Perşembe Mayıs 23, 2024

Dogmatizmle hesaplaşmada teorinin önemi üzerine -1-

İçinden geçtiğimiz sürecin önderlikten, kadro ve militanların tamamına kadar her zamankinden çok daha fazla görev ve sorumluluk yüklediğine hiç kuşku yoktur. Elbette, kolektifin bütün kademelerine aynı sorumluluk veya görevin yüklendiğinden bahsetmiyoruz. Bahsedilen, örgütlü tüm yoldaşlarımızın yani kolektifin bütününün şu ana kadarki bütün sınırlarımızı hızlıca ve etkili bir şekilde aşmak zorunda olduğudur. Bu, zorunlu bir ihtiyaçtır. Yapılabilmesinin önündeki en büyük engel de sadece kendimiziz. Etrafımızdaki sınırları görme ve tanımlamada dahi sorun yaşarsak, ideolojik/teorik/politik ve örgütsel sınırlarımızın varlığını reddedersek; bunları aşma gibi bir gayret de olmaz.

Kolektifimizin yaşadığı krizin, bizi yıllardır tutuklaştıran yanlarımızla güçlü bir kopuşma olanağı doğurduğunu hep vurguladık. İstisnasız “tüm krizlerin büyük önemi, gizli olanı açığa çıkarmaları, sınırlıyı, yüzeyseli, ayrıntıyı bir kenara itmeleri, politik moloz yığınını ortadan kaldırmaları, gerçekten yürüyen sınıf mücadelesinin gerçek saiklerini ortaya koymalarıdır.” (Lenin) Fakat bu “gizli”, “sınırlı” ve “yüzeysel” olan krizle birlikte açığa çıktığında bile, gerçek bir ilerlemenin sağlanması, bunlarla yüzleşmeyi, ortaya çıkan politik moloz yığınını kabul etmeyi ve yapılan hesaplaşma ile beraber kopuşmayı gerektirir. Bunun sağlanamaması durumunda, yani bizi tutuklaştıran ideolojik/teorik/politik ve örgütsel meselelerin tek tek ayrıntılı çözümlemesinin ayrıntılı tahlillerinin yapılamaması durumunda, ileriye doğru tek bir adım dahi atamayacağımızı görmeliyiz.

Aslında devrimcilik, her zaman için sınırları aşmak, zamanı geçmiş olanı geride bırakmak, yaratıcılık ve disiplini iç içe geçirerek mücadelede özne olabilmektir. Yani yerinde sayma, kendini tekrar edip/durma, faaliyet alanının on yıllarca aynı kalması, rutinlik, var olanla barışık yaşama, sorgulamama... devrimciliğe aykırıdır. Devrimcilikte toplamda bir aşınma, bir kırılma yaşanmaktadır, bu sadece kolektife ait bir durum da değildir. Bu aşınmanın, kırılmanın sadece bireylere, bireylerin düzenle bağlarını kesememelerine, teknik meselelere bağlı olduğunu düşünmek yapılabilecek en büyük hatadır. Bu KP’nin kendi ideolojik/politik/örgütsel rolünün reddidir. KP’nin, tüm bu düzeylerdeki yetersizlikleri, alanlara ve bireylere devrimciliği üretememe olarak dönmektedir. Bir süreden sonra da etkili bir hamle yapılamaması durumunda bu, birbirini besleyen bir kısır döngüye dönüşmektedir. Devrimci hareketin ve özelde kolektifimizin son yıllarda yaşadığı durum budur. Kolektifte yaşanan kriz de bu kısır döngünün kırılması ve sınıfı mücadelesinin gerektirdiği mücadele yöntemlerine/biçimlerine ayak uydurulması için açılmış önemli bir kapıdır.

Yaşanan krizin ortaya çıkardığı en önemli sorunun dogmatik bürokratizm olduğunu biliyoruz.

