Pazar Mayıs 12, 2024

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.
Kurdun yemek için sabırsızlandığı kuzuya kardeşlik masalı anlatması neyse AKP'nin din kardeşliği masalı da odur. Aslında bu masal yeni de değildir, bunun binlerce yıllık bir mazisi vardır. Dünyaya hükmeden egemenler tüm tarih boyunca kendi halklarını bu tür masallarla uyutmuşlardır. Kenan Evren darbe günlerinde bu işi iyi kıvırmıştı. Kürsü konuşmalarını Kuran'dan ayetlerle bezer ve halktan da epey alkış alırdı. Sonraki yıllar bu mirası Tayyip Erdoğan ve ekibi devraldı. Yarın da başkaları sürdürecek. Ne de olsa her şey yıllardır süregelen bu kanlı diktatörlüğün bekası içindir!
İnsanlık tarihini kan ve gözyaşına boğan despotlar hükümranlıklarını sürdürebilmek için sadece dini sembolleri kullanmakla kalmamış, milliyetçilik zehrini de kendi halklarının kanına enjekte etmişlerdir. Böylece din ve milliyetçilik afyonuyla düşünceleri felç edilen halklar, egemenlerle aralarındaki derin uçurumu göremez hale gelmiş ve kendilerini iliklerine kadar sömüren düzenin hem köleleri, hem de bekçileri olmuşlardır.
Ne trajiktir ki, tüm diktatörlükler inim inim inlettikleri halkın verdiği tuhaf destek sayesinde ayakta kalabilmektedirler.
Oysa din ve milliyetçilik masallarıyla akılları başlarından alınan halklar gözlerini açıp günlük hayatta olup bitenlere şöyle bir bakabilseler, egemenlerce göklere çıkarılan din ve milliyetçiliğin aslında onların umurunda olmadığını kolaylıkla görebilirler.
Söz konusu olan ister milliyetçilik, ister din olsun; bir katille kurbanının ya da bir işkenceciyle mağdurun aynı dinden ve aynı milliyetten olmalarının ve aynı bayrak altında yaşamalarının bir anlamı olabilir mi?
Mahiyetindeki işçileri canlarını çıkartırcasına çalıştıran bir patronla asgari ücret karşılığında ömrünü tüketen işçilerin kardeş olmaları mümkün müdür? Bir kardeşlik düşünün ki, kardeşlerden biri tüm ömrünü bir lokma ekmek parası kazanmak için harcamış, öteki ise kardeşinin emeği ve alın teri ile oluşmuş zenginliğin görkemini yaşıyor! Böyle hastalıklı bir kardeşlik ilişkisi kabul edilebilir mi? Yarattığı korku imparatorluğuyla her tarafa dehşet salan, en çok hapishane, adliye "sarayları" ve karakollar yapan, katil polisleri ödüllendiren ve insani bazı hakları için sokağa çıkan insanların üzerine polis ordusunu süren bir yönetim nasıl kardeş olabilir?
Hakkını aramadığın ve kölece sustuğun sürece evet, din kardeşisin, uslu çocuklar gibi başın okşanır. Ama… İnsani haklarını istediğinde düşmansın! İşte AKP' lilerin halkla olan kardeşlikleri böyle tek taraflı çıkarcı bir kardeşlik ilişkisidir.
Kendileri milyar dolarlık servetlere sahipken, din kardeşi diye uyuttukları ve milliyetçilikle zehirledikleri insanlar geçim derdinde yaşamayı bile unutmuşlar! Nerede görülmüş böyle dengesiz, böyle haksız bir kardeşlik?
Yoksullar alanlara çıkıp, "Madem kardeşiz ve dünya hayatı da geçici, öyleyse gelin hepimiz tüm mal varlığımızı halka ait vakıflara bağışlayalım,"deseler, acaba kaç AKP yöneticisi bu çağrıya kulak verir? Eminim başta Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm AKP yöneticileri saklanacak delik ararlar.
Ben kardeşliği dillerinden düşürmeyen bu beylere kamuoyu önünde açık çağrıda bulunuyorum: Kardeşlik öyle lafla olmaz, bırakın masal anlatmayı! O kardeşlik sözlerinde samimiyseniz ve bu dünyanın fani olduğuna inanan dindarlarsanız, gelin hep birlikte tüm malvarlığımızı halka ait vakıflara bağışlayalım. Bu vakıflar da çeşitli işletmeler kurup halk yararına ekonomik faaliyetlerde bulunsun! Var mısınız gerçek kardeşliğin gereğini yerine getirmeye? Size mikrofonlar uzatıldığında yılan görmüş gibi dehşete kapılıp kaçacağınızı biliyorum. Dünya malına öyle esir olmuşsunuz ki, bunu düşünmek bile uykularınızı zindana çevirir.
Bir kez daha tekrarlarsak din, türban, bayrak ve milliyetçilik sizin için halkı uyutan birer araçtırlar. Sınıf uçurumunu, bu sömürü düzenini ve zulmü perdelemek için halka karşı acımasızca kullandığınız silahlardır. Kulağınıza küpe olsun, tarih halkın sizin bu boş masallarınıza gülüp geçeceği günlere de tanıklık edecek. 2 Kasım 2013
alinakmahmut@hotmail.comA
tel: 0546 518 86 86        

97470

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

Sayfalar