Pazartesi Mayıs 20, 2024

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

ABD'nin „yeşil-islam“ politikası, Rus Sosyal emperyalizmin Afganistan'ı işgaliyle gündeme getirilmişti. Peşinden İran'daki dinci değişim, ABD'nin bu politikasını daha güçlü olarak yaygınlaştırmayı gündeme getirmesine neden olan gelişmeler oldu. ABD emperyalizmi bu yolla bu bölgelerde Rus sosyal emeryalizmin etkisini kıracağını hesapladı ve doğru çıktı.

2000'lerin başında Afganistan ve İran'daki „islam“ emperyalist burjuvazinin çıkarlarına dokununca, „ılıman islam“ politikası gündeme getirildi. AB ve ABD tarafından hararetle desteklenen AKP, bu politikanın ürünü olarak, Türk egemen sınıfları tarafından iktidara getirildi.

Bu süreç, aynı zamanda, Türk sermaye çevrelerinin dışa açılma ekonomik politikası da gelişmeye başladı. Yani, Türk tekellerinin özelleştirmeler ile sermaye birkimlerinin büyümesi ve dış ülkelere sermaye ihracının artması da aynı sürecin ürünü olarak ortaya çıktı. Ve böylece yıldan yıla Türk tekellerinin sermaye ihracı büyüyerek, şu an (2023 yılı) 65 milyar ABD dolarına yaklaşmış durumdadır.

Türk devletinin gericiliğin merkezi olması Mısır'da Müslüman Kardeşler'in (2011 Ocağındaki ayaklanmadan sonra Mursi'nin cumhurbaşkanı seçilmesi) iktidara gelmesi, Türkiye'de AKP iktidarını daha da cesaretlendirdi. Bu süreçten sonra AKP'nin „AB'ye girme“ politikasında da değişiklikler oldu ve süreç içinde bu politika terk edildi. Rüzgar, dini gericiliğin güçlenmesinden yana dönmüştü. Özellikle 2011 Mart'ında Suriye'deki iç savaş kışkırtmaları, Türk devletine daha büyük olanaklar sundu.

Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere, bütün Batılı emperyalistler Esad'ı devirmek için harekete geçti ve Türkiye'yi de bu işe ortak ettiler. 1993 Irak işgalinden beri Ortadoğu'da rol almak ve oynamak isteyen Türk devleti, „davet“ ile yetinmekle kalmak istemedi ve kendi rolünü kendisi çizdi. Rusya'nın da 2015 yılında bu pazara askeri olarak dahil olmasıyla, büyük emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, Suriye, Irak ve Libya'da kendi işgal bölgelerini oluşturdu.

 

İran şii dinci gericiliğin merkezi iken, Türkiye sünni dinciliğin merkezi haline geldi. Salt sünni dinciliği yayma ve bunu kendi emperyalist çıkarları için kullanmakla yetinmedi, Libya, Suriye, Irak gibi yerlerde dinci-faşist paramiliter güçler/ordu oluşturdu. Afganistan ve Orta Afrika'nın bir çok ülkesinde dinci-faşist örgütlenmeleri destek veriyor. Libya'da olduğu gibi, Somali'deki iç çatışmalara da müdahale ederek, kendi egemenliğini sağlamlaştırıyor.

Türk emperyalist devleti, salt bu askeri ve paramiliter güçler ile yetinmeyip, dinci-gericiliği, TİKA1, Diyanet Vakfı, DEİK, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, TRT, Maarif Vakfı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Başkanlığı, Kızılay vb. gibi kurumlar aracılığıyla dinciliği ve kültürel emperyalist yayılmacılığını geliştiriyor.2

Türkiye, gericiliğini salt Ortadoğu ülkelerine ihraç etmiyor, aynı zamanda türki devletleride şu veya bu oranda etkilliyor ve oradaki gerici, faşist iktidarları destekliyor. Örneğin Azerbaycan bunlardan biri. Türk devleti gericiliğini Balkanlara ve Avrupa'nın bir çok ülkesine de yaymaya çalışıyor. Özellikle sünni islam ülkelerinde etkin olmaya çalışıyor.

Türk devleti, dinci-faşist gericiliği elbette salt dış ülkelerde geliştirmiyor. Öncelikle ülke içinde zaman içinde bütün devlet kurumlarında islamlaştırmayı yagınlaştırdı ve kanun ve yasaları da dini fetvalarla iadare eder duruma geldi. Aynı şekilde, faşist örgütlenmeleri ve para militer güçleri geliştirdi. SADAT bunların başında gelir. Diğer mafya tipi örgütlenmeleri ve bütün serseri yarı-lümpen kesimleri kendi etrafında topladı ve birer saldırgan güç haline getirdi. Suriye, Irak ve diğer ülkelerden kaçan dinci örgütlerin üyelerini ülke içine topladı. Ve bunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. En son, 8 kişinin öldüğü, 81 kişinin yaralandığı Beyoğlu İstiklal caddesinde, 13 Kasım 2022 günü patlatılan „serseri“ bomba buna örnektir.

Diyanet'in „imam ordusu“ da para militer bir güç olarak yetiştiriliyor, besleniyor ya da bu amaçla kullanılmaktadır. Aynı şekilde, Tarikat örgütlenmeleri de, faşist Erdoğan rejminin „beka koruyucu“ları olarak beslenmekte ve geliştirilmektedir. Devletin maddi-manevi olanakları bunların kullanımına sonuna kadar açıktır. Erdoğan'ın kitleler içindeki en gerici dayanakları bu tarikatlar ve Diyanet'tir.

Erdoğan'ın sözcülüğünü yaptığı ve destekçisi tekeller ise, sıradan birer „şirket“ olmayıp, Türkiye'nin önde gelen büyük emperyalist tekelleridir. Örneğin, Tosyalı Holding ve „beşli çete“ olarak anılan inşaat tekelleri, uluslararası tekellerdir ve dünyanın en büyük 250 inşaat tekeli3 içinde ön sıralarda yer alırlar. Erdoğan'ın binyüzelli odalı sarayının yapımcısı Rönesans Holding'e bağlı iki şirket, aynı zamanda Rusya'nın en büyük ilk 500 tekeli içinde yer alır. Çalık Holding, silah tekelleri ve basın tekelleri yine Erdoğan'ın yakın finanasörleridir. Bu tekellerin çoğunun Afrika ülkelerinde büyük yatırımları vardır. Bunlar birer emperyalist tekellerdir. Ayrıca Erdoğan'ın kontrolü altında Ziraat Bankası, Vakıflar Bank, Halk Bankası gibi devlet bankaları olduğu gibi, Türkiye Varlık Fonu içinde topladığı büyük bir sermaye grubu vardır. THY bunlardan sadece biridir. Bütün bunlar Erdoğan rejiminin ayakta kalması için çalışmaktadır. Türk egemen sınıflar içindeki çatışmanın esaslı bir yanı da TVF içindeki sermayenin kontrolüyle yakından ilgilidir.

Kısacası, sandıkla gitmesi istenen bu güçtür. İşçi sınıfını zorlu bir mücadele beklemektedir.

1TİKA: Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı

2Bkz. Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf. 246, El Yayınları-2022

3Yusuf Köse, age, sf. 147

1608

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Sayfalar