Dogmatizmde, “inanmak, bilmekten önce gelir” (Skolastiğin ilkelerinden biri). Savunulanın doğruluğu veya yanlışlığı, mücadelede önümüzü açıp açmaması vs. önemli değildir. Oluşturulan ve teorik/politik olarak geliştirilemediği için kemikleşen düşünce kümeleri savunulup durulur. Esasa ilişkin olup olmadığına bakılmadan, her şey düşünceye kanıt gibi sunulur.

Dogmatizmi ortaya çıkaran ve besleyen en önemli olgunun devrimci teorinin üretimindeki kısırlık olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Eldeki mevcut bilgi kümesine kutsallık ölçüsünde dokunulmazlık sağlanmasının nedeni, bunun dışında bir şey üretilemediğinin fark edilmesi/görülmesidir. Sanki evrenin sonuna gelinmiş gibi, bir yerde çakılı durmak, kötü niyetle vs. değil, tamamen eldeki kemikleşmiş teorinin artık bulunan yere cevap vermemesiyle ilgilidir. O halde dogmatizmle mücadele en başta bu kemikleşmiş teoriyi, artık kendini bile var etmekte zorlanan bu yığını bir tarafa bırakmak, bunu oluşturan nedenlerle birlikte toplu bir hesaplaşma yapmak kaçınılmaz hale gelmiştir.

Lenin, bir dönemin Marksist ustaları olan Kautsky, Otto Bauer, Plehanov için şunları söyler:

“İflaslarının ana nedeni, işçi hareketinin ve sosyalizmin gelişmesinin belli bir biçiminde ‘takılıp kalmaları’, bunun tek yanlılığını unutmaları, nesnel koşulların kaçınılmaz hale getirdiği ani değişikliği görmekten korkmaları, ve örneğin üç ikiden fazladır gibi basit, ezbere öğrendikleri, ilk bakışta tartışmasız gerçekleri tekrarlamaya devam etmeleriydi. Ne var ki politika aritmetikten çok cebire, basit matematikten çok yüksek matematiğe benzer. Gerçekte sosyalist hareketin bütün eski biçimleri yeni bir içerikle dolmuştu, o nedenle rakamların önünde yeni bir işaret belirdi: ‘eksi’ işareti, fakat çokbilmişlerimiz ısrarla, kendilerini ve başkalarını, ‘eksi üç’ün ‘eksi iki’den daha fazla olduğuna inandırmaya çalışmaya devam ettiler.” (Lenin, S.E., c. 10, s. 163, İnter Yayınları)

Bizim artık cebiri, yüksek matematiği öğrenmemiz, çıkan ani değişiklikleri görmekten korkmamamız ve yeni bir içerikle dolan sosyalist hareketin bütün biçimlerine hiçbir tutuculuk göstermeden vakıf olarak, yaşama geçirmemiz gereklidir. Bu dogmatizmi kırmayı, onunla hesaplaşmayı ve devrimci teori üretimini zorunlu kılmaktadır.

 

“Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz!”

Sanırız ki devrimcilikle yeni tanışan herkesin ilk öğrendiği şiarlardan biri “devrimci teori olmadan, devrimci pratik olmaz”dır. Elbette ki ilk öğrenilen olması ve sıklıkla tekrarlanması bunun gereklerinin yerine getirildiğini göstermemektedir. Hatta teorik üretimi bırakalım, binbir emekle çıkarılan legal-illegal yayınların tamamının ne kadar okunduğu, tartışıldığı bile sorgulanmaya muhtaçtır.

Teorik çalışmalara, teori üretimine ilgisizliğin pek çok nedeni mevcuttur. Teorik kültüre dair olan eksikliğin saflara yansımaları, teorinin öneminin kavranmaması/küçümsenmesi, teorik çalışmanın gerektirdiği disiplinden ve istikrarın zorlayıcılığından kaçınmak akla gelen ilk nedenlerdir. Elbette, yoldaşlarımız arasında yapılacak ayrıntılı bir araştırma daha pek çok nedenin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Sayılabilecek önemli bir nedenin de pratikçi yoldaşlarımızın teoriyi “kendi işleri” olarak görmemeleri, teorinin başka bir yerde (laboratuarda veya uzayda belki) beklemeleri olduğunu da söyleyebiliriz.

