta da şampiyon oldu. Sadece spor alanında şampiyon olmadı. Çok temiz bir yüreği, kalbi vardı. İnsanlara karşı çok duyarlı ve sevecendi” sözleriyle anlatıyor Nubar’ı.

Yozgat’ta dereden akan kan

Ozanyan’ın ona anlattığı bir soykırım hikayesini paylaşan Andok, “Nubar yoldaş bana anlatırdı, ona da dedesi anlatmış. Yozgat’taki bir dere, Ermeni Soykırımı sırasında Ermeni kadın ve çocukların cesetleri ile dolmuş ve artık o dereden kan akmaya başlamış. Bir çoban koyunlarını otlatmaya geldiğinde koyunlar o dereden su içmemişler. Koyunlar o dereden su içmemek için isyan etmişler. Bunu gören çoban, etkilenerek kaval çalmaya başlamış. O kadar derin ve içli bir biçimde çalmış ki kavalını, sesini hiç duyamayacak kadar uzaklıktaki köylüler dahi gelip, onun etrafına toplanmışlar ve derenin durumunu görmüşler. Cesetleri ve kanı. Nubar bu hikayelerle büyüdü. Başka hikayeler, başka türküler olmadı onun yaşamında. Aşırı bir yoksulluk yaşadı. Yoksulluk, yokluk…” diyor.

‘Martager’le kimse baş edemezdi’

Andok, “Filistin’deki mücadele geliştiğinde bir an bile düşünmeden geride kalanlara bırak bir selam vermeyi, nereye gittiğinin haberini bile bırakmadı. Bir evlatlığı var. Ona dahi haber vermiyordu. Garip biriydi. Kavga, dava ya da görev olduğunda deyim yerindeyse kendi sevdiklerine haksızlık yapıp hiç tereddüt etmeden gidiyordu. Nereye gittiği nereden geldiği bilinmezdi. Nereye gittiğini söylemezdi ve ne zaman döneceği de bilinmezdi. Devrimci yaşamda da bir bütün öyleydi” şeklinde anlatıyor. Kapitalist modernitenin sunduğu hiçbir şeye tenezzül etmediğini söyleyen Andok, “En iyi şofördü ama arabaya binerken koltuğu hemen yoldaşlara verirdi. Ben kullanayım tadını çıkarayım demezdi. Hem de çok usta bir sürücü olmasına rağmen. Fizik gücü de muazzamdı. Abartısız üç kişiyi birden haklayabilirdi. Kimse onunla baş edemezdi. Ermenice ona o yüzden ‘Martager’ diyoruz. Kimse onunla baş edemez anlamında. Çetelere karşı da gerçekten bir Martager’di. O kadar insan yürekli, duygu dolu bir insan faşistlere, çetelere karşı büyük bir güç açığa çıkarıyordu. Silaha olan yeteneği, manevra yeteneği vardı. Çok çevik ve atletik biriydi. Onu tutmak, zapt etmek mümkün değildi” ifadeleriyle anlatıyor Nubar’ı.

‘Devrimin yükünü sırtlardı’

Ozanyan’ın Filistin’de yaralanmasını örnek veren Andok, onun yaşamını yitirişinden bahsederken, “Düşünün eğitim veriyor Filistin’de, yanlışlıkla elinde mermi patlıyor ve omzundan sıyırıyor ve hemen ‘Tamam tamam’ diyerek geçiştiriyor. Şehit düşerken eli kopmuştu, bağırsakları çıkmıştı ama büyük bir direniş gösterdi. Onu battaniyeye sardık. Orhan yoldaş yerinde dönüyordu. Böyle bir güç yoktur. Ben ona hep diren diren dedim ama sanki o benim onun ölümünü görmeyeyim diye direndi. Böyle bir yoldaştı” diyor.

Ozanyan’ın son süreçte Kürt mücadelesi için de sahaya en başta gelenlerden biri olduğunu ifade eden Andok, “En sıcak saatlerde Gare’de yürürdü. Öğle sıcağında yürürdü. Ben sonradan anladım neden en sıcak saatte bile yürüyor. Dayanıklılığını arttırmak içinmiş. Medya Savunma Alanları’ndayken öğle saatlerinde spor yapardı. Elli kiloluk şeker, un çuvallarını tek başına taşırdı. Biz daha birini taşıyamazken, o ikinciyi götürürdü. Hep de böyle biriydi. Devrimin yüklerini hep sırtına yüklemiştir. Yanındakilerin de yükünü hep taşıdı. Herhangi bir zorlu iş olduğunda Nubar usta yanımızdaysa diyorduk, biz bunu başarırız. Korkusuz olurduk” şeklinde anlatıyor.

