Pazartesi Nisan 29, 2024

Dürüstlük…

Zamanında Engels yoldaş tarafından söylenen “Her şeyin başı dürüstlüktür” sözünün ne kadar anlamlı ve önemli olduğu kolektif içinde proleterleşemeyen küçük burjuva tasfiyeciler tarafından öne sürülen yalanlar karşısında daha iyi anlaşılıyor.

İşçilerin-emekçilerin-ezilenlerin özgürlük ve kurtuluş davasına bağlı olan, devrim davasına kendisini hesapsız adayanlar dürüst olur. Gerçeklerle uğraşanlar, gerçekliği devrimci olarak kabul edenler, gerçekliğin gözünün içine bakmaktan korkmayanlar dürüst olur. İmparatoru tahtından indirmek için bin kılıç darbesinden devrimci eleştiriden korkmayanlar dürüst olur. Hiçbir kişisel çıkar sahibi olmayan, kendini düşünmeyenler dürüst olur. Devrimciler, komünistler dürüst olur. Oportünistler ise asla dürüst olamazlar.

İki arada bir derede kalan, iki sandalye arasında oturanlar kurum içinde hem devrimi hem de kendisini yaşamak isteyenler bazı durumlarda bazı konu ve olaylar karşısında dürüst olabilirler ancak hemen her konuda, her sorun ve olay karşısında dürüst olamazlar. Bakışını, duruşunu, safını, yerini devrimci temelde netleştiremeyenler dürüst olamazlar. Olağan durumlarda farklı görüş savunup farklı tavır ve tutum alır. Olağan dışı, can alıcı durumlarda ise daha farklı görüş savunur ve daha farklı tavır ve tutum alırlar. Bir sağa bir sola çark ederler.

Dürüstlük sınıfsal bir olgudur. İdeolojik-politik bir sorundur. Ahlaki boyutu olmasıyla birlikte daha çok sınıfsal ve ideolojik boyutu vardır. Devrimci mücadelede örgüt saflarında kendini yaşatmayı esas alan “yetki-mevki-kariyerini” kişisel çıkarlarını düşünenler dürüst olamazlar. Kurum içinde netleşip devrimcileşemeyen küçük burjuva oportünist unsurlar, sürekli yalpalar. Bir sağa bir sola yüzünü çevirip dönenler asla dürüst olamazlar. Bugün proletarya partisi saflarında kendi kişisel çıkarları temelinde yetki-mevki-iktidarını korumaya çalışan küçük burjuvalar, hemen her konuda yalana başvurmaktadır. Çünkü proletaryanın devrim davası dürüst olmayı, kişisel çıkarlarını terk etmeyi, kendini bir yana bırakmayı, adanmışlığı, yüksek fedakârlığı, emek ve mücadeleyi talep eder. Kurum içinde kendini yaşamayı/yaşatmayı esas alan, eski topluma özen ve özlem duyan küçük burjuvalar ise doğaları ve çıkarları gereği dürüst olamazlar. Kişisel çıkar davasıyla sınıfın devrim davası arasında uçurumlara varan farklılık ve uzaklık vardır. Biri dürüstlüğü talep eder. Diğeri gerçeği çarpıtmayı, yalanı talep eder. İkisi bir anda bir yerde bir arada duramaz ve olamaz. Ya dürüst olunup devrim davası savunulacaktır. Ya da dürüst olmayarak kişisel çıkar esas alınacaktır.

Saflarımızda tasfiyeciliğin temsilciliğini yapanlar, dürüst olmayan küçük burjuvalardır. Hemen her fırsatta her konuda kendi kişisel-grupsal çıkarını devrimin toplumsal davasının önüne çıkaranlar, yalana başvurmaktan başka şeyi düşünemezler. Gerçeklik, dürüstlük talep eder. Gerçeği ters yüz etmek ise yalanı talep eder. 

 

Bir Partizan

45287

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

Sayfalar