Teoriyi bir fener gibi pratiklerinde hiç kullanmamış olanlar, karanlıkla aydınlık arasındaki farkı görmemiş olduklarından, teorinin yaratacağı etkiyi de bilmezler. Dolayısıyla böyle yoldaşlarımız için teori, duvarda asılı duran ama kullanılmayan bir fener gibidir! Kendileri düşe kalka, duvarlara çarparak, yaralanarak yolu bulacaklarına emindirler. (Dar pratikçilik...) Bu sırada hem kendilerini çok yorduklarının ve zaman kaybettirdiklerinin hem de kolektifi yavaşlatıp bahsini ettiğimiz kısır döngüye girmede katkılarının olduğunu dahi görmezler.

Devrimci teorinin üretilememesi, kendiliğindenlik içerisinde debelenip durmayı getirir. Mevcut seviyenin aşılması, yaşanan tıkanıklıklara vakıf olunması ve çözüm getirilmesi; bütünlüklü bir Marksist teorinin yardımıyla gerçekleşir. Teori üretiminin güncele dair bir-iki cümle kurmaya, ustalardan hareketle bazı konulara dair yazılar yazmaya, alıntılar yapmaya sıkıştırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bütünlüklü bir teori üretimi, Marksizm’in bilim/felsefe ve politik alanlarının her üçüne dair hem tarihsel olarak hem de günümüz gelişmelerine vakıf olmayı sağlayacak, yoğun, istikrarlı ve disiplinli bir çalışmayı gerektirmektedir.

Şunu açıklıkla belirtmeliyiz ki; Türkiye’de devrimci hareketinin önünü açacak, güçlü bir teorik geleneğin olmayışı, teorik kısırlığın farkında olanların omuzlarına çok daha fazla yükün binmesini getirmektedir. TDH, kendini esas alarak politik alanda, devletin saldırılarına karşı sürekli refleks vermekle var etmiştir. Bu da devrimci teorinin yokluğunda devrimci pratiğin olamayacağını, ancak düşman karşısında diz çökmeyip ayakta durmanın onurlu geleneğinin yaşatıldığının göstergesidir. Fakat ezilen kesimleri iktidar mücadelesine yöneltmeyi hedefleyen bir KP, bu onurlu, baş eğmez tutumla yetinemez; bu geleneğin verdiği güce dayanarak devrimci teori ve devrimci pratiği yakalamayı amaç edinir.

(Devam edecek)

45798

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

TC = İŞİD = ERDOĞAN

   Dünya IŞID saldırılarının şokunu yaşıyor...

Suriye'de Neler Oluyor Tahir Elçi Neden Öldürüldü

Suriye’de olan biteni,Rusya’nın Suriye’de ne yaptığını anlamak için başvurmamız gereken kavram  petrol,doğalgaz ve boru hatları.Avrupa kıtasının Rus doğalgazına bağımlılığı biliniyor.Avrupalıların bu bağımlılıktan çıkmak için Katar doğalgazını Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye üzerinden taşıma projeleri de biliniyor.Pek bilinmeyense Esad’ın 2009 yılında bu yeni boru hattının Suriye’den geçişini reddetmesi ve bu boru hattından büyük karlar sağlayacak Türkiye ve Katar’ın tekerine çomak sokması.Bu da Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında Türkiye’nin,Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın rolünü ve

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

İstanbul Enternasyonalizmsiz Hiç

Önemli olan ne kadar doğruyu söylediğimiz değil ne kadar doğruya yaklaştığımızdır.

Gelin bu sefer dadaistce yazmanın gözüne vuralım.