‘Devrimcilikte sınırı yoktu’

Ozanyan’ın ikinci bir hayalinin Dêrsim’e gitmek olduğunu söyleyen Andok, onun Dêrsim’e muazzam bir tutkusunun olduğunu da belirtip “Bir gün Ermeni bir folklor ve müzik grubunu Hayastan’dan Dersim’e götürmüştü. Bana bir çocuk gibi anlatıyordu: Yoldaş düşün Dersim’i gördüm. Folklor oynarken Dersimliler halaya kalktı, türkülere eşlik etti, birbirimize ne kadar benziyoruz, diyordu. Hiçbir zaman kendini Ermeni milliyetinin sorunları üzerinden bir devrimcilikle sınırlandırmadı. Gerçekten bir Che Guevara ruhuna sahipti. Tereddütsüzce zulüm nerede varsa oradaydı. O kadar hızlıydı ki, çantasını ve silahını ne zaman alıp gittiğini bilemezdin” diyor.

‘Enternasyonalist ruha sahipti’

“Onunla tanışan kısa bir zaman geçiren insanlar, onun yaşamını kaybetmesinden dolayı muazzam bir acı duyuyor. Hakeza, Rojava’daki Ermeni halkı da. Nubar gibi bir devrimcinin yaşamını kaybetmesi onlar için de beklenmedik bir durumdu. Benim dahi aklımın ucundan geçmezdi birgün Nubar yoldaşı kaybedeceğimiz. Ben ona hep ölümsüz gibi bakıyordum. En zor anda yanımızdaydı. O olmadan bir eksiğiz. O bir Che Guevara’dır, Kemal Pir’dir, bir enternasyonalisttir. Enternasyonel bir ruhtu o” diyen Andok, “Dünyaya ne ikinci bir Kemal Pir ne de Nubar Ozanyan gelecek. Başka karakterler olabilir ama kesinlikle Nubar Ozanyan, devrimler tarihinde ayrı bir yere sahip olacak. Kemal Pir çok önemlidir mesela, onunla aynı zindanda kaldım, hakeza Mazlum Doğan’la da. Kimse onlar gibi olamaz. Nubar Ozanyan da öyle. Biz onlara yaklaşmak, onların çizgisine ulaşmak isteriz ama onların yeri hep çok farklı kalacak. Nubar Ozanyan’dan çıkarılacak en önemli ders, onun enternasyonalist ruhudur” diyerek, sözlerini noktalıyor.

Êzidîlerde Ermeni Soykırımı’nı gördü

Nubar Ozanyan’ın en çok da Êzidî kadınların üzerinde yürütülen katliama tepki duyduğunu belirten Arnos Andok, onun Rojava’ya gelişini şu sözlerle açıklıyor: “En çok da Êzidî kadınları üzerinde yürütülen katliamlara çok büyük bir öfke duyuyordu. Çıplak ayaklı çocukların, kadınların fotoğrafları hep ona Ermeni katliamını hatırlatıyordu. Dersim Katliamı da aynı şekilde. O fotoğraflarda düşmanın yarattığı o ortak tablonun onu hep Êzidî, Kürt halkının yanında kıldı. Hiçbir zaman ‘Bu yaştan sonra savaşmak, bu yaştan sonra nöbet tutmak olur mu’ demedi. Saatlerce devrimin nöbetini tuttu. Biz karargahta oturur, sohbet ederdik. Bir bakardık Nubar yoldaş silahını almış nöbet tutuyor. Aynı şekilde cephede de öyle, cephedeki yoldaşları iyi bilir. Herkesin konuştuğu yerde o işini yapardı. O sözün insanı değildi. O yüzden Rojava’daydı. Êzidî halkına yapılanların Ermeni halkına yapılanlardan farkı olmadığından ve bu duruma öfke ve kin duyduğu için buradaydı. Düşmandan hesap sorma bilinci onda çok öndeydi.”