Sonunda, içimde olupta bir türlü başka şehirde yaşayamadığım şu avrupayi tarzı yaşantıyı, fakirliğin tüm tadını  çıkara çıkara yaşamayı istanbulda bulmuş yaşıyorken  İstanbul proletaryasını da Aziz yoldaşı son yolculuğuna uğurlarken görmek nasip oldu.

Her iştirak çıkarılması gereken bir dersi de içinde barındırır diyerekte...

Tartışırkende söyleyeni düşman olarak değil hırsız olarak görelim.

Yazar bazen hırsızdır da.

Demirtaş’a Suikast Girişimi Tahir Elçi'ye Saldırının İşaretiydi- Çetin Çeko

Bir hafta önce Diyarbakır’da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kurşun geçirmez makam aracının arka camına sıkılan bir kuruşundan dolayı inceleme başlatılmıştı. Valilik araçta yapılan inceleme sonucu herhangi bir ateşli silah artığına rastlanmadığını belirtti. HDP ise, Eşgenel Başkanları Demirtaş’a suikast girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, aracın bağımsız bir laboratuvarda inceletileceğini açıklamıştı.

Bizi bu kurşunlar değil sizin sessizliğiniz öldürürecek

Ey önce insanım diyenler ,faşizme,haksızlığa karşı olduğunu söyleyenler, ey aydınlar,entellektüeller,kendine ilerici, devrimci, demokrat diyenler,ey geçmişte bedel ödeyen , zülmün en acısını yaşayan canlarım , kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım , yoldaşlarım duyuyormusunuz bu çığlığı ,feryadı ve bizlerden ne istediklerini!!!  Kürt ulusu en demokratik hakkı için her şeyini feda etmekte,(“bir tasmalı köpek gibi kul köle yaşamaktansa,özgürlüğüne aşık, kurt olmayı tercih ederek ,kışa karda girmeyi aç kalıp , gerekirse ölmeyi göze alarak bedel ödeyen,kurt,”)hikayesini çoğumuz biliriz.

Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! - Kadir Amaç

Bu çalışmayı Şengal’ın kurtuluşuna adıyorum. Postmodern pradigma beş bin yıllık insanlık tarihine ait tüm antikiteleri bir buldozer gibi ezip geçiyor. Özellikle son elli yıl içinde postmodern pradigma dijital bir dünya yaratma uğruna, insan gezegeni ve diğer gezegenler üzerinde zihinsel denemeler gerçekleştirerek, ontoloji ve kozmolioji yasaları üzerinde çok ciddi hasarlar meydana getirmiştir.

Mirabal kardeşler üç kelebektiler

ONBİNLERCE KELEBEKTE ÖLÜMSÜZLEŞTİLER…

En güzel şiirler, en güzel şarkılar, en güzel romanlar; sevgi sözcükleri olmadan yazılmaz.

İster savaşa ait olsun bunlar, isterse en karanlık çağlara; içerisinde mutlaka, kadın-erkek cinsleri arasındaki sevgi yerini alır.

Cinsler arasındaki sevgi; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkansız yaşam kaynağıdır.

Ve bu yüzden cinsler arasındaki iktidarı, 21.yüzyılda dahi koruma ısrarı; bütün iktidarların omurgasının sağlam kalmasının garantisidir.

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir.

G-20 ler Ezilen Halkların Kaderini Belirliyor! “Alın Size Barış”!

Defalarca yazdık,anlatmaya çalıştık ve dedimki; siyaset yapanlar,demokrasi isteyenler,"büyük politik tahliller'de bulunanlar, emperyalizmle ,faşizmle , faşist diktatörlüklerle barış olmaz. Çünkü, bütün savaşları başlatan-çıkaran onlar. Sömürüyü, ve insanların bütün eşitsiziliğini yaratan ve bu sistemlerini devam ettirmek silah üretenler yakıp yıkıp dünyamızı çöl haline getiren , yaşanmaz kılan yine glabol emperyalist devletlerdir. Onlar var oldukca emperyalist savaşlarda var olacaktır.

Sayfalar