Nubar Ozanyan’ın isim hikayesi…

Andok, Nubar Ozanyan’ın ismini nerden aldığının hikayesini anlattı: “Antrenik Ozanyan diye birinden, Kürt feodal aşiretlerine karşı savaşmış bir aydının mücadelesinden geliyor. Antrenik Ozanyan, Şemdin Karahisarlı bir Ermeni entelektüelidir. İyi bir eğitim de alıyor. O dönemde Sason’da, Bitlis’te, Bingöl’de yani şimdi Kürdistan denilen coğrafyanın büyük bir bölümde Ermeniler yaşamıştır. Serop Ahpur adında bir Ermeni fedaisi var ve bir Kürt onu tuzağa düşürüyor. Zehir verip onun bitkin düşmesini sağlıyor. Daha sonra da kafasını kesip, heybesine koyarak Ermeni köylerinde dolaştırıyor. Bakın sizin sonunuz böyle olacak diye bir korku yaratıp, o toprakları boşaltmaya çalışıyor. Antrenik Ozanyan da bunu yapan ağaya bir pusu atıyor. Atını yaralayıp bunu yapan kişinin kafasını kesiyor ve onun yaptığı gibi köylerde dolaştırıyor. Böyle bir fedailiği var. Ermeni tarihinde Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa hepsi Ermeni fedaileri tarafından Ermenileri katletmelerinden kaynaklı cezalandırılmışlardır. PKK de fedailik kavramını kullanıyor. PKK burada Kürtlerin ve Ermenilerin fedailiğini almıştır. Ben de devrimciliğin fedailikle ilgili olduğuna inanıyorum. Fedailik Ermenilerde de vardır.” Nubar Ozanyan’ın kod isminin aynı zamanda TİKKO’lu Nubar Yalımyan’dan geldiğini de söyleyen Andok, “Antrenik Ozanyan’la Nubar Yalımyan’ın birleşimidir onun ismi. O ismini fedai geleneğinden almıştır. Nasıl biz şehitlerden şimdi isimler alıyorsak, Kemal Pir, Mazlum Doğan, Sakine Cansız, onun da ismi böyleydi. Böyle de olmalıydı” diyor.

Rosa İkarus/Qamişlo-ANHA

40071

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Durum iyidir !Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

15 Temmuz akşamı faşist klikler arasında iktidara hâkim olma kavgası yeni bir boyut kazandı. Hâkim sınıflar arasında süregelen çelişkinin özü uzlaşmaz bir çelişkidir. Bu uluslar arası emperyalist devletlerin sermaye egemenlik savaşının bir parçasıdır. Faşist klikler arası darbe girişimleri, çatışmalar, öldürmeler, idamlar vb. yeni bir şey değildir. Bu yüzyıllık TC tarihine bakıldığında çokça görülür. Tarih, Ermenilere, Kürtlere, Araplara, Alevilere vb. yapılan soykırımla, katliam ve akıl almaz işkence, zulümle doludur. İttihat ve Terakki’den günümüze bu böyle oldu.

Darbe'nin imitasyon ve fason hali...

Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum;  ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!

Soralım!

Kendi öz savunmamızı güçlendirmeliyiz!! Mahircan

Darbenin her türlüsüne karşı olduğumuz açık. Yıllardır yaşadığımız hukuksuzluğa, sivil darbe örgütlenmelerine, faşizme, gericiliğe, radikal İslamcı katliamcı zihniyete karşı olduğumuz gibi..

Bu tiyatrodan kim yarar sağladıysa, kotaranı da odur.

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

TKP/ML Merkez Komitesi;“Faşist kliklerin dalaşına değil, halk savaşına taraf ol!”

Türk egemen sınıflarının yaşadığı siyasal kriz derinleşerek devam ediyor. Faşist diktatörlük içindeki klik çatışması 15-16 Temmuz 2016’da ordu içinde örgütlenmiş bir cuntanın askeri darbe girişimiyle yeni bir evreye geçmiştir. Türk egemen sınıflarının tarihinde pek tanık olunmadık bir darbe girişimi olmuştur. Darbe girişiminin başladığı saatten (15 Temmuz saat 21.30), örgütlenme biçimine ve kısa sürede yelkenleri indirmesine kadar fiyasko niteliğinde bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu darbe girişimi TC tarihi açısından bir ilktir.

Partizan “Darbenin her türlüsüne karşı direnişe, mücadeleye!”

15 Temmuz akşamından başlayarak 16 Temmuz gecesi boyunca devam eden askeri darbe girişimine karşı bir açıklama yayınlayan Partizan “Bugün “Allah’ın bir lütfu olarak” ifade edilen darbe girişimiyle daha güçlenen ve halka yönelik saldırılarına artıracak olan resmi ve resmi olmayan sistem güçlerine karşı, emekçi halkın kendisini korumak için tedbirler alması, darbeleri üreten ve kendisi de bir darbe ürünü olan AKP şahsında sisteme karşı mücadeleyi yükseltmesi “darbe-darbe karşıtlığı” üzerinden yapılmaya çalışılan bölünmeye karşı çıkması varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir.

Parti inşası; ve sürekliligi saglanmış önderlik ;Halil Ahmet

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Her birimiz bunun farkındayız kulaklar sağır gözler kör uykuda ölü taklidi yapmanın bir anlamı yoktur.

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Parti ve önderliğin inşası,doğru bir siyasal hattın MLM temelde sürekliğinin sağlanması her geçen gün daha da hissedilir bir durum olarak kendini dayatmaktadır.

Parti ve önderliğin inşası sürekliliği sağlanmış önderlik olgusu ve bunun la berabar doğru temelde çizginin sürekliliği nin sağlanması dediğimiz olgudan ne anlamalıyız

ÇÖZÜLME, PARÇALANMA VE KUTUPLAŞMA GÜZERGÂHINDA[*]

“Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı,İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.”[1]

III. Büyük Bunalım’ın yerküresinde, Sykes-Picot’un miadını doldurduğu Ortadoğu’da, nihayet coğrafyamızda devasa bir dissolution (çözülme) fragmantasyon (parçalanma) ve polarizasyon (kutuplaşma) yaşanıyor.

Bunu hâlâ görmeyen, bilmeyen, kavramayan varsa ne yazık.

Çünkü gelecek(imiz) “Fortis imaginatio generat casum/ Zengin hayalgücü, olacakları (önceden) tahmin eder,” kaydı düşülmesi gereken söz konusu gerçeğin biçimleneceği güzergâhtaki çatışmalarla karara bağlanacak.

Gündem'e, düne ve bugüne dair…[1]

“halkımın damlayan kanını gördüm ve ateş gibi tutuşuyordu her damla!”[2]

Bu benim Gündem’e ilk gelişim değil. Yıllar önce, “kirli savaş” döneminde daha çok -orada yaşadığım için- Ankara’da, ama aynı zamanda İstanbul’daki merkez ile Diyarbakır büroda gözüpek genç gazetecilerle yanyana olmanın onurunu yaşamıştım. O zamanlar, gazeteyi yanılmıyorsam Gültan yönetiyordu… Yurdusev haber müdürüydü. Hüseyin dış haberlerde, Ali ve Emine Kültür-Sanat servisindeydiler… Koordinatör yanılmıyorsam Sanlı’ydı…

Neden suriyeli savaş mağdurları istenmez

Dünyamız küresel  emperyalist  semayenin yaşadığı ekonomik kriz sonucu büyük sarsıntılar yaşıyor. Ortadoğu’da başta Amerikan  emperyalizmi olmak üzere,empryalist haydutlar kendi çıkarları,sömürü ve rahatları için insan kanına doymuyor. Daha fazlasını istiyor,kan , katliam kâr, kâr, kâr …Onları kendi çıkar ve menfaatleri ilgilendiriyor. Biz bunları yüzyılın tarihinde çokca yaşadık. Alman emperyalizmi birinci emperyalist savaşta Ermeni soykırımını  İttihat-Terraki paşalarıyla birlikte  gerçekleştirmedimi?

Latin Amerika’nın kesilen devrimci damarları

ABD’nin arka bahçesinde, burjuvaziye karşı mücadelenin büyük bir yanını ABD emperyalizmine karşı mücadele olulşturduğu bilinen bir gerçektir. İspanyol sömürgeciliği kovulduktan sonra, Latin Amerika halkları bu kez karşılarında ABD emperyalizmini buldu.

Sayfalar